DÜNYA SAVAŞI VE ÇAĞDAŞ KAHRAMANLIK ZAMANI
Bu savaş bir yanıyla Emperyalist-Tekelist paylaşım savaşı olurken, diğer yanıyla özsavunma...
Dünya savaşı diye tanımladığımız bu süreç, içinden çıkılamayan döngüsel-katlamalı krizlere çare arayışıdır. Kapitalizmin ekonomik krizden kurtulma çabası, sermayenin daha da globalleşmesini, pazarın ölçüsüz serbestisini ve finans-kapitali getirmiştir. Artık 21. Yy. Finans-Kapital çağı’dır.
Kapitalizmin yapısal-sarmal krizleri bir biri ardına patlamalarla sıralanırken, ekonomik çıkmazları, siyasal krizleri derinleştirmiş, sosyal ve kültürel bunalımları tetiklemiştir. Finans-Kapital kendini bir sistem olarak küreselleştirirken, krizlerin de küreselleşerek kaos aşamasına sıçrama yapmasını getirmiştir. Küreselleşen Kapitalizm, Küreselleşen krizleriyle küreselleşen kaos olmuştur. Dünya’ nın her yerinde patlamaları yaşayan, devasa bir volkana dönüşmüştür. İçinde bulunduğumuz 21. yy’ı Küresel Kaos dönemi olarak belirlemek yerinde olacaktır.
Emperyalist paylaşım savaşının merkezinde Osmanlı İmparatorluğu vardı. Paylaşımın en büyük pastasıydı. Klasik sömürgecilik uygulanarak, sürdürüldü. Ancak Ortadoğunun ortasında bulunan Kürdistan ve Kürtlere, sistem efendilerince statü verilmeyerek yok sayıldı. Bu olgu üzerinden Ortadoğu Ulus-devlet sistemi oluşturuldu. Kürtlere biçilen ise; İnkar, imha ve asimilasyon oldu.
Emperyalist paylaşım savaşında Avrupa merkez seçilmişti. Kozlar ve paylar burada paylaşıldı. Emperyalist-Kapitalist devletlerin kendi aralarındaki savaşlara son verildi. NATO, BM, AET-AB… gibi bağlayıcı ortak kuruluşlar oluşturuldu. Yeni sömürgecilik projesine geçildi. Post-Modernizm adıyla Liberalizme açılım yapıldı. Burjuvazinin klapasına demokrasi aksesuarı takıldı. Diğer bölgelere ve ülkelere buradan uzanıldı.
Dünya savaşı ise, yine Ortadoğu Merkezli ancak Kürt ve Kürdistan odaklı gelişmektedir. Uluslararası kapanla cendereye alınıp, uğursuz yazgıya hapsedilen Kürtler, yüzyıllık zırhı parçalayarak özgürlük ve demokrasi savaşçısı olarak, halklara umut ve ilham kaynağı oldukları zamanı ifade etmektedir. 3. Dünya savaşı, son iki yüz yıldır mantar gibi her yerde oluşturulan Ulus-devlet sisteminin çöküşünün ilanıdır. Ayrıca 1. Dünya savaşı arifesinde Merkezi Hegemonik güç ile ortaklarının kendi aralarında yaptıkları paylaşım antlaşmalarının hükmünü yitirmesidir. Gelinen süreç itibariyle tüm bu anlaşmalar, geçersiz kılınan kağıt parçalarına dönmüştür.
Bu savaş bir yanıyla Emperyalist-Tekelist paylaşım savaşı olurken, diğer yanıyla özsavunma temelli Demokratik-Modernitenin inşa mücadelesidir.
Dünya savaşı, Ortadoğu özgülünde renk ve yön bulacaktır. Bir çok paradigma, strateji ve politikalar bu zeminde sürtüşmektedir. Amaçta farklılık ve zıtlık teşkil etsede güncel politik ve taktik ilişkiler yoğunca görülmektedir. Sonuçta temel üç paradiğma, strateji ve politika çatışmaktadır.
Birincisi; Kapitalist-Modernitenin temsilcisi olarak başı çeken ABD ve stratejik ortaklarının klasik kökenli fakat reforme edilerek yenilenmiş; böl, parçala, yönet ve popüler-kültürü taşı menşeli politikalardır. Bunlar YDD ekseninde BOP-GOP projeleridir. Küresel-Kapitalizm, Merkezi
Hegemonik güç olan ABD liderliğinde kaostan çıkış için yeni aşama arayışlarını sürdürürken, varolan Emperyalist-Kapitalist güçleri alt-ortaklıklar temelinde kendine katarak, kaynakları paylaşıp, kan tazeliyerek, süreçten “mucizevi” çıkışı gerçekleştirmek istemi ve çabasındadır.
Bu amaç eksenli akıllara hitap eden, kulağa hoş gelen, yürekleri serinleten argümanları, politik söylev haline getirdiler. Halkları, toplumları ve toplulukları, Ulus-devlet diktatörlerinden kurtarmak. Demokrasi ve Özgürlükleri taşımak. Azınlıklara, etnik ve inanç gruplarına siyasi temsil ve kültürel haklar tanımak. Bölgeye insan haklarını getirmek. Hukukun üstünlüğünü tesis etmek vb. çığlıklarla Ortadoğuya giriş yaptılar. Bunlar gerçekliği ve samimiyeti olmayan yapay politikalardır.
Kapitalist-Moderniteyi içselleştirmek için de bölge şahsında dünyayı ideolojik bombardumana ve politik kıskaça aldılar. Başta görsel ve yazılı basın olmak üzere tüm kültürel, sanatsal, edebi ve spor etkinlikleri ve propagandalarıyla toplumları kuşattılar. Hedef ise; Finans-kapitalin kalıcı olarak küreselleşmesi için bireyi kişiliksiz kişi, toplumu kurgulanmış kitle haline getirmek. Ölçüsüz bir talan, sınırsız bir sömürü ve ilkesiz-kuralsız hükümranlık kurmak. Bunlar kurgulanmış Neo-Liberal projelerdir. Her şey sermaye ve iktidarın çıkarı uğruna odaklanmıştır.
Ulus-devletler miadını doldurmuş, uluslararası güç ve sermaye odakların çıkarlarına hizmet edemez noktaya varmışlardır. Bunun için sözde demokrasi, özgürlükler ve insan hakları argumanlarını işleyerek, anti-diktatör ve humanist kesildiler. Ardından sırayla büyük topraklar üzerine kurulu diktatöryal ulus-devletlerin bölünerek küçük devlet-devletçiklere dönüştürülmesi. Konfederal yapılar bünyesinde Özerkliklere ve Federal hükümetlere ayrıştırılarak daha iyi denetimin sağlanması. Bu temel de Afganistan’ la başlayıp, Irak’a askeri müdahaleyle diktatör Saddam Hüseyin’in idamıyla ulus-devletler sistemine son verdiklerinin ilanını yaptılar. Ve Tunus’ tan Fas’ a, oradan Libya ve Mısır üzeri Suriye’ ye geçtiler. Çıkarlarına daha iyi ve uzun vadeli hizmet edecek olan piyonları ve kukla hükümetleri iş başına getirmeye başladılar. DAİŞ, El-Nusra vb. cani çeteler oluşturdular. ÖSO benzeri Militarist yapılar örgütlediler. ENKS gibi iradesiz, işbirlikçi siyasi yapılar kurdular. ABD ve ortaklarının öngördüğü politikalar, pragmatiz temelde sürekli değişkenlik gösteren, revize edilen, restorasyona tabi tutulan, hatta zaman zaman reforma uğratılan ilkesiz ve tutarsız siyasetlerdir.
İkincisi; Mevcut Ulus-devletlerin statükoyu koruma çabalarına dayalı politikalardır. Bunlar değişim ve dönüşüm kabiliyeti gösteremeyen demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk gibi konularda açılım yapamayan, tekçi ve faşist ulus-devlet formatına çakılıp kalan ülkelerdir. Bunlar varlıklarını ve iktidarlarını sürdürmek için, “denize düşen yılana sarılır” misali hem ABD ve diğer emperyal devletlerle hem kendilerine benzer konumda olan bölge devletleriyle hem de işbirlikçi, paravan ve çete yapılarıyla sıkı ilişkiler ve çeşitli ittifaklar peşinde koşarak, günü kurtarmanın çabası içinde kıvranmaktadırlar.
Üçüncüsü; Reber APO’nun düşünsel ve eylemsel müdahalesiyle PKK-PAJK öncülüğünde geliştirilen Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü, komünal-toplum paradigması ekseninde a-devlet ve Demokratik-Toplum politikalarıdır. Farklılıkların, özgünlüklerin ve özerkliklerin demokrasi ve özgürlükler temelinde iradi birliklerin birlikteliğidir. Kapitalist-Modernite karşıtlığı doğrultusunda Demokratik-Uygarlık yada Demokratik-Modernitenin inşası, Özgürlük hareketi için stratejik bir olgudur. Demokratik Ortadoğu Halklar Konfederasyonu amaçlıdır.
Zaman, Mekan ve koşullar bağlamında açığa çıkan potansiyel, siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik zenginliklerle yüklü fırsatlar sunmaktadır. Özgürlük Hareketi öncülüğünde ezilenlerin, yoksulların, işsizlerin, emekçilerin, sömürülenlerin, sömürgelerin ve ötekileştirilenlerin tarih sahnesine çıkarak özneleştiği, Demokrasi, Eşitlik ve Özgürlük talepleriyle öz savunma direnişi geliştirdikleri dönemdir. Tarih sayfalarında sıkça görülen ve söylenen “Kahramanlık çağı” bu kez Kapitalist-Moderniteye karşı yürüyüşe geçen bölge halklarını tanımlamaktadır. Bu yıllar tarihin 21. yy sayfalarına, Ortadoğu halklarının Çağdaş Kahramanlık Zamanı diye yazılacaktır.
ENES PİR
YORUM GÖNDER