SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (6.BÖLÜM)
C- SÜMER UYGARLIĞINDA KALICI SONUÇLAR
Sonuç itibariyle ve tarihteki kalıcı yeri anlamında, her kültürde olduğu gibi, Sümer uygarlığı da çarpıcı dönüşümlere uğrayarak, böylelikle kendini başka ve bizzat oluşumuna en temel katkıyı yaptığı kültür varlıklarında sürdürerek, tarih içinde değeri gittikçe daha iyi anlaşılan belirli bir yere oturmuştur. Semitik yanı ağır basan Sargon’un Akad Hanedanlığı , tarihte tespit edilen ilk önemli değişim örneğidir. Resmi dil ve kültürel hakimiyet tamamen Sümer karakterlidir. Yaklaşık M.Ö 2350-2250 yıllarında hüküm süren bu hanedanlık altında, Semitik dil yapısında yoğunlaşma gözükmektedir. Biraz da buna tepki olarak Aryen-Horrit kökenli Gutilerin karşı bir hamlesinin, belki de bir Sümer hanedanlığıyla ittifak –öyle olduğu kanıtlanıyor– kurarak, bir yeni denge ve dönüşüme uğrama durumu vardır. İran-Elam kültürü ağırlık kazanıyor. M.Ö 2000’lerde güney ve doğudan çok yoğun Semitik-Amorit grupların istilası gerçekleşiyor. Artık üçüncü Ur Hanedanlığı’ nın yıkılışıyla Amorit ağırlıklı beylikler ve şehir devletleri dönemi açılıyor. M.Ö 1800’lerde meşhur Amorit Hammurabi hanedanlığıyla Sümerler siyasi güçlerini tamamen yitiriyorlar. Sümer dili artık resmiyette kullanılmıyor. Resmi dil bugünkü Asuri ve Keldanilerin kullandığı dilin kökeni olan Babil Akadçası’dır. Tüm Ortadoğu’nun kültür dili artık Babilce’dir, Arami dilidir. Bu sefer kuzeyden Aryen-Horrit kökenli Kassit, Mitani ve Hitit saldırılarıyla, iki kültür arasında M.Ö 1600’lerde tekrar bir denge kuruluyor. Ama yine de yönetimin beyni ve dili Babil ve Babilce’dir.
Tüm Sümer kültürü artık Babil süzgecinden geçer ve Babil tarzı teoloji ve edebiyat dönemi tarihteki büyük yerini alır. Babil matematiği ve astronomisi hamle yapar. Babil’in kuzeyinde Ninova’da ki Asur-Amorit Hanedanlığı bu süreci bir adım daha ileri sıçratır. Babil’in ideolojik ve kültürel önderliğiyle Asur’un politik-askeri önderliği, tüm Ortadoğu’yu kasıp kavurur. Sümer uygarlığında Babil ve Asur dönemleri, Akadça’ya dönüşümün tamamlanması ve doğrudan tüm Ortadoğu’ya, dolaylı olarak dünyanın geri kalan yörelerine yayılmasıdır. Bu daha çok emperyalist şiddet yöntemleriyle olur. İdeolojik ve kültürel katkıları sınırlıdır. Sümerce eski kutsal dil olarak öğrenilir ve sürekli çevirilerle dünyaya taşırılır. Yerel kültürlerin karşılıklı özümsenmesiyle giderek başkalaşıma uğrar. Ama kadim ilk örneğin Sümer olduğu kesindir. Sümerce’nin dil olarak varlığı miladi yılların başlangıcında tamamen ortadan kalkar. Sümer uygarlığının tarih içindeki yerine baktığımızda, hiçbir uygarlığın insanlığı bu kadar uzun süre ve derinliğine etkilemediği kabul görecektir. M.Ö 4000’den 2000’e kadar doğrudan, 2000’den 0’a kadar dolaylı izleyicileri tarafından insanlığı hem emmesi, hem de beslemesi söz konusudur. Toplumun alt ve üstyapı kurumlarının köleci sistemi hazırlayıp sürekli kılması ve adeta edebi dogmalarıyla kutsallaştırması başka hiçbir ideolojinin başaramayacağı görkemliliktedir. Bunun anlamı üzerinde durmakta sayısız yarar vardır. Uygarlığın çözümlenebilmesi için, bu anlamının ortaya çıkarılması gerekir. Çok kalın çizgilerle bir somut değerlendirmesi yapıldığında, şu tespitleri yapmak mümkündür:
1) Sümer köleci uygarlığı, halkların Verimli Hilal ’de yaklaşık on bin yıllık süre içinde geliştirdiği neolitik toplumun değerleri üzerinde yükselmiştir. Bazen ticaret, bazen şiddetle ve çoğunlukla kendi verimli sistemini geliştirerek neolitik teknolojiyi ve bilimi tümüyle kendisine mal ettiği gibi, zanaat ve meslek kolları halinde kurumlaştırarak kendi varlığı için olağanüstü bir zenginliğe ve verime dönüştürmüştür. Çağımızın ABD emperyalizminin halklara karşı tutumunda olduğu gibi, neolitik toplumu oluşturan halklar ve etnik gruplar da Sümer köleci uygarlığının bu yükselişi karşısında çakılıp kalmışlardır. Sümer emperyalizmi, özellikle Asur döneminde halkları öyle altüst etmiş ve yerlerinden atmıştır ki, Ortadoğu ve tüm dünyada etkisi halen yaşanmaktadır. Bir yandan yere çakma, kazığa çakılma, diğer yandan dağıtma bir terör ve soykırım yöntemi haline getirilip insanlığın belleğinde silinmez izler bırakmıştır. Sınıflı toplumda sömürü ve hakimiyetin insan türü üstünde bu ilk planlı ve sistemli yürütülmesi, günümüze kadar yetkinleşerek sürüp gelmiştir. Eğer çağımızda da planlı ve sistemli insan kırımı teknik gelişmeyle orantılı olarak daha da büyüyerek yürütülüyorsa, bu durum toplumun hafızasında bir gen olarak yerleşik bu ilk uygarlık pratiğine derinliğine bağlı olmasından ileri gelmektedir.
Canlı türün –insanın– genleri nasıl oluşup benzer örneklere yol açıyorsa, toplumsal hafızanın da oluşan genleri vardır ve daha sonraki toplumlara yerleşerek benzer etkilere yol açarlar. Toplumun hakim ve sömürücü kesimi sürekli şişip bir fazlalığa yol açarken, sömürülen ve yönetilen kesimler zayıflayarak hep bir eksikliği yaşarlar. İnsan türündeki zalimliğin ve sömürünün diyalektiği bir kurulmaya görsün, bu çarkın durdurulması henüz mümkün olamamaktadır. İnsanlık atomu parçalıyor, ama bu çarkı parçalamaktan hala uzaktır. Toplum için hem fazlalık hem eksiklik aslında gereksizdir. İkisi olmadan toplum daha dengeli ve mutlu olabilecektir. İşte bu durum ilk ve hayvandan farklı bilince dayanan insan acısına, onurun doğuşuna ve başka bir tarih çizgisine, direniş ve özgürlük eğiliminin doğuşuna yol açar. Ortadoğu coğrafyasında peygamberlik kurumu tamı tamına bu anlama gelir. Bu ilk muhteşem örneğinde görülüyor ki, uygarlık, insanlık hafızasındaki yansıması cennet hayali olan neolitik eşitlikçi ve savaşsız toplumun büyük bir hırsızlıkla çalınmasıyla, geri kalanlarının sürekli tarih dışına itilmesiyle ve tarihsiz kılınmasıyla başlıyor. Kendine mal edilen değerlerle, devlet kurumlaşmasının icadıyla, donanımsız tüm birey ve etnik toplulukları yutarak tam bir canavar kesiliyor.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER