DÜNYA KADIN TARİHİ ÜZERİNE DERSLER (1. BÖLÜM)
Tarih bilincini yaşamsal yorumlara kavuşturamayanlar, günümüzü de anlamlı yorumlayamazlar. Tarihsiz bir toplumu yetkince anlamak ve yaşamak mümkün değildir.Tarih tanımı;(Önderlik-Uygarlık savunması) Özgür insan doğasının en temel özelliği, kendi tarihini seçebilmesi ve tarihle yaşamayı bilmesidir. Tarih varoluşun, gerçekleşen sürecin yorumudur. Ne kadar farklı varoluşlar varsa o kadar tarih de olacaktır. Ama tarihsel farklılık tarihsel birliğin olmadığı anlamına gelmez. Birlik olmadan farklılık anlam ifade etmez. Farklılıklar birliğe bağlı olarak olur. ÖNDERLİK: Kadının tarihi araştırılırken, bu tarih üç döneme ayrılmalıdır: Birinci dönem; İlkel Komünal Çağı’dır; buna kadının çağı da diyebiliriz. Mitolojik olarak tanrıçalar çağıdır. M.Ö. 10000-4000 yıllarına denk gelen bu döneme Neolitik Çağ da denilir. Kadının hâkim olduğu bir çağdır. Kadın ekseni etrafında gelişir; tarımın geliştirildiği, hayvanın evcilleştirildiği, insanın özüne yakın bir dönemi ifade ediyor. İkinci dönem; M.Ö. 4000-2000 yılları arasına denk gelir. Büyük bir boğuşmanın yaşandığı bu dönem, ataerkil aileye geçiş dönemidir. Mitolojide Tanrıça İnanna ve Tanrı Enki simgelerinde, Sümer mitolojisinde karşılığını bulur. Bu dönemi derinliğine çözmek için, mitoloji ve Sümer Devleti’nin yapısını iyi incelemelisiniz. Kadının köleleşmesi büyük bir boğulma altında gerçekleşti. Kurnaz Tanrı Enki ve Babil Yaratılış Destanı’nı, diğer mitolojileri, Hint ve Avrupa mitolojilerini de bu temelde derinliğine anlamalısınız. Üçüncü dönem; son aşamadır. M.Ö. 2000 yıllarından başlayarak günümüze kadar gelir. Erkek egemenliği ekseninde gelişen, ekonomik, kültürel, siyasal tüm alanlarda erkeğin büyük zorba gücünün yarattığı 4000 yıllık bir dönemdir. Alt ve üst toplumsal yapıları kendisine göre düzenleyen bu büyük sömürü, Babil egemenliğinden başlayarak, Asur’la pekişerek günümüze kadar geliyor. Bu dönemi derinliğe çözümlemek için M.Ö. 2000 yıllarından, Babil ve Asur’dan alıp günümüze kadar gelişimini incelemek gerekir. Üç tek tanrılı dini ve 4 kutsal kitabı ve bunlarla bağlantılı olan kitapları inceleyebilirsiniz. Tanrı kavramının ortaya çıkışını ve Tanrıça kavramının ortadan kalkışını, Yunan teolojisini, Hint mitolojisini ve Kitab-ı Mukkades’i incelemeli, aralarında bağ kurmalısınız. Bu Mezopotamya kökenli bir gelişmedir. Tanrıça İştar, Sümerlerde İnanna, Mısır’da İsis, Yunanlarda Afrodit olarak karşımıza çıkar. Tanrıça İştar’ın erkek karşılığında Dumuzi, Tammuz’dur. Mısır’da İsis ve Osiris, Yunanlarda Afrodit- Adonis olur. Bunlardan alıp Avrupa mitolojisini -ki bireysel bir mitolojidir- mitolojiden dine ve bilimsel kitaplara geçebilirsiniz. Kronoloji böyle olabilir. Önderlik Görüşme notlarından; Tarihte de iki çizgi var; Musa ve Zerdüşt çizgisi... Ortadoğu kültüründe kutsal evlilik türevleri var. İsa ve Musa da kadını düşürüyor. Meryem’de silik bir tanrıçalık var. Biz Ortadoğulular kadını Ayşe, Fatma olarak, Batı Meryem olarak görüyor. Meryem kültürü, Ayşe-Fatma kültüründen ileridir. Batı kültürünün üstünlüğü de buradadır. Ayşe’nin bir sözü var “Tanrım beni bir kadın olarak doğuracağına bir taş olarak doğursaydın” diyor, bu söz önemlidir. Nekadar bir zulüm altında ki, bunu söylüyor. Bir kadın olmanın zorluğunu o kadar fark etmiş ki, peygamber eşi olmasına rağmen söylüyor. Buna karşı Ayşe-Fatma’nın yapabileceği bir şey de yok. İşte bunun için cinsiyet devrimi zorunludur. Kızlar bunu geliştirsinler, derinleştirsinler. Aslında bu konuda söyleyeceğim çok şeyler var, ama zaman sınırlı. Bu temelde kızlara selamlarımı iletirsiniz. Savunmayı iliklerine kadar özümsemeleri gerekiyor. Kadınlar da özümsesinler; kadın özgürlüğünü, kurtuluşunu başarıya doğru götürebilirler. Yeni kadın, yeni toplum, yeni erkeğin yaratılması gereklidir. Bu günkü Avrupa kadını 300-400 yıllık manastır- rahibe geleneğinin anti-tezidir. ( Bizi göstererek) Siz de onlara özeniyorsunuz. (Bir arkadaş ‘hayır’ deyince gülümsedi, bizi işaret ederek) ama bu odur. Onlar baskın çıkıyor. Ortadoğu’nun kadın kimliği yok, henüz yaratılmamıştır. İslam içinde kadın geliştirilmedi. Hz. Ayşe, Hz. Fatma olayı var; çıkamadılar, boğuldular. Harem kültürü aşılamadı. Şimdi de zina meselesi var. Ramazan Çeper Amazon Kadınları ile ilgili araştırma yapmış. Bu konuda görüşümü istemiş. İlginç bir araştırma yapmış. Amazon Kadını yiğittir demiş. Amazon kadınlarından kastettiğim güçlü kadın değil anaerkil toplumdaki kadın rolüdür. Araştırmalarına devam edebilir. İnsanlık uygarlığındaki ana nehir ve kolları sorununu doğru çözümleyemezsek, günümüzü doğru anlamlandırmayı da başaramayız. Ana nehre kimi yan kollar güçlü akar, kimi kollar yarı yolda kurur. Ayrıca ana nehrin doğduğu kaynak da belirleyici anlama sahiptir. Eğer toplumsal gelişmenin tarihsel ve coğrafi boyutlarıyla yetkin bir anlamına erişmek istiyorsak, yöntemin gereklerini sorunların çözümünde denemek gerekir. (Önderlik-Uygarlık savunması) Çekirdek kültür merkezinde (Verimli Hilal) olup bitenler anlam olarak bütün yönleriyle ifade edilmedikçe tarih bilimi büyük eksiklikler taşıyacaktır. Fernand Braudel’in değerlendirmelerinde öne çıkan ‘süre’ kavramının toplumsal gelişmedeki rolünün yeterince kavranmadığı kanısındayım. Özellikle süre-kültür, süre-uygarlık ve süre-toplum biçimleri açımlanmaya muhtaç kavramlardır. Süre kavramına ilişkin bu belirleme tarihe güçlü bir katkıdır, fakat tarih bilimine yetkince uygulanamamaktadır. Buradaki çözümlemede bu kavramı cesaretle açarak kullanmaya çalışacağım. ‘En uzun süre’ kavramı tüm bu toplumsal teorilere göre daha bilimseldir. Somut koşullar kadar, toplumsal sistemin başı ve sonu için anlaşılır argümanlar sunmaktadır. Tarihi ne olaylar yığınına boğmakta, ne de dar toplum biçimlerinin dönemsellik basitliğine düşmektedir. Ne anlık olaylar ne de toplum biçimleri hayatın anlamını kapsamlı yorumlama yeteneğinde olabilir. Bunlar ancak kısmi anlatımları başarabilirler. Fernand Braudel, çok yerinde olarak, “Tarih sosyolojileşmeli, sosyoloji tarihselleşmeli” derken, temel bir yöntem ve bilim yanlışlığına dikkat çekmektedir. Tarihin de süre-toplum ilişkileri anlamlıca belirlenmedikçe, ayrı ayrı tarih ve sosyoloji anlatımları toplumsal gerçekliği ağır yaralamaktan ve anlam yitimine uğratmaktan kurtulamaz. İstediğiniz kadar belgelere dayalı olay yığın, istediğiniz kadar toplumsal kurum ve kural belleyin, belgelerle açıklayın; nerede, ne zaman, hangi içerikte, yaşayanlar ne diyor sorularına yanıt verilmedikçe, tarih ve sosyolojinin anlambilimine katkıları kaba malzeme olmaktan öteye gitmez. (UYGARLIK SAVUNMASINDAN) Tarihin bu konuda iyi bilinmesi, günü yakalamak ve geleceği kazanmak açısından vazgeçilmezdir. Yine Parti tarihimizin doğru kavranması demek, o bin yıllara uzanan ulusal gerçeklikte ne olup bittiğinin anlamının da anahtarı demektir. Tarihi yakalamak, tarihi anlamak ve kendi tarihini yaratmak için bir Parti tarihini yaratmaya ihtiyacımız vardı. İlk çıkışta tarihimizin nasıl öğrenileceği en büyük sorundu. Bunun için kitaplara yaptığımız müraacatlar fazla sonuç vermedi. Bizde tarihsizliğin ne kadar gelişmiş olduğu bilinmektedir. Burada söz konusu edilen durum; tarih öğrenmek için materyal eksikliği değil, tarih şuurunun olmayışıdır. Tarih şuurunun olması için, o tarihe sahiplik edecek bir halkı ortaya çıkarmak gerekir. Bir halkı ortaya çıkarmak için de tarihe ihtiyaç vardır. Hem tarihi, hem de halkı ortaya çıkarmak içinse, büyük bir cesaret ve inanca ihtiyaç vardır. Bunların anlam bulabilmesi için bilimden alınabilecek ne varsa, onun alınıp birleştirilmesi ve halk adına neyi temsil edecekse olduğu gibi onun gösterilmesi gerekir. Bu bizim başlangıçtaki en büyük sorunumuzdu. Bu konuda yanılgılı ve inkarcı olmamak gerekir. Tarih ve kimlik konusunda biraz bilinçlenme gelişmiştir. Başlangıçtaki çıkışla bunun arasında bağlantı kurulmazsa değeri bilinemez. Değeri bilinmediği için de iyi savaşılamaz ve bu da yenilgi demektir. KADIN TARİHİ’NİN ANLAMI VE KADIN TARİHİNİ İNCELEME YÖNTEMİ Kürdistan'da kadının tarihsel kökeninde Tanrıçalık vardır, aşk ve zafer Tanrıçası Star'ın bir büyük özelliği vardır. Aslında belki şimdi duyulmuyor, ama dikkatli bir tarihçi bunu yakalayabilir. Bunu tekrar bilince çıkarmak gerekiyor, yani kadında aşk ve zafer kişiliğini içiçe egemen kılmak, bana göre bu toprağın tarihine yanıt vermenin en doğru ve biricik yoludur. (ÇÖZÜMLEMELERDEN) Daha doğru dürüst bir kadın tarihi yazılmamıştır. Kadının hiçbir sosyal bilimde yeri gerçekçi olarak konulmamıştır. (bir halkı savunmak) Kadınlığın kölelik tarihi daha yazılmamıştır. Özgürlük tarihi ise yazılmayı bekliyor. Kadın köleliğinin derinliği kadar karanlıkta bırakılması, toplumda yükselen hiyerarşik ve devletçi iktidarla yakından bağlantılıdır. Kadının köleliğe alıştırılmasıyla hiyerarşiler -ayrıcalıklı kutsal yönetimler- kurulmuş, toplumun diğer kesimlerinin kölelik yolu açılmıştır. Erkeklerin köle olması kadının köleliğinden sonradır. (bir halkı savunamak) Kadın tarihi dört ciltlik mitoloji kitabının içerisinde vardır. Orada incelenebilir. Kadın mitolojide gömülmüştür; daha sonrasında da zaten siyasette yeri yoktur. Neolitik tarih Zagroslarda, Kürdistan dağlarında doğdu. Neolitiğin doğduğu bu topraklar aslında tarım, köy ve kadın devrimidir. Bu topraklar halen bu devrimden besleniyor. Kadının kaybetmesi sosyalizmdeki toplumun, eşitliğin, özgürlüğün kaybedilmesidir. Sömürünün ve eşitsizliğin gelişmesidir. (GÖRÜŞME NOTLARINDAN) Üç temel çalışma öneriyorum; birincisi, kadın tarihi; ikincisi, kadın devrimi, yani özgürleşmesi; üçüncüsü, kadının toplumsal sözleşmesi. (GÖRÜŞME NOTLARINDAN) Kadının kölelik tarihi elbette Ortadoğu kültüründe gizlidir. Çıkışı da bu nedenle bu topraklarda olacaktır. (kjb mektubundan) Tarihe yaklaşım. Fransa'da Annales okulu, tarihin kapsamını günlük pratikleri, ortak davranışları ve paylaşılan 'zihniyetler'i kapsayacak şekilde sürekli genişletmiştir. Kuşkusuz, cinsiyetler arasındaki ilişkiler, genel olarak daha çok ekonomik konjonktürler ve sosyal kategorilerle ilgilenen Annales tarihçilerinin birincil odak noktası olmamıştır. Bununla birlikte Annales okulu, yeni kadın tarihine açık olmuştur. Sömürgeciliğin son bulmasıyla öne çıkan ve Mayıs'68 olaylarıyla yoğunlaşan bir başka önemli faktör de, azınlıklara, sürgünlere, hakim güçler tarafından susturulan ya da ezilen kültürlerin mensuplarına duyulan siyasal ilgidir. Birçok tarihçiyi, periferik ya da marjinal grupları ve bu grupların iktidar merkezleriyle ilişkilerini ele almaya iten de bu ilgi olmuştur. (dünya kadın tarihi cilt 1) Sosyolojik bakış açısıyla içinde bulunduğumuz anın niteliğini ve devrimsel gelişimin nasıl oluşturulacağını, nerede kaybettiğimizi, bize nelerin kaybettirdiğini ve nasıl kazanacağımızı tespit edemezsek özgürlük mümkün olmaz. insanlığın özgürlük değerlerini içeren doğal toplum süreci kadın özgürlük mücadelesinin temel dayanağıdır. Yapısal süre sosyolojisi insan eliyle geliştirilen toplumsal ve yapısal oluşumları inceler, kapsar. Doğal değil, zihniyetin ürünü ve tercihi olarak gelişen insan eliyle oluşturulan yapısal gerçeklikleri ele alır. Bu anlamda doğal toplum kurumlaşmaları komünal, ihtiyaç giderici, toplumcu nitelik gösterirken, iktidar ve zihniyetinin kurumlaşması olan devlet ve ona dayalı her tür kurumlaşma ezici ve uzaklaştırıcıdır. İnsan eliyle oluşturulan insan eliyle aşılabilir. Bu anlamda kadın olarak kendi tarihimize yaklaşım esasında varlık olarak tanım bulmak, anlam kazanmak ve sorunun çözümünü içerir. Kim olduğumuzu bilebilirsek nasıl yaşayacağımızı tayin edebiliriz. Dersin sonunda tartışma konusu olarak; Tanımını yaptığımız sosyalist kişiliğe ancak bilinç-oluş-varlık bulma denklemini iyi kavramakla ulaşabilirsiniz. Sosyalist ideolojiyi ve toplumsal tarihi kavradığınız ölçüde bilinç zihniyet kazanır. Bu bilinci pratikleştirerek yaşam gücüne dönüştürdüğünüz ölçüde de oluşum ve bununla öz kimliğinizi, kişiliğinizi kazanmış gerçek bir varlık haline gelirsiniz. Sosyalist kişilik toplumsal bilinç ve oluş içerisinde varlığını sürekli anlamlandırabilme yeteneğini gösteren direngen ve yaratıcı bir kişiliktir. Güncel ile olan ilişkisini sürekli diri ve akışkan tutan, güncel olanla bağını koparmayan duyarlı ve üretken kişilik demek de mümkün. Varlığı oluşturan kültürel havuzun sağlıklı bir muhasebesi, sorgulaması yapılamamıştır. Varlığımız hangi kültürel birikimin, sosyolojinin ve siyasal zeminin neticesidir? O havuzda kapitalist modernitenin, liberal çizginin ‘beyaz yaşam’ tarzının payı nedir? Kültürel soykırımın etkisi ne kadardır? Gelenekselliğin ve geleneğin yeri ne orandadır? O kültürel havuzda varlığın öz kimliğine, yani Kürdi kimliğe temel oluşturacak kültür ne kadar vardır? Neticede biliyoruz ki, varlığı oluşturan kültürdür, geliştiren bilinçtir, form kazanma düzeyi de bu ikisine bağlıdır. Form bilincin örgütlülüğe kavuşma hali de oluyor. Varlığın yeterli olduğu, bilincin zayıf kaldığı, formun gelişmediği örnekler kadar, varlığın zayıf, bilincin gelişkin, formun dağınık olduğu örnekler de bolcadır. Bilincin neredeyse forma dönüşmediği tablolar da az değildir. Sen bunu yarım kişilik halleri, karmaşık kişilik formları, tek yönlü veya pek çok paradoksu beraber yaşayan emsaller olarak da tanımlayabilirsin. DERLEME 1.BÖLÜM |
YORUM GÖNDER