BİR HALKIN CANLI KALKANI OLMAK
Botan (Şevket Yıldız) Yoldaşın Anısına
Ben Botan yoldaşla ilk dağa çıktığı gün tanışmıştım. Tek değildi, arkadaşları vardı. Sıcak ve canlı bir ekipti gelen.
Biz -belki de dağlarda kalmanın verdiği bir karakterdir- her geleni ilgiliyle karşılarız. Bizim için gelenler sadece taze kan değildir. PKK’nin kendine has bir dinamiği vardır. Eskisiyle yenisi, yapısıyla yönetimi, yaşlısı ile genci, kadını ile erkeği ve sayın sayabileceğiniz kadar ne kadar sözde zıtlık varsa bizde hepsi iç içe yan yana ele alınır.
Bu harmanlama bir felsefik duruşun sonucudur. Biz yaşamı canlı, akışkan, devinimli ve dinamik olarak ele alırız. Aslında yaşamın kendi dilini alarak içimize uygularız. Bu bağlamda yeni gelmişlerdir, toplumdan gelmişlerdir ve biz uzun yıllardır dağdayız ve bu yeni gelen gençlerden uzak kaldığımız toplumu yeniden yaşarız. Sosyal boşluğu her yeni gelenle doldururuz. Bu bağlamda kendi boşluğumuzu taze kan olarak gelenlerden alarak kendimizi yeniler ve gözden geçiririz. İşte bunun için her yeni bir katılım sadece dağa gelen bir katılım değildir. Her yeni katılım yeni bir motivasyon, moral ve sosyal alıştır.
Bu dünyaya bakışımız yaşam şeklimizi sadece etkilemiyor, aslında belirliyor. Biz yeni gelenleri ağırlıyoruz. Güzel bir ekip. Gözlerimizi, duruş ve bilinçleriyle dolduruyorlar. Önceleri misafir olduklarını düşünüyorum.
Dağa gelmişler ve ben tesadüfen gelen bu güzel gençlerin işleriyle uğraşacağım. Yani yönetimle olan çalışmalarının dışında ihtiyaçları neyse ben karşılayacağım.
PKK de her zaman böyle şanslar insana verilmez. Ya da her zaman insan böyle şanslı olmaz. Ben Türkiye de gelen bu arkadaşların sonra da “CANLI KALKAN” olduklarını öğreneceğim. Ve bu ilk karşılaşma aynı ekibin elemanlarıyla halen aynı sıcaklıkla sürüyor.
Botan yani ŞEVKET YILDIZ yoldaşla ve arkadaşlarıyla tanıştığımızdan ilk sorduğu “1996 yılının 15 ağustos ayında Hakkâri Van yolunu kesen arkadaşları tanıyor musun” oldu. Ben bu sorunun ardından tam yerini öğrenmek istiyorum. oda iki köy-ki bunlar çete köyleriydi-olduğunu söylüyor. Önce gülüyorum. Sonra susuyorum.
O “o eylem yapıldığında biz köydeydik. Kim yapmışsa bu eylemi biraz gözü kara ve deli olmalı” diyecek ve ben gülecektim.
Fazla dayanmadan o dönemlerde o eylemi bizim takımın yaptığını söyleyecektim. Ama ekleyecektim “biraz delilik vardı, birazda tesadüflük vardı ve birazda gözü karalık değil ama ahmaklık vardı” dediğimde şaşıracaktı.
Siz düşünün; sizi çok etkilemiş bir eylem, belki de ilk ve son gördüğünüz bir eylem. Ve siz göklere çıkarıyorsunuz. Size o eylemi yapan ya da yapanlar “birazda ahmaklık vardı” dediğinizde ne hale gelirsiniz acaba.
Tabii ben hayal kırıklığının yaşanmaması için olup biteni baştan sona anlatıyorum. Ve “o eylemi eğer önce keşfi yapılmış olsaydı bir taburluk güçte verselerdi yapmazdım. Biz hiç keşif yapmamışız. Sadece 15 ağustostur. Yolu keserek kimlik kontrolü yapmak istiyoruz. Görülmeyen yola kendimizi bırakarak bir yerinde kesiyoruz. Ve bizim savunmamızın kaldığı, koordinemizin kaldığı yer-eylem sonrası öğreneceğiz ki-iki çete köyün arasındadır. Hem de biri dört yüz metre mesafede ve görülmüyor diğeri altı yüz metre ancak görünüyor. İşte bu gerçeklikten yola çıkarak birazda ahmaklık vardı” demiştim.
Ve Botan yoldaşla ne zaman karşılaşsam hep sorduğu ve anlattığı bu olay olacaktı. Bu doğalında ayrı ve güzel bir ilişki olacaktı. Nede olsa ortak paylaştığımız bir eylemimiz vardı.
Ben Botan yoldaşı hep görecektim. Sık karşılaşacaktık ve sık görüşecektik.
Eğer siz bir kez Botan yoldaşla oturmuşsanız sizin onu sevmemeniz düşünülemezdi. O önderliğimizin dediği gibi “karşımızda, içimizde yiten yaşama karşı sessiz kalacak, çığlık atmayacak halde de değiliz” ya. O her an içerisindeki coşan seli ve çığlığı haykırmaya hazır bir gençti.
Siz onu bir gün değil bir saniye gülmediğini görmezdiniz. Sanki o tüm gülüşleri kiralamış ya da el koyarak yüzüne asmıştı.
Siz onu şöyle rahat oturmuş göremezdiniz. Çünkü o rahat durmayı sevmeyen cıvıl cıvıl bir kelebek misali yerinde durmadan uçandı.
Siz hele bu canlılığa o şirin mi şirin, narin mi narin aniden parlayan göz ışınlarını gördüğünüz de içinize bir sıcaklık düşerdi.
Açık itiraf edeyim ki; siz onu gördüğünüz zaman ve eğer siz biraz da bu dağlarda eski bir gerilla iseniz, sizin kendi ilk katılış yıllarınıza gitmemeniz düşünülemez.
Ve yine açık itiraf edeyim ki; siz onu gördüğünüzde kıskanmadan da geçemezdiniz. Çünkü o sizin geçmişinizden bir parça olarak karşınızda dimdik dururken ve siz kendi geçmişinizi bu gencin gürül gürül akan moralinden gördüğünüzde “ah” deyip geçmeniz mümkün değildi.
Evet, Botan arkadaş kısa bir süre bu dağlarda kaldı. Hem de çok kısa bir süre. Ancak o bir yıldızın kayışında bıraktığı izler kadar parlak olan bir hat bıraktı.
O, Edip Akbayram’ın Deniz Gezmiş için söylediği “devrim bir maraton ise o en iyi ilk yüz metresini koştu” misali, en hızlı, en güzel, en sıcak, en dolu, en canlı bir gerilla yürüyüşçüsü oldu.
Tarih bilincini yaşamsal yorumlara kavuşturanlar, günümüzün yorumunu da anlamlı yaparlar misali o en güzel yaşam yorumunu hep yaptı.
Canlı kalkan girişimine terörist Türkiye Cumhuriyeti Devleti cevap vermeyince tüm canlı kalkanlar gerillaya katıldı.
Parti gerillaya katılma kararlarına müthiş saygı duydu. Ben yapılan basın toplantısını-ki Botan yoldaşta Canlı Kalkan yönetimi adına basın açıklama ekibinde yer alıyordu-her zaman o 1970’lerin devrimci romantik dalgasına benzetiyordum. Bu bende tüm canlı kalkanlarda yer alan yoldaşlara karşı ayrı bir özel ilgi uyandırıyordu.
Dağa karar kıldıktan sonra Parti kimi yoldaşı gençlik çalışmasına görevlendirdi. Botan arkadaşta bu ekibin içerisindeydi. Ancak o hep silahlı mücadele sahasına katılmayı dayatıyordu.
Kendim bu ısrarlı istemine hep tanıklık edecektim. Eni sonunda birazda örgüte dayatarak-ki bu güzel bir dayatmaydı-önce yeni savaşçılara giderek askeri eğitim almış, ardından Zap alanına kayarak HPG’ ye katılmıştı.
Onun ilk HPG’ ye gelişini hatırlıyorum. Çünkü onları karşılayanların arasında ben yine vardım. İlk selamlaşma ardından söylediği ben “kuzeye gitmek istiyorum” sözü olmuştu. Hal hatır sormadan ilk istemi gerillanın en sıcak alanlarıydı. Birkaç gün birlikte kalacaktık. Ona; ilk önce askeri Taburlarda tecrübe edinmesi gerektiğini, savaşa atılmadan pişmesi gerektiğini ve eğer kuzeye geçiş olacaksa önce komutanlar okulu diye tabir ettiğimiz Mahsum Korkmaz Akademisinde geçmesi gerektiğini söyleyemezdim. Söyleyemezdim, çünkü onun şevkini kırma hakkını kendimden göremezdim. Kaldı ki her bir Kürdistanlının terörist ve faşist devlete karşı içinde beslediği kin ve öfkeyi savaş alanında dökme hakkı kutsaldır. Kimse bu hakkı hiçbir Kürt gencinden alamaz, esirgeyemez de.
Ancak biz yılların özgürlük mücadelesini veren bir gerilla hareketi olarak her genci ağzı salyalı, kuduz, psikopat ve vampir bir ordunun karşısına da çıkaramayız. Bu faşist devlete karşı meydana çıkaracağımız her gencin önce pişmesi gerekiyor, deney kazanması gerekiyor.
İşte bu kaygılardan dolayı önce ona söylemiyorum, birkaç gün geçtikten sonra ona kibarca yukarıda düşündüklerimi söylüyorum. O kabul etmezse de haklı olduğumuzu biliyor. Ve o bu bilinçle artık gideceği taburlara en aktif katılımla kendisini kuzeye hazırlayacaktır.
O kendisini müthiş hazırlayacak, düşmanın çivisinin söküldüğü Zap operasyonuna o aktif katılacak, aktif yaşama katılımından dolayı o Mahsum Korkmaz Akademisine alınacaktır. Onun kendisine çizdiği hedef gerçekleşmektedir. Artık bu eğitimden sonra kutsal olan kuzey topraklara geçişi yaşayacaktır.
Ne var ki güleçliği, coşkusu, sevecenliği, katılımcılığı ile gönlümüze taht kurmuş halkımızın “CANLI KALKANI” askeri eğitimde bir kaza sonucu kuzey hayalini gerçekleştirmeden aramızdan ayrılacaktı.
Bir İspanyol atasözünde denildiği gibi; “Hey yolcu, yollar yapılmaz. Yollar yürüyerek oluşturulur.”
Evet, Botan yoldaş yolları yürüyerek halkımıza ışık olmaya çalıştı. O her zaman en seçkin olmayı bildi. Bir insan yeter ki istesin gerisi teferruattır derler. Onun istemleri hep güçlü oldu.
Söyleyeceğimiz tek bir söz vardır o da; herkesi Botan yoldaş gibi yaşamaya ve Botan yoldaş gibi gerillaya katılmaya davet ediyoruz.
Ve diyoruz ki Düş; “güneş altında bir üzüm tanesi” olarak kaldıkça, umut dinmeyecek. Ve biz bu dünya da var oldukça Botan ve Botan gibi cıvıl cıvıl gençlerin hayallerinin gerçekleşmesi için elimizden gelen her şeyi yapacağımıza herkes emin olsun.
Ve diyoruz ki“karşımızda, içimizde yiten yaşama karşı sessiz kalacak, çığlık atmayacak halde de değiliz” ya!
ŞEHİT KASIM ENGİN
YORUM GÖNDER