APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (25.BÖLÜM)
DEVRİM SONUNA KADAR YÜRÜYEBİLEN VE YARATABİLENLERİN ESERİDİR
Artık karşımızda adamakıllı, sözünün sahibi kişiler görmek istiyoruz. Uzun süredir sergilediğiniz kişilikler, esef edilecek kişiliklerdir. Ne siyasi ne askeri, herhangi önemli bir özelliği yok. Bu kişiliğinizi utanmadan ısrarla dayatıyorsunuz. Halen kendi sözüne, kendi kararına, kendi inançlarına göre büyük bir saygıyla yaşayan kişilik yok. Oysa biz büyük hizmette bulunmak istedik. Sıkılmadan, türlü yollarla sözümona kendinizi yaşatmaya çalışıyorsunuz. Bu size yakışmıyor. Biz bu özelliklerinizi kabul etmiyoruz. Bu özellikleriniz nerden geliyor? Neden aşamıyorsunuz? Çok çaresiz, çok yetersiz bir durumda bulunmaktan, ısrarla kendinizi kılıktan kılığa sokarak yaşamaktan ne bekliyorsunuz? Kendinizi köklü bir inanç, köklü bir başarı gerçeğine yatırmadan nasıl yaşatacaksınız, bir türlü anlam veremiyorum. Ben olsam bu kişiliği yedi kat yerin dibine gömerim ve böyle yapmadan insanların karşısına çıkmam.
Bu kişilikler yetmiyor, kabul görmüyor, işleri yürütemiyor, çok açık veriyor, çok kayba yol açıyor. Başarısı olmayan bu kişiliği ne yapacaksınız? Hele bir de askeri-siyasi konumunuz ve gerçekten ciddi bir kişilik iddianız varsa bütün bunlar nedir? Kendinizi nereye, kime taşıtmak istiyorsunuz? Böyle yaşamak mümkün mü? Beni tam bir çıkmazla karşı karşıya bıraktınız. Bizim bütün amacımız, öncelikle davamıza yararlı, yeterli olmayan kişilikler sorununu çözmektir. Başka türlü karşımızdaki düşmanın üzerine yürüyemeyiz. Almışsınız başınızı sonu belli olmayan ne kadar sakatlık, sahtelik ve yetersizlik varsa yaşamaya cüret ediyorsunuz. Bu, ciddi bir dava adamlığıyla bağdaşmaz, aldanıyorsunuz. Bu şekilde hiç bir sonuca ulaşamazsınız. Öncelikle kendi geriliğinizi, kendi başarısızlık nedenlerinizi ve çirkin yönlerinizi yenmeden, parti ortamında ne geziyorsunuz, hatta iddialı bir insanlık karşısında ne arıyorsunuz? Bu konuda sizi defalarca uyardık, çözümlemeler yaptık. Bakıyorum ki bu, halen çoğunuzun umurunda değil. Bana kalırsa böylelerine bir parça ekmek bile verilmez. Biz böylelerini yaşatamayız. Kendim de dahil, bu saflarda yararlı olmuyorsak, bir merhabayı, bir çorbayı hakkedecek kadar yerimiz olamaz. Bütün bunları anlamıyorsunuz. Çok derin yanılgılardan ve kendini terbiye edememeden dolayı, kabul görmez bir çok özelliği bir kadermiş, bir zorunlulukmuş gibi dayatma gafletinden bir türlü çıkmak istemiyorsunuz. Olmuyor, dünya bizi böyle kabul etmiyor; insanlık ve tabii ki parti de böyle kabul etmiyor. Aileleriniz veya toplumsal gerçekliğiniz bundan sorumluymuş! Oysa biz iflah olmayanları gördük ve ilk savaşımlarımızı bunlara karşı verdik.
Bu toplumu ve bizi yaşatmayan bütün zayıflık nedenlerini aşıncaya kadar yıllarca kendimizi eğitme gereği duyduk. Kendimizle savaştık ve bunu dürüstçe yaptık. Siz ise bütün bunları duymazlıktan geliyorsunuz. Eğilimlerinizin ve terbiyenizin niteliği ne kadar başı boş, ne kadar dağıtıyor, bozuyor, ne kadar yetmiyor ve çaresiz. Bunları hiç ölçmeden, biçmeden “haydi, yaşamaya devam edelim” diyorsunuz. Bana göre bu yaklaşım yanlıştır. Bu temelde bu halkın içinden saygıdeğer, iş bilir ve başarabilir bir kişilik çıkmadı. Bu tarzınızla giderseniz sizden de böyle bir kişilik çıkmayacak. İçinizde sonuç alan bir kişilik var mıdır? Var mıdır bir örnek? İnsan başı boş olur, kör olur da bana göre bu kadar olmaması gerekir. Bana göre size verilen bu kadar destekle artık bu durumunuza bir çare bulmanız gerekir. Sizin kendinize hiç saygınız yok mu? Örneğin son ana kadar kendimi ölçer biçerim. Ölüyor muyum, yararlı mıyım, bir şeyler yapabilir miyim diye her an kendime sorarım. Siz ise sanki böyle sorunlarınız hiç yokmuş ve sizi her şeyinizle kabul etmek zorundaymışız gibi davranıyorsunuz. Ne münasebet. Kendimizi bile böyle kabul etmiyoruz, sizi neden kabul edelim. “Çaresiziz, zavallıyız, bize bakacak başka kimsemiz yok” diyorsunuz. Bu sözler bize karşı söylenemez.
