DEVRİMCİ HALK SAVAŞINI BÜYÜTEREK ‘ÖZGÜRLÜK ZAMANI’ HAMLESİNİ ZAFERLE TAÇLANDIRACAĞIZ
Önder Apo’nun ve Özgürlük Hareketimizin çizgisi ve hakikati temelinde her zamankinden daha fazla çalışmalıyız. Özellikle AKP-MHP faşizmini yıkmaya odaklanarak, ‘Dem Dema Azadiyê’ Hamlesi kapsamında ideolojik, siyasi, diplomatik, askeri ve toplumsal sahada komple bir savaş ve mücadele tarzını sergileyerek, Önderliğin, Hareketin ve halkın beklentilerine en güçlü tarzda ve başarı yaratacak düzeyde cevap olmak ve bu konuda önümüzdeki süreçte aktif rol oynamak önemlidir. Özgürlük Hareketimizin yarım asrı bulmakta olan büyük zafer yürüyüşüne adım adım katılan, Önder Apo’nun yaşam felsefesi ile yoğrulan, bu anlam ve hakikat yolculuğuna soluk olan binlerce özgürlük tutkunu yoldaşımızı, 29 Eylül 2011’de Xakûrkê alanında şehadete ulaşan büyük komutanlar Rûstem Cûdî, Çiçek Kiçî, Alîşêr Koçgirî, Rozerîn Mardin ve mücadelemizin dili, eylemi, birikimi, kalemi; özgürlük mücadelesinin edebiyatçıları olan M.Sait Üçlü (Ferat Pir), İrfan Güler (Adil Urfa) yoldaşların şahsında saygı ve minnet ile anıyor, mücadelelerini zafere ulaştırma sözünü bir kere daha yineliyoruz. Özgürlük Hareketimizin yarım asrı bulmakta olan büyük zafer yürüyüşüne adım adım katılan, Önder Apo’nun yaşam felsefesi ile yoğrulan, bu anlam ve hakikat yolculuğuna soluk olan binlerce özgürlük tutkunu yoldaşımızı, 29 Eylül 2011’de Xakûrkê alanında şehadete ulaşan büyük komutanlar Rûstem Cûdî, Çiçek Kiçî, Alîşêr Koçgirî, Rozerîn Mardin ve mücadelemizin dili, eylemi, birikimi, kalemi; özgürlük mücadelesinin edebiyatçıları olan M.Sait Üçlü (Ferat Pir), İrfan Güler (Adil Urfa) yoldaşların şahsında saygı ve minnet ile anıyor, mücadelelerini zafere ulaştırma sözünü bir kere daha yineliyoruz. Özgürlük Hareketimizin 12 Eylül 2020 tarihinde başlattığı ‘Tecride, Faşizme, İşgallere Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ hamlesinin birinci yılını geride bıraktık. ‘Özgürlük Zamanı’ hamlesinin ikinci yılını daha büyük başarılar yaratarak zafere ulaştıracağımızın inancıyla bu hamlenin başlamasına, ilerlemesine ve büyümesine katkı sunan Zap’tan Zendûra’ya, Xakûrkê’den Besta’ya, Heftanîn’den Dersim’e kadar ‘Bazên Zagrosê, Egîdên Botanê, Cenga Xabûr hamleleriyle soluksuz mücadele veren özgürlük gerillalarımızı selamlıyoruz. Yine mücadelemizin hiçbir anında kendilerini geri çekmeyen, büyük emek ve fedakârlıkla mücadele yürüten zindanlardaki yoldaşlarımızı 14 Temmuz ruhuyla geliştirdikleri açlık grevi eylemlerinden dolayı kutluyor, büyük bir sevgi ile selamlıyor ve bundan sonraki mücadele süreçlerinde üstün başarılar diliyoruz. Çizgi savaşında kazanan Demokratik toplum zihniyeti olacaktır; Kuşkusuz PKK ve PAJK militanları kadar büyük yurtseverlik bilinci ile kendini donatan halkımız da hem Kürdistan’ın dört bir yanında hem de başta Avrupa olmak üzere ülke dışında gerek eylemleri gerekse de direnişleri ile ‘Özgürlük Zamanı’ hamlemizde yerlerini almışlardır. Halkımızın göstermiş olduğu direniş ve mücadele bizlere büyük moral olmaktadır. Bu anlamıyla her daim yüreği Özgürlük Hareketi ile atan yurtsever halkımızı da hamlemizin yıl dönümünde bir kere daha selamlıyoruz. Hem gerilla güçlerimizin hem zindanda bulunan yoldaşlarımızın hem de halkımızın bu süre zarfında yürütmüş olduğu mücadele düşmana büyük darbeler vurmuş ve önemli gelişmelerin önünü açmıştır. Düşman gerillanın direnişi karşısında taktik ve teknik bir yenilgiyi yaşayıp boşa çıkmıştır. Biliyoruz ki TC faşist devletinin en temel hedefi Önderliğimiz ve Önderliğimizin yaratmak istediği özgür yaşam gerçekliğidir. Bu faşist-soykırımcı saldırılar karşısında gelişen direnişin temel kaynağı ise İmralı direnişidir. İmralı direnişi soluksuz bir direniş olduğu kadar egemen sistemin sonunu getiren görkemli ve tarihi bir direniştir de. İşte ‘Dem Dema Azadiyê’ hamlesi bu görkemli direnişten aldığı güç ile yürütülmüş ve kazanımlarla dolu bir yılı geride bırakmıştır. Önümüzdeki hamle yılı kesinlikle zaferin gerçekleşeceği bir yıl olacaktır. İçinde bulunduğumuz bu dönemde dünya ve bölgemizde çok yoğun gelişmeler yaşanmaktadır. Çok açık görülmektedir ki, Kürdistan bu gelişmelerin merkezinde yer almaktadır. BOP projesi temelinde Ortadoğu’ya yapılan müdahale sonucu Irak, Afganistan ve Suriye’de yaşanan savaşlar ve sorunlar çözülmediği gibi bu krizler daha da derinleşerek, Ortadoğu ve dünyada yayılmaktadır. Ortadoğu’da hızla gelişen ve yayılan krizin merkezi ise yine ülkemizdir. Kürdistan’da her yönü ile büyük bir savaş durumu yaşanmaktadır. Bu savaş gelinen noktada temel iki güç arasında sürdürülmektedir. İlk olarak; Demokratik Modernite paradigmasının öncülüğünü yapan Hareketimiz etrafında toplumsal dinamiklerin göstermiş olduğu büyük ve tarihi bir mücadele ve savaşın verilmesi durumu var. İkinci olarak ise; işgalci ve hegemon güçler tarafından soykırım zihniyeti kapsamında halklara, topluma, kadınlara uygulanan kirli bir savaşın uygulanma durumu var. Gelinen noktada tüm gelişmeler göstermektedir ki, bu çizgi savaşında kazanacak olan demokratik toplum zihniyeti ve özgürlük mücadelesi veren kesimler olacaktır. Zira kapitalist modernite sistemi her yönüyle bir çöküş ve çözülüş sürecini yaşamaktadır. Önderliğimiz yıllar önce sistemin bugün içine girdiği durumu tarihsel-toplumsal yönleriyle olduğu kadar konjektürel gelişmeleriyle de değerlendirerek, sistemin yaşadığı krizlere dikkat çekmiştir. Önder Apo kapitalist modernist sistemin toplumsal sorunların kaynağı olduğunu, dolayısıyla toplumsal sorunları çözemeyeceğini, hatta sürekli kaos-krizli halini, var olma yöntemi olarak sürdüreceğini belirtmiştir. Günümüzde toplumun varolma ve kendini savunma sorununun giderek daha fazla derinleştiği görülmektedir. Kapitalist modernitenin yol açtığı ekolojik sorunlar artık sürekli bir kriz durumunu yaratmaktadır. Sistem, son yıllarda yaşanan seller, yangınlar, kuraklık, savaş nedeniyle sürekli göç eden toplumlar, aç ve yoksul kesimlerin artması, korona gibi salgın hastalıkların yayılması, kadınlara dönük saldırı ve işkencenin daha da artması durumlarıyla tam bir son yaşamaktadır. Yaşanan bu durumların tümü kapitalist modernitenin çöküşteki en derin halini göstermektedir. Bu ekolojik-ekonomik ve toplumsal krizin kaynağı kapitalist modernist iktidar güçlerinin zihniyetidir. Bu zihniyete karşı Önderliğimizin gün be gün gelişen demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü toplum paradigmasının, toplumun kendini savunması temelinde toplumsal mücadelenin temel ayaklarından biri olacağı ve bu temelde çözüm arayışlarının daha fazla önem kazanacağı görülmektedir. Mevcut sistem ise yarattığı sorunlara çözüm geliştirme yerine kendisini restore ederek, yarattığı krizlerin üstünü örtmeye ve kendisini yürütmeye çalışmaktadır. Gelinen noktada başta kadın ve gençlik olmak üzere tüm sistem karşıtı güçler iktidarcı-devletçi sistemin yarattığı toplumsal sorunların çözümü için her zamankinden daha önemli bir potansiyel konumundadır. Bu potansiyele öncülük yapan Özgürlük Hareketimizdir. Bu açıdan iktidarcı-devletçi sistem güçleri ile demokratik toplum güçleri arasında giderek gelişen ve derinleşen bir mücadele süreci yaşanmaktadır. Her güç gibi toplum da her türlü saldırı ve tahribata, toplum kırımına rağmen tüm dinamikleriyle ayakta kalmaya çalışmakta ve büyük direnmektedir. Özgürlük Hareketi olarak ideolojik, politik, askeri, kültürel, toplumsal rolümüzü oynar ve daha fazla geliştirirsek bölge ve küresel düzeyde gelişmelere yol açabilir ve öncülük rolümüzü oynayabiliriz. Bunun koşul ve olanakları her zamankinden daha fazladır. Uluslararası güçler Ortadoğu’yu parçalama siyasetini sürdüreceklerdir; İçinde bulunduğumuz Üçüncü Dünya Savaşı’nın Ortadoğu’daki gelişmelerle birlikte Orta Asya’da da daha fazla derinleşerek süreceği anlaşılmaktadır. Üçüncü Dünya Savaşı’nın yeni bir boyut kazanarak kapsamını geliştireceği açık bir şekilde görülmektedir. NATO’nun on yıllık stratejik planlaması temelinde 2021 yılı içerisinde Afganistan’da ortaya çıkan gelişmeler bir kez daha göstermiştir ki, alanların önceliği konjektürel olarak değişse de savaş komple bir şekilde birçok alanda gelişecek, ekonomik krizlerle müdahaleler artırılacak, diplomasi ve şiddet iç içe yoğunlaştırılacaktır. 2021 yılında başta ABD, İsrail, İran ve diğer bazı ülkelerde yaşanan yönetim değişiklikleriyle yeni duruma hazırlık yapılıp politik taktikler geliştirilse de, kapitalist sistemi geliştiren zihniyetin stratejilerinde değişikliklerin olmadığı görülmektedir. Örneğin; 2010 yılında NATO’nun Afganistan’ın kendi güvenliğini kendisinin sağlamasına giden geçiş dönemini 2011 yılında başlatacağını, devir teslimin şartları uygun olduğu, 2014 yılı sonunda Afgan hükümetine sorumluluklarını devredeceğini belirlemiş, bu temelde NATO, Afganistan’la ortak bir anlaşma imzalamıştı. Bu açıdan ABD’de iktidar değişimi olsa da esas konularda önceden belirlenen stratejiler temelinde hareket edilmektedir. ABD öncülüğündeki uluslararası güçlerin Üçüncü Dünya Savaşı’nı Irak ve Afganistan politikalarıyla önümüzdeki dönemde daha fazla derinleştireceği anlaşılmaktadır. ABD, Taliban gibi güçleri yeniden canlandırıp DAİŞ gibi güçlerle çatıştırarak alan hakimiyetini sağlamak için Çin, Rusya, İran vb güçlere karşı kullanma yönelimi içine girecek; Irak ve Suriye gibi güçleri parçalama siyasetini sürdürecektir. Öyle görülüyor ki, kapitalist hegemon güçlerin iktidar ve çıkar çelişkileri ve savaşları, önümüzdeki dönemde de değişik yöntem ve uygulamalarla devam edecektir. Bu kapsamda Afganistan’da Taliban’ın iktidara gelmesiyle birlikte çözüm değil, tam bir çözümsüzlük ortamı doğacaktır. Bu durum da, başta Afganistan olmak üzere tüm Ortadoğu’nun yeni bir kriz ve çözümsüzlüğün içine çekilmek istenildiğini göstermektedir. Bu nedenle Afganistan’da yaşanan son gelişmeleri de yakından takip etmek önemli olmaktadır. Afganistan’da ulus devlet kurumları, ordusu kadar Taliban’ın ideolojik zihniyeti ve sistemi, toplumun sorunlarını daha fazla derinleştirmektedir. Taliban’ı ve Afgan ordusunu yaratan ABD’dir, NATO ve uluslararası diğer güçlerdir. Taliban’ın zihniyeti ve sisteminin başta kadınlar, gençler olmak üzere toplumun tüm dinamiklerini bastırarak denetim altına almaya çalıştığı görülmektedir. Uluslararası güçler, ‘yeşil kuşak’ projeleriyle kendi yarattıkları Taliban’a politik çıkarları temelinde yaklaşmakta, taktik ilişkiler geliştirerek bu durumdan yararlanmaya çalışmaktadır. Uluslararası hegemon güçler ve bölgedeki faşist, statükocu rejimler Afgan halkı şahsında tüm toplumu soykırımdan, toplum kırımından geçirmekte ve özellikle kadın katliamlarına yol açan yeni savaş yöntemlerini geliştirmektedirler. İktidarcı-devletçi güçler, Taliban ve DAİŞ gibi güçleri birbirine karşı çatıştırarak, şantaj aracı olarak kullanmaktadır. Böylelikle bu tarz güçleri komplo ve katliam aracına dönüştürerek halkların kültürel değerlerini katletmeye çalışmaktadırlar. Bölge sorunlarına Demokratik Ulus çizgisi ile çözüm olmak gerekir; Özgürlük Hareketi olarak, Afganistan da dahil nerede olursa olsun başta kadınlar olmak üzere tüm demokratik toplumsal muhalefeti desteklememiz büyük önem taşımaktadır. Afgan toplumunun özgürlük değerlerini savunmasının yanında olmak, başta dinci, milliyetçi, cinsiyetçi, devletçi tüm anlayışlara karşı duruşlarını sahiplenmek gerekir. Afganistan başta olmak üzere bölgedeki halkların yaşadığı sorunlara demokratik ulus çizgisiyle çözüm gücü olmak, paradigmamızın yarattığı çözüm yollarını daha fazla bu halklarla paylaşmak hayati önemdedir. Ortadoğu ile birlikte Orta Asya’ya dönük yapılan bu hamlenin yeni gelişmeleri yaratacağı ön görülerek, kadın ve gençlik öncülüğünde bölge halklarının ve sistem karşıtı tüm demokratik güçlerin öncü gücü olmanın pratik-politikalarını geliştirmeliyiz. Bunu da ancak tüm bölgede meşru savunma çizgisinde devrimci halk savaşı stratejisini geliştirerek gerçekleştirebiliriz. Önderliğimizin ve Hareketimizin bölgedeki gelişmelere müdahil olmaması için küresel güçler tarafından her türlü yol ve yöntem denenmekte, bu kapsamda Önderliğimiz tecrit edilmektedir. Buna rağmen yirmi yılı aşkın bir mücadelenin sonucunda Özgürlük Hareketimiz tecrit edilememiş, tam tersine bölgesel, giderek küresel bir güç haline gelmiştir. Demokratik ulus zihniyeti ve demokratik konfedaralizm sistemiyle gelişen Rojava Devrimi’nin inşası, Bakurê Kurdistan’ın demokratik toplum paradigması çerçevesinde gelişen demokratik devrimci halk cephesinin direnişi ve Kürt toplumunun varlığını koruma, özgürlüğünü sağlama mücadelesi; Başûr, Rojhilat ve yurt dışında gösterilen toplumsal mücadele, yine kadın ve gençlik öncülüğünde açığa çıkan tarihsel gelişmeler bu sürecin mücadele dönemini başarıyla tamamlamıştır. ABD’nin 6 Kasım 2018’de Özgürlük Hareketimizin yönetiminde bulunan üç arkadaşa dönük verdiği tasfiye kararı ve bu kararın 14 Nisan 2021 tarihinde güncellenmesi ardından gelişen 23 Nisan 2021 Metîna, Zap, Avaşîn saldırıları Hareketimizin yönetimine ve gerillaya dönük kapsamlı saldırılardır. Bu saldırıların temel amacı Önderliğimizi mutlak tecrit koşullarında