APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (41.BÖLÜM)
HAKKI OLANIN GÜCÜ, GÜCÜ OLANIN DA DAYANAKLARI OLUR
Biz mevcut Kürt gerçeğini dönüştürmek için yola çıktık. Sizin kanıtlamak istediğiniz ise bunun tersidir. Düşmanın, “Kürt bir şeyden anlamaz, bir şey bilmez” biçimindeki iddiasına kanıt olmak istiyorsunuz. Sizin bütün savunduklarınız bunlardır. Bu çok tehlikeli ve doğru değil. Daha doğrusu bunlar düşmanın doğrularıdır. Demek ki bu durumunuzu gidermek için çok düşünmeniz ve bir pratik çareyi yakalamanız gerekiyor. Ben halen bir savaşçıyım ve bundan vazgeçmedim. Benim çevreme doluşan sizler, eğer beni birinci söz sahibi olarak kabul ediyorsanız, temel prensipler ve kurallar konusunda rolümü oynarım, ama pratik tarzımın on kat gerisinde olan sıradan bir pratikleşmeyi bile geliştiremezseniz sizinle basit bir oyun arkadaşlığı bile yapılamaz. Kaldı ki yıllardır bunun tersini sergilemede bir yarış var. Tabii bu, toplumun bazı özellikleriyle de izah edilebilir. Benim birinci söz sahibi olduğumu söylüyor, ama bana ters şeyler yapıyorsunuz. Bu da sizin dürüst olmadığınızı ortaya koyar. Tüm komplocular, hainler, arkadan hançerleyenler hep böyle ortaya çıkar. Bu zeminde, bu iddiada ve bu tarzda şekillenirler. Yaptığınız işlerin peşini bıraksam, komploya kadar gider. Zaten toplum bunun örnekleriyle doludur.
Dikkat edilirse en gönüllü tarzda büyük bir istekle ve oldukça da her türlü ilgiyi sergileyerek bizim delikanlıyı, kızı yanı başımıza aldık. Her türlü imkanı sunarak geliştireceğiz. Delikkanlıya Her gün şunu söylüyorum: Senin baban sana böyle bakar mı? “Yok Başkanım” diyor. Aile ortamında böyle ilgi, böyle gelişme imkanı var mıydı? “Yok. Her şey çok güzel, çok iyi gelişiyor.”diyor. Kıza soruyorsun, babanın evinde, kocanın evinde bu kadar ilgi var mıydı? Yok. Bütün bunlar günlük olarak gösterildi. Gelişme için sınırsız çaba harcanıyor. Yani güçlü insanın, saygılı, sevgili insanın ortaya çıkabilmesi için çabalar anı anına böyle gösteriliyor, izah ediliyor, bizzat pratikleştiriliyor. Peki buna verilen yanıt nedir? Anı anına bambaşka şeyler. Örneğin başları, gece yarısı gizliden saat ikide-üçte buluşuyorlar. Şimdi düşünün ben bir padişah olsam veya bir resmi sıfatı olan otorite olsam sarayda veya karargahta ikisi çok gizli bir biçimde kalktı bir ilişkiye gitti. Tabii ilk akla gelecek olan, buranın büyük bir karargah özelliğinin olduğu, siyasi, askeri özelliğinin olduğudur. Hemen “bu bir entrika, bu bir komplodur” derim. Bu işe böyle bir riskle girilirse, bu amaçla girilebilir. Hadi diyelim bizimkinin böylesi bir siyasi, örgütsel kimliği, kişiliği gelişmemiş, sözümona dayanılmaz bir “duygu” durumuna kapılmış. Onun da çok olağan yolları var. Onu da her gün çözümlüyorum, bu işin olağan yolu bellidir. Her gün bunu ders halinde size sunuyoruz. Yani önce siyasi, önce askeri olalım ki, bir kişiliğiniz olsun ve birbirimizi sevelim, birbirimize anlam verebilelim.
Oysa örgütü yok, siyasi kişiliği yok, tam tersi var. Var olanı da hiçe sayıyor. Neymiş, işte canı bir şeyler çekiyormuş. Hem de nerede! Hepsi de görevli. Bunun gibi örnekler her yerde yaşanıyor. Örnek olsun diye bunları işliyoruz. Bu tür örnekler kimliğinizi biraz ele veriyor. Daha doğrusu, kişiliğinizin fazla gelişmediğini açıkça söyleyeyim. Sözümona en eski komutanımız, bilmem adı-sanı çıkmış, “benim hakkım böyledir” diyor. Alıyor yanına bir köle, ondan ayrılmak bile istemiyor. Ya görev,ya başarı tarzı diyoruz? “Yok, kimse bana dokunamaz” diyor. Namusu bu kadar. Tarihi örnek vermeye hiç gerek duymuyorum. Bizim normal toplumsal koşullarımızda bile bu tür kişilik yoktur. Adam en gözü kara bağlı olduğu bir şeyi varsa; bilmem karısı, eşi, nişanlısı varsa bile ömrünün yarısını dışarıda geçirir. Oysa saflarımızdakiler ona da eşdeğer bir tutum sahibi olamıyorlar. Tam tersine, yani yiyor, içiyor, sadece “ben düştüm” diyor. Hepsi bu kadar. Tabii o tam bir klinik vaka durumdur. Güçsüzlük diyeceksiniz, ama her şey ortada. Aslında bunlar güçlü insanlar, isteseler çok güçlü olabilirler. Tabii işin arkasında sınıfsal etkenler, siyasal, örgütsel etkenler var. Zaten hepsini izah ediyoruz, daha da edebiliriz. Örneğin bu tür olaylar romantize edilse ortaya dört dörtlük bir feodal sınıf hakimiyeti çıkar. Karşı bir sınıfın saldırısı çıkar. Bunu duygularıyla dile getirmiş, ama fırsat bulsa -zaten çok canavarca çalışıyorlar- örneğin derhal grubunu, kurumunu oluşturur. Biraz daha silahları çok olsa sırf bu kendine göre yaşam tarzı uğruna bir saldırı düzenler, iki-üç tane örgütü yerle bir eder. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Tabii bizde benim aldığım tedbirler var. Ben kendimi bu duruma getirecek kadar tedbirsiz, enayi değilim. Kurt gibiyiz, hangi delikanlı, hangi kız bizimle oynayabilir? Bu mümkün değil. Ömrümüz bununla geçmiş. Kesinlikle sizi gülünç duruma sokmak istemiyorum, ama bizim tedbirli olmaya da hakkımız var. Yanımızda askeri olmak kolay bir iş değil. Benim yanımda ne aşk kolay yapılır, ne de savaş. Kendim de böyle değil miyim? Siz her şeyinizle bizde yaratılıyorsunuz. Hakkı olanın gücü olur, gücü olanın da dayanakları olur. Dayanağınız da yoktur. Sizi buradan çıkarsak, yirmi dört saat bile kendinizi yaşatamayacak kadar zavallısınız. Ben bile bu halimle, bu topraklar üzerinde böyle herhangi bir hakkı kendimde göremiyorum. Çünkü, yarın elimden tutup beni bir yere atabilirler. Dayanamayacağım konumlara neden gireyim. Düşünün, siz sıradan insanlarsınız, ancak kendinize gördüğünüz hak sahipliği biçimini ben kendimde göremiyorum. Sadece bir şeyler kurtarmaya çalışıyorum, o kadar. Aslında durum daha fazla da ilgilenmeye değer. İhanetler, komplolar, hizipler, çelişmeler ve birbirlerini boşa çıkarmalar da böyle başlar. Bu aynı zamanda bir Kürt hikayesidir. Ancak biz tüm bunların tedbirlerini aldık. Bütün yönleriyle ıslah da ediyoruz. O gücümüz de var. Bu tür anlayışlarla etraf tümüyle uzlaşıyor.
Eğer dikkat edilirse, duygusal durumdan tutalım örgütsel duruma kadar, her bakımdan hatalı davranışlar tespit edilebilir. İçimizde bu biçimde yoğunca yaşanan durumlar var. Zavallı, kendi kimliğini bile tarif etmekten aciz bir kadın veya erkek kendini rahatlıkla dayatabiliyor. Aslında dayatması da bir çaresizliktir. Bu konuda bir iki cümle söyleyen insan, “gerçekten benim gücüm nedir, ben neye yararlıyım” sorularını kendine sormalıdır. Bilindiği gibi kölelerin hiçbir şeye hakları yoktu. Siz, kendinizi doğru dürüst kölelikten çıkaramamışken hangi haktan bahsedebilirsiniz? Ben kendimi bile yarım özgür insan sayıyorum, öyle tam özgür insan değil. Bu durumda kendimi bizimkiler kadar erkek olarak da görmüyorum, yarım erkek gibi görüyorum. Eskiden kendimi çeyrek erkek olarak da görmezdim, hiç adam yerine koymazdım. Çünkü erkeklik başa bela edilmiş. Erkekliğin psiko-sosyal düzeyi tam bir sorundur. Akıllı bir adam derhal bundan çekinir ve sonuç çıkarır. Ne diye bu duruma düşsün. Şu da çok öğreticidir; madem böyle duyguların, aşkların ve yiğitliklerin var, neden kendini böyle zavallı duruma düşürüyorsun? Bu da sizi ele veriyor. Örgütün ortamında ben dahil hiç kimse kendini böyle yatıramaz. Örgütü hiçe sayacak duygulara kendimizi kaptıramayız. Şunu çok iyi görüyorsunuz ki, ben kendimi böyle bir duyguya kaptırsaydım, çoktan düşmanın kölesi olurdum. Yalnız işbirlikçisi veya kontrolünde olma değil, ruhum sönerdi, duygularım biterdi. Çok tembel ve kendini tüketmiş birisi olurdum.
Nitekim bu kişilikler artık bir tahrip aracı olmaktan başka işe yaramıyorlar. Serseri mayın gibi etrafına zarar veriyorlar. Yanı başımızda işi gücü örgütü dağıtmak olan bir çok kişi var. Bunların hepsi sübjektif ajan mı? Sanmıyorum. Ancak yaşam tarzıyla bir ajandan daha tehlikelidirler. Bir süre sonra bu tip kişilikler gözü kara olur veya sevdalanır. Aynı zamanda böyle bir kültürü almışlardır. Kürt kültürüne, ilişki anlayışlarına göre büyür ve bir canavar olur. Sırf o canavarlığı kurtarmak için en büyük engel neyse ona saldırır. Sezar‟la ilgili bir filmde Sezar‟a yönelik komplonun örgütlenişi çok ilginç bazı nedenlere dayandırılıyor. O zamanlar Sezar, dünyanın ruhu, dünyanın tanrısı gibidir. Tabii Roma da büyük bir güçtür. Roma, asilliğiyle büyük ve meşhur imparatorluk merkezidir. Sezar imparator olmaya doğru gidiyor. Bu esnada komployu düzenleyenler ise Sezar'ın sarayındakilerdir. Bunlardan birisi de Sezar‟ın yeğeni Brütüs adındaki kişidir. Komployu yapan kişiliklerin temel aldıkları duygu “bu ruh bize sıkıcı geliyor” şeklindedir. Halbuki Roma'yı Roma yapan Sezar‟dır. Daha sonra vasiyetinde belirttikleri var, bunu herkes biliyor. Dünyayı Roma'ya taşımıştır. Komployu yapanların da bütün iddiaları, Roma'yı nasıl kurtaracaklarıdır! Oysa Roma'nın bütün onuru Sezar‟a bağlıdır. O dönemin dünyasında Roma'yı Roma yapan Sezar fetihleridir. Bütün dünyanın altınlarını, değerli ganimetlerini Roma‟ya taşıyan Sezar‟ın kendisidir. Bin defa buna şükretmek durumundayken, sarayda Sezar'ın kanatları altında büyümüş olanlar ve bir de asilzadeler denilen o eski toplumun temsilcileri olan kişiler bilinen komployu düzenliyorlar. Eski Roma'nın asilzadeleri ve “biz de bir gücüz” havasında olanların elinden gelen de gizlice bu komployu kurmak oluyor. Komploculuk, o dönemin bir fikri olarak böyle geliştiriliyor.
Artık bundan sonra böyle komplocular ve bunlara karşı savaşanların mücadelesinin yer aldığı dünya kararır, bozulur ve her şey birbirine girer. Daha sonra Sezar‟ın üzerine de tartışmalar yapılır, sarayda veya karargahta kavgalar olur. Ve Roma bir daha kendine gelemez. O büyük ihtişam günleri sona erer. Romalılar kendilerini fitne-fesadın içinde bulmuş, buna cesaret etmiştir. Sonuç olarak Roma, giderek o görkemini kaybeder ve daha sonra kendiliğinden yıkılır. Bir fesat zemini açılıyor ve artık onu yüzyıllarca kemiriyor. Tabii bizim öyle Romalık-Sezarlık durumumuz yok. Giriştiğimiz sadece basit bir iktidar denemesidir, güç denemesidir, onu geliştirmek istiyoruz. Ancak sizin yarattığınız komiklikler, bu en fitne fesadı bile geride bırakıyor. Keşke bir Brütüs, bir Tacius gibi olsanız. Onlar, aynı zamanda büyük savaşçıydı, sizde o da yok. Yani komikliğin de ötesinde bir gülünçlük durumunuz söz konusu. İktidara göz kırpan, “ben de bir gücüm” diyen insan hiç olmazsa kendi planını sağlam kurar. Oysa hepinizi bir bakışta yakalıyorum. Alanlarımızdaki yönetimler üzerine duruyoruz. Yıllardır oldukça uzaktadırlar, ama ellerinden bir şey gelmiyor. Bazıları yaptıkları komployla birkaç fukaranın canını almış, biriki alanın savaşımını bozmuş, kurutmuş. Komploculukları bu kadar. Çünkü güçleri yetmiyor. Yaptıkları ise buradaki işleri boşa çıkarmadır. Ellerinden gelen ise, boş çabalarla burayı bir gelişmenin sahibi olmaktan çıkarmaktır. Aslında biraz daha ellerinden gelse, örneğin bir Brütüs kadar, komplocu grup kadar olsalar kılıçlarını, hançerlerini öyle bilerler ki, el-aman dersin. Bunların öyle güçlü kişilikleri de yok. Bırakalım gücü; ancak basit bir fesatçı, basit bir boşa çıkarıcı olabilirler. Tabii sizin durumunuz da çok zavallıca, ancak sizin gibileri kandırabilirler. Sizin öyle büyüklükler için güçlü karar ve iddianız yok. Sizin için önemli olan, günü kurtarmışsanız ne mutlu size!
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER