ÖNDERLİK GERÇEĞİ-21.BÖLÜM
Toplumsallaşma bir örgütlenme biçimidir. İnsan örgütlü bir varlıktır. İlk örgütlülük halini anlatır. Çocuk oyunları da öyledir. Önderlik burada şunu ifade ediyordu: Oyunlarda temel ilke beceridir. Beceri ve başarı. Kim becerikli ise oyunda en başarılı kim ise dolayısı ile o birliğin, o oyun düzeninin, o örgütlenmenin en gözde elemanıdır. En çok değer taşıyanıdır. Takdir toplayan esas itibarı ile odur. bu açıdan da öne çıkar. Demek ortaya çıkan şu oluyor: beceri, yetenek. Beceri be yeteneğini en güçlü bir şekilde sergileyerek başarıya imza atma, başarılı bir imza sergileme sadece çocuk oyunlarının değil, daha sonraki bütün süreçlerde aynı zamanda ortaya çıkan devrimci mücadele gerçeğinin de en önemli unsurudur. Çocuk oyunlarını arkadaşlar bilirler. Kız çocukları kız çocukları ile erkek çocuklar ise erkek çocuklar ile oyun düzeni oluştururlar. Önderliğin biraz daha farklıdır. Önderliğin ilkesi de oyun düzeninde kız çocuklarının da olmasıdır. Nitekim kendi oyun düzeni içerisinde kız çocuklarının da bir yeri vardır. Mevcut toplumsal gerçekliğe aykırı bir durumu ifade eder. Mevcut geleneklere, göreneklere aykırı bir durumdur. Zaten Önderliğin temel bir ilkesi de budur. mümkün olduğu kadar aykırı olacaktır. Onlara uymayacaksın. Zaten onun için alternatifini ortaya çıkarıyor, dolayısı ile oyun düzenlerinde kız çocuklarına da yer veriyor. Bu, sezgi gücü ile kadının toplum içerisindeki yerinin veya yaşam içerisindeki konumunun algılanması ya da hissedilmesi ile bağlantılıdır. Önderlik daha sonraki süreçlerde bunu çok daha çarpıcı bir şekilde ifade ediyor.
Hiç unutmuyorum, Zap’taydım. Önderlik değerlendirme yapıyordu. Değerlendirmelerinin içerisinde bir cümle gerçekten de müthişti. Kadının içinde yer almadığı çalışmanın sevinci yoktur, diyordu. Dolayısı ile eğer yaşam sevinci ifade ediyorsa bu sevin ancak kadının içerisinde yer aldığı bir çalışma ile mümkündür. Katıldığı yaşam gerçeği ile olgusu ile mümkündür. Kadının içerisinde yer almadığı bir yaşam kuru bir yaşamdır. Yarım yamalaktır. O anlamı ile de insanca bir yaşam değildir. Önderlik bunu fark ediyor. Basit bir olgu ama buradan başlıyor. Oyunlara kız çocuklarını davet etmek daha sonraki büyük kadın özgürlüğüne yönelişin de çıkış noktasını ortaya koyuyor. Önderlik “Bizimle oynayan biri evlendi, bir gün onu oyuna davet ettim, kendisi bana bundan sonra oyunlara katılmayacağım, demiş.” Önderlik bu olay için “Benim arkadaşımı çaldılar” diyor. Senin birliğin içerisinden birini çalıyorlar. Senin toplumsallaşman içerisinden birini alıyorlar. Bu bir darbedir. Önderlik “Ben bundan da intikam almak istedim” diyor. Bir de erkeklere bakıyordum, belli bir yaşa geldikte sonra evlilik hazırlıkları başlar, erkek ona hazır olduğu ifade etmek için saçını tarar, diyordu. Önderlik bunların kendisine ilginç geldiğini söylüyordu. Önderlik bu tür şeylere hep karşı durduğunu söylüyordu. Kendisine ürkütücü geldiğini söylüyordu. Önderlik bunlardan uzak duruyordu. Onun için annem bana hep şunu söylüyor, derdi: Sen asla kız bulamazsın, hiç kimse sana kız veremez. Bu tarz ile kız bulmak, kız almak zaten aklımın ucundan geçmiyor, diyordu. O durumda zaten mümkün değildi. Bunu kendimde gördüm. kabul etmiyordu. Bir de öfkemi toplayan şeylerden biri de şudur, diyordu: On beş, on altı yaşındaki bir genç kızın elli, altmış yaşındaki bir yaşlı erkek ile evlenmesi. Bunun da kendisinde büyük bir öfkeye neden olduğunu söylüyordu.
Bizim Dersim yöresinde halk türküleri var. Bir türküde derki: Bir kadının kötü bir erkeğin eline düşmesi ölmüş, ceset halini almış, kokuşmuş bir bedenin, hayvan bedeninin bir itin ölüne atılması gibidir. Toplum da bunu kabul etmez. Dağ şeylerinde çok fazla kabul görmez. Bazı yerlerde gerçekten böyle şeyler var. Bu, Önderlikte çok büyük bir öfkeye neden oluyor. Aslında Önderlik bundan intikam almak istiyor. Büyük bir haksızlık, büyük bir saygısızlık, büyük bir suçtur. Bunun hiçbir zaman cezasız kalmaması gerekiyor. En büyük ceza da bu durumun değişmesidir. Bu ortamın, koşulların değişmesidir. Önemli olan budur. bu açıdan Önderliğin kadın gerçeğine olan ilgisi daha çocuk yaşta başladığın ifade etmek gerekir. Ayrıca Önderlik kadına yaklaşımı kendi ailesinde de görmüştür. Önderlik “Birileri ablamı gelip istedi, herhalde birkaç keçi, birkaç torba buğday ile ablamı alıp gittiler” diyordu. Bir mal verip, bir mal alır gibi. Mesela sana bir şey verirler, sen de para olmadığı için karşılığı olarak yağ verirsin ya da başka bir şey verirsin. Bizim köylerde hala böyledir. Burada da adeta bir mal alışverişi var. Kadın bir gibidir. Önderlik kız kardeşlerine yaklaşımında da bunu çok net görüyor. Ona karşı tavır alış söz konusudur. O açıdan kadına karşı yaklaşım dediğim gibi Önderlikte bir yara gibidir. Önderlik “Çocuk yaşlarında iken bile Ortadoğu toplumunda çokça sözü edilen ve hep mutluluk anıları olarak değerlendirilmesi gereken gelinlik, güveylik anıları bana büyük günahların başlangıcı olarak geldi” diyordu. Bu, daha sonraki süreçlerde vardığı bir sonuç değildir. Çocuk yaşlarda ulaştığı bir sonuçtur. İşin içerisinde büyük bir günah var. Bu çok önemli. Bu günahı işleme durumunun, günahı işlettiren ortamın mutlak suretle değiştirilmesi gerekir. Buna karşı tepkiler cılızdır. Toplumda bir gelenek halini almıştır. Ama Önderlik bunu kabul etmiyor.
Zaten “Ben böyle yaşamayacağım” derken bile buradan yola çıkıyor. Yaşam bu ise, bu tarzda gelişiyorsa, kadını bu muamele gelişiyorsa, toplumda erkek her istediğini bu biçimde yapabiliyorsa ben bu yaşamın içinde yokum, diyor. Özü budur. Yoksa ben böyle yaşamayacağım derken işte buna yaşamayacağım diyor. Kadına böyle yaklaşıldığı bir toplumda yaşamayacağım, diyor. o açıdan kadına karşı duruş, hem bu olaylara karşı tavır alış hem de kendi alternatif düzeni gibi kurduğu çocuk oyunlarında kadına yer verişi Önderliğin kadına yaklaşımında bize aslında ip uçlarının da ötesinde yaklaşımın özünü verir. Çocuk oyunlarında ilişki kurarken elbette kendi kurallarınızı koyuyorsunuz. Başkalarının koyduğu kurallar içerisinde hareket etmiyorsunuz. Bunun çarpıcı örneği nedir? Önderliğin ilk çocukluk arkadaşı ve belki gerçekten sonuna kadar kendisine yegana bağlı kalan arkadaşı kimdir? Hasan Bindal’dır. Hasan Bindal düşman bir ailenin çocuğudur. Kan davalıdırlar. Önderliğin ailesi hariç, Öcalan ailesi içerisinde, Öcalan soy ismini taşıyan ailenin büyük bir bölümü başka yerlere yerleşmiştir. Bindal ailesi köyde kalmıştır. Toplumda çocuk nasıl eğitilir? Düşmanlık temelinde, intikam alma duygusu üzerinden eğitilir.
Özellikle feodal toplumda böyledir. Çocuğa her zaman düşman kavramı öğretilir. Düşman budur denir. Sen büyüyeceksin, uygun yaşa geldiğinde mutlaka senin yakınlarını vuranları vuracak ve ölenlerinin intikamını alacaksın. Teme budur. Aslında Önderliği de öğretilen ya da öğretilmek istenen budur. Önderlik “Bana öğretmek istediklerini öğrenme becerisini göstermeyeceğim” diyor. Burada da göstermiyor. Bunun yerine Hasan arkadaş ile ilişki kuruyor. Çocuk oyunları içerisine Hasan arkadaşı da alıyor. Hatta yalnız başına kırda yaptığı geziler var. Daha sonra Hasan arkadaş ile birlikte gidiyor. Tabi bunları biraz gizli yapıyorlar. Sonuçta mevcut yerleşik düzene göre, o sistemin gelenek ve göreneklerine göre yanlış bir iş yapıyorlar veya suç teşkil eden, günah olan bir iş yapıyorlar. Bu açıdan da gizli yapmaları gerekiyor.
Fakat Önderlik “Nenem bizi gördü” diyordu. Beraber geldiğimizi gördü. Nenemin ilk işi anneme haber vermek oldu, diyordu. Önderliğin nenesi kızana: “Kızım Uveyş, senin bu oğlun namussuz olmuş” demiş. Düşmanın çocuğu ile dolaşıyor. Düşman olarak Hasan arkadaşı kastediyor. Düşmanın çocuğu ile dolaşıyor.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER