APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (51.BÖLÜM)
ÖNDERLİK HALKIN VE BÜTÜN DEĞERLERİN BİLEŞKESİDİR
En temel uğraşımız kendini çözme ve en tehlikeli düşmanı yenmektir. Bunu sağlayıncaya kadar başınızı kaldıramazsınız. İkiyüzlülük etmeniz, yalancılık yapmanız da artık eskisi gibi mümkün değil. Ya yeneceksiniz ya yeneceksiniz Bunun başka yolu, sağı-solu yoktur. Örneğin TC, Ankara‟da şu tartışmayı yürütüyor: “Bunları teslim alalım mı, almayalım mı”, "PKK‟nin kadroları, militanları için bizim bu yöntem doğru mudur, değil midir” diyorlar. Şemdin‟i almışlar, “bunu almak doğru mu oldu, yanlış mı oldu?” Bir de “onun gibileri var, acaba bu tarzımız onlar için iyi midir, kötü müdür” diyorlar. Kişiliğinizdeki bu teslim olma özelliklerine güvenerek politika oluşturmaya çalışıyorlar. Düşman gerçeğinin neresindesiniz? Bir düşman ki, zaaflarınıza teslim olmayı dayatıyor. “Bıraksak ve orada örgütü uğraştırsa mı iyidir, yoksa Ankara‟ya getirip ibret olsun diye ceza mı verelim” diyorlar. Bir düşmanın hakkınızda verebileceği en kötü karar budur. Kaldı ki başka şeyler de söyleniyor. Bazıları daha çok bizim eğilimi kastederek, “bambaşka şeyler de olabilir, bunlar yenmeyi de, yenilmeyi de en az bizim kadar iyi değerlendiren bir konuma da gelmişlerdir. Ne anlama geldiğini de bilenlerdir” diyorlar. Böyle son derece tehlikeli bir tartışma sürüp gidiyor ve bizim bu konuda mutlaka netleşmemiz gerekir. Parti okulu bir savaş okuludur, siyaset okuludur ve mutlak bazı ölçüleri var. Şimdiye kadar sizi zorlamadık. Belki yanlış oldu, ama sert yöntemlerle, sizi azarlayarak öğrenme işi herhalde olmaz. Öğrenmenin zorunlulukları, öğrenmenin gereklilikleri böyledir. bunları anlayacaksınız.
Anlamazsanız dediğim gibi olur. Bu iyi bir gidiş mi? Sizi bir kontra gibi içimizde tutmaları mı iyidir, sizi alıp ibreti alemlik etmeleri mi? Hiçbirisi iyi değil. Her ikisi de çok kötü, ama sizin tarzınız ikisinden birisine götürüyor. Kalmanız bela, gitmeniz bela. Bu durumu aşmanız gerekir. Benim söylediklerim çok açıktır. Ya da bu çelişkiye inanmıyorsanız, yani "aslında düşman diye bir şey yok, biz kandırıldık" biçiminde mutlak teslimiyet veya düşmanla aynılaşma durumunda da açık söylemeniz gerekiyor. Çünkü ortada heder oluyorsunuz. "Peki bu zorluklara neden o kadar katlanıyorsun" derler adama. Demek ki sizlerde çok tehlikeli bir muğlaklık var. Yıllardan beridir bu muğlaklık sizi tanınmaz hale getirmiş. Aşın! Yani bu durumunuz yırtık pırtık elbise de demeyeceğim, urlardır; kesin, atın! Acı da versin, ama hiç olmazsa kalan yanlarınız sağlığına kavuşabilir. Tabii “bütün bunların benimle ne ilişkisi var” diyeceksiniz. Ben artık yaramaz ve yetmez olanların arkadaşı olmak istemem. Zaten olmuyorum da, siyaset icabı sizi biraz idare ediyorum. Çünkü düşman sizin üzerinizde oynuyor ve sizin şahsınızda beni parçalamak istiyor. Buna karşın ben de düşmana hizmet edebilecek yönelimlerle üzerinize gelmem. Yıllardır ben bu adamı taktik icabı idare ettim. Sizin gibi kendine göre savaşçılık, komutanlık, siyaset yapmak istiyordu. Gidişatının iyi olmadığını biliyorduk. Böyle çok kişiyi tanıyoruz. İstediğimiz noktada ve istediğimiz biçimde, bize zarar vermemesini sağlayarak en etkisiz duruma getirmek hem hakkımız hem de görevimizdir. Sizin için de bunlar böyledir. Sallapati, zararlı yürüyüşleriniz olursa sizi de idare ederim. Kirli bir kişiliğe elimizi bulaştırmayız, düşmandan gelmiştir, düşmana gitsin. Demek ki PKK‟de ölçüler çok hassas. Eğer bunları öğrenmezseniz, siz de oraya havale edilirsiniz. Yani bir hatalı kişilik, bir kirli kişilik saflardan da kötü gider.
Dikkat etmezseniz, iyileri de kendi kötülükleriyle götürürler. Çok iyi birileri de olabilirsiniz, ancak dikkat etmezseniz, bu tür kişiliklerin olumsuz düşman özellikleri sizi de olumsuz etkileyebilir. Dolayısıyla “beni ilgilendirmez” demeye hiç imkanınız yoktur. Sizin katılımınızda bütün bunlar hassas örgüt kişiliği biçiminde yanıt bulmak zorundadır. Bulmazsa, o zaman beni oyalamaya çalışırsınız, ama yanılırsınız. Bir de parti, ölçülerini ısrarla ihlal edenleri ve ölçülerine ulaşmayanları fazla taşımaz. PKK, mutlak bazı ilkeler ve onların kişilikte vücut bulmasıyla yürüyen bir savaş aracı ve mücadelenin öncü gücüdür. Bu aracı çok iyi tanıyın. Sizin en büyük hatanız, bu aracı tanımamak ve bu araçtaki yerinizi doğru belirlememek temelinde olmuştur. Bu hatayı giderin. Dağda özellikle çok ilkelce yürüttüğünüz sözde savaşçılık, böyle bir komutayı getirmiştir. Bu, bir halk için en büyük felakettir. Bizim aldığımız bazı tedbirler olmasaydı, bütün belirtiler çok vahim sonuçların açığa çıkacağını gösteriyordu. “Serhat‟tan Dersim‟e, oradan Toros‟a ve Güney‟e kadar tüm cepheleri bizzat dolaştım, bütün gerillacıların yüzüne baktım, gördüm ki, hepsinin yüzünde bu savaşı kaldıramazlar, yürütemezler ifadesi var. „95 yılında bunların suratlarına baktıktan sonra bu gerillalarla, bu kişiliklerle bu savaşın başarılamayacağına dair kararım kesinleşti” diyor. İşte en akıllısı, “bunların olmazlık teorisini oluşturup düşmanıma bir koz olarak ileri süreyim” diyor. Aynen böyle.
Ancak bu noktada halledemediği bir şey var ki, o da sizin pek ciddiye almadığınız benim çabalarımdır. Başlangıçtan günümüze kadar kendine göre bu işleri yürüten çabalar. Bunlara Önderlik çabaları mı dersiniz; bir bireyin, bir partinin direnişi mi dersiniz; bir halkın savaşımı mı dersiniz, ne derseniz deyin, ancak bizim belli bir özgünlüğü olan çabalarımızdır. Sizin yüzünüzde yenilgilik okunabilir, ama bizde o yok. Önderlik gerçeği, son tahlilde milyonlarca halk ve bütün değerlerin bileşkesi demektir. Siz bir aşamanın ordusunun kaybetmiş bir parçası olabilirsiniz, ama bu, bütün bir ordunun böyle olduğu anlamına gelmediği gibi, Önderlik‟te birleşen ordunun kaybedeceği anlamına da gelmez. Kaba yaklaşım yüzünden bunu değerlendiremediği için hata üstüne hata, yanlış üstüne yanlış yapıyor. Temelsiz kişilik zaten bunlara yatkındır. Sonuç, işte böyle şok olur. Ne yaptı? Son nefesini verene kadar bütün, Kürt kişiliklerinde bu böyledir, ip boynuna geçtiği zaman bile başına ne geldiğini bilmez. Son kurşunu yediğinde bile nasıl öldüğünü bilmez. Bunlar kötü gidişlerdir, acıdır. Bunlara düşmemek için bu tarzı icat ettim. Bu ölüm tarzından hem korkuyorum hem de böyle olmaz diyorum. Ve sonuç olarak değişik bir Önderlik tarzı gelişiyor. Sizin tarzınızda bu yok. Bu ölüm de, bu yaşam da beni böyle bulmayacak diyorum. Kısaca düşman ölümüme de, yaşamıma da ulaşamayacak ve gerçekleştirebilirsem yaşamı da, ölümü de bu temelde kendi tercih ettiğim biçimde kucaklayacağım. Bütün çabalarımız bunun içindir. Bu konu önemsiz değil, çünkü her şey bunda gizli. Bir halkın tüm iradesi darağacında böyle boğulmuş. Ve sizler kurşunu çok trajik bir biçimde yiyorsunuz. Bu durumu nasıl normal karşılayalım, nasıl kabullenelim? Bunu ben icat etmiyorum, bir gerçekliktir. Belki siz bunun dehşetini fark etmiyorsunuz, ama bu halen beni uyutmayan bir gerçekliktir.
Bu temeldeki ölümlerden müthiş kaçacaksınız demiyorum, onu imkansız kılacaksınız. Ama bu, gafletle olmaz. Ancak müthiş bir yenme tarzına ulaşmakla olur. Bizden aldığınız gücü heba etmekle olmaz. Ancak bizden alabileceğiniz gerçek kişilikle olur. Önderlik cesaret verdi, Önderlik güç veriyor adı altında bu gücü heba etmek, çabalarımızın özüne terstir. Daha çok militan kişilik özellikleriyle silahlanarak, “ben kolay ölmem, kolay yaşayamam” ve bir de “yengisiz duramam” diyeceksiniz. Bizim eğitimimizin en temel öğretisi budur. Yine “anlamadık” derseniz, tek bir sözünüze, tek bir davranışınıza bile ciddiyetle yaklaşmayacağız, bizden saygı beklemeyeceksiniz. Çünkü artık kendi kişiliğinizde bu düşmanı, bu hakareti taşımamalısınız. Bir de bu, sizi hiç yüceltmiyor ve gerisi teslim olmak, gerisi toplumun içinde bulunduğu durumu kabullenmek oluyor. Kendinizi bir parça ekmeğe yatırsanız, onu da bulamazsınız. Bunun alternatifi yok. Onun için söylüyorum: Ya yeneceksiniz ya yeneceksiniz. Ya böyle olacaksınız ya böyle olacaksınız. Bu işin başka alternatifi yok. İşte diğerlerinin alternatif adına denediği şeyler de, en aşağılık ihanetten ve teslimiyetten başka bir şey değildir. Bütün bunlara rağmen kişiliğinizdeki korkuları atabilecek misiniz? Korkulu kişiler olmaktan çıkacak mısınız? Yılların ördüğü bu kişilik kalıplarınız yıkılacak mı? Bunu yıkmak için irade, arzu oluşmuş mu? Biz akıllıları yönetmek istiyoruz. Şimdiye kadar bize her gelişinizde hepinize en yüksek sözleri, en çarpıcı cevapları verdik, ama sizden sağlam bir cevap alamadık. Diğer yandan ne kadar adam olduğunuza dair, korkunç bir kompleksiniz var. Sahte kişilikle kendinizi adam sanıyorsunuz, hem de delicesine. Bu olmaz. Ben bir ağa gibi sert bir yumruk atmıyorsam, beni güçsüz mü sanacaksınız? Bunlar doğru şeyler değil. Bu, modern siyasal otorite ve modern güç olayına yakışmıyor. Siyaset, talim etme sanatıdır. Eskiden atları talim etmeye denirdi, daha sonra şimdiki anlamda siyaset demişler. Siyasi terbiye, atı seyislerle talim etmeye kadar götürebilir. Bana göre bunun devri geçmiştir. Feodallerin bir talim tarzı vardır.
Örneğin, o köylülere uyguladıkları yöntemler bilinir. Ortaçağı bilirsiniz, kazan kaynatıp içine insanları atarlardı. İnsanları ateşe atar, çırılçıplak dikenlerin üzerinde bırakır, kamçıyla vura vura dikenleri her tarafına batırarak terbiye ederlerdi. Feodal otorite böyle oluşur. Faşizmin otoritesi vardı, insanları fırınlarda yakarlardı. Sosyalizmde bunlar olmuyor. Gerçi reel sosyalizmde böyle uygulamalar yaptı, yıkıldı. Demek ki, uygun yöntemler değil. Bizim yöntemimiz, esas itibarıyla ikna yöntemi olmak zorunda. Oysa siz, bu yöntemi almış olduğunuz kültürden dolayı en rahat alay edilecek tarz olarak yorumluyorsunuz. “Dinlesem de olur, dinlemesem de. Gereğini yapsam da olur, yapmasam da” diyorsunuz. Bu çok tehlikeli bir durum. Bunun karşılığını nasıl ödeyeceğinizi biliyor musunuz? İşte bu şok olma durumuna düşmemekle. Ve bu sonucun suçlusu kendim olmak istemiyorum. Bu savaşın şiddeti bütün savaşlardan daha şiddetlidir. İçindeki yargılama, sorgulama, suç ve ceza hiçbir mahkemede ve hiçbir savaşta rastlamayacağınız kadar amansızdır. Eğer bunu kavramazsanız bizim bu genel siyasetimiz içinde perişan olursunuz. TC‟den kurtulmaya çalışırsınız PKK‟ye, PKK‟den kurtulmaya çalışırsınız TC‟ye gidersiniz. Sonuçta ise, iki şey arasında dövülen bir yayığa dönersiniz ve bir oradan yersiniz, bir buradan. Üçüncü bir yol var mı? Bazı sözümona adamlar üçüncü bir yol olduğunu söylüyorlar. Öyle bir şey yok. İşte bu şok olan kişiliğin yolu da sözde orta yoldur. Kendini yaşatacak bir parça ekmeği yok, “Bütün Kürtleri birleştireceğim” diyor. Sanırım şimdi de MİT‟e şunu söylüyordur; “Türk ve Kürtleri birleştireceğim!” İşte bu şok kişiliği. Kazana oturmuş, kazanda yakılacak, ama yine de böyle şeyler söylüyor. Tabii bunlar çok ibret verici durumlar ve bu durumlara düşmemek gerekir.
Herkes yiğitlik meydanına giremez. Ben bu meydanda sağlam söz söyleyebilmek için kendimi on yaşından beri eğitiyorum. Küçük çocuk gruplarını toplayabilmek için o yaşımda avcılık yapıyordum; birkaç kelime öğrendiğimde onlara öğretiyordum, hatta dualarla onlara namaz kıldırıyordum. Bunların hepsi ilk örgütlenme şekilleridir. Bir çare bulmak istiyordum. O zamanki arayışımı bile hatırlıyorum, bir örgüt, bir çocuk ilişkisi için duvarların üzerinden atlayıp çocuğu bulmaya çalışırdım. Tüm işim gücüm bu çocukların peşinden koşmaktı. Bu teorik arayış, bu örgüt hep bu çabalarımın sonucudur. Şimdi size bakıyorum, hazineyi önünüze versek, zaferi altın tepside sunsak burnunuzu çeviriyorsunuz. Sizin bu kişiliklerinizle ne komutan, ne militan, ne de başka bir şey olunur. Sağlam bir önderlik, bir militan, çocukluğundan beri şiddetli bir arayış içerisinde olan kişi demektir. Neyi arar? Kendisine gerekli olanı. Nedir kendine gerekli olan? Örneğin özgürlük. Özgürlük nedir? İradesiyle yaşayabilmek. Nedir o irade, toplumda ne olur? Toplumun özgürlük iradesi olur. O nedir? Bir toprak parçası üzerinde ekonomik, siyasal ve düşünsel faaliyet, güç olma faaliyeti. Neye karşı? Doğaya karşı, bir zorba güce karşı. Özgürlük böyle tarif edilir. Özgürlük arayışınız şiddetliyse onu elde edersiniz. İlgisiz, kuru, hatta kendi başına bela olan bir kişilikten hayır gelir mi? Sizin durumunuz, benim en erkenden hatırladığım bir köylümüzün özdeyişindeki gibidir. Oğlu İsmail‟e “İsmail oğlum, kesinlikle öne girme, ama fazla arkada da kalma, orta yerde kendine yer bul” diyordu. Sonuçta ise İsmail asla adam olamadı. Çok ilginç, sizin felsefeniz de budur. Öncü böyle olmaz, öncü tanımı çok farklıdır. Orta yolcu olan bir kişi hiçbir yere varamaz. Büyük hatalar içerisinde büyümüşsünüz. Bu kalıplarınızı sadece bir konuşmayla kırmam imkansız. Kişiliğinize vura vura sizi böyle duyarsız, tepkisiz hale getirmişler. Altın tepside bazı zafer değerlerini sunsak, burnunuzu çeviriyorsunuz. Yaşam diye sizi böyle alıştırmışlar. Siyaset yapın diyorum, siz ise hamal Haso işi, Huso işi yapıyorsunuz.
Temel özellikleri edinin diyorum, “yok bana göre değil” diyorsunuz. Bir ahbap çavuşluk, fazla nitelikli olmayan, yükseliş değeri olmayan bazı küçük duygular ve küçük yaşam belirtileri bile size yeterdir. Büyük işleri kendinize bir hakaret gibi görüyor, çakılıp kalıyorsunuz. Bu tutumlarınızla da bu partide dikiş tutturamazsınız. Kendinizi dağlarda daha kötü duruma düşürmüşsünüz. “Bizi bu dağlarda kim görür” diyorsunuz. Her tür ilkelleştirici duygular, düşüncesizlikler her yanınızı kaplamış, ta ki düşman gelip uykuda vuruncaya kadar böyle yaşıyorsunuz. Böyle olmak için dağa çıkamazsınız.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER