ÖNDERLİK GERÇEĞİ-30.BÖLÜM
Mahirler Filistin’i iyi biliyorlar. Denizler Filistin’e gitmişler. Filistin dediğim Lübnan sahasıdır. Filistinli örgütler var. Gitmişler oralarda eğitim görmüşler, dönüp gelmişler. Bu açıdan Filistin’e açılan kanallar var. Suriye’ye uğruyorsunuz, Suriye üzerinden Filistinli örgütlerle ilişki kuruyor ve daha güvenlikli bir yere çıkabiliyorsunuz. Aynı süreçte Mahir dışarı çıkınca, benzer bir öneride bulunuyorlar. Kendisinin Türkiye devrimi için gerekli olduğunu, kendi yaşamını korumasının şart olduğunu Filistin’e çıkacağının yararlı olacağını, en doğrusunun olacağını bunun içinde kanallarında açık olduğunu belirtiyorlar, fakat Mahir bunu reddediyor. Mahir’in söylediği şey şudur: “Denizler idam sehpasında tehdit edilirken ben kendimi koruma kaygısına düşemem. Bu ahlaki değildir.” Aynı örgütün üyeleri değiller, belki de aralarında çelişkiler bile var.
Denizler THKO üyesi, Mahir THKP_C lideri iki ayrı örgütün, iki ayrı partinin, hareketin lideri ama bir birlerine bağlılıkları, bir birleri için bağlılıklarını ortaya koymaları ancak en derin yoldaşlıklar arasında görülebilir bir bağlılık ifade ediyor. Gitmiyor. Onların daha sonra geliştirdikleri eylem var. Karadeniz’e gittiler daha sonra Ordu-Ünye’ye gittiler. Ünye’de NATO askeri dinlenme tesisleri var. Bu tesislerde kalan üç İngiliz askerlerini kaçırdılar. Tabi amaç bir yanıyla dünya kamuoyunun dikkatini faşist rejimin uyguladığı teröre ve özellikle Denizler üzerindeki idam tehdidi çekmekti. Bunun için böyle bir eyleme giriştiler. Kesinlikle amaç buydu. Başka bir amaç yok. Herhangi bir amaçla gerçekleştirilmiş bir eylem değildir. Özel olarak Denizler başta olmak üzere yapılmış bir eylemdir. Eylemin sonucu ne oldu? Tabi düşman izlemeye aldı, en son Tokat’a bağlı bir köy olan Kızıldere’de muhtarın evinde kuşatmaya alınıyorlar. Teslim ol çağrıları yapılıyor. Onlar teslim ol çağrılarını reddediyorlar. Onun üzerine Mahir ve on arkadaşı şehit düşüyor. Mahirler bilerek Ertuğrul Kürkçü’yü sağ bırakıyorlar. Ev iki katlıdır, alt tarafı samanlıktır oraya yerleştiriyorlar, çatışma sahasının dışına çıkarıyorlar.
Aslında dışarıda yaşananları anlatacak bir tanık bırakmak istiyorlar. İlk duyduğumuz haber de o zaman otuz marttı, saat sekizde televizyon haberleri veriliyordu, ilk dinlediğimizde Mahir Çayan ve dokuz arkadaşının Kızıldere’de ölü olarak ele geçirildiği ve üç İngiliz askerinin de öldüğü biçimindeydi. Önce sayıyı on bir vermedi, fakat aradan belli bir zaman geçtikten sonra çatışma sahasında Ertuğrul Kürkçü’nün de yakalandığı haberi olarak verildi. Ertuğrul’un bir görevi de vardı. Kendisi DEV-GENÇ’in başkanıydı. Öyle birinin yaşananlara tanıklık etmesini önemli bulmuşlardı. Bu ağır bir durumdu. Devrimciler açısından son derece büyük bir kayıptı. En seçkin devrimcilerdi. İçinde Türkiyeli, Kürdistanlı devrimciler var. Mesela Ömer Ayna var, kendisi Amedli’dir. O çatışmanın içindedir. Lazlar var. Cihan Alptekin. Türkiye’deki etnik toplulukların bir bileşimi gibidir. Halkların en seçkin evlatları var. Mahir’in kaybı Türkiye devrimi için çok ağır bir kayıp anlamına geliyor. O günün koşullarında eğer yaşadığınız yer Siyasal Bilgiler Fakültesindeyseniz mutlaka bir şeyler yapmanız gerekiyor. Mahir oranın öğrencisidir. Bir de Siyasal Bilgiler Fakültesinde egemen olan gelenek THKP_C geleneğidir. Kaçınılmaz olarak öyle oldu. Orada Kızıldere katliamına karşı, o ağır faşist zulüm ve zorbalık koşullarında son derece etkili bir eylem gelişti. Bu eylem Önderliğin ilk örgütlü siyasal eylemidir. Kendisinin önderlik ettiği, planlamasında kendisinin yer aldığı tabi tek başına kendisi değil başkaları da vardır, ama kendisinin bu eylemde son derece planlayıcı olmak anlamında çok etkin bir rolü vardır. Ben o günü hiç unutmuyorum. Bizim moralimiz yerindedir, bir de İngilizler de kaçırılmıştır. Bir de Mahirlerin izi bulunmamış. Bizim okulun karşısında öğrencilerin gittiği kahveler vardı, gider haberleri izlerdik. Saat sekiz oldu, ilk haber o olunca öğrencilerin tümü koşarak yurda doğru geldiler. Kahvelerle, yurtlar arasındaki mesafe çok yakın. Yurttaki bütün öğrencilerde yurdun bahçesine akın etmişlerdi saat sekiz civarıydı.
Arkadaşlar nasıl bir şey, derler ya ana, baba günü, ağlayanlar, öfkelerinden yerinde duramayanlar, dolaşanlar, durumu anlamak isteyenler yani öyle bir kalabalık ki, öyle öfkeli bir topluluk ki istediğin yere yönlendirebilirsin. İstediğin hedefin üzerine o an için yürütebilirsin. Fakat ne yapılacağını fazla kestiremeyen bir topluluktu, uzun süre orada kaldık. O zaman Doğan Fırtına’dır, Önderliktir, dar bir grup bir araya geliyorlar neler yapılacağını değerlendiriyorlar. Karar olarak Siyasal Bilgiler Fakültesinden bir boykot yapılması kararını veriyorlar. Ondan sonra Doğan geldi, bizi de çağırdı. Yirmi beş, otuz arası bir öğrenci gurubunu, bizleri ağırlıkta ayırdı gittik, bizimle toplantı yaptı. Ertesi gün yapmamız gereken şeyleri söyledi. Mutlaka boykot yapmalıyız, süresiz boykota gireceğiz. Sizin görevinin öğrencilerin tümünü birincisi sınıfın yani fakültenin amfisinde toplamaktır. Anfi geniş bir yerdir. Ayakta durmak koşuluyla bin beş yüz kişiyi rahatlıkla kaldırabilecek bir yerdir. Dedi: Biz boykota katılmak için gençleri çağıracağız, katılmayanlar olursa sizde zorla çıkarırsınız. Sizin göreviniz budur (o otuz kişilik gurubun). Biz tamam, dedik. Sabah gerçekten de bütün öğrenciler anfide toplandı. Biz de birer sopa almışız, parkemizin altına koymuşuz kenarlarda bekliyoruz. Benim fikrim, bazılarının korkup katılmaması tarzındaydı, faşizm ortamıdır.
Cumhurbaşkanının oğlu Osman Salak Korutürk’de bizim okulda okuyordu. Bir aralar Irak’ta ….. yapıyor. Bir arkadaş çıktı, kısaca katliamı dile getirdi, faşizmi lanetleyen bir konuşma yaptı ve ondan sonra bu katliama karşı öfkemizi haykırmak ve tutumumuzu ortaya koymak için tüm arkadaşları süresiz boykota davet ediyoruz, dedi. O anda tüm salandaki gençler önceden sözleşmiş gibi örgütlü bir biçimde herkes kalkıp marş söyleyerek dışarı çıktı. Bir planlı hareket ancak o kadar olabilir. Biz şok olduk. Kendi açımdan ifade ediyorum. Heyecan, coşku, kalabalığın o bağlılığı, hepsinin hep bir ağızdan aynı anda marş söyleyerek dışarı çıkması müthiş bir görkemi anlatıyordu. Tek bir kişi bile boykot çağrısına karşılık vermemezlik etmedi. Oradan şu çıkarılabilir. Müthiş bir gençlik potansiyeli vardı, Türkiye’de o koşullarda. Hala alt edilmemiş, hala zihinlerine egemen olunmayan, iradesi kırılamayan bir gençlik direnişçiliği var. Bu kaynağını teslim olmayan, direnen, gençlik hareketinin liderliğinden gücünü alıyor. Siyasal Bilgiler Fakültesinin komşu okulları da var. Hukuk Fakültesi var, onun yanında Eğitim Fakültesi var yine okulun üst tarafında da Basın Yayın Yüksek Okulu var Siyasal Bilgiler Fakültesine bağlıdır, bu dört okulun tümü yani CBC’deki bütün okullar boykota gittiler. Ve uzunca da sürdü, o günün koşullarında boykot. Bu ciddi bir eylem olma ifadesini taşıyordu. Ciddi bir direniş eylemi anlamına geliyordu. Düşmanda bunu fark etmişti. Aradan çok kısa bir zaman geçti, sıkıyönetim bilmem kaç nolu bildirileri yayınlandı. Bir, iki geçtikten sonra ilk bildiride Siyasal Bilgiler Fakültesinde yasa dışı eylemde bulunmaktan, sanık olarak arananlar listesi yayınlandı.
Önderliğin ismi en başta Abdullah Öcalan, doğum yeri, tarihi, anne, baba adı hepsi yazıyordu. O zaman arkadaşlar şey ediyorlar, Urfa’da da değerlendiriyorlar. Özellikle de Önderliği tanıyanlar, Nizip yöresindekiler. Diyorlar: Ömer’in oğlu da komünist olmuş. Beklemedikleri bir şeydir, önceden dincidir. Ama ilgi ve bir sahiplenme duygusu birde gurur duyma var. Bizim Urfa’dan, Halfeti’den çıkmış, tarzında yaklaşımlarda var. Üç, dört gün boyunca her ana haber bülteninde veriliyordu. Sıkıyönetim Komutanlığının bildirisi okunuyor ve Önderliğin adını herkes duyuyor. Aradan tahminen nisanın ilk haftası, beşi, altısı gibi Önderlik tutuklandı ve ismi listede geçen öğrencilerin hepsi yakalandı ve Mamak Askeri Cezaevine konuldu. Bir dönüm noktasıdır. Önderlik gerçeğinde,
Önderliksel çıkış açısından da gerçek anlamda bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Kızıldere katliamı ertesinde geliştirilen eylem ve o eylem sonrası Önderliğin tutuklanması, Önderlik çıkışında yeni bir başlangıç hem de, ivmeli bir başlangıcında temelini oluşturdu denilebilir.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER