SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (56.BÖLÜM)
Toplumun sınıfsal bölünmesinin yansıması olarak Adem ve Havva’nın cennetten kovulması ve hizmetçiliğe mahkum edilmeleri bu sürece denk gelmektedir. İnsanlar arasında ciddi bir ayrıma gidilmekte; Sümer tanrıları yaratıcı kılınırken, kullarını hizmetçi olarak yeniden yaratmaktadırlar. Enki ve Ninhursag-İnanna mitolojilerindeki çekişme ve yaratıcılık, bir yandan kadının geçmiş yaratıcılığını ikinci plana bırakıp gözden düşürmeyi ifade ederken, diğer yandan da köle, hizmetçi insanın şekillenmesini sembolize etmektedir. Daha sonraki tüm tanrı-kul ikileminde Sümer rahiplerinin bu tasarımı rol oynamaktadır. Bu hususun tespiti çok önemli olmakla birlikte, din kitaplarının bundan kaçınması ve hatta şiddetle reddetmeleri, iç yülerinin, dolayısıyla çıkarlarının örtülü olmasına duyulan ihtiyaçtan ötürüdür. Sümer toplumunda tasarımlanan tanrısal kimlikler, hem doğa hem toplumsal güçlerin yeni bir yansıması, adeta mevzilenmesi gibidir.
Doğasal boyutun yanında toplumsal boyut öne çıkmakta, kadın ağırlığı giderek azalmakta; kul, hizmetkar insan ayırımında çarpıcı gelişmeler gözlenmektedir. Toplumun artan politik gücü tanrılardan bir kısmının sivrilmesine neden olurken, bazı kimlikler kaybolmakta ve önemli biçim değişikliğine uğramaktadır. Babil aşamasında monarkın mutlak gücü, tanrı Marduk’un yükselişinde yansımaktadır. Sümer mitolojisinin bu son aşaması, tek tanrılı dinlerin doğuşunun eşiğine gelindiğini gösterir. Güç kazanan Semitik kökenli çöl kabileleri tek düze ve ataerkil yaşamlarını Sümer uygarlığıyla birleştirince, mitologyadaki tanrılar savaşı kızışmaktadır. Sümer ve kadın etkileri silinirken, çölün ataerkil kabile geleneği politik güç haline geldiğinde, despotizme, monarklığa yönelecektir. Hammurabi şahsında çöl kabile geleneği “kanun benim” biçimindeki krallık anlayışının kökenini oluşturacaktır.
Aynı zamanda kabileler arası ve kabile içindeki çelişkilerin yoğunlaşması, İbrahim peygamber geleneği biçiminde, kendini tanrıyla özdeşleştiren merkezi politik güce karşı bir muhalefete itecektir. Peygamberlik, Sümer din anlayışında köklü bir kopuşa da yol açacaktır. İnsan biçimli tanrılar dönemine karşı, hiçbir zaman tanrı olamayacak bir insanlık anlayışına geçilecektir. Bu anlayışın içeriği önemli bir çözümlemeyi gerektirmektedir. İnsanın tanrılaşamaması, bir anlamıyla tanrı-kral kültüne isyanı, tavır almayı içermektedir. Diğer bir yandan tanrıyı insan biçimli olmaktan çıkararak, kabile yönetiminde vekil-elçi temsili biçiminde daha yumuşak bir yönetime geçiş yaptırılmaktadır. Neolitik toplumda yan yana, dost olan insan biçimli tanrısal kimlikler; köleci uygarlıkta tanrı-hizmetçi kul ayrımı biçimine bürünerek hakim, kahhar, cezalandıran, çalıştıran sahip tanrı anlamına kavuşmaktadır.
Ciddi bir kavramsal dönüşüm yaşanmaktadır. Tabii sınıflı toplumun politik gücünü artık merkezine almış, mitoloji bu temelde yeni yorum ve nitelikler kazanmıştır. Kabile ayrışmaları ve direnişlerinin ideolojik biçimleri, bir adım daha ileri atarak, özellikle ezilen, sömürülen konuma yakın olanların çıkarına kurtarıcı ve tanrı-kraldan farklı olarak kullarına rahmet yağdıran tanrı kimliğini öne çıkarmıştır. İbrahim peygamber geleneği esasta budur. İnsanlar tanrı olamaz. Ancak tanrının vekili, elçisi olabilir. Tanrılar sadece kahretmez, cezalandırmaz; rahmet ve kurtarıcılık da yapabilirler. Ancak ağır suç işlendiğinde cezalandırma olur. Ama ona ibadet edip affedilme de mümkündür. Bu anlayış tek tanrılı dinlerin özüdür, çok üst düzeyde bir doğa ve toplumsal güç soyutlamasını ifade etmektedir. Özünde tanrı-kral kültünü merkez alan köleci din anlayışına karşı bir çıkıştır.
Dönemin sınıfsal ve toplumsal mücadele düzeyinin ideolojik örtüsü, biçimidir. Dolayısıyla her ne kadar Sümer kölecilik mitologyası ve dininden çıkış yapsa da, bir karşıt yanı da giderek öne çıkmaktadır. Köleci uygarlığa kökünden bir karşıtlığı içermektedir. İnsan biçimli olmayan tek tanrılı dinlerin yükselişi, bu nedenle köleciliğe karşı ideolojik öncülüğü yüklenmektedir. Tek tanrı kavramı evrenselliğe de açıktır. Kabilelerin darlığını her an yırtma eğilimindedir. Çünkü kabilelerin birlik ihtiyacı sürekli tek tanrıyı zorlayacaktır. Başka kabilelerin benzer durumu da aynı etkiyi doğuracağından, en eski klan ve kabile totemleri ve putları aşılmak zorunda kalacaktır. Bunlar, artık geri biçimler olarak birlik önünde engel konumundadırlar. Tanrı-krallardan da epey acı çekildiğine göre, herkesin birliğini sembolize eden, kurtarıcı, merhametli tanrı kavramı gelişme kaydetmekte, artan çelişkiler ve birlik ihtiyacıyla giderek yüceltilmekte ve birçok yeni sıfat yüklenerek eşsiz ve biricik kılınmaktadır. Eskinin her temel özelliği bir tanrıyla ifade edilirken, bu yeni dinde tüm bu özellikler tek tanrının sıfatları olarak anlam bulmaktadır.
Allah’ın doksan dokuz sıfatı, Sümerlerde yakın sayılarda uygarlık özellikleri olarak yasa, töre değerinde “Me” ler biçiminde varolmuştur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER