SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (3.BÖLÜM)
A-SÜMER: DİCLE-FIRAT KIYILARINDA DOĞAN UYGARLIK
M.Ö 3000’den itibaren geliştirilen çivi yazısıyla birlikte, yazılı tarih sürecine de girilmiş bulunmaktadır. Uygarlığı tanımlayabilecek birçok özellik olmasına rağmen, belirleyici olan özelliği, kendi tüketiminin çok üstünde verimliliğe yol açan insan emeğinin artı ürüne, köleci ilişkiye, yani mülkiyete konu edilmesidir. Sümerlerin gerçekleştirdikleri biçim, rahiplerin Ziggurat denilen ve hem tapınak, hem kolektif iş, hem de toplumsal yöne_tim merkezi rolünü oynayacak birimlere kavuşmasıdır. Toplumun kimliği olan, gökyüzü düzeninin yeryüzü temsilcisi gibi kutsal bir anlama bürünen bu merkezler, daha sonraki tüm uygarlık boyunca geliştirilecek olan büyük tapınakların, meclislerin, iş merkezleri ve askeri karargahların, eğitim ve kültür merkezlerinin prototipidir, devlet kurumlaşmasının ana rahmidir.
Devlet denilen icat, yani Zigguratlar, o dönemin ideologları olan rahipler üzerinde yol açtığı görülmemiş verimlilikle daha başlangıcında kutsal ilan edilecekler; hem de gökyüzünün yeryüzündeki temsilcisi kutsal düzen olarak insan zihnine egemen kılınacaklar ve en gelişkin otorite kaynağı durumuna yükseltileceklerdi. Bu, bir yandan bir üretim aracı olarak köle emeğinin görülmemiş maddi verimliliği ve buna dayanarak üretim dışı kalan çok sayıda insanın din, zanaat ve yönetim işleri için boş vakit ve refah imkanına kavuşmasıdır, diğer yandan manevi bir yönetim merkezi olarak Sümer teolojisinin tanrılar düzeninin yaratılmasıyla beyin, düşünce ve ruhsal yapılar üzerinde büyük bir egemenlik kazanması sürecidir. Maddi ve manevi gelişme birbirini karşılıklı beslemiş; kutsal mülkiyet, aile ve dini kurumlaşma ailenin temel dayanağı olarak yeniden şekillenmiş; kan ve soy birliğine dayalı toplum böylesine sınıflı, tabakalı ve yeni kurumlarla temsil edilen bir yapı kazanmıştır. Gerçekten devlet Sümerlerin bir icadı olmuştur.
Bu sürecin öncüleri başlangıçta büyük ideolog olmak kadar, üretimin pratik düzenlenmesinde de rolü olan yöneticiler olarak işlev gören kimselerden oluşmuş bir sınıfın rüşeym hali durumundaydı. Rahiplerden rahip krallar dönemine geçiş artık işten bile değildi. Maddi ve manevi zemin mükemmel gelişmişti. Eldeki metinlerden Sümer mitolojisi incelendiğinde, Sümerlerin yaptıkları her şeye tanrı düzeni demelerinin nedenini bilimsel olarak şimdi daha iyi anlamaktayız. Ama o dönemin insanları bunu bir insan düzeni olarak bilmek yerine, buna rahiplerin oluşturduğu semavi düzenin yeryüzündeki ilahi düzeni olarak inanmak durumundaydılar. Düşüncenin temel biçimi bilmeye değil, inanmaya dayalıydı. Her şey tanrıların düzeniydi. Buna içten ve tümüyle kuşkulanmaksızın inanıyorlardı. Hiçbir ideoloji, Sümer mitolojisi kadar insan üzerinde bu kadar etkili olma şansına kavuşmamıştır. Sümerlerin bu mitolojileri nasıl oluşturup teoloji haline getirdiklerine, buna bağlı olarak bir devlet ve ideoloji olarak düzenleyip nasıl daha sonraki tüm dinsel ve felsefi akımların, dolayısıyla bilimlerin dayanağı ve başlangıç kaynağı yaptıklarına, yine edebiyat ve sanatın da saf, ilkel biçimleri olarak nasıl anlam bulduklarına şaşırmamak işten bile değildir.
Sümeroloji, tarihin en önemli bilim dalı olarak, her geçen gün önemini ortaya koyduğunda buna şaşırmamak gerekir. Kaynak çok önemlidir. Bu kaynak çözümlenmedikçe, tüm tarihler eksik kalmaya ve yanlış yazılmaya mahkumdur. Sümer bu nedenle çok önemlidir ve ne yazık ki bu önem yeni yeni anlaşılmakta ve çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Sümerlerin tarihsel gelişmeye temel katkılarını ana hatlarıyla şöyle sıralayabiliriz:
a- Yazının icadı
b- Matematik ve takvim
c- İlk kapsamlı mitoloji ve teoloji
d- Devlet kurumu ve siyaset, sınıflaşma
e- Yasalar ve yazılı hukuk
f- Şehircilik, tapınak, zanaat, ticaretin merkezileşmesi
g- Özel ve kolektif mülkiyet
h- Kutsal aile ve hanedanlık
i- Yazılı edebiyat ve destanlar, müzik
j- İlk kolonileşme ve emperyalizm Çok sayıda kavram, kurum ve sistem daha bu öğelere ilave edilebilir.
Ama bu kısa tablo bile, uygarlığın ana gövdesi ve kaynağının esasta oluştuğunu çarpıcı olarak ortaya koymaktadır. Daha sonra ilave edilenler sınırlı ve niceliksel boyutludur, ayrıntılı bölmeler ve geliştirme faaliyetleridir. Sümerlerin kullandıkları ve çok sevdikleri bir deyimleri vardır. Buna “me”, yani yasa, uygarlık özellikleri demek de mümkündür. Yani gerçekleştirdikleri icatlarının farkındadırlar ve kutsal “me” ler, yasalar olarak adlandırılmakta ve kavramlaştırılmaktadır. Şimdiye kadar bunlardan 104 tanesi sayılmıştır. Bu sayı daha da artacağa benzemektedir. Doksan dokuz tanrı sıfatı, bu Sümer kavramlarından ileri gelmektedir. Sümerler bahsinde ele alınması gereken diğer bir temel konu da, ağırlıklı olarak anaerkilliğe dayanan düzenle, ataerkilliğe dayanan düzen arasındaki çatışmanın mitolojik ifadesidir.
Önceleri Ninhursag, dağ kraliçesi olarak kavramlaştırabileceğimiz Kuzey ve Doğu dağlık alanlarının düzen tanrıçasının –ki yıldızla temsil edilmektedir–, Kürtçe “Sterk” olarak adlandırılan bu tanrıçanın Sümer erkek hakimiyetli devlet düzeninde ikinci plana düşürülmesi, köleleşmeyle birlikte cinsin de kadın aleyhinde güç kaybetmesi büyük bir çatışma alanıdır. Sümer’de kadın büyük bir saygı görmekte olup, henüz her şeyini kaybetmemiştir; tanrılar düzeninde yarı yarıya yer kaplamaktadır. Ninhursag , erkek tanrısı kurnaz ve bilge Enki ile dişe diş bir hesaplaşma içindedir ve bu çatışma genellikle uzlaşmayla sonuçlanmaktadır. Daha sonra İnanna olarak karşımıza çıktığında, neolitiğin yaratıcı tanrıçası olarak “me”lerini, yani kendi öz icatlarını Enki’den tekrar devraldığında, Enki’nin kenti Eridu ’dan kendi kenti Uruk ’a dönüş yaptığında, şahane bir başarının sahibidir. Sümer mitolojisinde aynı zamanda kesin inanç konusu olduğu için dinsel olmuştur. Yürütülen tüm kavgalar aslında Sümer devletleşmesinin, sınıf mücadelesinin ve hanedanlık kent savaşlarının çarpıcı ve anlaşılır bir yansımasıdır. İnsanlar asla birbirleriyle çatışmazlar. Tanrılar düzeninde bu düşünülemez.
Çünkü kullar ancak gölge olabilirler. Tek irade sahibi tanrılardır. İnsanlar adına ancak onlar kavga edebilir ve uzlaşabilirler. Bu çok çarpıcı bir ideolojik egemenliktir ve daha sonraki tüm dini, hukuki ve siyasi düzeni kendi merkezileşmesinde temsil eden devlet kavram ve kuramlarının özünü teşkil etmiştir. Bu egemenlik halen çarpıcı olarak varlığını dönüşüme uğratsa da sürdürmektedir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER