KORKU CESARETİN KAYNAĞIDIR: SIĞINAK
Sığınağın içinde önemli bütün malzemeler alınıp telefon bağlantısını kurmak için giden arkadaşların çantaları rahtları bir hayli ağır olması yürümeyi zorlaştırıyordu. Askerler ikinci bir defa sığınağı çembere almak için bağırıp duruyorlardı. İçinde olduğumuza sığınağa yakınlaşmaya çalışıyorlardı, olduğumuza ikna olmuş gibiydiler. Çok fazla acele etmeden, gizliden sığınağa yakınlaşmaya çalışıyorlardı. Biz de arkadaşların yanına yakınlaşmış, geniş ve ormanlık olan alanda arkadaşları arıyorduk güneş dağların arkasında batışla yüz tutmuş, yorucu, korku dolu bir günü geride bırakıyorduk. Kısa bir sürede arkadaşları bölüp durumu izah etmeye çalışsak ta pekte inandırıcı olamıyorduk. Çünkü onların gözü önünde bütün askerler geri çekilmiş, gözlerine mi yoksa bize mi inanacaklardı. İşte bu noktada bir tereddüt büsbütün onları sarmışsa da bize kulak vermekten başka seçenekleri yoktu, bir daha tehlikeye atılma riskini göze alamazlardı. Diyar arkadaş önümde duran bir taşa tekme atarak Allah kahretsin deyip yere tükürdü.
Be’ be ben göz gözle-lerim-le gör-gördüm çek-çekildiler demesi ister istemez bir gülüş çehremize yansımış onun o keke diliyle alay ettiğimizi düşünmesin diye gülmeyi kısa kestik. Bende karşılık verip ölümden zor kurtuldum nerdeyse adamlar su dolu kuyuyu bana mezar yapacaklardı, sen halen geri çekildiklerini söylüyorsun, üstelik öğlen leyin yaşadıklarımızı bile bile. Ama ben gözlerimle çekildiklerini gördüm demesi? Gittikçe beni gerginleştiriyordu.
Tamam, gözlerinle görmüş olabilirsin, ama adamlar bizi yanıltmaya dönük askerlerin bir kısmını çekmiş olabilirler. Ama bir kısmı da arazi de pusuya yatmış ve bizde bunu yuttuk neredeyse bu tuzağa düşecektik. Hata düştük bile onlar ahmakça yaklaşıp beni vurmadılar. Benim yerime hepimizi vurmayı tercih ettiler. Ama planladıkları gibi işleri yürümedi.
Ben halende gittiklerinden eminim demesiyle karşıdaki kayalıklarda bir askerin görünmesi bir oldu. Parmağıyla kayalıklar üzerinde duran askeri gösterdim. Al sana bu defa gözlerinle gör Sen zaten gözlerinle görmediğin bir şeye inanmazsın deyip sustum. Kayalıklarda duran asker durduğumuz yöne bakınıp duruyordu. Hava kararmış yer ve gök arasında ki boşluktan askeri seçe bilmiştik. Sadık arkadaş çantasını omuzlayıp hemen buradan uzaklaşmalıyız, dedi burası yarım saate varmaz asker kaynayacak ve bizde zorunlu bir çatışmaya girmek zorunda kalacağız. O da bizim için iyi olmaz, en iyisi bir an önce buradan uzaklaşmak dedi. O önde biz onun ardından koşar bir halde oradan uzaklaştık, soluğu karşıdaki tepede aldık, yaklaşık bir saat aralıksız koşmuştuk, oturup biraz dinlendikten sonra ne yapmamız gerektiğine dair plan yapmaya çalıştık. Sadık arkadaş bu alanda kalıp askeri takip etmemiz en doğrusu olacak, hem askerin nerede olduğuna dair biraz bilgi sahibiyiz, öbür alanlar hakkın da bir bilgimiz yok, orada da operasyon olabilir. Şayet varsa gafil avlana biliriz demesine üçümüzde karşı çıktık, biz sığınakta nerdeyse enseleniyorduk ve üstelik bu alanda biz varız, bizim dışımızdan hiç bir gurubun olmadığını biliyorlar ve bugün bizim görüntümüzü burada aldılar. Operasyonun kapsamını genişleteceklerdir. Bir ihtimalde eğer varsa diyorlardır. İster istemez çatışmaya girmek zorunda kalabiliriz. Bu da aleyhimizedir, çünkü aramızda büyük bir göç dengesizliği var ve adamlar bunu kullanarak bizi imha etmek isteyeceklerdir. Bunun için bir an önce alanı boşaltıp, hızlı bir şekilde operasyon alanından çıkmalıyız noktasında üçümüz hem fikir olup dayattık. Bütün dayatmalar karşısından çaresiz kalan Sadık arkadaş, ben size katılmıyorum ama sizin dediğiniz gibi olsun demekten başka çaresi kalmamıştı.
Sığınıktan dışarıya çıktıklarında düşman telsizlerinden geçen bir cümleyi kendi aralarında netleştiremiyorlardı. Bu konu Sadık ve diğer arkadaş tarafından hala tartışılmaktaydı. İkisi de Türkçeye hâkim olmadıklarından dolayı bu konuda netsizlik yaşıyorlardı.
Diyar arkadaş muhabere yapan askerlerin, telsiz sinyalleri uzağı işaret ediyor ve sırtta olduklarını söylediler buna karşın. Sadık arkadaş sinyallerin uzaklığı doğru, sırt üzerinde değil de sığınak üzerine vardıklarını söylediler.
Sırt ve sığınak cümlesini bir türlü aralarında netleştiremiyorlardı. Bu iki cümlenin netleşmesi bizim açımızdan önemli ve hayatiydi. Sırt kelimesi kulanınmışsa diğer alanlarda normal bir operasyon olduğuna dair bir işaret olarak algılanıp, buna göre tedbirli gitmemiz gerektiği şeklinde anlamalıydık. Ama bahsi geçen kavram, sığınıksa, o zaman işler değişecekti. Çünkü alan değiştirirken, Sere Kanıya alanından bulunan sığınağa gidecektik, dolayısıyla bütün kış hazırlıklarımızı orada bulunan sığınıkta yapmıştık. Eğer oda ele geçmişse, işler giderek ciddi bir hal alıp, bütün kış boyu dışarıda kalmak zorunda kalacaktık. Buda bizi zor durumda bırakacaktı. Bu seferde alan değiştirmenin bir anlamı kalmayacaktı. Allahtan tek isteğimiz böyle bir şeyin olmamasıdır.
ÖZGÜR DENİZ
Devam edecek
YORUM GÖNDER