tutmak, Hareketimizin yönetimini tecrit etmek, gerillaya stratejik darbe vurarak başta Kürt halkı olmak üzere bölgenin tüm toplumsal dinamiklerini sistemiçileştirerek ya da tasfiye ederek soykırımdan geçirmektir. Bu açıdan Önderliğimizin İmralı’daki direnişi, Hareketimizin, gerilla güçlerimizin büyük direnişi, halkımızın dört parçada soykırım politikalarına karşı mücadelesi ve öz dinamik gücünü geliştirmesi tarihi gelişmeleri yaratmaktadır. Önderliğimiz, Hareketimizin yönetimi, gerilla ve halkımız üzerindeki soykırıma varan faşizan saldırılar, kesinlikle Özgürlük Hareketimizin bölgede yaşanan gelişmeleri daha fazla etkilemesi, dahil olması hatta direnen tüm toplumsal, sistem karşıtı güçlere ilham vererek öncülük yapması nedeniyledir. Rojava Devrimi ile birlikte kapitalist güçler askeri, ekonomik vb gibi uluslararası kurumlarla ardı ardına bir araya gelmiş, askeri, ekonomik, siyasi vb konularda yeni stratejik planlamalara gitmiştir. Kuşkusuz kapitalist modernist, iktidarcı güçlerin kendi sistemiçi güç mücadelesi, çıkarlar temelinde çelişkisi, çatışma ve uzlaşması sürmektedir. Ancak tarihsel-toplumsal temel çelişki ve mücadele iktidarını temsil eden kapitalist modernite güçleriyle demokratik toplumu temsil eden demokratik modernite güçleri arasında yaşanmaktadır. Görüyoruz ki konjektürel duruma göre gerçekleştirilen saldırılar Uluslararası Komplonun yaşandığı gün güncellenmiştir. 9 Ekim’de Serêkaniyê, Girê Spî, Şengal saldırılarının, 15 Şubat’ın arifesinde de Garê saldırısının geliştirilmesi bunu göstermektedir. Buna karşı Hareketimizin ‘Dem Dema Azadiyê’ hamlesiyle ve gerilla direnişiyle bu saldırılara karşılık vermesi tarihi direnişimizi her zamankinden daha fazla geliştirmiştir. Bölgede yeni bir hakimiyet savaşı sürdürülecektir; ABD’nin yirmi yıl aradan sonra Afganistan’dan çekileceğini ilan etmesi ardından Taliban’ın önü yeniden açılmakta ve Orta Asya’da uluslararası güçler çıkarları gereği yeni bir hamle ile yeni koşulları yaratmaya çalışmaktadır. Uluslararası güçler, Taliban ve DAİŞ’i geliştirerek Orta Asya’nın toplumsal dinamiklerini, direniş güçlerini darbeleyerek bölgede denetimlerini sağlamaya çalışacaklardır. Bu anlamıyla bölgeden kolay kolay çekilme durumları yaşanmayacaktır. Bölgeden çekilme görüntüsü verilerek, yeni bir hakimiyet savaşı sürdürülecektir. ABD, 31 Aralık’tan itibaren Irak’tan da çekileceğini kamuoyu ile paylaşmıştı. Irak’ta seçim sürecine dönük tartışmalar yaşanırken, Irak’ın kendi dinamiklerinin de olası gelişmelere ve dengelere göre hareketlendiği görülmektedir. Şii gruplarının hareketlenmesi, Suni kesimin ittifak arayışları sürmektedir. Kazımi’nin hem ülke içinde hem ülke dışında yürüttüğü diplomasiyle iktidarda kalma arayışları ve çabaları devam etmektedir. Hatta yansıdığı kadarıyla bunun için hem Irak içinde hem de Irak dışında kirli pazarlıkların içine girdiği belirtilmektedir. Silêmanî ve Halepçe gibi şehirlerde Selefi bir kuşak oluşturularak Afganların yerleştirilebileceğine ilişkin bazı tartışmaların yürütülmesi manidardır. KDP’nin Kürt halkı nazarında faşist AKP-MHP ile içine girdiği ihanet gerçeğinin açığa çıkması, YNK’nin içinde bulunduğu durum ise Başûr partilerinin içinde oldukları durumu her yönüyle gözler önüne sermektedir. Buna karşı Başûrê Kurdistan’da Özgürlük gerillalarımızın sömürgeci, işgalci, faşist TC devletine karşı gösterdiği tarihi ve görkemli direniş, başta Başûrê Kurdistan halkı olmak üzere tüm Kürdistan ve Ortadoğu’da büyük bir umut yaratmış ve herkese moral vermiştir. İran’ın da seçimler ardından kendisini sert bir savunma sürecine hazırladığı görülmektedir. Dini ve askeri kanatların etkisinde olan bir yönetim iktidara gelmiştir; bu iktidarın hem ülke içinde hem de ülke dışında kendi savunma stratejisini daha fazla geliştirerek bölgede inisiyatif almaya hazırlandığı anlaşılmaktadır. Özellikle İran sınırlarında yaşanan gelişmelerle birlikte Rojhilat Özgürlük Güçleri inisiyatifli davranarak gelişmeleri etkileyebilecek potansiyele sahiptir. Bundan hareketle İran devletininin, Rojhilat Özgürlük Güçlerini kendisi açısından tehlikeli görerek saldırılarını daha fazla artırabileceği gözlenmektedir. Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin gereklerine göre hareket etmeliyiz; Lozan Antlaşmasının yüzüncü yılının tamamlanmasına kısa bir zaman kalmışken Kürtler üzerinde yeni hesaplar yapılmaktadır. Önder Apo ve Özgürlük Hareketimiz öncülüğünde gelişen Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, Kürdistan’daki Kürt kimliğinin varlığını görünür kılmış, Kürtleri irade haline getirmiş, bir halk olarak siyasi, kültürel statüsünü sağlamanın koşullarını daha fazla yakalamış, mücadelesini bölge ve küresel düzeyde geliştirmiştir. Lozan’ın yıl dönümünde Özgürlük Hareketimiz, Kürt halkının bir halk olarak özgürce yaşamak için statüsünü sağlama koşullarını mücadelesi ve direnişiyle geliştireceğini göstermiştir. Önderliğimizin İmralı işkence sistemi içerisinde dünyanın en ağır tecrit koşullarında tutularak rehin alınma politikasında ısrar edilmesinin, Hareketimize yönelik imha saldırılarının geliştirilmesinin, halkımızın iradesinin kırılarak teslim alınmak istenmesinin yeni bir Lozan için hazırlık niteliğinde olduğu her yönüyle ortadadır. Faşist AKP-MHP devletinin Serhed’ten Efrîn’e kadar tüm Kürdistan sınırlarına duvar örmesi bu nedenledir. Kürtler artık Önderliğimiz ve Özgürlük Hareketimizin direniş mücadelesiyle statü kazanma aşamasına gelmiştir. KDP işbirlikçiliğinin de bu kadar öne çıkarılması, PKK öncülüğünde gelişen bu iradeleşmenin boşa çıkarılması içindir. Faşist AKP-MHP devleti, KDP’yi üzerimize sürerek, bize karşı saldırtarak bununla Hareketimizi tasfiye etmeyi, KDP ve YNK’yi de zayıflatmayı amaçlamaktadır. Faşist AKP-MHP devleti Kürt varlığını ortadan kaldırmak için her türlü yöntemi denemektedir. Bu faşist güçlerin Kürt halkı üzerindeki kirli oyunlarını boşa çıkarmak için başta Rojava’da olmak üzere tüm ülkede devrim çalışmalarının daha fazla güçlendirilmesi, siyasal, toplumsal hamlelerin geliştirilmesi ve düşmanla işbirliği içinde olan güçlere karşı ideolojik ve siyasi açıdan daha etkili bir mücadelenin yürütülmesi gerekmektedir. Faşist Erdoğan-Bahçeli bloğu, Hareketimize dönük geliştirdikleri topyekûn imha konseptine karşı dört parça Kürdistan’da ve yurt dışında Kürt halkının buna tavır göstermemesini, ilgisiz ve kayıtsız kalmasını istemektedir. AKP-MHP faşizmi, Özgürlük Hareketimizin tasfiyesi planını adeta tüm güçlerle yaptığı ittifak ve anlaşmalarının olmazsa olmaz ilk şartı olarak ortaya koymakta ve dayatmaktadır. PKK’yi tasfiye etme konseptinde Kürt halkının PKK’den uzak tutulması ve yalnızlaşması için her türlü oyun ve provokasyonlar devreye konulmaktadır. Tüm uluslararası komplocu güçlerin dayatması, planlamaları bu temeldedir. Geçen süreçte bu güçler Kürdistan’daki tüm Kürt örgütlerine ‘PKK ile ya savaşmalısınız ya da PKK ile aranıza mesafe koymalısınız’ gibi tehdit ve şantaj içerikli dayatmalarda bulundular. Bu anlamda Kürt halkı üzerindeki baskılarını daha fazla artırarak Kürt halkına karşı savaşlarını aralıksız sürdürdüler. Faşist Türk devleti, MİT eliyle, özel savaş medyasıyla ve her türlü kirli politikalarıyla devreye girerek, Kürt halkının sesini kesme, iradesini kırma ve özgürlük değerlerinden uzaklaştırmak için her taraftan saldırmaktadır. Bu nedenle bu saldırıları doğru anlamak kadar bu süreçte Kürt halkına ve tüm ezilen kesimlere dayatılan her türlü yönelimin farkında olup ideolojik, siyasi, askeri ve toplumsal alan başta olmak üzere her alanda düşmanın bu saldırılarını kırmanın dilini, eylemini ve örgütlüğünü yaratarak başarı sağlayacak bir yürüyüşün ve duruşun sahibi olmalıyız. Bu anlamda Hareket ve halk olarak bulunduğumuz süreç içerisinde oynayacağımız tarihsel rolümüzün bilinciyle hareket etmeliyiz. Bunun için her yerde olağanüstü bir çaba ve çalışma düzeyini açığa çıkarmalı ve Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin ve topyekûn direnişin gereklerine göre hareket etmeliyiz. Hareket ve halk olarak bütün bu saldırılar karşısında daha örgütlü yaklaşım sergileyip zamanında tavır göstermemiz gerekmektedir. Önder Apo’nun ve Özgürlük Hareketimizin çizgisi ve hakikati temelinde her zamankinden daha fazla çalışmalıyız. Özellikle AKP-MHP faşizmini yıkmaya odaklanarak, ‘Dem Dema Azadiyê’ hamlesi kapsamında ideolojik, siyasi, diplomatik, askeri ve toplumsal sahada komple bir savaş ve mücadele tarzını sergileyerek, Önderliğin, Hareketin ve halkın beklentilerine en güçlü tarzda ve başarı yaratacak düzeyde cevap olmak ve bu konuda önümüzdeki süreçte aktif rol oynamak önemlidir. Partileşmek demek sorunların çözümünü bulmak demektir; Bu anlamda içinde olduğumuz sürecin askeri, siyasi yoğunluğu ve bir o kadar da karmaşıklığına karşı çok daha duyarlı ve bilinçli olmayı, ideolojik, örgütsel öncülüğün gereklerini başarıyla yerine getirmeyi gerektirmektedir. Dolayısıyla içinde olduğumuz dönemde Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin gerektirdiği pratik mücadeleyi her alanda etkili bir biçimde geliştirerek, başta AKP-MHP faşizmi olmak üzere tüm işgalci güçleri yenilgiye uğratıp Özgür Kürdistan ve demokratik Ortadoğu devrimi’ni geliştirecek mücadelenin önünü açmak ancak bu şekilde mümkün olacaktır. Bizler artık Kürdistan devrimine dar yaklaşamayız. Özgürlük mücadelemizi sadece Kürdistan düzeyinde ele almamalıyız. Kürdistan devrimi daha şimdiden bir demokratik Ortadoğu devrimi ve bir dünya devrimidir. Bu temelde bizler de buna denk siyasi, askeri ve örgütsel bir pratik sergilemeliyiz. Böyle olmazsa dar yaklaşımları aşmamız mümkün olmadığı gibi böylesi dar ve yüzeysel yaklaşımla da ne Kürdistan devrimini başarabiliriz ne de onu bir Ortadoğu ve dünya devrimi haline getirebiliriz. Bilmeliyiz ki, dar, yüzeysel yaklaşım ve duruşlar, bizi her zaman geri çeker, sınırlandırır, parçalı ve pasif kılar. Dolayısıyla da bu durum bizleri az üreten ve az sonuç alan bir pozisyonda tutar. Tüm bunları aşmak için ideolojik ve örgütsel düzeyde her zamankinden daha fazla mücadele vermemiz gerekmektedir. Her şeyden önce ideolojik ve örgütsel öncülüğün doğru, yeterli geliştirilmesi ve aktif işletilmesi gereklidir. Önder Apo’nun hakikati temelinde parti öncülüğünü geliştirip, partinin ilke ve ölçülerini yerine getirmek ve özgürlük çizgimize dayatılan anlayışlara karşı özgülük çizgisi doğrultusunda her açıdan büyük bir mücadele vermeliyiz. Bu anlamda saldırıları ve sorunları doğru tespit etmek ve kesinlikle parti çizgisi temelinde doğru çözüm yollarını bulmak gerekmektedir. Çünkü; partileşmek demek sorunların çözümünü bulmak demektir. Bir yerde ideolojik örgütsel sorunlar varsa ve çözülemiyorsa, bilmeliyiz ki orada partileşmede zayıflıklar vardır. O halde Önderlik çizgisinde partileşmek için her şeyden önce ideolojik, örgütsel öncülüğü geliştirmeliyiz. Mevcut durumda kapitalist sistemin ideolojik saldırıları karşısında ideolojik, örgütsel, cins ve sınıf mücadelesinin en aktif bir şekilde verilmesi lazım. Bu nedenle pratikte daha derinlikli, kapsamlı ve etkili bir tarzda cins ve sınıf mücadelesini vermekle bizlere dayatılan saldırıları kırabilir ve toplumun her alanında demokratik, eşit ve özgür bir yaşam anlayışını ve tarzını geliştirebiliriz. Tüm parti kadroları ve yapısı olarak hiç kimsede olmadığı kadar büyük bir pratik, örgütsel deneyimimiz ve tecrübemiz var. En önemlisi de Önderliğimiz, çözümlemelerde ve savunmalarda sınıf ve cins mücadelesinin temel esaslarını bütün ayrıntılarıyla ortaya koymuştur. O halde yapılması gereken; ideolojik ve örgütsel mücadeleyi kendi kişiliğimizde ve çevremizde geliştirmemizdir. Bunun önünde hiçbir engel yoktur. Bu konuda var olan engeller, kişiliğimizdeki yanlış anlayış ve tarzların hala sürdürülüyor olmasından kaynaklıdır. Özellikle sistemin kişiliğimiz üzerindeki ideolojik etkilerine karşı sürekli ideolojik, örgütsel ve cins mücadelesini yürütebilmeliyiz. Bu anlamıyla yanlış anlayış ve tarzlarımıza karşı mücadele edip kazandığımız oranda dışımızdaki düşmana, her türlü gerici, egemenlikli anlayış ve yönelimlere karşı mücadelemizde de kazanacağımızı iyi bilmeliyiz. Yani siyasi, askeri mücadelede kazanabilmenin, ideolojik, örgütsel çizgi mücadelesinde başarı kazanmaya bağlı olduğunu kesinlikle bilmemiz gerekiyor. Bu çerçevede pratiğimize ve duruşumuza baktığımızda görüyoruz ki, üzerimizde başka sınıfların, başka anlayışların etkileri çok fazladır. Anlayış ve tarz bazında bireycilik, maddiyatçılık, kendine görelik, ben merkeziyetçilik gibi tarz ve anlayışlar kendisini çokça göstermektedir. Bu anlayış ve yaklaşımlar yoldaşlığı, komünalizmi, dayanışmayı, direngenliği ve yaratıcılığı zayıflatan hatta ortadan kaldıran hususlardır. İdeolojik, örgütsel ve sınıf mücadelesi deyip geçmemek lazım. Egemenlikli anlayışlara, liberalizme, orta sınıf etkilerine karşı çok yoğun bir şekilde ideolojik ve cins mücadelesini geliştirebilmeliyiz. Ne kadar komünal yaşıyor ve kolektif çalışıyorsak o kadar partiliyiz; Cins mücadelesi, ideolojik, örgütsel mücadelemizin özünü oluşturuyor. Özgürlük mücadelemizin temelinde kadın özgürlüğü vardır. O halde kadın özgürlük çizgisinin gerçeğini doğru anlamak, bunun karşıtı olarak egemen erkek gerçeğini doğru anlayıp çözebilmek kesinlikle gereklidir. Yaşamımızın ve çalışmamızın her alanına kadın özgürlük çizgisini anlayış olarak, ruh hali olarak, davranış olarak, tarz olarak oturtmamız lazım. Bunu erkek devrimciler olarak da, kadın devrimciler olarak da yapabilmeliyiz. Ancak hala pratikte buna denk düşmeyen yaklaşım, davranış ve anlayışlar sergilenmektedir. Yaşanan bu sorunlar denetim sorunu olmaktan çok bir ideolojik ve örgütsel sorundur. Bu nedenle ideolojik örgütsel mücadelenin çok daha güçlü ve sonuç alıcı bir tarzda yürütülmesi gerekmektedir. Öyle ki, sadece eğitim ve toplantılarla sınırlı kalmamak, zamanın her anında bu tür sorun ve anlayışlarla mücadele etmek, gündemimizi doğru belirlemek, yaşanan sorunları tartışarak, kişilik çözümlemelerini geliştirmek ve eleştiri-özeleştiriyi sürekli kılmak lazım. Bilmeliyiz ki, Önderlik çizgisi, ölçü ve ilkeleri dışında sergilenen tüm yaklaşım ve davranışlar bizleri özgürlük iddiamızdan ve özgür yaşam anlayışımızdan geriye çeken ve kişiliklerimizi gerileten anlayışlardır. Öyleyse, kişiliğimizde ve pratiğimizde özgürlük çizgimize ters davranış, tutum ve yaklaşımlar olduğunda anında eleştirisini yapabilmeli ve özeleştirisini verebilmeliyiz. Anlayışta, tutumda, yaşam ve çalışmada özgürlük düzeyimiz, pratik mücadeledeki, örgüt ve eylem alanındaki başarı düzeyimizi belirleyecektir. Eğer pratikte örgütsel ve eylemsel alanda başarılı olamıyorsak, bilmeliyiz ki bu, özgürlük düzeyimizdeki başarısızlıktandır. Özgürlük düzeyimizdeki başarısızlık da özgür yaşamı ve kadın özgürlük çizgisini doğru ve yeterli anlamamaktan, bu bağlamda kendini yeterince eğitmemekten, geliştirmemekten, iradeli kılmamaktan, anlayış ve nefs mücadelesini etkili bir şekilde yürütmemekten kaynaklanmaktadır. Bu nedenledir ki, pratikte çözülmesi gereken birçok sorun çözülmemekte ve başka yerlere havale edilmektedir. Bu bakımdan pratiğimizde başarılı olabilmek için, öz gücümüze ve iradeli duruşa ulaşmak için her şeyden önce ciddi anlamda bir anlayış ve tarz düzeltmesine ihtiyaç vardır. Yine öncülüğün en temel görevlerinden birisi de, devrimci halk savaşının geliştirilmesinde ve demokratik toplum inşasında rol oynamaktır. Bu konuda son derece dar, savunmacı ve var olanla yetinen duruş ve ruh halleri söz konusudur. Başkasından bekleyen, yaratıcı ve öncü olmayan duruşlar çokça yaşanmaktadır. Sorumlulukta, çalışmada, mücadelede bütünlüklü olamama durumu yaşanıyor ve kesinlikle bir an önce bu duruşu aşmamız gerekiyor. Başkasından bekleyen, dar sorumluluk anlayışıyla katılan değil, tersine yaratan, öncü olan olmalıyız. Önemli olan budur. Oysaki bir duraksama, kaygılı yaklaşma, ‘ne olacak’ sorusunun etkisinde kalma, dolayısıyla kendini tam katmama durumları çeşitli biçimlerde yaşanmakta ve yansımaktadır. Oysa ne olacağı açıktır; esas olarak kadro, öncü ne yaparsa o olacaktır. Yani süreç kadro demektir; kadronun çalışma durumu demektir. Bu eksende öncülük ve kadroluk görevlerimizi başarıyla yerine getirip herkesi mücadeleye çekeceğimiz yerde, ‘acaba ne olacak’ diyerek, kaygılı katılan ve öncü, yaratıcı ve koparıcı olamayan, kendini çalışmaya ve mücadeleye yeterince yönlendirmeyen durumlar, bizleri mücadeleden ve başarıdan geriye çeken durumlar olmaktadır. Halbuki tüm Kürdistan’da ve dünyada devrimin yarattığı o kadar fırsat ve imkan var ki çalışmaya nereden el atılsa büyük devrimci gelişmeler yaratılabilir. Esas olarak her alanda yeni kadrolar katmak, yeni parti kadrolarını oluşturmak, yeni komiteler örgütlemek, halk içinde örgütlülüğü yaymak, partiyi büyütmek, gerillaya katılımı artırmak, bütün toplumu özsavunma eğitiminden geçirmek ve örgütlülüğünü geliştirmek, halk içinde meclis ve komünleri örgütlemek, demokratik toplum örgütlüğünü ve yönetimlerini ortaya çıkarmak, bunları eğitip işler kılmak gerekir. Ne kadar komünal yaşıyor ve kolektif çalışıyorsak o kadar partiliyiz. Parti kadroları ve çalışanları olarak tüm bu hususların bilincinde olsak da, açık ki bir kez daha Önderlik ve şehitler çizgisi doğrultusunda, partileşme hamlesi temelinde tüm bu hususları tartışarak daha netleştirici ve sonuç alıcı bir yaklaşım ve pratik duruşu sergilememiz gerekmektedir. Zafer yürüyüşümüz her zamankinden daha fazla özgürlüğe yakındır; Yine bir bütün olarak halkın gündemini doğru ve daha yetkince belirlemek önemlidir. Burada öncünün rolü bir kez daha öne çıkmaktadır. Devrimci halk savaşının örgütlendirilmesi; demokratik, komünal ekonominin ve özgür-eşit, demokratik bir yaşam anlayışının geliştirilmesi için öncülük rolünün her zamankinden daha fazla aktif olması gerekir. Özellikle yaşanan sorunlarla mücadele etmek, çözüm yollarını ortaya koymak lazım. Bu bağlamda; toplumda demokratik, komünal yaşamın geliştirilmesi, halkın başta zihniyet düzeyinde olmak üzere her açıdan eğitilmesi, bilinçli kılınması ve toplumsal değişim ve dönüşüme kavuşturulması için her şeyden önce güçlü bir tarz ve tempoyla etkili bir şekilde mücadelenin verilmesini gerekli kılmaktadır. Halkın kendi kendisini geliştirecek ve savunacak bir düzeye gelebilmesi ve kendine yeterli bir düzeye gelmesi için özsavunma bilincinin ve örgütlülüğünün geliştirilmesi gerekmektedir. Hegemon güçler tarih boyunca toplumu kendisine muhtaç kılmak için toplumun kendi kendisini savunacak araçlarını elinden almıştır. Gelinen noktada Kürdistan ve Ortadoğu’da yaşanan savaş, kriz ve kaos durumu bir kez daha göstermektedir ki, özsavunma mücadelesi ve örgütlülüğünü olmazsa olmaz niteliktedir. Bu anlamda bizlerin her zamankinde daha fazla özsavunma çalışmalarına önem vermemiz ve geliştirmemiz lazım. Özcesi halkın kendi kendisini koruyacak, savunacak düzeye gelmesi hayati önemde olduğu kadar böylesi bir dönemde bu görevin önemi ekmek ve su ihtiyacından daha fazladır. Devrimci gerilla direnişimiz ve zafer yürüyüşümüz temelinde ilerleyen mücadelemize halkın her açıdan katılması önemlidir. Bu süreçte işgale ve faşizme karşı gelişen toplumsal eylem ve etkinlikler tarihi önemde olup, düşmanın tüm saldırılarına karşı büyük bir cevap olmuştur. Özellikle kadınlar ve gençlerin öncülüğünde gelişen toplumsal eylem ve etkinlikler önemli bir rol oynamıştır. Kadınların direnişi, mücadelesi, örgütlülüğü bütün dünyanın gündemine girmiş ve önemli bir etki yaratmıştır. Kadınların direnişi ve mücadelesi artık küresel bir düzeye gelmiş, tüm egemenlikli, iktidarcı ve katliamcı yönelim ve saldırılara karşı büyük bir cevap verecek düzeye gelmiştir. Dolayısıyla kadın öncülüğünde gelişen mücadeleler kadını ve tüm toplumu özgür, demokratik ve eşit bir yaşama yürüyüşün uyanışına ve mücadelesine çekmektedir. Özellikle Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketimizin soykırıma, işgale, faşizme karşı gösterdiği özgürlük mücadelesi ve direnişiyle hem içinde olduğumuz an’a hem de geleceğe dönük şimdiden tarih sayfalarına özgürlük ve eşitlik adına büyük bir imza atmıştır. Bu anlamıyla tüm berraklığıyla dünyanın dikkatini çekmiş, bir kez daha dünyayı değiştireceğinin iddiasını, eylemi ve mücadelesiyle ortaya koymuştur. YJA STAR güçlerimiz Zap, Metîna, Heftanîn, Bradost, Serhed, Botan ve boydan boya tüm Kürdistan’da direnişiyle, taktik, tarz yaratıcılığıyla, cesareti ve azmiyle Kürdistan gerilla savaşında büyük bedeller ve kahramanlıklar vermiş dünyada eşi benzeri olmayan bir özgürlük duruşunu, yürüyüşünü ve eylemini açığa çıkarmıştır. Bu anlamıyla şimdiden ortaya çıkmıştır ki Kürt kadınları öncülüğünde gelişen kadın özgürlük mücadelesi, Kürdistan özgürlük devriminde ve Ortadoğu demokratik toplum inşasında büyük bir rol oyacaktır. Bu temelde ‘Tecride, Faşizme, İşgallere Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ hamlesi kapsamında gelişen özgürlük ve zafer yürüyüşümüz her zamankinde daha fazla Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlayacak ve Kürdistan’ın özgürlüğünü gerçekleştirecektir. Bu anlamda yeni mücadele döneminde hepimizin üzerine önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Özgürlük Mücadelemize karşı uygulanan saldırıları boşa çıkaracak ve düşmanı bozguna uğratacak bir tarz, tempo ve Apocu ruhla hareket ederek Önderlik ve şehitler gerçeği karşısında tarihi rolümüzü oynamanın koşulları ve fırsatları her zamankinden daha fazla ortaya çıkmıştır. Bu temelde ‘Dem Dema Azadiyê’ Hamlesinin birinci yıl dönümünde başta Kasım Engin, Sinan Dersim, Leyla Agirî, Nujîn Amed, Marya Garzan, Şoreş Beytüşebap, Ulaş Dersim yoldaşlar olmak üzere tüm ‘Dem Dema Azadiyê’ Hamlesinin şehitleri şahsında tüm devrim şehitlerimizi büyük saygı ve minnetle anıyor, anılarını her daim mücadelemizde yaşatacağımızın sözünü bir kere daha yineliyoruz. RÛKEN GARZAN
|
YORUM GÖNDER