BİREY TOPLUM ÇELİŞKİSİ VE SÖMÜRGE KİŞİLİK GERÇEKLİĞİ (2.BÖLÜM)
Birey ise kendinde içselleştirilen bu toplumsallığa zıt arzu, dürtü ve güdülerin de dayatmalarını yaşamak durumundadır. Tarih boyunca bu çelişki ve çatışkının şiddeti, bireyin içinde yaşadığı toplumun tolerans duzeylerine göre değişiklik göstermiştir. Bilindiği üzere Biyolojik dogamiz ahlaki ilkelere gore degil, biyolojik gereksinimlere gore calisir ve kisiden onun tatmin edilmesini son derece güçlü bir biçimde ister. Freud, kilideki bu çelişme halini id, ego ve super ego üçlemi üzerinden tarif etmiştir. Kişi, toplumu temsil eden super egodan, (buna vijdan da demek mümkündür) gelen talepler ile id ve güduüerden gelen talepleri ego sayesinde düzene sokar ve öncelikler sıralamasına göre de onları hayata geçirmeyi gerceklestirir. Burda Ego, bireyin kenidisini temsil eden ozgun iradeyi açığa çıkaracak potansiyel merkezi ifade etmektedir. Birey kendi iç dengesini, bu iki farklı ve çelişikili dunyanın belirli bir denge içinde tutabilmesi ve tatmin edebilmesiyle sağlayabilir.
Eğer ego öncelikler sıralamasında ağırliğını biyolojik taleplere verir ise, kişi kelimenin tam anlamiyla hayvani bir bencilliğe sürüklenir. Bu insanin kültürel bir varlik olarak, olümünden başka birşey değildir. Eğer kişi toplumsallık adına bütün biyolojik taleplerinden, arzu ve isteklerinden vazgeçerse, kahramanlasir. Kahramanlik, bir trajedinin itirafidir. Trajedi,yürek ile akıl arasında sıkışıp kalmamızın yarattığı içsel ızdırabımızın adıdır. Kahramana ihtiyac duyan toplumlar bu nedenle hastalıklı toplumlardır. Her iki hal de, bireyin doğal gelişimi ve denegeli iç bütünlügü için, olumsuz noktalardır. Olması gereken; kahramanlara ihtiyaç duymayan toplumsal ve zihinsel bir duzeye ulaşmaktır. Bütün kavga aslında bunun içindir. Bu dengeyi kendinde yaratabilmek, kişinin kendini gercekleştirmesi demektir.
Bu kavram ilk defa Abraham Harold Maslow tarafindan 1960 yıllarında kullanilmistir. Kendini gerçekleştirmek herşeyden once tarihsel bir varlık olarak kendinin ve içinde yasadığın toplumsal gerçekliğin bilincine varmayı zorunlu klar. Bu bilinçle, kendini gelenekselcilikten kurtarmayı, açık fikirli olabilmeyi, çözüm odaklı düşünmeyi, kendine dürüst olmayi, eleştirel bakmayı, deneyselci yaklaşımdan vazgeçmemeyi, sorumlulukla hareket edebilmeyi, geleneksel çogunlukla uyumsuz olduğunda gerektiğinde yalnız kalmayı göze alabilmeyi gerektirir. Yalnızlık kendini gercekleştirenlerin en ortak yazgısıdır. Onların yalnızlığı kalabalık bir yalnızlıktır. Kendini gerceklestirmek sancili bir surectir. Bu, bir insanın durmadan kendini doğourmasıdır. Bilinir her doğum sancıyla gerçekleşir. Ama kaçınılmaz olarak bütün varlıkların en temel kavgaları en temel faaliyetleridir. Herşey ama herşey kendini gerçekleştirmeye koşullanmıştır.
Kendini gerçekleştirmeyi temelde iki kategoriye ayırmak mümkümdür. Bunlardan birincisi öznelliğini üretmeyle, yani kendisi olmayı temel çaba haline getirenler olarak tarif edilebilecekken; diğerinise liderlik düzeyinde kendini gerçekleştirenlerdir. Liderlik düzeyinde kendini gerçekleştirenlerin farkı ise; bireyin kendinde toplumu, toplumda da kendini çözümleyerek bir üst düzleme ulaşmayı zorunlu kılmasıdır. Bu kişiler kendinde bir özü gerçekleitirir. Kendisi toplum için atomik bir merkeze dönüşür. Kendindeki özü toplumun özüne dönüştürür. Bakışını, duruşunu, yaklaşımını, harekat tarzını, evetini ve hayırını örgütleyip toplumsal bir bütüne dönüştürür. Peygamberlik geleneği bunun en uç temsillerini oluşturmaktadır.
Bütün bunlar ise bilgiye ve bilince dayanmakradır. Bu bilgi, M. Foucault’un iktidarcı bilgisi ve bilinç biçimi değil birey toplum dengesini merkez alan hegomanya dışı bir bilgi zihniyet biçimidir. Unutulmaması gereken şey; bilgi, karekterini onu yöneten ilkelerden alır.
KEMAL GÜLER (KALE)
2.BÖLÜM
YORUM GÖNDER