Biz bu temelde sizi karşımıza almayarak, çaresizlerin yerinin çaresizler yurdu olduğunu söylüyoruz. Gidin, orada kendinize bir yer bulun. Başarısız, yenilmiş kişilerin bizim içimizde yeri olamaz. Gidin, sersefil toplumun içinde kendinize yaraşır olan yeri bulun. İçimizde buna yer yoktur. Burası kudretli, bir şeyler beceren ve elini attığını koparan insanların yeridir. Burada sözünün gereklerini yerine getirebilecek insanların yeri vardır. Son dönemlerde ne kadar başı boş kişi varsa, hepsi de bizim içimizde yer bulmaya çalışıyor. Hatta bu yerini köşe taşı haline getirmek istiyor. İçinizde dürüst insanlar var. İçinizde gerçekten inanarak bir şeyler yapmak isteyenler var. Ama bu çaresizlikleri her şeyi boşa çıkarıyor. Tabii sonuçta da yazık oluyor. Bizim, davasına başını, yüreğini koymuş ve bütün yürüyüşünde bunu kanıtlayarak sonuç almış bir kişiliğimiz, bir kimliğimiz ve bu temelde bir hareketimiz var. Sizin sersefil, başarısız ve çarpık yürüyüşünüzü ben ne yapacağım. Halen ne bu tereddütler, ne bu zikzaklar, ne bu lafazanlıklar? Kişilikleriniz bununla bir yere varır mı? Bu yürüyüşünüzün bana yararı yok. Gidin başka yerde kendinize göre yer ayarlayın. Bu saflar beyniyle, yüreğiyle bir olmayı esas alanların ve kati suretle hem çok yüksek inançlı olmayı hem de en sıradan bir imkanla yaşamayı ve savaşmayı esas alanların yeridir.
Gerçekten bu mücadeleye inanıyor musunuz? Kendinizi gerçeğe yatırdınız mı? İçimize en sersefil kişilikler gelmiş. Uzun süredir bunlarla uğraşıyorum, ancak halen kendi yaramaz, yetmez yönlerini ayarlamakla meşguller. Sanki bir kadermiş gibi, keyfi, ipe sapa gelmez davranışları yüzünden, partiyi düşmanın yapamadığı kadar boşa çıkarmak istiyorlar. Sözümona çoğu da bunu iyi niyetlice yapıyor. Artık bunları kaldırmıyoruz. Burada biz kişilere uymak zorunda değiliz. Kişinin büyük bir özveriyle dönüşüm kabiliyeti, uyum kabiliyeti varsa içimizde yeri vardır. Kocaman bir partiyi her gün kendi benliğine ve keyfi tutumlarına alet etmek isteyenler var. Milyonların iradesini temsil eden, on binleri aşan şahadetleriyle kendisini iradeleştiren bir partiyi kendi iradelerine tabi tutmak istiyorlar. Bundan daha büyük küstahlık olur mu? Yüreksiz, beyinsiz, bencil ve güdüleriyle hareket eden kişilik, bu kutsal değerleri kendine uydurmak istiyor. Utanmadan, sığ tartışmalar ve bulanık yaklaşımlar sergiliyor. Bunlar suç ve böyleleri içimizde durmayacak. Güneş kadar yakıcı gerçeklikler ortadayken, bunları görmek istemiyor ve kendi bencilliklerine yer aramak istiyorlar. Biz çaresiz değiliz, ancak insanlara saygımız var.
Yoksa bu kişileri bir gün içimizde tutmayız. Bu kuru kalabalığı veya ipe sapa gelmez kişilikleri ne yapacağız. Yoldaşlara inandık, başımızı koyduk ve çalışıyoruz. Elimizden gelen budur. Ben bunu yapabiliyorum. Bende biten budur. Beğenmiyorsanız, gidin beğendiğiniz yerde kendinize yer ve yaşam arayın. Ölçülerinize göre yer, ölçülerinize göre yaşam yoksa ben ne yapayım. Bütün bunları çok açıkladım, yaşayıp yaşamayacağımı halen bu mücadele ile belirlemeye çalışıyorum. Kendimi sizin gibi yaşatabileceğime inanmıyorum. Bunları çok açıkladık. Kabul edilebilir bir yaşamı açıklığa kavuşturmak istedik. Bunu bilincimizle ve savaşımızla kazanmayı denemeye çalışıyoruz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER