15 AĞUSTOS ATILIMI (2.BÖLÜM)
Diğer yandan 1984 yılı Ocak ayının sonu Şubat ayı başında kongreden sonraki Merkez Komite toplantısının aldığı karar doğrultusunda bir yıl geçmişti. Merkez Komite Önderlik sahasında dar bir toplantı yaptı. Zaten bazıları provokatör tasfiyeci çıkmışlardı. Önderlik kapsamlı ideolojik, örgütsel, taktiksel değerlendirmeler yaptı. O Şubat toplantısındaki kararlar, değerlendirmeler ve çözümlemeler kitap olarak düzenlendi. Mevcut yaklaşımları yetersiz buldu özeleştiri istedi. Yönetim, yönetim olacak mı, göreve sahip çıkacak mı çıkmayacak mı? Toplantıya katılan yönetim üyeleri özeleştiri verdiler. Pratiği geliştirmeye söz verdiler. O toplantının sonuçları 1984 yılı Nisan ayında ülkeye taşırıldı. Bir grup ülkeye geldi. Çukurca’da Çiyayereş tarafında geniş bir toplantı oldu, bu toplantı bir konferans niteliğinde oldu. Bütün Güney’deki güç toplanmıştı. Agit arkadaş onlar gelmişti. Önderlik değerlendirmeleriyle ülkeden edinilen bilgiler toplanmıştı. Uzun bir toplantı da oldu. Bir aya yakın tartışmalar, planlamalar, düzenlemeler yapıldı.
Pratiği geliştirmek üzere Uludere ve Çukurca’da eylem yapma kararına varıldı. Çukurca eylemiyle Abdullah Ekinci arkadaş görevlendirildi. Uludere’de eylemi geliştirilecek grupla Agit arkadaş görevlendirildi. Uludere’de bazı arkadaşlar ihbar edilmiş yakalanmışlardı. Bir tür intikam mücadelesi olacaktı. Çukurca’da da bazı arkadaşlar yaralı yakalanmışlardı. Dolayısıyla ajan işbirlikçi yapıdan hesap sormak gerekiyordu. Bu temelde bir eylemlilik öngörüldü. Çukurca’da eylem oldu. Çevrede çok fazla bir yankısı olmadı. Uludere’de ise herhangi bir eylemlilik gelişmedi. Sonuç pratik etkili olmadı. Mayıs ayında Fuat arkadaş ile Fatma’yı Önderlik ülkeye gönderdi. Kapsamlı örgütsel değerlendirmeler yapmıştı. Savaş yapacak birlikler, halk ile ilişkiler kuracak kitle çalışması yürütecek birlikler biçiminde örgütlenmenin detaylandırılmasını öneriyordu.
Bu temelde Haziran sonu Temmuz başında bir yönetim toplantısı oldu. Fuat arkadaş onlar Önderlik perspektiflerini aktardılar. Ülkedeki bilgiler aktarıldı. Yönetim tartıştı, orada Cuma arkadaş, Fuat arkadaş vardı. Fatma gelmişti. Selahattin Çelik, Ebubekir biz gitmiştik atı kişilik bir toplantıydı. Orada HRK’nin kuruluşuna karar verildi. Önderlik eylem birliklerinin örgütlenmesini öneriyordu. Bu temelde “Silahlı Propaganda Birliğinin” örgütlendirilmesine karar verildi. Takım düzeyinde olacaktı. Üçer gruptan oluşuyordu. Bir; yedi kişilik gruplar. İki; yirmi birer kişilik. Üç; silahlı propaganda ve eylem birliği. Bu HRK (Hezen Rızgariya Kürdistan) olarak tanımlandı. Buna göre komutası, savaş güçleri düzenlendi. Onun dışındaki güç kasabalara göre yerel gruplar olarak kitle çalışması yapan gruplar olarak görevlendirildiler. HRK’nin kuruluş bildirisi hazırlandı.
HRK ilanı ardından gelişme olursa bir ay sonra da cephe ilanına karar verildi. Cephe bildirisinin hazırlanması için Fatma görevlendirildi. Değişik yerlerde Kasabalara gerillanın girip afişleme yapması için afişler hazırlandı. Ozan Sefkan gelmişti. Sefkan ses sanatçısı olduğu kadar iyi bir ressamdı da çizgileri kuvvetliydi. Afişleri çizdi ve basıldı. Propaganda malzemesi hazırlandı ve onlarla birlikte hareket eden bir güç ikinci bir toplantıyı Şikefta Birindara’da yaptı. Sınır üzerinde Şemdinli’den Çukurca’ya Haftanin’e kadar olan alandaki güçler geldiler, toplantıya katıldılar. Toplantının sonuçları aktarıldı, bu örgütlenme nasıl eyleme dönüştürülecek, bu toplantıda da o tartışıldı. Şemdinli grubu Şemdinli’nin krokisini çizmişti. 20 kişilik bir birlik baskın yapacak. Aynı zamanda genel savaşın sıklet merkezi Suriye - İran arasındaki coğrafya Botan ve Hakkari alanı oluyordu. Stratejik planlamaya göre gerillanın merkezi burası olacaktı. Düşman duyurmazsa öyle olmalıydı ki pratikte bütün alan halkı duysun. Onun üzerine hem küçük kasaba olması hem bütün alanı içermesi itibariyle tartışılınca Şemdinli, Çatak ve Eruh’un buna uygun olduğu değerlendirildi. Hem küçük kasabalardı, güç yetebilirdi, hem de bir üçgen oluşturuyordu. Hakkari, Van ve Şırnak’ı etkisi altına alıyordu. Bu eylem planı böyle ortaya çıktı.
Eylem planlaması ayrıntıda yapıldı. Sadece bir askeri eylem değildi. Hem askeri eylem hem de propaganda eylemiydi. Karakol basılacak, adliye basılacak, silah soygunu yapılacak, bildiriler dağıtılacak, afişleme yapılacak böyle altı-yedi eylem bir arada birlikte yapılması uygun görüldü. Zamanlama 15 Ağustos kararlaştırıldı. Çünkü bunların hiçbirisi not alınmıyordu. Bucak eylemi başarısız olmuştu ondan sonraki süreç başarısız gelişmişti, dolayısıyla bu sefer sürecin başarılı gelişmesi için ilk eylemin mutlaka başarılı olması öngörülüyordu. Başarının sırrı da gizlilikten geçiyordu. Düşmanın kulağına gitmemesi gerekiyordu. Düşmanı habersiz hazırlıksız aniden yakalamaktı. Bunun için not tutma yoktu, yazılı hiçbir şey oluşturulmuyordu, zaten bugünkü gibi cihazlar filan yoktu, hiç kimse bir şey aktaramıyordu. Her şey doğrudan görüşerek oluyordu ya da notlaşarak, not da kaldırılınca doğrudan görüşmeye kaldı.
15 Ağustos Atılımı böyle belirlendi. Temmuz ayının sonuna doğruydu. Ağustos ayının başına yetişmek mümkün değildi. Şikefta Birindara’dan Eruh’a gitmek, Çatak’a gitmek ulaşmak imkânsızdı. En erken zaman Ağustos ayının ortası oluyordu. 15 Ağustos tarihi de böyle akılda kalacak bir tarih olarak belirlendi. Birlikler netleştirildi.
Eruh eylemini, “14 Temmuz Silahlı Propaganda Birliği” yapacaktı. Birliğin komutanı olarak Agit arkadaş görevlendirildi. Yardımcıları ise Erdal arkadaş ile Mustafa Çimen’di. Çatak, “18 Mayıs Propaganda Birliğiydi.” Komutanı Terzi Cemal’di, yardımcıları vardı. Şemdinli eylemini Gözlüklü Ali Abdullah Ekinci arkadaş komuta edecekti, yardımcıları vardı. Böylece her komutanın bir askeri bir de siyasi yardımcısı oluyordu. Kitaplarda öyle yazıyordu. Gerilla birlikleri öyle örgütleniyormuş, bizde kitaplara göre örgütleme yapıyorduk. Sonuçta bir grup Botan’a gitti, Agit arkadaş onlar Botan’daydılar. Gittiler Çırav’da buluştular. Görevi anlattılar. Zaten Mehmet Sevgat arkadaş birlikteydi onlar eylem birliğine katıldılar. Oradan Gabar’a geçtiler, keşif yaptılar ancak 15 Ağustos’a yetiştirdiler eylem yaptılar.
Eruh eylemi, karakol operasyona çıkmış içeride değildir, bir küçük grup kalmış onları kolaylıkla teslim aldılar. Çok o yönlü çatışmalı olmadı. Adliyeyi bastılar 60 silah aldılar. Cami hoparlöründen bildiriyi okudular. Bütün kahvelerde afişleme yapıp bildiri dağıttılar. Dolayısıyla Eruh eylemi propaganda da silah aldığı için ve askerleri etkisizleştirdiği için etkili oldu.
Şemdinli grubu büyük ölçüde zaten Şikefta Birindara’ydı. Onlar ikinci bir hazırlığı Govende eteğinde Herguş’ta yaptılar. Ondan sonra Şemdinli’ye gittiler. Eylemleri, subay lojmanlarını ve karakolu bisivinglerle vurmuşlardı. Rütbeliler dahil ölenler ve yaralananlar oldu. Kısmen kahvelerde bildiri dağıttılar. Adliye baskını yapamamışlardı. Ebubekir ve Terzi Cemal’de Çatak alanındaydı. Araziyi tanıyorlardı ve bir süredir oradaydılar. Bulamadılar, dolayısıyla Çatak eylemi olmadı. Yetişip grubu bulamadığını görevi devredemediğini söylediler. O zaman öyle inandık, gerçekten öyle miydi, yoksa ağırdan aldı ulaşmak mı istemedi, dolayısıyla eylem yapılmadı mı? Bunu net bilemiyoruz. Fakat sonuçta 15 Ağustos günü planlandığı gibi Eruh ve Şemdinli’deki eylemlerle süreç ilan edildi. Tıpkı partinin ilanı gibi HRK’de ilan edildi, bildiri dağıtıldı. Eylem yapıldı.
Düşman önce ayaklanma oluyor korkusuyla iki gün gizli tuttu. Gücünü alarma geçirmişti. Sonra gerilla eylemleri olduğunu anlayınca geri çekti, 17 Eylül akşamı BBC radyosu haber verdi. O zamana kadar gizlediler daha fazla gizleyemediler. Eylemler bütün dünyaya yayıldı. Genel olarak zaten herkes neden 12 Eylül darbesine karşı bir direniş olmadı diye bekliyordu. PKK bu kadar çalışıyor neden pratiğe dönüşmedi, onun beklentisi içindeydi, nihayet eylemlerle karşılaşınca genel kanaat zaten beklenen oldu dedi, hatta gecikmiş olarak gerçekleşti. Çünkü 1983’te olması gerekirken bir yıl ertelenmişti. Önderlik 1984 yılının Şubat ayında eleştirdi öncesinde de eleştirmişti. Daha sonra da 1984 yılının Temmuz ayında eleştirdi. Bir grup arkadaş ya eylem yapılır ya da silah bırakılır tutumuyla gelmişlerdi, Önderlik göndermişti. Onlarda Şemdinli eylemine katıldılar.
Eylemler Mehmet Bucak eylemi gibi değildi. Başarılıydı, ama planlandığı gibi yüzde yüz de başarılı değildi. Üçte iki başarılıydı. Zaten üç kasaba basılacaktı ikisi basıldı. Basılan kasabalarda yapılanlar da üçte ikisiydi. Üçte biri de yapılamadı. Ama bu kadarı da yeni bir süreci başlatmaya yetti. Artık uzun süredir yapılan hazırlık eyleme dönüşüyordu. Siverek’ten planlanıp da yapılamayan, Lübnan - Filistin alanından manevra yapıp dönüp gelerek Botan’a ulaşma ve pratikleşme temelinde yapılmış oluyordu. Zindan direnişi, dağ direnişi haline gelmiş gerilla hamlesine dönüşmüş oluyordu. 12 Eylül faşizmine karşı ilk büyük direniş zindan direnişiydi, ama o ilk ideolojik direnişti. Şimdi yenisi askeri direniş 15 Ağustos eylemleriyle başlamış oluyordu. Böylece 15 Ağustos eylemleri yeni bir süreci başlattı. Buna “İlk Kurşun” dendi. “Kürt tarihinin miladı” dendi. PKK’nin doğuşu ve kuruluşuyla birlikte başlayan süreç 15 Ağustos gerilla eylemleriyle ete, kemiğe, örgüte ve eyleme dönüşüyordu. Taktiğe ve tarza kavuşuyordu. Böylece parti, teori - program ve stratejisine uygun bir taktik düzeyi kazanıyordu. Gerçekten de halka öncülük edecek bir parti gücü ve direniş hareketi bu biçimde başlamış oldu.
15 Ağustos gerilla eylemlerinin yankısı kuşkusuz büyük oldu. Herkes üzerinde şu ya da bu düzeyde etki yaptı. Her şeyden önce TC devleti ve hükümeti üzerinde etkileri oldu. Belirttiğimiz gibi önce ayaklanma olarak değerlendirdiler. Alarma geçtiler, sonra gerilla eylemi olduğunu anlayınca gerillaya karşı mücadeleye dönüş yaptılar. Derhal “Güneş Operasyonu” denen bir operasyon başlattılar. “48 saatte bitireceğiz” dediler olmadı. “72 saatte bitireceğiz” dediler yine olmadı. O gün bu gündür devam ediyor, halada bitirecekler.
Devlet yönetimi derhal toplandı, değerlendirmeye aldı. Özal dönemin başbakanıydı, bazı çevreler “Bu eylemleri hafife aldı gerekli tedbirleri geliştirmedi” diyorlar. Gerçek öyle değildir. Devlet yönetimi derhal toplandı, gerekli tedbirleri değerlendirdiler. Gerillaya karşı mücadele görevini Cumhurbaşkanı olarak Kenan Evren üstlendi. Tedbirleri aldıktan sonra Turgut Özal tekrar tatile gitti, güya çok önemsemiyorlardı. Topluma ve kamuoyuna olayın çok büyük olmadığı izlenimini vermek istiyorlardı. Kenan Evren de basının önüne çıktı “bir şey yok, birkaç kılıç artığının girişimidir, kısa sürede hepsinin kökü kazınacak yok edilecekler” dedi. Ama gerçekte ciddiye aldılar. Kenan Evren Şemdinli’ye kadar geldi. Eylem yapılan yerleri ziyaret etti, moral vermeye çalıştı. Geri dönüşte arkadaşlar konvoyunu vurdular, iki asker öldü ve yaralıları oldu. 15 Ağustos eylemleri kadar bu eylemler de etki yaptı. Kenan Evren’in konvoyuna kurşun sıkmak onun güvenliğini vurmak, çok daha fazla etki yapıyordu. Böylece yeni bir savaş süreci Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye’de başlamış oldu.
15 Ağustos eylemlerinin siyaset üzerindeki etkisi, özellikle Avrupa siyaseti üzerindeki etkisi şöyle gerçekleşti: 12 Eylül cuntasını bazı devletler Avrupa Konseyine vermişlerdi. Avrupa Konseyinden çıkarılmasını istiyorlardı. Bu gerçekleşmemişti ama Avrupa Konseyi düzeyinde çalışmalar dondurulmuştu. 15 Ağustos eylemlerinden sonra o devletler başvurularını geri çektiler, dondurma kaldırıldı. Avrupa devletleri, 12 Eylül yönetimine TC devletine sahip çıktı. Hazırlıklı, örgütlü bir biçimde gelişen gerilla eylemleri karşısında inkar ve imha sisteminin bir parçası olarak TC’nin yürüttüğü savaştan yana tavır aldılar. Gerillaya karşı TC’ye destek vermeye çalıştılar.
15 Ağustos eylemlerinin halk üzerindeki etkisi ziyadesiyle olumlu oldu. Botan alanında halkta bir hareketlilik başladı. Zaten o zamana kadar gerilla köylerde halkla iç içeydi. Belli bir tanıma bilgilenme durumu vardı. Gençler sempati duyuyorlardı. Eylemlerle birlikte Botan gençliğinin gerillaya katılma süreci başladı. Kuzey’de iç kesimlerde çok fazla etkisi duyulamadı. 12 Eylül baskısı vardı, toplum duyamıyor, bilemiyordu. O nedenle çok fazla toplumun tepkisi ölçülemedi. Toplumun eylemler karşısındaki durumunu Botan dışında Avrupa ve Rojava’daki halkın durumundan anladık. PKK Avrupa’da büyük bir sıçrama yaptı. O zamana kadar Kemal Burkay’ın KOMKAR’ı diğer gruplar kitle içerisinde daha çok etkindiler. Ülkedeki durum o alana taşmıştı. Durum çok belli değildi. Devletlerden destek alıyorlardı. KOMKAR bir Avrupa derneğiydi, Alman devletinde yasaldı, devlet destekliyordu. Dolayısıyla belli güçleri vardı. 15 Ağustos eylemleriyle birlikte bu durum ters yüz oldu. Avrupa’daki bütün yurtseverler PKK sempatizanı oldular. Devrimci yurtsever çizgiyi 15 Ağustos eylemleri ortaya koyunca bunların Avrupa’ya kaçmış mülteci halkın parasını alıp kendini yaşatmaya çalışan topluluklar oldukları açığa çıktı. Halk onları terk etti, PKK’nin kitle tabanı hızlı bir biçimde büyüdü. Öyle ki PKK bir yıl iki yıl içerisinde Avrupa’nın en geniş kitle tabanına sahip Kürt örgütü haline geldi. Demokratik Ulus çekirdeği yurtdışında 15 Ağustos eylemlerinden hemen sonra oluştu. Yeni bir toplum yeni insan ilişkileri yeni bir yaşam Avrupa’da ortaya çıkmaya başladı.
Benzer durumu biz Rojava’da gördük. O zamana kadar Rojava’da PKK nasıl örgütlenecek, insanlar PKK’ye nasıl katılacak? Sorularının cevabı aranıyordu. O zamana kadar bu konularda bir netlik, programda, pratik yoktu. PKK Kuzey’den gelişmiş ortaya çıkmış bir örgüttü, tekrar mücadele etmek için Kuzey’e döndü. Peki, Rojava Kürtleri buna nasıl katılacaklardı? Tartışma yapılıyordu, gençlik arayış içerisindeydi. İsmail arkadaş onlar birer gençlik grubu olmuşlardı, gidip Önderlikle tartışıyorlardı. Fakat çözüm bulunamıyordu. Çözümü 15 Ağustos eylemleri getirdi. Gençler gerillaya katılıp savaşa girdiler. Halk gerillayı destekler hale geldi, dolayısıyla Rojava’da PKK örgütlenmesi gelişti. YNK ve KDP’nin uzantısı olan örgütler küçük hale geldiler. Kısa sürede Rojava toplumunun ezici çoğunluğu Kuzey’deki gerillayı destekler, gençlik gerillaya katılır hale geldi. Böylece halkın bu direnişe sahip çıktığı destek verdiği gerçeği açığa çıktı.
15 Ağustos eylemlerinin parti içindeki etkisi de olumlu oldu. Tasfiyeciliğe öldürücü darbeyi vurdu. Daha önce ifade ettiğimiz gibi, o zamana kadar bekleyen Baki, 15 Ağustos eylemlerini duyduğu an kaçtı. Çünkü gördü ki, artık beklentisi boşunadır. PKK silahlı direnişi başlatmıştır ve bu mücadeleyi yürütecek. Daha fazla diretirse kendisi de hedef haline gelecek, adeta TC devletine sıkılan kurşunu tasfiyeciler kendilerine sıkılmış gibi gördüler ve canlarını kurtarmaya çalıştılar. Bütün o karamsar kötümser dedikoducu, bireyci orta yolcu eğilimler, muğlaklık ne yapacağını bilememe, sıkıcı durumların hepsi aşıldı. Devrimci çizgi ortaya çıktı, militan olmak isteyenlerin ne yapması gerektiği netleşti. Devrimciysen savaşacaksın, savaşmıyorsan devrimciliğin yoktur. Böylece parti dışı çizgi dışı anlayışları eğilimlere öldürücü bir darbe vurdu. Devrimciliği devrimci militanlığı geliştirdi ve hakim kıldı. Parti içinde devrimci duruşu netleştirdi ve güçlendirdi. Her türlü zayıf, geri çeken orta sınıf eğilimlerini geriletti, zayıflattı, darbe vurdu.
Parti içinde olduğu gibi, parti dışında da kendine sol, sosyalist devrimci hareketler diyen hareketler üzerinde 15 Ağustos Atılımının çok büyüt etkisi oldu. Kemal Burkay daha 1983’te “Devrimcilik mi, terörizm mi, PKK üzerine” başlıklı kitap yazıp Avrupa’da bastırmıştı. PKK’nin nasıl bir terör örgütü olduğunu iddia ediyordu. Dolayısıyla bütün Avrupa devletleri onu veri olarak alıyorlardı. PKK’ye karşı savaşı Avrupa’da da o başlatmıştı. 15 Ağustos eylemlerini duyunca Avrupa’da toplanmış bütün Kürt ve Türkiye örgütleri grup kurup bir araya geldiler. Şimdiye kadar Türkiye ve Kürdistan örgütlerini en çok bir araya getiren 15 Ağustos eylemleri oldu. 40 - 50 örgüt bir araya geldi, ortak imza atarak 15 Ağustos eylemlerine karşı bildiri yayınladılar. 15 Ağustos eylemlerini terörizm olarak tanımladılar. Kenan Evren yönetimine çağrı yaptılar. “Siz Apocuları tanımazsınız onları en iyi biz biliriz bize imkan verin onlara karşı mücadelede size yol gösterelim öncülük edelim” diye ajanlık yapmak, koruculuk yapmak üzere 12 Eylül yönetimine çağrılarda bulundular. Bunların hepsi belgelidir. Sayısız toplantı yaptılar, tartışma yürüttüler, açıklama yaptılar. Faşist askeri rejimin, gerici emperyalist güçlerin söylemediğini sözde kendine devrimci hatta kendine Kürt örgütü diyenler söylediler. 15 Ağustos eylemlerine o kadar çok saldırdılar ki, sanki kurşun devlete değil de kendilerine sıkılmış gibi yaklaştılar. Böylece tasfiyecilikle sömürgeciliğin nasıl bir ve iç içe olduğu, tasfiyeciliğin nasıl sömürgeciliğin kılavuzu koruyucusu olduğu gerçeği açığa çıktı.
Çünkü PKK, 15 Ağustos eylemleri ile devrimci çizgiyi netleştirmişti. 15 Ağustos eylemleri olmazsa Avrupa’da gezip ‘biz devrimciyiz’ diyerek halkın imkanlarını alarak kendilerini yaşatıyorlardı. İnsanları böyle kandırıyorlardı. 15 Ağustos eylemlerinden sonra artık biz de devrimciyiz diyerek kimseyi kandıramaz hale geldiler. Şapkaları düştü kelleri göründü. 15 Ağustos eylemleri bütün maskelerini düşürdü, tasfiyeci işbirlikçi yapıları açığa çıktı. Böylece halkı kandıramaz, dolayısıyla halkın imkanları üzerinde yaşayamaz hale geldiler. Bundan dolayı da 15 Ağustos eylemlerini sorumlu tutup suçlamaya çalıştılar.
15 Ağustos planlaması üç aylık bir planlamaydı. Bizim yönetimimizin 15 Ağustos planlamasını yapan örgütümüzün ufku o kadardı, gücü oraya kadardı. 15 Ağustos’tan 15 Kasım’a kadar üç aylık bir eylem planlaması yapmıştı. 15 Ağustos eylemleri Eruh ve Şemdinli eylemleri ardından büyük olasılıkla düşman geri çekilir toparlanır diye tahmin ediliyordu, çünkü o zaman küçük küçük karakollar vardı. Dört, altı ve on kişilik karakollar vardı. Bunlar kendilerini koruyamazlardı. Ya büyüteceklerdi yeni güçler getireceklerdi ya da üç, beşini bir araya getirip savunmaya alacaklardı. Eğer üç ya da beşini bir araya getirmeye kalkarlarsa korktukları anlaşılıyordu. Geri çekilme olacaktı saldırdıkça darbe vurulabilirdi. Aslında eylemlerin devamı geri çekilmeye yüz tutan karakolların vurulması biçimindeydi.
Eruh eylemini yapan birlik eylem değerlendirmesini Hezil vadisinde yaptı. Eruh’tan Hezil’e kadar çekilmişti. Şemdinli birliği eylem değerlendirmesini Çemço’da yaptı. Başur’a girmiş ta Çemço’ya kadar gelmişti. Bırakalım Bukur’da eylem yapmayı, durumu anlamak istiyordu. Ancak kendilerini toparlayarak ondan sonra yeniden bir eylemlilik içerisine girebildiler. Üç ay içerisinde belli bir eylemlilik sürdü.
15 Ağustos eylemlerinin sonuçları Kasım ayı sonu Aralık ayı başında Avaşin’de yapılan bir yönetim toplantısında değerlendirildi. Kısa özetlemek gerekirse bundan sonraki sürece ilişkinde, daha öncesinden bu planlanmıştı. Gerekli eylemliliği tamamladıktan sonra yönetim düzeyi toplantı yerine geçiş yaptı. Güçler yerlerinde kaldılar, Botan’da kaldılar. Başur’da olan güçler de kış ortasında Botan’a geçmek için hazırlık yaptılar.
Önderlik yönetim toplantısına birkaç kaset doldurmuş olarak katıldı. İlk defa 15 Ağustos sürecinin değerlendirmesini yapıyordu. Geçte olsa önemli bir sürecin başlatıldığını, gelişmelerin iyi ve başarılı olduğunu söylüyordu. Direnişi yürüten yönetime moral veriyordu, destek veriyordu, cesaretle yürütülmesini istiyordu. Başarılı olacaklarına dair inancını belirtiyordu. Önderliğin desteğinin hep yanında olacağını ifade ediyordu. Böylece süreci Önderlik değerlendirmesinde aldı ve yönetim bu temelde bir değerlendirme ve planlama yaptı. Aslında devlet hazırlıksız yakalanmıştı. Dolayısıyla gerilla eylemleri karşısında başarılı olamamıştı. Artık kış süreci hazırlık süreci olacaktı. Çünkü durum netleşmişti, dolayısıyla hesaplaşma 1985 yılında olacaktı, bu belirgin hale gelmişti.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER