“HAKİKAT AŞKTIR AŞK ÖZGÜR YAŞAMDIR” “Önder APO”
Kapitalist modernitenin en temel özelliği, kâr amaçlı ürettiğini tüketebilmek için görselliği ve şekilciliği hâkim kılarak tüketici bir toplum yaratmaktır. Modernitenin bu özelliğini; bilimde, beslenmede, sağlıkta, eğitimde ve yaşamdaki tüm ihtiyaç tercihlerimizi ve tercih sıralamamızı görsel, yazılı ve dijital sosyal medya ile algılarımıza müdahale ederek bu dışarıdan verdiği enerji ile şekillendirip yön vermektedir. Kapitalizm bunu başardığı ölçüde, bu yaratılan tüketici toplumla, kendi sermaye birikimini daha da artırarak varlığını sürdürür. Kapitalizmin ulus-devlet formu da bu yöntemle verilmiş algılarla kimlik, kültür ve dil gibi birçok toplum değerinin içini boşaltarak, yerine getirilmesi gereken tekçi kurallara dönüştürmesi de bu zihniyetin temel özelliğidir.
Oysa insan evrenin bir parçası olarak, evrenin kurallarına göre bir yaşam için, gereksinim tercihleri vardır ve yaşam tarzı da ona göredir. Bu yaşam tarzı, içinde çeşitliliği barındıran, üretkenliği ile dişil değerlere sahip, kolektif, doğal olan evrensel bir yaşam tarzıdır.
Burada da anlaşıldığı gibi evrensellik tanımlaması, mevcut olan devletli uygarlığı taklit etmek veya onun gibi olmak değildir. Evrenin doğasında olması gereken yaşam tarzı ve kurallarıdır. Devletli uygarlık, insanın doğal toplumsal yaşamın % 2’si olan son 5 bin yılına denk gelir. 20 milyar yıllık evren kendi toplusallığını sürdürdüğü ve insanlığın da en az 200 bin yıl süre ile devam ettirmiş olduğu doğal yaşamını düşündüğümüzde, aslında, devletli uygarlığın toplumun doğal yaşamına dışarıdan vermiş olduğu bu müdahalelerin enerji yükü ile toplumsal yaşamın doğal döngüsünden bir kopuş yaratılmıştır.
Atom parçacıklarına bakıldığında; her negatif (-) yüklü elektron, merkezde bulunan pozitif (+) yük ile meydana gelen çekici güç ve elektronun merkez etrafında dönmesi ile oluşan merkezkaç kuvvetin oluşturduğu denge ile bu elektronlar merkez etrafında, doğal yörüngelerinde dönerler. Bir elektronun kendi yörüngesinden farklı bir yörüngeye geçişi ancak elektrona dışarıdan farklı bir enerjinin verilmesi ile gerçekleşebilir. Dışarıdan verilen bu enerji, dengedeki enerjisinin üzerinde ise, elektron bu dengeyi aşan enerjinin müdahalesi ile yaşamış olduğu bu kaotik durum karşısında, farklı bir yörüngeye aniden sıçrar ve verilen bu enerjiyi derhal bırakarak, tekrar eski yörüngesine döner. Çünkü atom doğal varlığını sürdürebilmesi için her elektronunun kendisine ait olan yörünge içinde hareket etmesi gerekir.
Evrende, bir atomdan galaksilere kadar tüm varlıkların farklılıkları ile birlikte kolektif ve her varlığın bir atom parçacığı gibi kendine ait öz enerji yüklü bir yaşam tarzı var ise, insanlarda da her bireyin ve toplumun kendine ait bir enerji yükü ve yaşam tarzı vardır. Bu kendine ait olan enerji yükü ile tıpkı evren gibi, kolektif ve birlikte bir yaşam olan demokratik ve ekolojik bir yaşamdır. Dışarıdan yüklenen farklı enerjiler ise doğal olmayıp, doğal yaşam için olması gereken evrensel bir enerji değildir. O nedenle bu yüklenen enerji kaotiktir ve salıverilmesi gereken kısa süreli olan geçici bir enerjidir. Uzun süre kalması gereken doğal enerji değildir. Bu anlamda Kapitalist modernitenin ulus-devlet formunun uzun süreli olma durumu söz konusu olamaz. Önderliğin kapitalist modernitenin bu formu kendini daha uzun süre yaşatamaz ve son dönemlerini yaşıyor belirlemesinin asıl temel nedeni de bu kaotik durumdandır. Mitolojik, Felsefik ve Dinsel yöntemlere göre kıyaslarsak bu saydığımız yöntemler binlerce yıl varlığını sürdürürken, bilimsel kapitalist yöntemin ulus-devlet formu bu sürelerin karşısında çok küçük bir zaman dilimine tekabül eder.
İnsanlar da değişik uyarıcı ve enerjilerle, farklı bir yörüngeye yani yaşam tarzına geçebilir. Bu dışarıdan verilen uyarıcılarla oluşan değişimde, acaba ilkeler amaç haline gelmiş midir? Yaşam bu değişime göre mi, yoksa ilkesel amaca göre mi şekillenmektedir? Duygular, tutkular ve güdüler bizi nereye vardırıyor? Tüm bu sorularla gerçekten de bize ait olan yörüngemiz için ihtiyacımız olan enerjiyi mi, yoksa dışarıdan verilen geçici olan enerjiyi mi taşıyoruz? Cesurca yüzleşilmesi gereken asıl gerçekler bunlardır. Bu etkinin geçişi ile nerede ve kim olduğumuzu belirleyen esas şeyin, asıl bize ait olan ilkeler, duygular ve düşüncelerle acaba hedef olan özgür yaşam için zafer umutlarını tekrar taşıyabilecek miyiz? Kendimizle hesaplaşarak gerçek kişiliğimizi anlamlandırabiliyor muyuz? Bunları başardığımız ölçüde devletli uygarlığa karşı demokratik uygarlık savaşında umutları zaferle taçlandırabiliriz.
Önderlik bu anlamda; “EN GÜÇLÜ İNSAN, ANLAMIN VE HİSSİN YAŞATTIĞI İNSANDIR” diyor.
Önderliğin güç dediği fiziksel olmadığı, fiziksel gücün, anlam gücü karşısında sadece bir gövde gösterisi olarak kaldığıdır. Asıl olan anlam ve düşünce gücüdür. O da görme ve hissetme gücü olan farkındalıktır. Doğru yaşamak isteyenin temel görevi ise yaşamı anlayarak anlam katmaktır. Yaşamı anlamak için yaşama aşkla bağlanmak gerekir. Yaşam denildiğinde akla sevinç, heyecan, şiirsellik, estetik, romantizm ve aşk gelir. En zor koşullarda bile olsa, özü itibariyle böyle olmalıdır. Özgürlük Hareketi kadrolarının yaşam tarzı bu olmalıdır. Eğer doğru yaşama öz iradeyle bağlılık varsa, her koşulda o yaşam yaratılır.
Önderlik, belirlemeleri ile aşk hakikatini bize vermeye çalışmaktadır; “...Algılamada yoğunlaşmamız sınırsız esneklikte olup madde-anlam ikilemini aşabilir. Belki de canlı cansız her şeyin amacı bu ikilemi aşmak olabilir. Maddenin amacı anlamlaşmak, anlamın amacı da maddeyi aşmaktır. …Belki de “itme- çekme” ilkesinin kendisi madde-anlam olarak dönüşüm geçirmiş olabilir. Evrenin temelinde aşk vardır denirken bu ikilemler kastedilmiş olabilir. İnsanda bu aşk en güçlü temeline oturmuş gibidir...
…Gerçek aşk, evrenin oluşum dilinden duyulan büyük heyecandır. Mevlana’nın “ Âlemde ne var ise aşk imiş, gerisi kıyl u kal imiş” sözü hakiki bir aşk yorumu olabilir...”
Demokratik ve Özgür Yaşam inşasında Önderliğin yürüttüğü bütün çalışmalar yaşama aşkla bağlanarak aşk yoluna hizmettir. Tüm şehit yoldaşlarımız, aşk yolunun inşasının işçiliğini yaparak ve özgürlük ağacını kanlarıyla sulayarak, özgürlüğe ulaştılar. Geride kalan bizlere düşen görev de bu kanla sulanan ağaçların gölgesinde bu yolda yürümesini bilmektir.
Yolumuzun açık olduğunu; Önderliğin, “İnsanlık tarihinde olumlu anlamda gerekli olan ne varsa, süzülmüş bal kıvamında bu yolda yürümek isteyenlere sunulmuştur “ belirlemesini unutmayalım.
Ve diyoruz ki; Önderliğin; …..HAKİKAT AŞKTIR, AŞK ÖZGÜR YAŞAMDIR belirlemesi asıl yaşam şiyarımız olmalı.
Zekî Pirsûs
23.08.2021
YORUM GÖNDER