ÖZGÜR KADIN PERSPEKTİFLERİ-5.BÖLÜM
Biz YAJK’ı içimizdeki erkeği hizaya getirmek için kurduk
Bütün ailelerin savaşa katılması mümkün değildir. Kavram düzeyinde belirtiyorum. Herkes bu kurumu aşamaz, siz bile aşamazsınız. Gücünüz olsaydı şimdi büyük bir lider olurdunuz. Büyük bir kurtuluş savaşçısı olurdunuz. Ben bile aşamıyorum. Yani çılgın bir savaşçıyım ama günlük olarak kendimle uğraşmazsam, beni bile yutabilir. Bu kara delikler meselesi var, onun gibi her şeyi yutan bir olaydır. Bin yıllardan beri gelişmiş bir kurumdur. Biz Kürt meselesini çözmeye çalışıyoruz. Tabii Kürt meselesini çözmeye çalıştığımda, benim karşımda TC ve emperyalist güçten daha tehlikeli ve adı konulmamış olan, günlük olarak uğraştığım savaşçılarımız var. En değme yiğit delikanlılarımızla uğraşıyorum. Çok savaşıyorlar, bir ananın da dile getirdiği gibi, ama kolay şehit düşüyorlar, bunu önlemek istiyorum. Ana, zor bela konuşuyor fakat çare ağlamak değil. Neden bu duruma düşüldü, neden bu gençler, erkekler ve kızlar, beklenmedik bir biçimde şehadete gidiyorlar? Şimdi bunu çözmem gerekir. İşte bunu çözmek istediğim zaman, maalesef yetiştirilme tarzına değinmek zorunluluğunu duyuyorum. Yetiştirilme, yedi yaşından beri tam bir felakettir.
Ailedeki yetiştirilme tarzı, bu kişilikleri bir çırpıda imhaya götürüyor. Bu büyük bir acıdır. Bir ana, bir oğlu için acı çekiyor, benim binlerce dağ gibi yoldaşlarım var, sadece yürekte bunları yaşatmak da yetmiyor. Bunları beyinde çözmek gerekiyor. Bunların ömrünü uzatmak gerekiyor. Bu çok büyük bir sorun. Bunun için de erkeği bu kadar bitik kılan nedir, bu kadar zayıf kılan nedir? Düşünemiyor. Burnunun önündeki tehlikeyi göremiyor. Bunu, biraz aile ile bağlantılı kılıyorum. Bir savaş ihtiyacını çözebilmek için bunu yapıyorum. Benim derdim; şüphesiz tüm aileleri kurtarmak veya hepiniz gelin ailelerinizle birlikte savaşa katılın demek değildir. Bu mümkün de değil. Ama kavramı geliştireceğiz, öncüyü geliştireceğiz. Öncü kadını ve erkeği ortaya çıkaracağız.
Bu, büyük bir kopuşu gerektiriyor. Şimdi birçok yazar, çizer çok zordur diyor bize. Delikanlılar, kızlar on sekiz yaşına geldiği zaman, korkunç bir karasevdaya dalarlar. Ve dalmak zorundalar (ben de öyleydim, yani bunu söylemek ayıp değildir) ama bu da düşüş oluyor. Böylesine bir karasevda anlayışı, kesinlikle ikinci büyük darbe yeme anlamına geliyor. Karasevdanın kendisi düşünceden kopukluğu ve gözü kara, her tür köleliğe kapıyı açmayı gerekli kılıyor. Büyük duygusal düşüş, büyük beyinsel düşüş ve güçten düşüş anlamına geliyor. Çift olduktan sonra, ekonomik sorunlar, yaşam seviyesindeki düşüş, tabii ki böyle olunca kültür-sanatı, yaşam kalitesini ve fiziği aramama gibi, korkunç bir durum ortaya çıkıyor. Bir delikanlı veya bir kız yirmisine geldiğinde, toplumsal üretkenlik içindeki konumları bitmiştir ve artık bunlar büyük bir problemdir. Nitekim bunlar saflarda, bize en çok sorun çıkaran insanlar olarak karşımıza çıkıyorlar. Bir savaşçı yaratmak için, gerçekten akla hayale gelmedik biçimde eğitme, yüreğini yeniden yaratma, beynini, hatta fiziğini çok yönlü geliştirme gibi bir çalışma içine girmemizin zorunluluğu ortaya çıkıyor. Buna bulduğumuz bir çare; kopuş olayıdır. Ancak zordur.
İşte biz bu konuda, büyük kadın şehitlerimizi kendimize esas alıyoruz. Ben her zaman söylüyorum: Bir Zilan gerçeği, Zeynep Kınacı’lar gerçeği bizim için aslında bir vasiyettir. Ben istemedim öyle bir eylem yapsın, bireysel kararı ile böyle bir eyleme giriyor. Üç tane vasiyet niteliğinde mektubu vardır. Bizim için onlar hep dikkate alınmak zorundadır. Bir manifestodur. Nasıl yaşanması gerektiği, nasıl savaşılması gerektiği, düşüncesiyle, ideolojisiyle, örgüt anlayışıyla ve hatta eylem anlayışıyla biz buna saygısızlık edemeyiz. Bu kadın da evliydi. Fakat aile kurumuna, kendi şahsında vurduğu darbe var. Yine istediği büyük bir yaşam tutkusu var. Bunu hangi düşmana, hangi tarzla yapmıştır? Bunu, bizzat kendi bedeninde yapmıştır. Bizim açımızdan bu, büyük bir yücelme olayıdır. Bunlar göz ardı ederek konuşulamaz. Biz, bunları aslında en kutsal kişilikler olarak görüyoruz. Dikkat edilirse, insanlık tarihinde de, böyle eylem sahipleri çok sınırlıdır. Belki de bir elin parmak sayısını geçmez. Dolayısıyla bütün dünya kadınları içinde yerini çok iyi ortaya koyarak, gereken bağlılığı göstermek zorundayız. Çünkü bunlar kutsal değerlerdir. Tarihte var, azizeler, melekler denilir, bunlar bu düzeyde ele alınması gereken kişiliklerdir ve burada artık büyük kopuş vardır. Sadece erkekten değil, bütün düzenden kopuş, bütün çirkinliklerden, bütün zincirlerden korkunç bir kopuş vardır. Bize düşen; bunu yorumlamak, bunu teorileştirmek, bunu bir emir olarak görmektir. Gerçekleşmiş bir olay olarak, eğer değer vereceksek, bu olayın bize vereceği dersler vardır. Belki vasiyet, yani mektup tamamen dile getirmemiş olabilir. Cümle cümle, kelime kelime yorumlayarak bu dürüstlüğü gösterip, kendimizde gerçekleştireceğiz. Aksi halde Zilanlardan bahsetmek ikiyüzlülük olur ki, bana göre en sakıncalı hususlardan birisi de bu konuda ikiyüzlü olmaktır.
Bu anlamda biz erkeği öldürmekten söz ettik. Kimseyi suçlamamak, töhmet altında bırakmamak için, kendimde gerçekleştirdiğim erkeği anlatmak istiyorum. Bu anlamda, önce kendimi öldürdüm diyorum. İster kadınlar üzülsün, ister erkekler üzülsün, hiç önemli değil, dikkate de almam. Bu, benim için bir felsefedir, ideolojidir. Ona göre yaşamaktan vazgeçmem. Kimisi büyük bir ahlaksızlık da diyebilir, kimisi sapıklıktır da diyebilir. Onların görüşüdür. Benim onların görüşlerine de saygım var ve onların da benim görüşüme saygısı olması gerekir. Mevcut düzeydeki erkek gibi olmayı büyük bir aşağılık durum, bir düşkünlük, bir çirkinlik kaynağı olarak değerlendiriyorum. Öyle bir erkeklik adı altında bir kadınla olmak benim için işkenceden daha beterdir. Benim böyle bir yaşantı içine girmem mümkün değil. Büyük baskı; bütün yalanların birbiriyle buluşması, bütün zayıflatan duyguların birbiriyle buluşması, bütün çirkinleştiren tavırların iç içe geçmesidir diyorum.
Tabii bu konuda benim sık sık işlemeye çalıştığım diğer bir husus, geneli de ilgilendirebilir. Daha çok bu, Kürtler için somutlaştırmaya çalıştığım bir husustur; yeni bir aşk teorisidir. Kürtler için bir savaşı geliştirirken bu aşk da nereden çıktı, diyebilirsiniz ama Kürdün sevgiden çok yoksun bırakılmış bir halk olması bunun gerçek nedenidir.
Evlilik, aile diyorsunuz. Ben de size aşksız yaşam olur mu veya sevgisiz yaşam olur mu, diyorum. Olmayacağına göre, biz bunu nasıl yaratacağız? Erkeklerimiz nasıl düşünüyor? Kadınlarımız nasıl düşünüyor? Ben acı duyuyorum, hatta iğreniyorum. Ben en başta kendi ailemi eleştirdim. Bu temelde, annemle de, babamla da kavga ettim. Nasıl bir aile, dedim. Sonra baktım ki bu, toplumun hikayesidir. Ama buna boyun mu eğelim, yoksa yaşamdan mı vazgeçelim? Yaşam tutkusundan, aşktan vazgeçelim mi? O zaman nasıl olacak? Tarihe bakıyorsun; her şey tümüyle elinden alınmış. Günümüzde yaşamak istiyorsun ama ben, bir hayli tutkulu, güzelliği yoğunca arayan bir kişiyim. Büyük bir güzellik arayıcılığım var. Fakat bunu nasıl elde edeceğim? Nasıl yaşayacağım? Buradaki “nasıl” kaba anlamda, maddi anlamda değildir. Başlı başına ideolojik bir meseledir.
Yeni bir birey yaratma gereği doğuyor. Binlerce genç kız dağlara çıkmış, aslında onlar da aşkı arıyor. Ama nasıl ele geçireceklerini bilemiyorlar. En yanı başındaki erkek komutan, çok özel tedbirlerimiz olmazsa eminim ki dağdaki eşkıyadan daha fazla o kadını ezecektir. Bu şimdi önemli bir sorundur. Çünkü ülkeye gideceğiz, özgür yaşayacağız, dağlara çıkacağız, özgür savaşacağız deniliyor ama en can yoldaşı bildiği birisi, belki de piyasadaki bir kadın kadar gerilladaki kadına değer de vermez; çünkü erkek bilinçsiz, çünkü erkek duygusuz, çünkü anlayamıyor. Anlayamadığı için de; git, öl, hatta başımıza belasın, sırtımıza ağırlıksın, kambursun deniliyor. Şunu açıkça dile getirmek gerekiyor ki Zilanlar öyle kendiliğinden ortaya çıkmadı. Böyle şiddetli bir savaş var ve erkeğin yaratılması çok zordur.
Biz YAJK’ı niçin kurduk? Herhalde kadını, kaba anlamda savaştırmak için değil. Bu, yanlış anlaşılmasın. Daha çok içimizdeki erkeği hizaya getirmek için kurduk. Hizaya getirmek için derken; onu biraz değiştirmek, dönüştürmek içindi. Şimdi zırnık kadar yaklaşımını değiştirmek istemiyor. Aşktan, duygudan bahsettim; en özgür kadın karşısında saygılı olmasını bile bilmiyor. Ben bu erkeği ne yapacağım? Kızlarımıza bu erkekleri layık göremiyorum. Neden? Çünkü kaba cinsellik desem, o da karşımızda fazla yok ve kendi başına bela olmuş. Serseri mayın gibi kadının başına patlamak istiyor. Türk ordusuna gücü yetmiyor. Ciddi bir eylem planı, örgüt geliştiremiyor, yanı başındaki kadına suç yüklüyor. Savaşın önünde sen engel oldun diyor, yaşamı çözemiyor. Duyguları fazla gelişmemiş, güdüleriyle birden bire fırsat bulduğunda yetkilerine dayanarak hıncını kadından çıkartmak istiyor.
Bu erkeği dönüştürmemiz gerekiyor. Aldığımız en kaba tedbirlerden birisi; YAJK’ı örgütlemekti. Son zamanlarda (ben de dahil olmak üzere) bize karşı kendinizi iyi örgütleyin dedim. Çünkü tehlikeli görüyorum. Kendi gerçekliğimizde henüz erkek değişmiş, dönüşmüş değildir. Eşit, özgür, saygılı ve biraz da sevgiyle yaklaşabilecek bir konumda değildir. Yani ben çeyrek bir erkeğim dedim. Açıkça bunu her zaman söylüyorum. Ne yapayım ben kendimi bu kadar geliştirebiliyorum, eşit ve özgür yaşaması gereken bir kadın için kendimi çeyrek adam durumunda görüyorum. Sizler Önder, Başkan diyorsunuz ama benim gerçekliğim budur. Siz kızların hayallerini, umutlarını, dünyalarını fazla süsleyemem, bu kadar savaşmama rağmen, kadınlar için bu kadar büyük çaba harcamama rağmen, ancak bu kadar yapabilirim. Onun için duygularınıza hükmedin, dedim. Mümkünse örgütlenin, bu erkeği değiştirmek için gücünüze biraz güç katın. Yoksa zalimler ve çaresizler size hiçbir şey vermezler.
YAJK biraz örgütlenince erkek eskisi gibi saldıramadı. İçimizde gücüne dayanarak şu kıza şöyle, şu güçle yaklaşayım diyemiyor. Bu durumu kırdık ve bu önemli bir gelişmedir. Aileyi nasıl çözdünüz, deniliyor. Biz böyle çözdük, bana göre artık erkek dayanmak zorunda. Ucuz karı bulacağıma veya ucuz karılar peşinde koşacağıma, işte ortada bir Zilan gerçeği var. Kadın değerli bir kadın. Büyük baş kaldırmış, büyük eylemini koymuş ve yazısını da yazmış, yeminini etmiş ve uygulamış, şimdi bu kadına her gün saygılı olacağım diyorum. Sizler belki unutuyorsunuz. Ama bir vasiyeti var. Bu anlamda şehitlerimizin vasiyetine sadık kalma gereğinden vazgeçemem.
Yeniden katılım veya yeniden paylaşım olacak mı? Olacaksa, erkek kendini yeniden yaratmak zorunda. Bir; bilinçli, iki; özgürlükçü, üç; zaferli. Şu örneği her zaman veriyorum; bir kuş yuvasına dikkat ederseniz, eğer insan eli o yuvaya veya içindeki yumurtaya değerse, kuş o yuvayı terk eder. Şimdi bizim işgal edilmemiş tek bir yerimiz kalmamış, bir karış toprağımız bile kalmamış. Herhalde bu yuvada böyle namuslu aile kurulamayacağını bilmeniz gerekir. Kuş doğal bir varlıktır. Yabancı bir el yuvasına değerse, terk eder. Çünkü tehlike vardır. Bu yuvaya haram eli değdi, der. Bizim yüzyıllardan beri düşman gerçeği karşısında işgal edilmedik tek bir yerimiz, tek bir noktamız yok. Şimdi bu gerçeği söylersem, yaşamayalım mı diyeceksiniz. Yaşayalım ama bu gerçeği de görelim, çözelim. Çözmezsek ne oluruz? İşte Kürt toprağında duramıyor. İşte herkes ağlıyor. Kürdistan tümden boşaldı. Kürdistan’da ben Kürdüm, ben özgür yaşamak istiyorum, ben onurluyum diyen tek bir kişi neredeyse kalmamış. O zaman özgür yaşayalım ama gerçekler karşımızda. Buna çözüm gücümüz olmazsa, ülkemizde kalmakta ısrar etmezseniz, eşit ve özgür ilişkilerde bilincinizle, iradenizle ısrar edemezseniz, siz kızları biz nasıl yaşatacağız?
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER