15 AĞUSTOS ATILIMI (1.BÖLÜM)
Büyük Zindan Direnişinin 12 Eylül faşist askeri rejimine karşı direnme kararı verdiğini ve herkesi direnişe çağırdığını duyurdu. Bu temelde iki yıl boyunca devam eden hazırlık çalışmaları da ülkeye dönüşü hazır kılmıştı. Ülkeye dönüş Kürdistan’ın orta kesimine; PKK’nin daha önce girmemiş olduğu alanlara dönük oluyordu. Böylece yeni bir süreç başlıyordu. Genel siyasi-askeri durum uygundu. 12 Eylül darbesinden sonra 19 Eylül 1980’de İran - Irak savaşı başlamıştı. İki yıl boyunca sürmüş, savaşta herhangi bir sonuç çıkmamıştı. Dolayısıyla iki devlette güçlerini daha çok savaş cephesine İran - Irak sınırına götürmüştü. Böylece hem İran’ın hem Irak’ın Türkiye sınırlarında güçleri azalmıştı. Güney ve Doğu Kürdistan’ın Bakur sınır boylarında geniş boş alanlar oluşmuştu. Şimdi İran - Irak savaşının ortaya çıkardığı bu zemin gerilla hareketliliği için gerillanın oralarda üstlenip hareket edebilmesi için çok uygun bir pratik zemindi. Gerilla böyle bir zeminden faydalanarak ülkeye dönüş ve Kuzey Kürdistan’da gerillayı geliştirme süreci içerisinde oldu. İran - Irak savaşının diğer önemli bir sonucu Kürdistan’ı egemenlik altında tutan devletlerarasındaki ortak yönetimi parçalamasıydı. Evet, Kürdistan parçalanmış her bir parçası başka bir devletin yönetimi altına verilmişti, ama Kürdistan üzerinde ortak bir yönetim vardı. Hem Kürdistan’da egemen olan devletler hem de kapitalist modernite sistemine öncülük eden devletler Kürdistan üzerindeki inkar ve imha sistemini birlikte yönetiyorlardı.
Gizli ya da açık şöyle bir karar vardı: Hiçbir devlet kendi başına Kürtlere ilişkin karar almayacak, hiçbir devlet diğerinin aleyhine Kürtlere destek vermeyecekti. Böylece Kürtler birlikte kuşatılıyor, tecrit ediliyordu. İlişkisiz ve desteksiz bırakılarak Kürt direnişleri boğuluyordu. Kürtler bu biçimde denetim altında tutuluyorlardı. İran - Irak savaşı bu anlaşmayı bozdu. Artık gizli açık ne türden bir anlaşmaydı, ama fiili durum böyleydi. Mesela 1970 yılı başında Irak yönetimi Kütlere otonomi verdiğinde Türk devleti derhal müdahale ederek otonomiyi işlemez kıldı. Saddam yönetimi otonomiyi uygulamadı değil, Türkiye yönetimi uygulatmadı. Türkiye talebi üzerine Irak yönetimi derhal otonomiyi yürürlükten kaldırdı, işletmedi. Çünkü böyle fiili bir mutabakat vardı. Ama ortak yönetim de vardı. Daha önce Sadabat Paktı, Bağdat Paktı, CENTO Paktı (Merkezi Antlaşma Teşkilatı) gibi paktlar kurmuşlardı. Bunların temel amacı Kürdistan’ın ortak yönetimiydi. İşte bunu İran - Irak savaşı bozdu. İran ve Irak öyle bir savaşa tutuştular ki, bu anlaşmayı bir yana iterek karşılıklı olarak Kürtleri yanlarına çekmeye çalıştılar. İran, Güney Kürdistan’ın Kürtlerini; Irak, Doğu Kürdistan’ın Kürtlerini yanına çekmeye çalıştı. Böylece Kürdistan üzerindeki ortak yönetim parçalandı. Ortak siyasi egemenlik kırıldı.
Diğer yandan 12 Eylül faşist askeri rejimi deşifre ve teşhir olmuştu. Herkes 12 Eylül darbesine karşı Kürdistan’da ve Türkiye’de silahlı direnişin gelişeceğini bekliyordu. Öte yandan darbe yönetimi saldırılarını sürdürmüş gücünü büyük ölçüde kullanmıştı, artık duraklama devrine girmişti. Fakat bir yandan da hızla üzerine siyasi kılıf geçirmeye, 12 Eylül faşist askeri darbesi temelinde oluşturduğu faşist asker diktatörlüğü sivil yönetimle maskeleyerek ‘demokrasi’ demek için topluma ve bütün dünyaya yutturmaya hazırlanıyordu. Böylece hem direnişi geliştirmek için Türkiye cephesinde de elverişli bir zemin vardı hem de geri kalmamak gerekiyordu. Diğer yandan kararı zindan direnişi vermişti. 1982 Büyük zindan direnişinin en önemli özelliği Kürdistan’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü için 12 Eylül faşist askeri rejimine karşı direnme kararı vermesidir. Karar verilmişti, gerisi uygulamaydı. Geriye kalanlara uygulama düşüyordu. Karar vermek gibi bir sorunları kalmamıştı, karar verenler eyleme geçenler olmuş eylemde ideolojik başarı kazanılmış bütün sorumluluk eylemciler tarafından üstlenilmişti. Böylece 12 Eylül faşist askeri darbesine karşı direnişin önü açılmıştı.
1979 yılının sonundan itibaren Rojhilat Kürdistan’a görevli olarak Karasungur arkadaş gönderilmiş 1980 baharında ulaşmış, 1980 – 1981 – 1982 üç yıl çalışmalar yapmıştı. Rojhilat Kürdistan’ı, Başur Kürdistan’ı tanımıştı, çeşitli siyasi güçler ile ilişkiler kurmuştu. Ayrıca çeşitli halk kesimleriyle sınır boylarında belli ilişkiler oluşturmuştu. 1981 yılı sonunda gidip, 1982’de Agit arkadaşın da katılımıyla bu çalışmalar gerillaya pratik hazırlıklar temelinde daha da hızlandırılmış, Güney ve Doğu Kürdistan’ın Kuzey Kürdistan’a sınır olan kesimlerinde gerilla kampları oluşturulmuştu. Bu temelde geri dönüş 1982 Eylül ayından itibaren gerilla grupları biçiminde gerçekleşti. Genel olarak kadro gücü teorik ve askeri bakımdan iyi eğitilmiş ve donatılmıştı. Pratik olarak da herkesin sınırlı bir donanımı vardı. Kendini savunacak ve çatışmaya girecek kadar silahı cephanesi bulunuyordu. Böylece hazırlıklı ve donanımlı olarak geri dönüşler gerçekleşti.
Pratik olayları kısaca özetlersek: 1982 yılının Eylül ayından itibaren gruplar peş peşe Rojava sınırından Bakur’a geçip oradan Başur’a, bir kısmı Rojhilat’a kadar gittiler. Karasungur ve Agit arkadaşların hazırladığı kamplara ulaştılar. 1982 - 1983 kışında bu kamplarda üstlendiler. Ülkeye dönüş kısmen örgütlüydü, çok hazır yollar ve kuryeler yoktu. Bizim bir kuryemiz vardı, birkaç grubu götürdü. Bazı guruplar kılavuzsuz olarak dönüş yaptılar. Başur’a gidiyoruz diye Rojhilat’tan çıkan gruplar oldu. Haftalarca yollarda kalan gideceği yeri bulamayan gruplar oldu. Zorluklara karşı mücadele ederek engelleri aşarak dönüş gerçekleştirildi. Çünkü geri dönüş yapılan sahayı, geri dönen kadrolardan hiçbirisi tanımıyordu.
PKK hareketi olarak 1982 yılının sonunda dönüş yaparken Botan ve Hakkari zemininde bir tek sempatizanımız vardı. Daha sonra da onu katlettiler. Bundan dolayı yaptılar. Onun dışında PKK’nin hiçbir ilişkisi tanıdığı yoktu, sadece Karasungur ve Agit arkadaşların 1981 - 1982 sürecinde yürüttükleri çalışmalarda oluşturdukları dar ilişkiler vardı. Arazi hiç tanınmıyordu. Onun için zorluklar oldu. Öyle kolay olmadı, hazır bir ortama elle tutulur gibi birlikler götürülmediler. Öyle birlikler oldu ki pusulayla gittiler, kılavuzsuz gittiler. Şemdinli’den bir tek pusulayla yola çıkıp Tendürek’e kadar pusulaya bakarak yürüyen gruplar oldu. Yiyecek ve içeceklerini yolda kendileri temin ettiler. Hiçbir kimseyi ve araziyi tanımadan gidiyorlardı. Botan, Hakkari sahası PKK için henüz yeni bir sahaydı. Kürdistan’ın merkeziydi ama o zamana kadar hiçbir çalışma yapılamamıştı, hiçbir ilişkisi yoktu, örgütsel tabanı yoktu. Tıpkı sıfırdan başlar gibi yeni başlangıç oluyordu.
PKK, Kuzey ve Batı Kürdistan’da doğup gelişmişti, şimdi orta Kürdistan’a giriyordu ki, orada sıfırdan başlayarak ilişkileri geliştirmek durumundaydı. Bu dönüşün somut olumsuz olayı, Şahin Kılavuz ve komutasındaki gerilla grubunun Kasım ayı sonunda Rojava’dan Botan’a geçip oradan Başur’a Behdinan’a geçmek isterken Hezil çayında sele kapılarak şehit düşmeleri oldu. Yağışlı sisli bir süreçtir, adeta göz gözü görmüyor. Oraya kadar grubu getiren kurye yolu tarif ettikten sonra kendisi köyüne gidiyor. Kuryeden kaynaklı ne kadar olumsuzluk oldu onu bilemiyoruz. Grup yalnız başına yol alıyor ve bir ışık görülüyor, görülen ışık yönünden kendilerine ateş ediliyor. Bu durumda geriye dönüyorlar. Sabah olursa daha çok çatışma olur, alanı da tanımadıkları için yolu bulup suyu geçmekte ısrar ediyorlar. Patikayı bulup Hezil suyuna iniyorlar. Normalde Hezil çayını güz döneminde diz altında suya vurup geçiyorsun. Patikanın geçtiği yer de öyledir. Fakat grup oraya ulaşmadan 3 ya da 4 gün öncesinden yoğun bir yağış yaşanmış o kadar dağın suyunu içine alan nehir şiddetli akıyormuş, gece olduğu için de tam göremiyorlar. Suyun şiddetli olduğunu aslında fark ediyorlar, ama kendilerini oraya kadar getiren kuryenin “vurur geçersiniz kolaydır herhangi bir engel yoktur” biçiminde bilgi vermesini baz alarak el ele tutuşup geçmek istiyorlar. Kendilerini suya atıyorlar, atar atmaz öndeki grubu su vurup götürüyor. Geriye kalan bir ya da iki arkadaş su kıyısındaki otlara ve ağaçlara tutunarak kurtuluyorlar, onun dışındaki grubu sel götürdü. Güney’de köylüler çıkardılar. 8 arkadaş şehit düştü. Komutan Şahin Klavuz arkadaştı. Bütün arkadaşlar 1980 öncesi pratiğe katılmış tecrübe edinmişler, yurtdışında eğitim görmüşlerdi. Savaşa hazır militan arkadaşlardı. Öyle biraz da seçilmiş bir gruptu. Daha dinamik sağlam bir grup oldukları için bütün Suriye alanındaki teorik çalışmaların birikimini o tarafa taşımak için örgütlendirilmişlerdi.
Şahin Kılavuz da genç yaşta Tuzluçayır’dan katılan bir arkadaştı. Serhatlıdır. Bir dönem Serhat’ta çalıştıktan sonra Siverek’e gitmişti. Siverek’ten bir daha çıkmadı. O, Karasungur arkadaşlar gibi de değil, “ben M. Celal Bucak’ı vurmadan Siverek’ten çıkmam” dedi. 12 Eylül darbesine kadar orada kaldı. Darbeden sonra Merkez Komite adına bir not gönderdik “gelmezsen hain ilan edeceğiz” dedik. Ancak o not ulaşınca çıktı Güney’e geldi. O kadar inatçıydı, duygusaldı. Kayıplar verilmişti oda etkilenmişti. Amaca ulaşmadan kesinlikle ayrılmak istemiyordu, çok zorlandı. Yurtdışında eğitim faaliyetlerine katıldı. Askeri olarak refleksleri güçlüydü, teorik olarak da önemli bir gelişme sağladı. Silahlı propaganda üzerine bir broşür hazırladı. 15 Ağustos Atılımında komuta düzeyinde rol oynayacak gerillayı geliştirmeye aday kadrolardan bir tanesiydi. Diğer arkadaşlarda benzerdiler. Hezil çayındaki kayıplar parti için ağır kayıplar oldu. Bu şehadetler işlerin daha ciddi olduğunu somut olarak gösterdi. Sadece düşmanla değil, doğayla da savaşılması gerektiğini net olarak gösterdi.
Onun dışında 1982 - 1983 kışı karlı geçti. Gerilla çok fazla hareket edemedi, kamplarda kaldı. Ülkeye dönük pratik planlamayı yapan toplantı 1983 yılının Nisan ayında Lolan’da oldu. Rojhilat’tan arkadaşlar geçtiler. Önderlik sahasından yeni arkadaşlar gelmişlerdi. O alanda olan yönetim toplandı. Yedi - sekiz arkadaştan oluşuyordu, pratiği yürütmeye aday yönetim, içinde resmi Merkez Komite üyeleri de vardı. Ama aday olan pratikte gerillaya öncülük eden arkadaşlarda vardı. O toplantı ilk planlamayı yaptı. Hiçbir yeri tanımıyordu. İlçelere göre üçer - dörder kişilik birimler dağıtmayı, coğrafya ve halk ilişkilerini kurmayı, savaş için asgari bir hazırlık yapmayı hedefleyen bir çalışma planıyla böyle bir görevlendirme yapma öngörüldü. Plan buydu.
Planın ikinci bir boyutunu da Karasungur arkadaş önerdi. Zaten pratiği hazırlayan kendisiydi. Hilvan ve Siverek direnişine öncülük etmişti, dolayısıyla yeni gerilla hamlesinin komutanı da kendisi oluyordu. Sürece komuta edip götürecekti.
Yönetim böyle bir iş bölümü temelinde ikiye bölündü ve iki yönde çalışmalar başladı. Bir grup sınır üzerinden gerilla gruplarını örgütleyip içeriye göndermeye yöneldi. Karasungur arkadaş üç kişiyle birlikte Rojhilat’a geçerek oradan Kandil’e geçiyor. Kandil’de Komünist Partisi kampına gidiyor, onlarla görüşüyor. Oradan da YNK kampına gidecek görüşme yapacaktı. Şafakla YNK’liler Komünist Partisinin kampını basıyorlar. O süreçlerde baskınlar yapıyorlardı herkesi vuruyor katlediyorlardı. Karasungur arkadaş durdurmak istiyor ama dinlemiyorlar. O saldırıda Mehmet Karasungur arkadaş ile İbrahim Bilgin arkadaş şehit düştüler. Batmanlı Selim ile Mehmet Ertürk arkadaşlar kurtuldular. Dört kişiydiler. Karasungur arkadaş görüşmeler yapacaktı, İbrahim Bilgin arkadaşta ona yardım edecekti, diğer iki arkadaş daha çok güvenlik olarak oradaydılar. Batmanlı olan Selim kodu Mustafa’ydı, Hezil’de sele kapılan grubun içindeydi, oradan kurtulandı. Biraz o sahaları görmesi için gönderilmişti. Daha sonra kaçtı şu anda Avrupa’dadır. Mehmet Ertürk arkadaş 1985 yılında çatışmada Ağrı dağında şehit düştü.
Karasungur arkadaşın şehadeti bir bütün olarak o yılı etkiledi, ama ondan sonraki sürecin hepsini de etkiledi. Üç senelik hazırlığı yapan ve tecrübe sahibi olan da Karasungur arkadaştı. Pratiği geliştirecek öncülük edecek komuta edecek durumdaydı. Bütün pratik çalışmaları hazırlayan planlayan konumundaydı. Şehadetiyle, yürütülen çalışma bir yerde duraksadı, ortada kaldı gibi oldu. Karasungur arkadaş Bingöl - Sancaklı’ydı. Lise öğretmeniydi. Grup içerisinde en yaşlı olan oydu. Herhalde Önderlikten de bir yaş büyüktü. Diğer öğretmen hareketi içerisinde sol harekete katılmıştı, hareket Kürdistan’a dönünce Aydın Hareketinde Aydın Gençlik grubu olarak tartışmalara girince Karasungur arkadaşla tanışılmıştı, tartışmalar sonucunda hareketin görüşlerini kabul edip katılmıştı.
Bir süre Bingöl çevresinde çalışmalar yürüttü. Daha sonra 1978 yılı yazında Kemal Pir arkadaş yakalanınca Hilvan direnişine sorumlu olarak katıldı. Siverek direnişini örgütleyip yürüten komuta gücüydü, Merkez Komitenin askeri sorumlusuydu. Daha sonra da Rojhilat ve Başur’da çalıştı. Gerillanın pratik hazırlıklarını yaptı. Siverek üzerindeki eleştirileri hazmetmekte zorlandı. Öyle bir sonucu hiç beklemiyordu. Onunla karşılaşması psikolojik olarak olumsuz etkiledi. Tepkili bir duruşu oldu, Önderlik eleştirileri karşısında daha da zorlandı. Önderlik, bireyciliğini örgütsüz hareket etmesini, çizgiye dayalı değil de böyle öfkeye dayalı mücadele etmesini eleştiriyordu. Yoksa gerçekten de dinamikti ve yiğitti, aktif etkili mücadele ediyordu. Daha sonra konferanstan sonra araştırma - inceleme yapmış epeyce özeleştirel yaklaşım geliştirmişti. Kendini yenilemiş yeni sürece hazırlanmıştı. 1983 yılı başında mücadeleyi planlarken mevcut planlamayı da geliştiren böyle pratiğe hazır konumda olan bir düzeyi kazanmıştı. O büyük tecrübesine dayanarak Bakur’da gerillanın gelişimine öncülük edebilirdi. Şehadeti bu anlamda talihsiz oldu. 2 Mayıs 1983 günü şehit düştü.
İbrahim Bilgin arkadaşta Tuzluçayır’dan katılan bir arkadaştı. Belli bir donanımı vardı, pratik ve emekçi bir arkadaştı. Çalışmalara aktif kadro düzeyinde katılım gösteriyordu. Birçok alanda pratik çalışmalara katılmış belli sonuçlar almıştı. 1983 yılında gerillaya yönelimin ilk önemli süreci etkileyen olayı budur.
Diğer yandan ülkeye grupların gönderilmesi bir düzey de gerçekleşti. Son aşama Habur üzerinden Botan’a Uludere, Beytüşşebap, Şırnak taraflarına gruplar hazırlanıp yola çıkarılacağı zaman, 25 Mayıs 1983 günü Türk ordusunun Güney Kürdistan’a dönük ilk sınır ötesi operasyonu yaşandı. 5 km Habur’un doğu tarafından güneye girdiler. Birkaç gün bu operasyonu sürdürdüler. KDP’nin kampı Habur kıyısının üzerindeydi Yek Male köyünün yanındaydı. Suyun bir tarafında KDP kampı vardı, bir tarafında TC karakolu vardı, karşı karşıyaydılar. 1982 - 1983 kışında kaçakçılarla çatışmalar olmuştu, Türk askerlerinden iki-üç tane öldü, yaralılar vardı. Kenan Evren öfkeliydi, PKK’liler dönmüş sınırda hazırlık yapıyorlarmış diye sözler dolaşıyordu, duyuyorlardı. Aslında sınırı denetlemek KDP kampını sınırdan atmak için operasyon yaptılar. Ondan sonra sınırdan attılar da, Behdinan bölge komitesiydi, o komite Zap’a taşındı.
PKK grupları üçer - dörder kişilik o operasyon ortamında Kuzey’e geçtiler. Agit arkadaşta Haftanin üzerinden Botan’a geçmişti. Botan’da aşiretler o operasyona karşı ayaklanabilirler değerlendirmesini yapıyordu. Botan aşiretleri arkadaşların üzerinde epey etkide bulunmuşlardı. Özellikle Jirkiler yakın aşiretler silahlıydılar, Kuzey Kürdistan’da asimilasyon çoktu. Botan’da hiç böyle bir durum yoktu. Kürt köylüleri ulusal değerlerle dolu ve silahlılar. Dolayısıyla söylemleri hep Kürt gerçeği üzerinedir. Arkadaşlar aşiret gücünü bir potansiyel direnme gücü olarak değerlendirmişlerdi. Bu nedenle operasyon oldu, aşiretler içinde ayaklanma olabilir içlerine katılalım örgütleyip yönetelim hesabı yapmışlardı. Tabi böyle bir şey olmadı. Tersine Jirkilerin bir ağası vardı Hacı Dırvaz “biz Kenen Evren’in askerleriyiz” diye açıklama yaptı. O aşiret gücünün mevcut duruşu öyleydi. Birbirlerine karşı savaşçıydılar. Kürt toplum özelliklerini taşıyor ve yaşıyorlardı, asimile olmamışlardı, ama devlet baskısı karşısında sinmişlerdi. Devlete karşı savaşçı karakterleri bitmiş tarihsel olarak yenilmişlerdi. Önderlik bu gerçeği çok ifade etti, ama bizim bunları kavramada zayıflıklarımız vardı. Agit arkadaş Botan’a geçince bir daha dönmedi. Garzan’a kadar gitti, alanları gezdi, çalışma yürüten birimlerle birlikte oldu. Kendisi tanıdı, birimlere yardımcı oldu, ama o da 1983’te savaşı geliştirmekle yükümlü olan bir yönetim, Botan’da öyle kaldı ancak güzün geri dönebildi.
İlk Güney Kürdistan’da operasyon 25 Mayıs 1983’te oldu. Ondan sonra defalarca çok daha ilerilere 30 - 40 km içeri girecek kadar TC ordusu operasyon yaptı. Şimdiye kadar da yapıyor. Güney’e karşı saldırılar o zaman başladı.
1983 yılındaki planlama istenilen düzeyde ilerlemedi. Bir tarafta Karasungur arkadaş şehit düştü, bir tarafta Agit arkadaş Botan’da kaldı. Birimler üç ayda önlerine konan görevleri yapamadılar. Gidip hazırlıkları yapıp dönmek ya da bilgi ulaştırmak örneğin Gever grubu Temmuz’a kadar Gever’e geçemedi. Cilo ve Çarçela’yı aşamadılar, kar vardı. Zaman doldu onlarda Güney Kürdistan’da kalmışlar, hiçbir şey yapmamışlardı. Böylece o plana göre hareket olmadı, bilgiler ulaşmadı. Ancak ilk bilgiler güzün ulaşabildi. Geç kalınmıştı. Yapılan planlamalar pratikte yerini tutmamıştı.
Uygulama gücü olarak yönetimden şehit düşenler olmuştu. Dolayısıyla güzün de olsa gelen bilgileri değerlendirip pratiğe geçirecek bir yönetim gücü olmadı ve o nedenle 1983’te gerilla eylemliliği etkili aktif biçimde gelişmedi. Aslında coğrafyaya daha uygun bir planlama olabilirdi, her yerde değil ama bazı yerlerde üç aylık bir hazırlık yapılabilir, Temmuz’dan itibaren de daha üst eylemliliğe geçilebilirdi. Öyle olmazsa bile yeterli bir yönetim ile öncülük edilse güzün ortaya çıkan bilgileri değerlendirerek güz sonu kış başında etkili bazı eylemler ile 1983’te de çıkış yapılabilirdi. Ancak mevcut bilgileri değerlendirerek 1984 yılına hazırlanma biçiminde bir pratik gelişti. 1983 - 1984 kışında sonuçlar ve o bilgiler değerlendirildi. Kapsamlı bir hazırlık çalışmasıydı.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER