APOCU MİLİTAN KİŞİLİK(33.BÖLÜM)
BÜYÜK BİR TUTKU VE UFKA SAHİP OLUNMADAN TARİHİN EN ZORLU ÇABASINA GİRİLMEZ
PKK III. Ulusal Konferansı‟nda yapılan değerlendirmedir;
Parti-cephe-ordu silahlarını geliştirmeye çalışırken yaşanan yoğun gelişmeler can alıcı bir biçimde bu silahları ayrıştırmayı, yerli yerinde kullanmayı emrediyor. Parti sorununa ilişkin yaptığımız değerlendirmeler, görüldüğü üzere önemli sorunları ortaya koymuştur. Parti gerçeğinin yadsınmasından, kontra pratiği tarafından aşındırılmasından tutalım, sağa saptırılmasına, hatta başka bir sınıf partisine dönüştürülme çabalarına kadar, yine onun teorik, ideolojik, siyasi, örgütsel düzeyine ulaşmama anlamında çok yönlü ve çok nedene dayalı eğilimlerin, anlayışların, kişiliklerin yaşam ve çalışma tarzlarının mevcut olduğunu gördük. Partileşme çok ciddi bir eylemken, onun teorik, ideolojik, siyasal, örgütsel ifadesi olmaya çok az özen gösterilmesi, yadsınması, aşınması, başkalaştırılması ve en önemlisi de güdük bırakılması, büyük bir tutkuyla üzerinde yoğunlaşılmaması, partileşmenin birçok gerçeğinden kaçılması, yeterlilik sınırlarına dayanılmaması, işleyiş kurallarına bağlı kalınmaması, kısaca program gerçekleri kadar tüzük gerçeklerine de hakkıyla cevap verilmemesi bütün çabalarımızı sanıldığından daha fazla boşa çıkarmıştır. Yine bütün bunların, ummadığımız ve neredeyse bizi partiyle karşı karşıya getiren veya kendine alet eden durumlara düşürdüğünü bu vesileyle bir kez daha bütün çıplaklığıyla gördük. Bazı örnek gelişmeleri ortaya çıkardık. Bu demek değildir ki, başka örnekler, anlayışlar, kişilikler söz konusu değil. Bunların yoğunca yaşandığı zaten bu örneklerin bu kadar tehlikeli olma özelliğinden anlaşılmaktadır.
Kendi başlarına bırakıldıklarında bir çoğunun; bir sinek kadar değeri olmadığı halde, ama partinin zayıflıklarını, zeminini, yetersizliklerini kullanarak, teorik, siyasi, örgütsel gerilikleri körükleyerek, onların üzerine yatarak ne denli abartılı bir kişilikle kendilerini dayatacakları ve bunlara dikkat edilmez, bunların önü alınmazsa hayli tehlikeli olacakları her şeyiyle ortaya çıkmıştır. Partileşme ciddi bir iştir. Bizde partileşmenin tarihsel, toplumsal özelliklerini anlamak, yine partileşmeyi en büyük eylem olarak görmek önemlidir. Partileşmeyenin ne ordulaşacağı, ne de cepheleşeceği büyük bir açıklıkla ortaya konulmuştur. Parti örgütlülüğünü yaşamadan uluslaşmaktan tutalım, çok geri insan özelliklerinden gelişkin insan özelliklerine ve çok geri yaşam tarzından en ileri bir yaşam tarzına ulaşmak, yine bir PKK‟li olmak mümkün değildir. Bu anlamda muazzam bireyciliğin hortladığı, kendini partinin örgüt ve yönetim gerçeğine doğru katamayanın başka sınıfları, hatta düşman etkilerini temsil ettiği, daha fazla üzerine gidilmediğinde bunların başlı başına bir parti gibi hareket ettikleri ve her birinin de en değme bir düşman müdahalesinden daha tehlikeli olduğu görüldü. Bütün bunları tekrar tekrar vurguluyorum. Ve tekrar bunları partileşmeyi bir türlü bilincine, bütün dikkatine, sorumluluk anlayışına sığdıramayan, bu konuda şiddetli bir eğitim ihtiyacı kadar, iyi bir partili militan olmayı gözüne kestiremeyen veya buna inanmayan, inanıp da gereklerini yerine getirmeyen partileşme öğelerimize, adaylarımıza söylüyoruz. Aksi halde başaramazsınız. Böylece ne sağlıklı bir cephe, ne de bir gerilla yürüyüşünüz olur. Bunun çaresi de bütün yönleriyle sağlam bir şekilde partileşmektir; onun teorik, ideolojik; yine siyasi, ulusal, kültürel ve en önemlisi de örgütsel yoğunluğudur. Bütün bunlar da çok ciddi bir eylemsel militan hatta ulaşmaktan geçer. Çare budur.
Her PKK‟liyim diyenin mutlaka yetkinleşmesi ve yeterliliğini inandırıcı bir biçimde göstermesi gerekir ki, ciddi bir görev üstlenmesinden, ciddi bir gerilla öncülüğünden ve kitle faaliyetliliğinden bahsedilebilsin. Partileşmeyen kişiliklerin gerillayı olduğu kadar cepheyi de ne hale getireceği, kitleler üzerinde nasıl tahripkar rol oynadıkları ortaya çıkmıştır. Bu çalışma biçiminin parti çalışmalarından ayrışması gerektiği ve son dönemlerde de özellikle gerilla çalışma tarzından ayrışması gerektiği bütün çıplaklığıyla kendini hissettirmiştir. Büyük bir yetmezlik ve sağa savrulmanın sınıf zemininden tutalım çalışma tarzına kadar, yönetiminden tutalım eylemliliğine kadar bu sahada yaşanıldığını ortaya çıkan pratiklerden anlamaktayız. Bu anlamda gerçekten ağır sorunlarla karşı karşıyayız. Ve sorunları da aslında bu kadar ağırlaştıran temel neden, kadro diye tabir ettiğimiz veya bu çalışmalarda görevli diye tabir ettiğimiz, bir anlamda hepimizin, hepinizin durumudur. Bu kadar egemen sınıflara özenenler, onların yaşam tarzıyla rahatlıkla bütünleşebilenler, onların olanakları üzerine yatanlar kendini çoktan teslim etmişlerdir. Düşmanın dayattığı teslimiyete koşmalarına hiç gerek yok, bu rahat koşullara ruhen kendilerini kaptıranlar gitmiştir. Sık sık bazılarının başını koparsan da bu yaşamdan koparamazsın değerlendirmesini yaptık. Düzeyiniz biraz böyle. Şimdi öyle ağır bir kişilik durumunuz mu desem, yoksunluğunuz mu desem, alışkanlığınız mı desem oluşmuş ki, normal toplumsal yaşamda bulamadıklarınızı gelip parti adına parti etkisini kullanarak elde etmeye çalışıyorsunuz. Bu, oldukça tehlikeli, sapmadan da öteye, bir lümpen, maceracı, çok serserice bir yaklaşımdır.
Son yıllarda PKK‟ye oldukça kapsamlı katılımlar, bizim neredeyse işin önünü alamama gibi bir durumla da karşı karşıya gelmemize yol açtı. Tabii bunun çok yönlü nedenleri var ve üzerinde yoğunca da durulmaya çalışıldı. Ama halen bizi mahveden, partimizin muazzam bir çabayla oluşturduğu etkinliği de boşa çıkaran, hatta düşmanın hizmetine sunan bu yaklaşımları önleyemiyoruz. Onlara ne kadar görev de verilse, ne kadar imkan ve olanak da sunulsa sonuç
değişmiyor. Hemen belirteyim ki, bu anlayış ve tutumda ısrar edenler ve halen bu çalışma alanlarımızı değerlendiremeyenler derin bir gaflet içerisindedirler. Sözümona yaşıyorlar. Değil yaşamak, kendisine de, çevresine de cehennemi hazırlıyorlar. Rahatlık alanıymış, bilmem arzulayıp da umut ettikleri yaşam alanıymış, kendini fazla zora sokmama alanıymış, bunlar büyük yalan, büyük kandırmaca; yine siyasi kol faaliyetiymiş, bu anlamıyla da büyük bir
aldatmacadır. Bütün bunlara sorumlular başta olmak üzere ve en çok da partinin cephe silahını kullanmaktan sorumlu olanlar yol açmaktadır. Ben genele ilişkin yine bazı değerlendirmeleri yapmak zorunda kalıyorum. Ve sizde gördüğüm en temel noksanlık, sanki ucuz yaşamı kurtarmak için partiye gelmenizdir. Bazı hevesleriniz, arzularınız var, onlar ayaklanıyor. Temelde yanılgılı bir parti anlayışı, kitle anlayışı içindesiniz. Yaşamın bu düzeyine kendini düşürebilmek demek; siyasi amaçtan, teorik gerçeklikten, ilkeden kopmak demektir. Sizin bundan sonra yapacağınız savaşçılığın -ister gerilla tarzı, ister cephe tarzı olsun- fazla bir anlamı olamaz. Bu, toplum gerçeğimizde çok rahat görmemiz gereken bir husus olmalıydı. Siz kitlelerin içine girip, yine gerilla adı altında asgari görevlere bile yeterli yaklaşmamayı ne sanıyorsunuz?
Nerede halk önderliği, nerede halkların kurtuluş gücü, kişiliği, onların örgütleşmesi, yönetilmesi? Kendi eyleminizde bunun kaçta kaçını görüyorsunuz? İnsan kendini aldatır, sığlığa da kaptırır, ama bu kadar da yapmaz. Siz imkansız süreçlerde olsaydınız ne yapardınız, her şey elden gittiğinde veya bir şeyi elde etmenin müthiş zor olduğu durumlarla karşı karşıya gelseydiniz ne yapardınız? Benim çıkardığım bazı sonuçlar daha var. Parti bazı gelişmeleri zorbela ortaya çıkardığında bunlar kendilerini sonuna kadar dayatıyorlar, fakat gelişmeler partiyi zorladığında ise bunlar ortada yoktur. Gelişmeler olduğunda, bazı imkan ve olanaklar elverdiğinde bir bakıyorsun azmanlaşıyorlar. Özellikle mevkicilik, komutanlık, alan sorumluluğu biçiminde bu kadar değerler üzerine hesap yapıyorlar ve bir de bunu hızla bireyselleştiriyorlar. Böyle komutanlaşma, bireyselleşme, alan sorumlusu olma durumları sergileniyor. Bunu ucuza kapatırsanız, çok iyi bildiğiniz gibi karşımızda bir hiç olur, silinip gidersiniz. PKK‟nin Önderlik gerçeği karşısında bir ağırlığınız olmaz. Dev gibi bir örgüt sözümona size bağlı; örgüt ne halde diyorum, iki kelime konuşamıyorsunuz. Parti nerede diyorum, “aşındı” demekten başka bir şey söyleyemiyorsunuz. Nerede sizin parti davanız, hep “öncülük aşındı, tanınmaz hale geldi” diyorsunuz ve hep birkaç işbirlikçinin kucağında seyrettiğiniz ortaya çıkıyor. Nerede kaldı partinin zor çalışma tarzı? böyle yaşamaya inanıyor ve tenezzül ediyor musunuz? İnsanın yüreğinde bir fırtına, bir düşünce olmazsa alt üst oluş yaşanır. Yıllardır bu kadar acımasız süreçlerden geçerken, sizin bu alt üst oluşu nasıl yaşamadığınıza şaşırıyorum. Bunu önemli oranda zavallılığınıza, gafletinize bağlıyorum. Daha da derinliğine incelersek; toplumsal düzeyin çok geri, çarpıklaştırılmanın çok ileri olduğuna bağlamaya çalışıyorum. Tabii her şey bununla da izah edilemez. Yine büyük bir ihmalkarlık yaptığınız, kendi enerjinizi asgari düzeyde de olsa harekete geçiremediğiniz ortaya çıkıyor.
Büyük ihtimalle aslında bizim, cephe komutanlığı ve her türlü gerilla önderlik ihtiyacını da gidermemizi, bu arada diplomatik imkanları da az çok gözetmemizi esas alıyorsunuz. Kendinize göre sözümona her şeyi Önderlik olayına bağlıyorsunuz ve bu da sizin kendinizi atıl bırakmanıza götürüyor. Tabii bu anlayış, tüm örneklerinde görüldüğü gibi tümüyle Önderlik çabalarına dayandığı halde, yani hemen hemen hazırlanan bütün olanakların, gerçekten militanca çalışma tarzımızın bir sonucu olduğu halde utanmadan ve çok alçakça “Önderlik önüme engel oldu” diyenler de az değil. Böyleleri ciddi bir çalışmanın sahibi değil; parti nedir, partinin teorik, ideolojik, siyasi, ulusallık düzeyi nedir diye bu soruları kendine sormamış. Sürekli bundan kaçıyor; utanmadan, sıkılmadan partiden nasıl koptuğunu, partiye nasıl doğru dürüst yaklaşmadığını anlatıyor. Biraz parti diyorsun, üzerine gidiyorsun “üzerime gelmeyin, kendimi şöyle ederim” diyor. Eğer sen böyleysen bu partide ne arıyorsun? Yani böyle diyenler biraz bizi kullanmaya cesaret eden bir örnektir, ama biraz üzeri kazılırsa az çok hepinizin gerçeğini ortaya çıkarır, ele verir. Gerçekten bu partiye inanıyor ve partileşmek istiyor musunuz? Gerçekten ulusallığa inanıyor ve ona bir şeyler vermek istiyor musunuz? On beş yaşındaki bir kız bile bu kadar nazik olmaz, alınganlık yapmaz. En küçük bir görev hatırlatması karşısında bile böyle olursanız, hangi büyük kurtuluşçuluktan bahsedebilirsiniz. Şimdi temelde bunu değiştirmemiz gerekiyor. Ciddi dava adamı olmayı biraz kafanıza yedirmeniz gerekir. Cephe konusunda büyük tahribatlara yol açanlar çok sıkıştıkları için değil, imkanlar çok olduğu için bunu yapıyorlar. Aslında imkanlarımız fazla değil, varolanlar da zafer gerçeklerimize göre zar zor yaratılan olanaklar ve çok iyi kıymeti bilinerek değerlendirilmesi gereken olanaklardır.
Bütünüyle imha sürecinin dayatıldığı çok açıktır. Bu tip örnekler de böylesi bir süreçte iktidar hesabını yapıyorlar. İktidar hesabı dediği olay ise, bizim nefes nefese kurtarmaya çalıştığımız süreçlerdir. Sizin üzerine hesap yapmaya çalıştığınız o kitle, o Avrupa bizim milimi milimine, nefes nefese bir çabayla elde tutmaya çalıştığımız bir sahadır. Ben bir günlüğüne misafir olarak bile sizin gibi oraya gitmeye cesaret edemem. Çünkü yaşam ve mücadelenin gerçekliğinin ne olduğunu bilirim. Ama yeni yetmeler çıkmış veya kendini sağa yatıran eskiler var. Şimdi de iktidar hevesleri uyanmış. Çok iyi biliyorlar ve derin bir suçluluk psikolojisini de yaşıyorlar. Fakat bundan hareketle adına eleştiri de, düşünce de diyemeyeceğimiz, hatta zırvalıyorlar da diyemeyeceğimiz, çok düşkünce ve utanmazca bazı lafazanlıklar sergiliyorlar. Bununla bırakalım bir yere varmayı; bir saygınlığı, halkın karşısına çıkacak, insanlığın karşısına çıkacak yüzü bile bulamazsınız. Bir yandan kitle katliamları, bir yandan da örgüte karşı imhalık operasyonlar geliştiriliyor. Bir düşman operasyonu, eğer tesadüfler olmazsa ve biraz da genel tedbir olmazsa her şeyi alıp götürecek. Bu anlayışın temsilcilerine sorarım, aldığı tedbir nedir? Tek bir düşman saldırısına karşı herhangi bir hazırlığı bile yok. Yalnız bir yerde değil, birçok alandaki durum biraz böyle. Peki bu kadar emniyetsizliği, bu kadar tedbirsizliği kendine yediren adam ne kadar ciddidir? Kaldı ki, birçok karargahımız, bilmem birçok görevlimiz sürecin nasıl geliştiğini, ona göre karşı tedbirin nasıl alınması gerektiğini de biliyor. Kafayı çalıştırıp bir üslenme hazırlığı, önceden başa neyin geleceğini düşünerek ona göre herhangi bir çaba içinde oldunuz mu ya da bunu hiç düşündünüz mü? O dağların başındasınız, “düşman altı ay sonra bize ne yapar veya bizim ne yapmamız gerekir” diye neden derin düşünme gereği duymuyorsunuz? Tabii ben tek tek suç şundadır, bundadır demiyorum, ama baştakilerin bunda bir nolu sorumlu olduğunu biliyorum. Bunun dalga dalga alta doğru yayıldığını da biliyorum.
Fakat ya sizin ağzınızı açmadan bunları böyle dinlemenize ne buyrulur? Rahatınıza gidiyor, uzlaşmışsınız. Neyle uzlaşmışsınız, rahat olan ne? Paramparça oluyorsunuz. Sırf bu işleyiş noksanlıklarından ve tedbirsizliklerinden dolayı başa gelenleri düşünün. Bunun bir parçası da katliamlardır, yüzlerce kişilik tutuklama operasyonlarıdır, bütün kitlenin işkenceden geçirilmesidir. PKK, bunlara neden olanların örgütü değildir. Şimdi herkes neredeyse bir ağa olmuş. Bu yanlış partileşmeden kaynaklanıyor ve kitleye kendini yansıttı mı daha tehlikeli oluyor. Yıllardır bizim çözmeye çalıştığımız bir sorundur. Tabii nedenleri tarihin derinliklerine kadar da iner, hele o toplumsal gerilik, en çok gıdalarını aldıkları zemindir. Bunun için yıllarca kendini hazırlamak ve eğitmek gerekirdi. Siz sigara içmekten, gidip şu ağanın, bilmem şu evin üzerine yatmaktan başka bir şey yapmadınız. Yaşama en sığ yaklaşım dediğim olay budur. Zaman süreci önünüze konulduğunda birtakım gerilikleriniz olduğunu görüp gidermeye çalışacaksınız. Ben bazı alanlar yarattım, bazı mevziler yarattım, bunların hikayesinin nasıl olduğunu biliyorsunuz. Avrupa mevzisinden tutalım Doğu mevzileri, Güney mevzileri, ülke içindeki mevziler de dahil hepsi, iğneyle kazarcasına yarattığımız mevzilerdir, ama daha sonra bunların üzerine üşüşenleri görüyorum; tabii bu durum kendilerini de götürüyor. Çünkü bu mevziler savaş mevzileri, oraya giren ya direnir zafer kazanır ya da ölür gider. Bu mevziler başka türlü kullanılamaz. Birçok cephe çalışmasında görülmüştür, “gideriz rahatlarız” denilmektedir. Gerillada rahatlık vardır, ama cephede rahatlık yoktur. Hemen hemen hepsinin yirmi dört saat içinde çözülmesi de dayatılan şiddetin ne olduğunu ortaya koymaktadır. “Ben cepheye varım” diyenler gerillada on kat güçlü olması gerekenlerdir; kitle eğitimine, kitle örgütlenmesine “varım” diyenler böyle olanlardır. Ama sonra bakıyoruz ki bunlar, en zenginlere gidiyorlar. Örgüt disiplininden, gerilla disiplininden sıkılmış ve kendilerini o ilişkilerin içine atıyorlar.
Tabii polis örgütlüdür, büyük bir ihtimalle kendisine çok kısa bir süre, örneğin üç aylık bir süreyi veriyor ve biraz yaşama alıştırıyorlar. Hatta bazılarını polisin kendisi örgütlemiştir; para, yaşam kaynakları, altlarında arabalar, mobil telefonlar, bir de Önderlik prestiji var, bunların üzerine yatarak bu şekilde kendilerini yaşatıyorlar. Tabii bu da bazılarına pahalıya patladı. PKK adına yola çıkıp da böyle bir yaşamı yüreğine yedirmek bile, kendilerine yapabilecekleri en büyük kötülüktür. Bu yaşamın sonunda işkence vardır, teslim olursa da sonu bellidir. Nihayetinde sahip oldukları bu yaşam ve anlayış yüzünden bir günde teslim oluyorlar. Bu kafayla yaşanılmaz. Düşünüyorum neredeyse partiyi kitlenin başına bela etmişiz; kırsal alanda köylünün başına gerillayı, kentsel alanda bu sözümona PKK temsilcilerini bela etmişiz. Kurtarmamız gereken halk mı, yoksa siz misiniz belli değil. Son yıllarda gelişen olanaklar yüzünden bu böyle oldu. “Vergi toplayalım, lojistik toplayalım” diyerek neredeyse ilk etapta kendi yaşamlarını, kişiliklerini düşünüyorlar. Bırakalım bir sosyalistin kişilik yapısını, ölüm kalım savaşımında olan herhangi bir yurtsever bile bu kadar düşmez. Kısaca bir sapma, saptırma, kendini şişirme, sağa kaydırma, kendini yozlaştırma var, fakat bunun sonu yoktur. Bunun sınıfsallıkla da ilgisi var. Orta sınıf yaratılmaya çalışılmıştır. Parti içinde orta sınıf öncülüğüne soyunulduğu gibi, kitle içinde de orta sınıfa dayanmanın kapıları ardına kadar açık tutulmuştur. Bizim gerçek kitle temelimiz olan emekçilerin, yoksulların örgütlendirilmesine az ilgi gösteriliyor. Daha çok orta sınıflar, etkin aileler esas alınıyor. Bunlar bir verir on alırlar. Ve en tehlikelisi de bu durum hayati bir ilke olan özgüce dayanmayı ikinci plana düşürür. Özgüce dayanma, halka dayanmadır. Buna rağmen diğer ailelere, uç noktada bulunanlara, hatta kuşkucu kesime dayanma örgütü bitirir.
İşte Güney‟de işbirlikçiliğe dayanmanın PKK içindeki orta sınıf öncülüğüne soyunmayla ilişkisi; yine cephe çalışmalarını bu tip ailelerle ilişki içinde ele alanların örgütü bitirmeye bu kadar yol açması ve en önemlisi de bunun, “siyasi ol” biçiminde bir anlayışın türemesine yol açması sadece rahat yaşama da bağlanamaz. Hatta savaşın zorluklarından kaçmaya da bağlanamaz, bir sınıf eğiliminin giderek PKK‟ye dayanarak kendisini örgütlendirmesine bağlamamız en doğrusudur. Ve hatta çoğunuzun bu konuda bir orta sınıf devrimciliği de demeyelim, örgütleşmesine zemin hazırlamanız sıradan olarak da değerlendirilemez veya bilinç yetersizliğiyle de yorumlanamaz. Kişilik yapınız bu önderliklerin şahsında uzlaşmacılığa son derece elverişlidir. Yani sizin tercih ettiğiniz daha çok böyle bir öncülüktür ve onun için uzlaşıyor, kolay teslim oluyorsunuz, hatta kendiniz bunun temsilini yapıyorsunuz. Bunu biraz daha somutlaştırmak gerekir. Parti içindeki saptırmayı, ayrıştırmayı değerlendirirken cephe bağlamında veya ona benzer biçimde ele alacağımız konu; son zamanlarda basında bizimle de bağlantısı epey işlenen ve kamuoyunda da biraz böyle yansıtılmaya çalışılan legal parti; HEP-DEP sorunu ve onun etrafındaki gelişmelerdir. Yine bizim adımıza cepheyi giderek PKK‟nin özünden, hatta gerillayla sıkı, ilkeli ve doğru bağlantılarından kopuk bir çalışma alanı haline getirmeye, giderek onda farklı kişilik, farklı bir tip oluşturarak bu alanı gerilladan koparmaya oldukça yatkın kişilerin veya kesimlerin varlığı söz konusudur. Sözümona bunlar da “bizi kullanan”, PKK‟den yararlanan kesimler oluyor. Bizim dışımızdaki güçler de bizden yararlanmaya çalışır. Demirel‟den tutalım Erbakan‟a kadar hepsi taktiklerini bize dayandırarak işletmek isteyeceklerdir.
Düşman cephesi de taktiklerini bütünüyle kendi düşmanının durumuna dayandırarak geliştirir. Bunu anlarız, fakat dostluk adı altında, sempatizan düzeyde değerlendirmemiz gereken kesimlerin ise bize dayanarak veya partinin esas gerçeğini kullanarak kendilerini farklılaştırmasına daha duyarlı yaklaşmak zorundayız. Burada dostluk adına bir dayanma söz konusudur. Bir DEP örneğini bile doğru işlesek bir hayli önemli çalışmaların ortaya çıkarılacağı düşüncesindeyiz. Birkaç yıllık çabalarımızı bile göz önüne getirdiğimizde, bunların siyasal kanat veya diplomatik sahayı kullanma dedikleri şey tamamen bir orta sınıf eğilimidir. Diğerlerinin yapamadığı, belki onlardan daha geridir, ama PKK‟ye dayanarak yaratmaya çalıştıkları orta sınıf, küçük burjuva veya PKK‟nin esas almaya çalıştığı sosyal zemin dışındaki bazı kesimlerin teşkil ettiği sosyal zemin aslında partileşmek istiyor. Bunun içine feodalizmin çözülmesiyle dönüşüme uğrayan eski ağa, aşiret kalıntıları, yine şehir ara sınıfının burjuvalaşması girer. Yani yoğun bir biçimde küçük burjuvalar, aydınlar, zengin köylüler girer. Örneğin dışımızda uzun bir süre KDP, ilkel milliyetçilik bunu partileştirmek istedi, fakat bilinen nedenlerden dolayı fazla başarılı olamıyorlar. Yine DDKO, DDKD partileştirmek istedi, onlar da fazla başaramadı. Özgürlük Yolu, Rızgari, Kawa gibi bazı gruplar partileştirmek istedi onlar da başaramadılar. Kaldı ki bunlarla bizim yoğun bir mücadelemiz vardı, bir anlamda bunlarla mücadele ettiğimiz için başaramadılar. Bunlar olası Kürt burjuva partileşmesiydi. Sömürgeciliğin katı politikası, bizim de çok katı gelişmemiz aslında bunlara yaşam hakkını fazla vermedi, zaten bunu şimdi çok daha çarpıcı bir biçimde dile getirmektedirler. Bu ortam PKK‟yi, bir de Türkiye‟de Şahinleri besledi. Şimdi bunlara göre bizim dışımızda daha ılımlı bir Kürt particiliği, ulusalcığı olabilir. Yine TC‟de de mevcut Şahinlerden veya bugün politikayı uygulayan partilerden, ordudan farklı bir ılımlı ordu, parti varmış gibi varsayıyorlar. Belki de olabilir. Türkiye‟de böyle bir liberal burjuva yaklaşımı olabilir, bizde de böyle liberal bir burjuva yaklaşımına uygun zemin olabilir. Ama hayatın gerçeği, mevcut sömürgecilik ve geliştirdiğimiz devrimcilik buna fazla fırsat vermiyor. Tabii vermiyor diye de bu zeminler ortadan kaldırılamaz ve bu zeminin sözcülerinin ne bizim içimizden ne de dışımızdan çıkmamasını bekleyemeyiz. Bunların sosyal gerçeklikle de bağları açıktır. Tarihi sosyal gerçeklik içinde böylesi yaklaşımların sıkça olduğu, fakat bir türlü gelişme imkanı bulamadıkları ve günümüzde daha da daraldıklarını söyleyebiliriz. Ama meydanı da tümüyle boş bırakmayacakları, fırsat bulduklarında, özellikle de çok zorda kaldığımız dönemlerde hızla kendilerini ortaya çıkarmak isteyecekleri de gayet açıktır.
Özellikle sadece zor süreçlerde değil, koşullarımızın uygun olduğu, kitleselleşmenin, partinin büyümesinin yaygın olduğu dönemlerde de bunların kendilerini dışa vuracakları beklenmelidir. Olaylar biraz da PKK içinde, cephe içinde veya kitle içinde partiyi dönüştürme, başkalaştırma, sağa kaydırmalar çerçevesinde geliştirilmek istenmektedir. Yoğunlaşan, siyasallaşan halk tabanımız, emekçi yanı olan veya yoksul köylü, işçi, gençlik yanı ağır basan kitlemizle birlikte özellikle serhıldanlardan itibaren daha da ilgisi artan orta sınıf üst kesimlerinin de buna müdahale edecekleri, bir yandan etkilenecekleri, ama diğer yandan da bilinçli oldukları için ve biraz da örgütlü oldukları için kendi çıkarlarını koruyacak ve bu anlamda da ezilen kitlemiz üzerinde kendi hakimiyetlerini tesis etmeye çalışacaklardır. Yine fırsat bulurlarsa partimiz içinde, fırsat bulamazlarsa kitlemiz içinde bir kol teşkil etmeye girişeceklerdir. İşte buna siyasi çözüm kılıfı da geçirerek, “Biz siyasi çözümden yanayız, Şahinler ise askeri çözümden yana; biz Güvercinler kanadını teşkil ediyoruz, onlar Şahinler kanadını” diyeceklerdir. Yapılması gereken; her iki kesimin şahinlerini biraz geriletip güvercinlerini buluşturmaktır. Bunu oldukça da tartıştıklarını biliyoruz. Şunu vurgulamak gerekir; bu tip kelimelerle durumlarını izah etmeye çalışıyorlar, fakat öyle değiller. Bunların bu yaklaşımlarının öyle güvercinlikle, şahinlikle pek bir ilgisi olamaz. İşin emek yönüne, sosyal yaşam içindeki konumlarına bakmak gerekir. Aslında bu kavramlar burjuva kavramlarıdır, bu kavramları sosyalist kavramları dışlamak için geliştirmektedirler. Çünkü sosyalist kavramlarla kendilerini ele veriliyorlar ve bunun için de kendi terminolojilerini geliştiriyorlar. Bizim içimizde de bu terminoloji sık sık değiştirilmeye çalışılıyor. Zaten burjuva basınında sürekli olarak sosyalist terminoloji gözden düşürülmüştür. Bunlar mevcut sosyal zemin içinde etkilenmişlerdir ve PKK‟nin öncülüğünde biraz da değerlendirilmeye uygun hale gelmişlerdir. Bunları parti içinde de, parti dışında da değerlendiriyoruz.
PKK‟nin sosyalist niteliği halen ilk kurulduğu gün gibidir, tüm gücüyle bunu daha da geliştirmektedir. Yine kitlesindeki emekçi özelliklerin varlığını olduğu gibi geliştirmektedir. Fakat çap büyüdükçe sınıf özlemleri farklı olan çeşitli tabakalardan, gruplardan, aşiretlerden, hatta ailelerden çok sayıda kişi parti içine, yine kitlemize katılıyor ve bunlar mücadelemizde kendileri için yaşam alanı yaratmak, kendilerini hep köşe taşı yapmak isteyeceklerdir. İşte bireycilik anlayışı kaynağını buradan almaktadır. Parti içinde bireycilik; kendine alan açmak isteyen aileciliktir, aşiretçiliktir ve orta sınıf anlayışıdır. Bizde çok yaygın olan bir kişilik var. Keyfiyetin kişilikte sınıfsallık ve ulusallıktan da öteye bir gerçekleşme biçimi vardır ve bunlar pek sınıflaşma gereği duymazlar. Bunların sınıfsallığın, ulusallığın dışında çok ilkel bir kabileci, aileci, aşiretçi zihniyetle büyümeleri parti içinde bunları müthiş mevkiciliğe, yerelciliğe götürüyor. İşte o komutanlık adı altındaki keyfi yanı ağır basan, askeri kurallara pek gelmeyen, kendini konuşturmaktan başka bir tutuma girmeyen kişiliklerin durumu böylesine bir sosyal, ulusal düzeyin geriliğiyle veya aşiretçi, aileci yönleriyle bağlantılıdır. Kaldı ki, kendini dayatan birçok örnekte bunu çokça gördük ve yaşadık. Bunlar mevkilerini, hızla mevkicilik biçiminde anlarlar. Bir yetkiyi ellerine geçirdiler mi, bu yetkiyi bireysel çıkara dönüştürür ve sorumluluk duygusundan hızla kaçarlar. Tüm gücüyle alanı, kitleyi denetimine geçirir, daha da zorlanırsa gider bunu düşmana peşkeş çeker, bir günde çözülür, daha çok üzerine gittin mi bu sefer kendini öbek öbek düşmana teslim eder. Veya sağa yatar, kendini yormaz, yakalanmasa da o kitleyi, o alanı partinin emrine çekmez. Kitleyi partinin dışında tutar. Nitekim böylesi durumların cephe çalışmalarında ne kadar yaygın olduğunu biliyoruz.
Örgütlemeye imkan var, ama örgütlemez. Parti çizgisinde tutmaya imkan vardır, ama tutmaz bırakır. Demek ki, kitle eğitiminin, örgütlülüğünün bu kadar zayıf olmasının da bu anlayışla bağlantısı vardır. O, hep başka bir form, başka bir biçim, başka bir örgüt biçimi arıyor. Ve nitekim bizim bu çalışmalarımızdan bu kadar rahatsız olması da bundan dolayıdır. Onun istediği PKK henüz ortaya çıkmamıştır veya PKK‟de istediği konumu elde etmemiştir, istediği partiyi kurmamıştır. Onun için bu işi erteler. Ertelemeciliğinin altında bu vardır, yani ikirciklidir. Çünkü kendini tam vereceği doğrultuyu bulmamıştır veya çıkarına göre değildir. Tembeldir, çünkü ölüm kalım savaşının kendi savaşı olmadığından emindir. Fazla çalışma gereği duymaz. Rahat yaşama düşkündür, çünkü emekle fazla bağlantısı yoktur. Hele biraz da gelişme imkanı oldu mu, sırf kendi rahatlığını örgütlemek için on örgütü kurban eder. İşte bu “siyasi çözüm”, bilmem “güvercin”, bilmem “siyasal kanat, diplomatik kanat” veya gerillanın zorluklarına dayanmayan çalışma ya da metropol çalışması istemlerinin özellikle çok yüzeysel olan bazı kişiliklerdeki temsilinin anlamını biz böyle ele almak durumundayız. Peki bu biçimde acaba bunlar umduklarına ulaşacaklar mı? Defalarca bunun beyhude olduğunu vurguladım. Ne parti içinde, ne kitlemiz içinde bu tür arayışların gerçekleşme ihtimali, özellikle biz var olduğumuz müddetçe çok zayıftır. Yani bizim için bunların “anti demokratik, diktatörlük” tartışmalarını yapmalarının temelinde bu vardır. Onlar çok iyi biliyorlar ki, bizim PKK‟yi götürüş tarzımız, bunlara parti içinde de, parti dışında da fazla şans bırakmıyor. Bütün sıkıntılarının altında bu vardır. Bir yandan emekçi halkımızın büyük yürek rahatlığıyla, büyük bir tutkuyla gerçeğimize ilgi göstermesi, bizi desteklemesi, yine partinin müthiş bir çabayla, özellikle buna özlü katılanların her türlü zorluğa katlanarak çalışması, büyük bir gönüllülükle kendilerini buna adamaları söz konusuyken, diğer yandan da bazılarının rahatsızlıkları da kesinlikle böylesine bir sınıf temeline dayanmaktadır.
Bir kişide rahatsızlık mı gördün, tıkanma mı gördün, bir kişide mızmızlık mı, ucuz eleştiri mi, dedikodu mu gördün bil ki o, partinin gerçeğinden, Önderlik gerçeğinden rahatsızdır. O, başka sınıf zemini arıyor; başka sınıfın partisini arıyor. En önemlisi de kendisinin partisini arıyor. Bunlara yalnız “dedikoduculuktur”, bilmem “rahat yaşam istiyor” deyip geçmeyelim, bu yüzeysel bir değerlendirme olur. Kaldı ki bunlar isteseler neler yapmazlar; kendilerini örgütleme fırsatı buldular mı nasıl canavar kesildiklerini, korkunç çalıştıklarını biliyorum. Birçok provokatörün şahsında bunu somut olarak gördüm. Benim yanımda korkunç tembeldir, ama arkamdan korkunç bir çalışandır. Çünkü kendi eğilimi söz konusu oldu mu müthiştir. Söz konusu parti eğilimi oldu mu, gerçekten yataktan çıkmaz, rahat yaşamdan başka bir şey aramaz, PKK‟nin bazı imkanlarını yemekten, içmekten başka bir şey yapmaz ve PKK kitlesini kullanmaktan başka bir şey düşünmezler. Kaldı ki, kendi değerlendirmeleriyle bunu ele vermişlerdir. Önderliği bir “diktatör”, PKK üyelerini de “piyon” gibi değerlendirmeleri bu gerçeğin vecih bir ifadesidir. En büyük özgürlük hareketine, en büyük cesaret, fedakarlık hareketine böyle saldırmaları, kendilerini ise “demokrasinin havarileri” sanmaları yine bu nedenledir. Bu hususları daha da açmak mümkündür ve bizim oldukça açığa kavuşturduğumuz hususlardır. Fakat bunlar eğer bir türlü partiyi yaşamıyorlarsa ve kitle içinde de halen bu kadar tahripkar oluyorlarsa, bunun nedeni daha değişik partileşmek ve cepheleşmek istemeleridir. Dışımızdakileri bu temelde değerlendirdik. Şimdi ise içimizdeki veya adımıza hareket edenleri anlama veya onları da çözme temelinde yaklaşıyoruz, sıra bunlara gelmiştir ve bunlarla uğraşıyoruz. Parti ve kitle içinde bunlarla nasıl uğraştığımız da görülmektedir.
HALKLAR ÖNDERİ(33.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER