APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (38.BÖLÜM)
PKK MÜCADELE TARZINDA YÜRÜMEK PKK MİLİTANININ TEK İŞİDİR
Sizin yaşamınıza saygılıyım, değer biçiyorum. Ama yaşamınızın korunması ancak böyle olabilir. Siz vahşice katlediliyorsunuz, cesetleriniz param parça ediliyor. Bu korkunç bir durumdur. Ancak bunun nedeni yine sizsiniz, insan kendini böyle ucuz kaptırmamalıdır. Beni görmüyor musunuz; kendimi ucuz kaptırıyor muyum? Neden ucuz kaptırmıyorum? İşte bir savaş tarihi de budur, en büyük savaş dersi budur. Önderlik, düşmanına karşı savaşımında nasıldır, halkına ve değerlere yaklaşımında nasıldır, bunları öğrenirseniz müthiş bir savaşçı olursunuz. PKK'nin bütün kahraman savaşçıları ve şehitleri karşımda dikilmiş, “Savaş kendimizi kattığımız gibi yürüyor mu, yürümüyor mu” diye bana soruyorlar. Ben onlara cevap vermek zorundayım. Onlar inancın insanlarıydı. Ben onlara karşı ikiyüzlülük yapamam. Ne kadar zorlansam da doğru cevabı vermek zorundayım. Bir yerde üç yüz gerilla var, bir yerde beş yüz gerilla var, fakat altı aydır bir gelişme sağlanamıyor. Siz bunu nasıl izah edeceksiniz? Bu durumu çözmedikçe, izahı doğru yapılmadıkça askeri sorunları da inceleyemezsiniz. Bu, aynı zamanda sizsiniz, çünkü sizin de komutanız altında veya savaşçılığınız sürecinde bu durumlar yaşandı ve siz bunları kabul ettiniz. Bunu kabul eden kişi askerlikte bitmiştir. Bu bitmişliğinizi nasıl aşacaksınız? Bu düzeyi kabul eden kişi komutan da olsa, sıradan bir savaşçı da olsa gerçekten bitmiştir. Şimdi burada sınırlı bir çalışma yürütüyorum. Bu çalışmamı kendi çabalarınızla kıyaslayın, bir ilgisi var mı? Ben sizin toplamınızdan daha fazla iş yapıyorum. Ancak hiç bir zaman yoruldum, tıkandım, dayanamıyorum dedim mi? Sizin üzerinde çalıştığınız güç ya bir takımdır ya bir bölüktür.
Düşünün ki aylarca bu gücün askeri ve moral gereksinimini karşılayamıyorsunuz. Gücünüzü bir dağda doğruca mevzilendiremiyorsunuz. Bir kaç temel taktiği doğru ve disiplinlice uygulayamıyorsunuz. Peki, bu halde kendinizi nasıl kabul ediyorsunuz? Bir çoğunuz böyle ve kendine “komutanlık” adını da yakıştırmış. Kaldı ki Hayri de öyle demedi mi? Biz, Hayriler‟e aslında hiçbir şey vermedik, ancak O, kutsal amaçlarımıza bağlılık gösterdi. Yine de “Ben suçluyum, çünkü borçluyum, mezar taşıma böyle yazılsın” diyor. Onun fazla suçu yok aslında, sadece bazı işlerde yeterliliği gösterememiş. Çoğunlukla işleri iyi yapıyordu. Halkla, yoldaşlarıyla ilişkileri çok iyiydi. Ben iyi biliyorum, temposu ağırdı ve ağır kaldığı için düşman onu yakaladı. Yakalanmayı önleyemedi diyelim. Bu da suç değildir. O zamanki koşullar için bir yerde kaçınılmaz bir durumdu. Ama buna rağmen kendini affedemiyor. Oysa siz bile bile hata işliyor, yetersizlik gösteriyorsunuz. Demek ki askeri çizginin sorunlarına ve çözüm yoluna giriş, size yoğunca sorduğum bu sorulara doğru cevap vermenizden geçiyor. Artık sizden bu konuda bir olgunluk görmek istiyorum. Sizler için, değerli bir yoldaştır, görevleri doğru ele alır ve canı pahasına uygular diyorum. Artık “çaba gösteremedim, gittim ve kendimi yaşadım” diyeni en büyük namussuz ilan ediyorum. Şerefli bir komutan böyle konuşmaz. Baktınız yapamıyorsunuz, o zaman affınızı isteyin. Ben de bu halkı en genel düzeyde temsil ederken günlük olarak hep yaratıyorum.
Ben de bir insanım, fakat tek bir gün bile temsil gücüm yetersizdir veya başarısı yoktur demedim. Bugüne kadarki bütün temsil durumum düşmanı bile şaşırtıyor. Yaptığım her şey ortada. Herkes, “bu yapılanlar mucizevidir” demiyor mu? Sizin yaptığınız ise sıradan bir iş, ancak sıradan bir işi bile böyle nasıl tanınmaz hale getiriyorsunuz. Bu yaklaşımın askeri değeri var mıdır? Kendine bunu yakıştıran her şeyi başlangıçta kaybetmemiş midir? Askerlik, dünyadaki en ciddi iştir denilir. Her gün savaştığınız Türk subaylarına bakın, bir Bülent Orakoğlu çıktı. Son günde onlar hakkında biraz bilgi toplamak istemiş, kıyamet kopardılar. “Nasıl bize hakaret etmiş, bize güvenilmiyor mu” diyerek, bu adamı tutuklattılar. Düşünün, acaba sizin kendi askeri değerlerimize karşı işlemediğimiz bir suç kaldı mı? Hatta örtbas etmediğimiz suç var mı? İşte Türk ordusu bu yüzden Türk ordusudur. Haklı olmadığı belli, tarihi açıdan halkına, halklara, insanlığa karşı bile fazla bir değer ifade etmiyor. Ama bu kişilik yapısı, onları bu kadar güçlü olarak ayakta tutuyor. Askeri kişiliğin abecesi kendini aldatmayan ve doğru bildiğini yapan kişiliktir. Çünkü bu kişilik canını ortaya koymuştur. Bir ilkeye, bir emre göre yaşama dürüstlüğünü gösterir. Askeri kişiliğinizde çiğnemediğiniz bir emir kaldı mı? Bile bile yapmadığınız kusur ve birbirinizin aleyhine içine girmediğiniz tutum kaldı mı? Onun için ordulaşamıyorsunuz ve onurlu bir askeri kişiliğiniz gelişmiyor. Kızgın bir savaş içindeyiz. Ancak düşmanını tanımıyor, ona karşı savaşım veremiyorsunuz. Bu aldanmayı ortadan kaldıracağız. Onurunuz, şerefiniz varsa bunu yapma sözünü verecek ve pratiğini inandırıcı yapacaksınız. Oldukça çorak insanlarsınız ve sizde vicdan adına hiç bir şey kalmamış. Belki “bunu düşman yapmış” diyeceksiniz.
Ancak buna rağmen PKK ortamında olumlu şeyler kazanacağınızı düşündüm. Bu kadar büyük değer birikimi olduktan sonra, bunlara gerekli olan her şey var edilmiştir dedim. Fakat her gün gelen bilançoya bakın, bir yanlış yüzünden beş-on yoldaş şehit düşüyor. Kendi kendilerini de bu duruma düşürmüşler. Bu benim çizgim değil. Ben hiç bir zaman böyle savaştım mı? Kendi sonumu böyle getirdim mi? Bizden aldığınız cesaretle, bizden aldığınız her türlü imkanla yola çıkıyor, ancak sanki karşınızda hiç düşman yokmuş gibi davranıyorsunuz. Sonra da adım başı devriliyorsunuz. Bu bir çılgınlıktır. Ben hiç bir zaman mücadelenin üzerine böyle yürüdüm mü? Ama şimdi herkes böyle yürüyor. “Biz korkmayız, düşmanın geleceği varsa göreceği de vardır” diyorsunuz. Bunun savaş çizgimizle, savaş sanatımızla ne alakası var? Önünüzde böyle dağ gibi sorunlar var, fakat bir bölgede bir araya gelip bunları incelemiyor, bir toplantı bile yapmıyorsunuz. Yapılan toplantılar bıkmışlığın toplantılarıdır. Sorunlara çözüm bulma değil, bireyselleştirme temelinde körükleme toplantılarıdır. Ana karargahımıza bakıyorsunuz, büyük bir ilgiyle bir tek toplantı yapamamışlar. Önemli bir savaşa girilecek, ancak en sıradan bir hazırlık bile yok. Bizim buradan bile gördüğümüz yanlışlıkları oradan görmeyene ben nasıl komutan diyeceğim? Bir yerde bine yakın gerilla, neredeyse kırk-elli tane de komutan var, ancak altı aydır dişe dokunur tek bir başarı sağlayamıyorlar. Gelin siz bunu çözün. Sözüne bağlı bir yoldaş değil misiniz? Yiğitçe bir sözünüz hiç olmayacak mı, bu halde görev mi alacaksınız? Gidip bir suç ortağı da siz mi olacaksınız. Benim söylediklerimi anlayan, “pratik görev adamıyım, görev üstleniyorum” diyen birisi, bin tane gerillayla pratiğine en azından bir-iki tane savaş sığdırır. Bu savaşla düşmanına ağır kayıplar verdirir ve bin tane gerillanın komutanlığını da tepeden tırnağa örgütler. Eğer bir komutan isterse, pusu atıp saldırıya geçer, düşmanı böler parçalar, gece gündüz farklı yöntemleri dener ve böylece pek çok iş yapar. Mutlaka çok güçlü bir eylem çıkarır.
Çünkü komutan yaratıcıdır. Beş-on kayıp verdiğinde, karşılığında düşmana da birkaç yüz kayıp verdirmişse bu, insana fazla acı gelmez. “Eylem yaptık, ancak düşman fark etti ve pusuya düştük, eylem çatışmaya dönüştü, geri çekildik, böylelikle eylem gerçekleşmedi” diyorsunuz. Her gün böyle haberleri duymuyor musunuz? Eylemlerinizin yüzde doksanı böyle değil midir? Neden? Çünkü komutanın ilgisi yok. Hakim komutan yoktur. “Gidin yapın demiştir”, o kadar. “Yaralılarımız vardı, biz de vazgeçtik” diyorlar. Yaralı ve şehit vermek, hedefi ele geçirmek için midir, yoksa geri çekilmek, eylemi bırakmak için midir? Her gün bunları dile getiriyorlar. Aslında bütün bunlarla işlerinin komuta çizgisinin kenarından bile geçmediğini gösteriyorlar. Yaptıkları bu yanlışları da utanmadan bize bildiriyorlar. “Bu kadar yönetim, komuta adamı var” deniliyor, ancak birliklerin asgari düzeydeki eğitimiyle uğraşmıyorlarmış. Peki bu kadar komutan orada ne yapıyor? Bunlar neyin komutanı? Bunları çözmeniz gerekir. Bunu vicdanınız kabul ediyor mu? Bunlar karşısında çaresiz kalacaksanız, bunlara alet olacaksanız oraya gitmeyin. O zaman size yazık olur. Belki herkes asker ve yiğit olamaz. Eğer komutanlığa onay istiyorsanız, sonuna kadar mert, anlayışlı ve çabalı olacaksınız. Bütün savaş tarihlerini inceleyin, böyle yetersiz komutanlar yoktur. Eğer ordu olacaksak, bu sorunlara hakkıyla çözüm olacaksınız. “Bize babadan kalma böyle belletilmiştir, ben de babamın sanatını sürdürürüm. Kürt işi böyledir, ordulaşamaz” diyemezsiniz.
Hayır, baba sanatı suçtur. Baba sanatı, düşmanın askeri ve kendinin haini olmaktır. Bunu bana dayatamazsınız. Ben büyük savaş bayrağını kaldırarak buna karşı çıktım. “Bizden adam çıkmaz, ama düşmanın iyi askeri olunur. Kendimizi ordulaştıramayız, ama en iyi piyon oluruz” diyorsunuz. Ben buna nasıl inanacağım? Sizin bu yaklaşımlarınızı nasıl kabul edeceğim? Siz de komutan dedin mi, gider köy ağası gibi kurulur, yaşayacağı kadar yaşar anlayışı vardır. Bütün bunları görmeniz gerekir, çünkü bunda hepinizin suçu var. Büyük askerlik şansını kötü kullandınız. O kutsal silahlara kötü yaklaştınız. Çok ince olan askeri sanatı tanınmaz hale getirdiniz. İşte şimdi ben bunu düzeltmeye çalışıyorum. En rahat yapabildiğiniz iş, gerilla tarzı askeri işti. Elinizden en fazla gelecek, sizi adam yapacak, karnınızı doyuracak, size kaybettiklerinizi tekrar kazandıracak olan, hatta tek kabul edebileceğiniz iş, o gerilla tarzı askeri işten anlamak olmalıydı. Sizin yapabileceğiniz en hayırlı iş budur. Zaten kurduğunuz başka hayalleriniz de yok. Kendinizi neden doğru tanımıyorsunuz? Eğer ben yanlışsam, bunu korkmadan tartışın. benim neden yetersiz olduğumu tespit edin ve bu konuda bir karara gidin. Eğer benim söylediklerimin doğru yanı fazlaysa, o zaman sizin bunun gereklerini yerine getirmeniz gerekir. Ama sizin yaptıklarınızın en kötüsü, kendi bildiğini okumaktır. Her şeyi yapın, ama bunu yapmayın, yani askeri sanatla oynamayın. Ben komutanlığım altında, bana hamalca hizmet edin demiyorum. Eğer bana biraz anlam vermek ve benimle yol almak istiyorsanız, birbirimize hizmet etmeliyiz. Bu işler ancak böyle olur. En ince teoriyi, en yoldaşça tutum ve davranışları ayağınızın dibine kadar getirdik, ancak siz bunların karşılığını vermediniz. Bütün heveslerinize imkan sunduk.
En güzel ve hiçbir zaman kendi başınıza elde edemeyeceğiniz tutkularınıza, umutlarınıza çare bulduk. Ama siz onun karşılığını bize böyle dayattınız. İyi bir eylem geliştirip örgütlenme yarattınız mı? İyi bir eğitim verdiniz mi? Sadece yanlışlarla dolu bir pratiğin sahibisiniz. Ama ben halkın bütün beklentilerine cevap vermek için her türlü donatımı, imkan ve olanakları sağlıyorum. Kafanızda sorun teşkil eden en ağır sorunlara vaktinde ve en derinlikli yanıtlar vermiyor muyum? Moralinizi düzeltmiyor muyum? Bu ülkenin yüzde sekseni açtır. Biz ise sizin tüm yeme içmenizi sağlamıyor muyuz? Bunların kendiliğinden verildiğini mi sanıyorsunuz? Buranın dışında her taraf ağlama sızlama içinde değil midir? En sağlam moral, benim olduğum yerde değil midir? İnsanların başının en dik olduğu yer benim olduğum yer değil midir? Tüm bunlar hizmettir ve bunları emekle veriyorum. Siz ise bizim ortamımıza tüm hastalıklarınızla geliyorsunuz. Ne kadar yanlış yapmışsanız, ne kadar ağlamalıklı bir haldeyseniz öyle geliyorsunuz. Sizin karşınızda hiç bu kadar çalıştım, yoruldum, yıprandım, artık dayanamıyorum, bırakın biraz kendimi dinleyeyim dedim mi? Tam tersine, ortamımıza gelen herkese istediğinden on kat daha fazla güç veriyorum. Çünkü biz sözümüzün eriyiz ve ne yaptığımızı biliyoruz.
Çünkü bizim intikamımız, mücadele kararımız, hazırlığımız ve sabrımız var. Gerçekten her işimizi ince eleyip sıkı dokuyoruz. Kırk defa ölçüp biçip öyle adım atıyoruz. Hiç kimse bize “yapamadın, bu işin altından çıkamadın” diyemez. Herkes gelip beni görüyor, yaptıklarımızı inanılmaz buluyor ve saygı duyuyor. Böylesi daha güzel değil mi? Kaldı ki bu ben değilim. Bu, PKK'nin büyük direniş değerleridir, şehitleridir. Kişi olarak ben onların basit bir hizmetçisiyim. Değerleri konuşturuyorum, kendimi değil. Hatta eğer varsa sizin bazı olumlu yanlarınızı konuşturuyorum. Böyle yapmazsam sizin bu şekilde ayakta durmanız mümkün mü? Büyük tecrübelerime dayanarak bu vahim ve hatalı yürüyüşleri artık durdurmak istiyorum. PKK'nin büyük kahramanlığına yaraşır savaşçılığı hem tutturmak hem sonuçlandırmak hem de başarıyla yürütmek istiyoruz. Size bu kadar yüklenmemizin nedeni budur. Ve bu aynı zamanda sizin için tek çare oluyor. Çünkü çok zordasınız. Çok söz veriyorsunuz, ancak bu söze anlam vermiyorsunuz. Bu noktadan sonra yetersizlik ve hataların kendini bu kadar dayatacağını ve buna boyun eğileceğini sanmıyoruz. Hiç bir şeye gücünüz yetmese bile savaşçı kişiliğiniz aşınmaya uğramaz, kimse sizi ucuz ölüme gönderemez ve kimse size yanlışları uygulatamaz. Gücünüz kendinize de yetmediğinde, tek bir çözüm daha kalıyor, o da kenara çekilmedir. Bu kadar net çözüm gücü halinde olmak, hem mutlaka bizi bekleyen bir görev hem de bu kadar acıya, bu kadar inanılmaz tarihi haksızlıklara karşı yegane cevabımız olarak önümüzde durmaktadır. Beni ayakta tutan da budur. Bu, gerçeğin ta kendisi oluyor, gerisi ise ayrıntıdır. Nedir gerisi? Pusu kurmayı mı geliştiremeyeceğiz, bir saldırı kurnazlığını mı yapamayacağız, bunlar çocuk oyuncağıdır. Bu anlayış derinliğine ulaştıktan, bu sorumluluk duygularını paylaştıktan sonra, dağların ister tilkisi, ister aslanı, ister kurdu, ister şahini olursunuz. Ne gerekiyorsa öyle olursunuz.
Hangi ağızla darbe vurulacaksa o ağızla vurursunuz. Bu artık kendiliğinden gelir. Anlayışa ve çizgiye böyle oturduktan sonra taktikler çocuk oyuncağı gibi kalır. Anında kavrar ve uygulamaya başlarsınız. Görev anlayışı bu olduktan ve kendinizi böyle hareketlendiren bir kişilik haline getirdikten sonra gerisi ayrıntıdır veya gerisi sadece sayfaları çevirip okumak gibidir. Günlük gelişmeleri takip ederek savaş okunur, hem de doğru okunur. Ben de böyle yapıyorum. Bu temel anlayışlar bende oturduktan sonra, günlük olarak bu mücadeleyi böyle yürütüyorum. Bırak kaba hatalar yapmayı, kusursuz denecek derecedeki bu mücadeleyi, kimsenin yardımı da olmadan bugüne kadar yürüttüm. Üstelik bize dayattığınız zorluklara rağmen bu işleri yürütüyorum. Nasıl yürütüyorum? İşte bunun sırrı bu temel anlayışa ve sorumluluk duygusuna dayanıyor. İşin pratik hazırlıklarına anlam verdikten ve bunun sabrını gösterdikten sonra karşıma ne iş çıkarsa çıksın yaparım. Kaldı ki, bu gelişmelerden sonra işler zaten kendiliğinden yürür, nitekim yürüyor da. Ben bu halkı nasıl yönlendiriyorum? Askeri çizgimizi, temelde partimizin çizgi esaslarına bağlı olarak yürütüyorum. Bunun doğru anlayış ve temel değerlere bağlılık yaklaşımıyla nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda da ip uçlarını verdim. Buna göre kendinizi hazırlamalı ve kararlaştırmalısınız.
Çünkü asker adam, disiplin adamıdır, hatasını anında düzeltmesini bilen kişidir. Yetersizliğini de aylarca değil, çok kısa bir süre içinde gideren kişidir. Bunun dışında görevlerin üzerine gittiğinizde neye gereksinim duyduğunuzu tespit etmek ve durum değerlendirmesi yapmak için bir kaç güne ihtiyacınız olur. Bunun imkanı da fazlasıyla var. Gerisi, nefes alıp verdiğiniz sürece “işler yürüyor” demektir. PKK'nin bu kadar yüksek çözüm gücünü arkanıza aldıktan sonra, o basit sorunlar neyin nesi oluyor? Yaşanılan bütün sorunlar sadece sizin zevkle yaptığınız işler durumuna gelir ve rahatlıkla çözülür. Bugün dünyanın en moralli insanı, PKK insanıdır. En moralli halkı, Kürt halkıdır. Kendi savaş tarzında yürümek, bu insanın biricik işidir. Bu, onun tek işi ve tek yaşam yolu olduğuna göre, işinin gereklerine de amansız bağlıdır ve hiç bir düşman gücü de bu savaşçılık karşısında dayanamaz. Ben biraz bunun gerçeği içindeyim ve gördüğünüz gibi başarıyorum da. Bunu açıkça vurguluyorum. Bu cesaret ve fedakarlığınızı benim savaşçılık tarzımla bütünleştirirseniz, eminim ki benden daha da fazla başarılı olursunuz.
17 Temmuz 1997
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (28 Haziran 1997)
YORUM GÖNDER