HEVAL HALİL GÜNEŞ'İN ANISINA
Heval Halil Adana’da doğup büyümüştü. Arap halkından bir yoldaşımızdı. Üniversitede Apocu gençlikle tanışmış ve PKK saflarına katılma kararını vermişti.
Yaşama devrimci irade ve özgürlük tutkusuyla amansız bir şekilde bağlanmanın, dişiyle, tırnağıyla sarılmanın adıdır Halil heval ya da diğer adıyla Doktor İbrahim yoldaş.
Devrimci mücadelede hiçbir engel tanımamanın, her koşulda düşmana düşman, yoldaşa yoldaş olmanın sembolüdür Halil yoldaş.
Acıdan sevgiyi derlemenin, her türlü zorluğu aşmanın, direncin, iradenin timsalidir Halil yoldaş.
Halil heval gerilla yaşamı ve 29 yıllık zindandaki mücadelesiyle tarihin alın çatısına nakışlar çizerek, hepimizin hafızasında derin izler bırakarak ebediyete göçtü.
Yaşama hak ettiği değeri vererek ve bize eşsiz bir miras ve sorumluluk devrederek sonsuzluğa yol aldı.
Halil yoldaş düşmanı kahredecek kadar bir direnişin sahibi oldu. Düşmana karşı en zor koşullarda bile teslim olmadı, asla başını eğmedi.
Düşmanın gözünün içine bakarak ona meydan okumasını bildi. Apocu duruşundan hiçbir yerde taviz vermedi.
Heval Halil Adana’da doğup büyümüştü. Arap halkından bir yoldaşımızdı. Üniversitede Apocu gençlikle tanışmış ve PKK saflarına katılma kararını vermişti.
Üniversite ve Adana şehir merkezinde eylem ve etkinliklerinde en aktif bir şekilde yer alır.
Deşifre olduktan sonra Amed Eyaletinde gerilla saflarına katılır. Dağ alanında bir süre kaldıktan sonra Amed şehir merkezine bir grup arkadaşı ile birlikte eylem ve örgütleme çalışmaları için gelirler.
O grup Amed şehir merkezinde yaptıkları eylemlerle düşmanın ve işbirlikçilerin korkulu rüyası olur. Fırtına gibi eserler. Eylem üzerine eylem yaparlar.
Denilebilir ki Amed şehir merkezinde en etkili eylemler bu dönemde gerçekleştirilir. Birçok düşman gücü ve işbirlikçi cezalandırılır. Bu eylemler halkımızda büyük bir moral yaratır. Onlarca genç saflara akın eder, gerillaya katılır.
Halil yoldaş 1992 yılının sonunda düşmana esir düştü. Gerek sorguda gerekse de zindanda bu mücadeleci ve direnişçi çizgisini sürdürmeye devam etti.
Kabına sığmaz bir devrimci coşkuyla doluydu. Hep düşmana vurmak, direnişi canlı tutmak isterdi. Eski bir hapis cezasının infazı için Halfeti ilçe cezaevine sürgün edilmişti.
Buna inanamıyordu ve zindandan firar etmek için büyük bir fırsat olarak görüyordu. Halfeti’ye götürülür götürülmez firar için hesap ve planlar yapmaya başladı.
Amed’teki yoldaşları ile iletişim içindeydi. Hızla hazırlıklara girişti. Dış bağlantılarını da örgütledikten sonra firar edeceği akşam gelip çattı.
Büyük bir heyecan ve sevinç içindeydi. Nihayet sınırsız özlemini çektiği özgür dağlara, gerilla yoldaşlarına kavuşacaktı. Bundan daha büyük bir mutluluk düşünülemezdi.
Halfeti ilçe zindanından firar edeceği gece Halil yoldaş harekete geçti. Her şey yolunda gidiyordu. Ancak son anda önüne bir engel çıkmıştı.
Zindanın işbirlikçi faşist başgardiyanı nereden çıktıysa önüne geçmiş ve gitmesine engel olmaya başlamıştı. Halil arkadaşın tüm uyarılarına rağmen engel olmaktan vazgeçmemiş ve saldırıya geçmişti.
Halil arkadaşı bu büyük yolculuğundan kim alıkoyabilirdi ki. Hedefe kilitlenmiş ve hiçbir engel tanımaya niyeti yoktu.
Başgardiyanla boğuşmaya başlarlar. Halil yoldaş hırs ve öfkesinden eliyle başgardiyanın boğazını sıkarak boğar. Ancak bu boğuşma, kavga ve gürültü tüm gardiyanların başına üşüşmesine neden olur.
Faşist gardiyanı cezalandırmıştı ama firar girişimi de akamete uğramıştı.
Bunun derin üzüntü ve öfkesi içinde kendisine saldıran gardiyanların işkencesine aldırmıyordu.
Düşman, başgardiyanını öldüren bir kişiye devletin gücünü göstermeliydi. Hem Halfeti, hem de sonrasında getirildiği Urfa zindanında ağır işkencelere maruz kaldı Halil heval.
Öyle ki, atıldığı küçük bir hücrede çıplak betonun üzerinde kulaklarını yemeye çalışan cirdonları (büyük fareleri) kovacak hali bile kalmamıştı.
Burada iki aya yakın bir süre her gün yapılan işkencelerle ölüme terk edilir. Cirdonlar kulak memelerini yer.
Zindana rutin denetimler için gelen bir vekil heyeti tesadüfen Halil arkadaşı o şekilde görerek müdahale eder ve oradan sevk edilmesini sağlar.
Ancak sevk edilen yer Elazığ zindanıdır. Yani faşistlerin işkence yeri olan Elazığ zindanı.
İşkencelere burada da devam edilir. Yapılan bu işkenceler sonucunda ağır hastalıklara kapılır. Bunların başında kemik kanserine benzer bir hastalıktır.
Avukatların devreye girmesi ile tedavi için Ankara Ulucanlar cezaevine sevk edilir. Ancak geç kalınmıştır. Hastalıklar kalıcı izler bırakmıştır.
Kemik hastalığı kaburgalarının kontrolsüz bir şekilde büyümesine yol açıyordu. Kaburgalar büyüdükçe büyük bir acı vermenin yanında, iç organlara da baskı yapıyordu.
Değişik zamanlarda iki sefer yapılan ameliyatlarla uzayan kaburgaların ucu kesilir. Hastalığın tedavisi yoktur. Ömür boyu bu hastalıkla yaşamak zorundadır insan.
Bu öyle bir hastalıktır ki dünyada bu hastalığa yakalanan bir çok insan bu acıya dayanamayıp intihar etmektedir.
Ancak Halil arkadaş 15 yıla yakın bu hastalıkla mücadele etti. Sadece bu hastalıkla değil, işkencelerden dolayı sara ve daha birçok hastalığa da yakalanmıştı.
Hastalık o kadar dayanılmaz bir acı veriyordu ki, bir zaman sonra normal ağrı kesiciler yetmiyordu. Her akşam bir serum ile birlikte bir miktar morfin de vermek gerekiyordu.
Bu serum çok yavaş bir şekilde akıtılarak saatlerce bitmesini beklemek gerekiyordu.
Bu hastalığa katlanmak büyük bir sabır ve dirayet gerektiriyordu.
Ancak buna rağmen Halil arkadaş yılmadı, kendini koyuvermedi ve umutsuzluğa kapılmadı.
Yaşamdan elini eteğini çekmedi. Yoldaşlarından güler yüzünü eksik etmedi.
Halil arkadaş bu hastalıklarla boğuşmasına rağmen kendini mağdur gibi göstermedi. İnsanların ona acımasını beklemedi. Düşmana da asla taviz vermedi.
En önemlisi de yaşama küsmedi. Yoldaşlarıyla sıcak sohbetlerini, şakalarını eksik etmedi. Yoldaşlarına hep moral kaynağı olmasını bildi.
Sadece içerde değil, görüşe gelen ziyaretçileri ve avukatlarıyla da aktif bir ilişkilenme içinde oldu.
Mektuplar yazdı, yön verdi, umut oldu. Dışarıdaki birçok insanı bu duruşu ile etkiledi, mücadeleye daha güçlü bir şekilde bağladı.
Halil Güneş’i tanımayan az insan vardır. Bunda onun insanlarla kurduğu bu ilişkilenme tarzı ve etkileme belirleyici olmuştur.
Heval Halil bu koşullarda aynı zamanda şiirler yazdı. Şiirleri yaşamı, aşkı, devrimci mücadeleyi, özgürlüğü ve en önemlisi de yaşam sevincini ve umudunu yansıtıyor.
Yazdığı şiirleri kitap haline getirerek birçok insana ulaştırmayı bir görev bildi. Şiirleri nilüfer çiçekleri gibiydi.
Acılı bir yaşamda sevinç, umut ve güzellik saçıyordu. Şiirleri meşe ağacı gibiydi. Direnç, azim ve irade aşılıyordu.
Heval Halil’in yaşam tarzından güç ve moral almamak mümkün müydü?
Birçok tutsak en zorlandığı koşullarda heval Halil’in duruşundan güç ve cesaret alıyor, dayanma gücünü kendisinde geliştirebiliyordu.
Fiziki özgürlüğüne ramak kalmışken ve bizler dışarıda onunla buluşmanın hayalini kurarken şehadeti çok ağır oldu.
Bu şehadeti hastalık sonucu normal bir ölüm olarak görmemiz mümkün değildir.
Düşman zamana yayılan bir işkence ile Halil yoldaşı katletmiştir. Çünkü Halil yoldaş devrimci, direnişçi duruşu ve yaşam tarzı ile düşmanı yenilgiye uğratmıştır.
Demokratik ulusu kişiliğinde temsil ederek halklar arası yaşam birlikteliğinin somut ifadesi olmuştur.
Bu devrimci, mücadeleci kişiliği bize miras olarak kalmıştır. O güler yüzü hep hafızamızda yaşayacaktır.
Halil yoldaşın özgürlük hayallerini zaferle taçlandırmak boynumuzun borcu ve ona vereceğimiz temel söz olacaktır.
ORHAN KENDAL
YORUM GÖNDER