ZEHİRLİ GAZLAR VE KİMYASAL SİLAHLARIN KULLANIMI VE YASAKLANMASINA DAİR DERLEME
Tarihteki ilk yazılı kimyasal silahların kontrolü antlaşması Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ve Fransa arasında imzalanan 1675 Strasbourg Antlaşması'dır. Bu iki taraflı paktta iki ülke arasında olacak herhangi bir savaşta zehirli kurşunların kullanımı yasaklandı. Strasbourg Antlaşması sadece, XIV. Luis'in Lorraine bölgesindeki Fransız kontrolünü sağlamaya çalıştığı savaş boyunca geçerli olacaktı. Antlaşmadan birkaç yüzyıl sonra kimya alanındaki gelişmeye bağlı olarak, devletler daha sofistike kimyasal silahlar geliştirdi ve silah kontrolünde öncelikli endişe zehirli kurşunlardan zehirli gazlara kaydı. Bu sebeple 1899 Lahey Sözleşmesi ile devletlerin büyük bir kısmı "boğucu, zehirli ve benzeri gazların savaşta kullanılmayacağı" konusunda anlaştılar (!). 1899 ve 1907 tarihli Lahey Sözleşmeleri oluşturulurken Brüksel Konferansı'nda hazırlanan Martens hükmünden faydalanıldı. Lahey Sözleşmesi, ancak savaşta taraf olan tüm ülkelerin bu hükümleri kabul etmesi ile uygulanabiliyordu dahası sözleşmenin ihlal edilmesi durumunda nasıl bir yol izleneceği de belirsizdi. Lahey Sözleşmesi ABD tarafından hiç kabul edilmedi, 4 Eylül 1900'de sözleşmeye taraf olan Almanya ise 1904'te kimyasal maddeler üzerinde, savaşta kullanılmak amaçlı deneylere başladı. 1915'te Almanlar savaşta ilk kez gaz kullandı. Bunu takip eden süreçte itilaf devletleri de savaşta çeşitli kimyasallar kullanmaya başladılar!
Almanların zehirli GAZ ve kimyasal silah kullanımı ile satış seceresi oldukça kabarık ve kirlidir. Keza Alman devleti ile Türk devleti arasındaki tarihsel soykırım, savaş ve suç ortaklığı ise tescillenmiştir. Türk devletinin insanlık ve savaş suçlarının resmi ortaklarının başında Alman devletinin geldiği su götürmez bir hakikattir!
Almanya'nın zehirli gaz üretmesi ve ithal etmesinin yasaklandığı Versay Antlaşması sonrasındaki dönemde İtalya ve İngiltere kimyasal silah geliştirmeye devam ettiler. Antlaşma sonrası kendi ülkesinde kimyasal silah geliştirmesi yasaklanan Almanya da 1920'lerde bilim insanlarını Sovyetler Birliği'ne gönderdi. İki ülke işbirliği içinde hem endüstriyel hem de silah olarak kullanılmak üzere kimyasallar geliştirdiler. Ateşkes antlaşmalarının ardından bu tür silahların kısıtlanmasına yönelik ilk ciddi deneme 1922'de Washington Konferansı ile yapıldı. Büyük itilaf devletlerinin katılımıyla toplanan konferansın 5'inci maddesi boğucu, zehirli gazlar ile buna benzer nitelikteki sıvılar ve diğer malzemelerin veya cihazların yasaklanmasını içeriyordu. Antlaşma Fransa'nın denizaltılar ile ilgili kısmı kabul etmemesi üzerine yürürlüğe girmedi!
Görüldüğü üzere zehirli gaz ve kimyasal kullanımında Emperyalist-Kapitalist devletlerin çıkar çatışmalarından kaynaklı sürekli olarak bir 'anlaşmamazlık' durumu yaşanarak, zehirli gaz ve kimyasal silah üretimi ve kullanımı günümüze kadar süregelmiştir!
1925 Cenevre Protokolü'nün eksiği kimyasal ve biyolojik silahların geliştirilmesi, üretimi ve stoklanmasının yasaklanmamış olması ve kullanım yasağının Avrupa dışında (koloni bölgeleri gibi) geçerli olmamasıdır. Ancak protokol 1972 tarihli Biyolojik Silahlar Konvansiyonu'na uzanan süreci başlatması açısından önem kazanmıştır. ABD, Cenevre Protokülü'ne 1975 yılına kadar taraf olmadı. (Aslında ABD'nin başlangıçta imzaladığı protokol ülkenin senatosu tarafından reddedilmişti). İtalya ise 1928'de protokolü imzalamış olmasına rağmen 1930'larda Etiyopyalılara karşı zehirli gaz kullandı. Tahminlere göre İtalya bu savaşta uçak yolu ile yaklaşık 700.000 ton kimyasal savaş malzemesi kullandı. İtalya, kimyasal silahları savaş suçuna karşı misilleme olarak kullandığını belirterek Cenevre Protokolü'ne aykırı bir durumun olmadığını (!) iddia etti. İkinci Çin-Japon Savaşı'nda protokol bir kez daha ihlal edildi. Japon ordusu bu savaşta farklı kimyasal silahları birçok kez kullandı. Protokol ihlalinin son örneği de Irak'tır. Irak Cenevre Protokolü'nü 1931'de imzalamıştı ancak 1980'lerde İran'a ve 1987-88'de de özelikle Kürtlere ve diğer etnik gruplara karşı kimyasal silah kullandı!
1932'de Birleşmiş Milletler üyesi altmış ülkenin temsil edildiği Dünya Silahsızlanma Konferansı düzenlendi. Konferans, tüm ülkelerin Versay Antlaşması'ndaki kısıtlamalara tabi olmasını isteyen Almanya ile yaşanan anlaşmazlık sonucunda çıkmaza girdi ve sonlandırıldı. 1933 şubatında konferans yeniden toplandı. Büyük Britanya'nın burada sunduğu silahsızlanmaya yönelik anlaşma taslağı Cenevre Protokülü'nden farklı olarak kimyasal silahların anlaşmaya taraf olmayan ülkelere karşı kullanımını da yasaklıyordu. Ancak pek çok kez bahane olarak kullanılan mütekabiliyet ilkesini de barındırdığından bu tür silahların üretimi ya da saklanmasıyla ilgili herhangi bir kısıtlama getirmiyordu!
Defalarca kimyasal silahlar yasaklansa da (!), savaşlar, işgaller ve sömürgecilik temelinde dünyanın farklı kıtalarında milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına sebep olan kimyasal silah kullanımı vahşi bir şekilde devam etmiştir!
İkinci Dünya Savaşı, muharib devletlerden hiçbirinin kayda değer bir şekilde kimyasal silah kullanmaması ile birlikte, kimyasal silah kontrolü için belirgin bir başarı olarak görülüyordu. Savaşın hemen ardından silah kontrol çabaları birinci olarak, muazzam yok edici bir güce sahip nükleer silahlara yöneldi ve kimyasal silahsızlanma öncelikli olmaktan çıktı. Durum böyle iken, Yemen İç Savaşı'ndaki gaz saldırıları ve Kore Savaşı'ndaki kimyasal silahların kullanıldığına dair ithamlarla, kimyasal savaş tekrar yayılmaya başladı. Tüm bu olaylar ABD'nin Vietnam Savaşı'nda ölümcül olmayan dozda kimyasal harp maddesi (gözyaşı gazı ve defoliantlar da dahil) kullanması ile birleşince kimyasal silahsızlanmaya olan ilgi yeniden arttı. Bu ilgi öncelikli olarak bölgesel girişimlerin ortaya çıkmasını sağladı!
25 Nisan 1982'de Bağımsız Silahsızlanma ve Güvenlik Meseleleri Komisyonu (ya da yaygın bilinen adıyla Palme Komisyonu) Avrupa'da kimyasal silahsız bölge oluşturulmasına yönelik bir çağrı yaptı. Bu öneri 1985'te Doğu Almanya'yı yöneten Sosyalist Birlik Partisi ve Batı Almanya'yı yöneten Sosyal Demokrat Parti arasında yapılan anlaşmanın taslak metnine dahil edildi. İki partinin planına göre, başlangıç olarak Orta Avrupa kimyasal silahlardan arındırılmış bölge ilan edilecek sonrasında da bu bölge genişletilecekti. Orta Avrupa dışında, Balkanlar'da Romanya ve Bulgaristan, Latin Amerika'da Peru ve Kuzey Avrupa'da da Danimarka kendi coğrafyalarında kimyasal silahsız bölge oluşturulmasına yönelik çaba sarf ettiler. Bu çabalar o dönem için sonuçsuz kalsa da silahsızlanmaya yönelik ilgiyi diri tutmuş ve sürecin o zamana kadarki en kapsamlı anlaşma olan Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ne uzanmasına yol açmıştı!
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi ile, üye ülkelere stoklarındaki kimyasal silahları deklare etmeleri ve Nisan 2007 sonuna kadar da sahip oldukları bütün kimyasalları yok etmeleri zorunluluğu getirildi. Bunun sonucunda taraf ülkelerce tüm dünyada 70.000 ton kimyasal silah stoğu deklare edildi. Bu stoğun %95'i sadece ABD ve Rusya'ya aittir. Kasım 2003 itibarı ile deklare edilen kimyasal silahların %11'i imha edilebildi. Kimyasal Silahlar Sözleşmesi ile kimyasal üreticisi ve tüketicisi olan özel şirketler de kontrol altına (!) alındı.
Son olarak; Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC), kimyasal silahların üretimini, stoklanmasını ve kullanımını yasaklayan bir silah kontrol antlaşmasıdır. Konvansiyonun tam adı Kimyasal Silahların geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözlesme şeklindedir!
Kimyasal ve biyolojik silahların yasaklanmasına yönelik hükümetler arası mütalaa, 1968'de 18 ülkenin dahil olduğu Silahsızlanma Komitesi ile başlatıldı. Oluşumun adı, çeşitli isim değişiklikleri ve düzenlemelerle 1984'te Silahsızlanma Konferansı (CD) oldu. 2 Eylül 1992'de Silahsızlanma Konferansı, Kimyasal Silahlar Konvansiyonu'nu kapsayan (tam adıyla Kimyasal Silahların Gelistirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözlesme) yıllık raporunu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na sundu. Genel Kurul, 30 Kasım 1992'de Konvansiyon'u onayladı ardından BM Genel Sekreteri de 13 Ocak 1993'te Paris'te Konvansiyon'u imzaya açtı. CWC yürürlüğe girdiği 29 Nisan 1997 tarihine kadar imzaya açık kaldı!
Zehirli gazlar ve kimyasal silahlarlara dair geçmişten günümüze anlaşmalar ve sözleşmeler:
Strasbourg Antlaşması 1675
St.Petersburg Deklarasyonu 1868
Brüksel Konferansı 1874
Lahey Sözleşmesi 1899
Lahey Sözleşmesi 1907
Versay Antlaşması 1919
Washington Silah Konferansı 1922
Cenevre Protokolü 1925
Dünya Silahsızlanma Konferansı 1933
Biyolojik Silahlar Sözleşmesi 1972
Avustralya Grubu 1985
Cenevre Zirvesi 1985
Kimyasal Silahların Kullanımı Konferansı 1989
Kimyasal Silah Anlaşması 1990
Cartagena Bildirisi 1991
Hindistan-Pakistan Kimyasal Silahlar Antlaşması 1992
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi 1993
Özcesi Kapitalist-Emperyalist hegemonik güçlerin zehirli gaz, kimyasal silah ve nükleer silah üretimi, kullanımı ve satışı uluslarası tüm sözleşme, antlaşma ve yükümlülüklere rağmen devam etmektedir. Türk devletinin yasak ve suç olmasına rağmen, Kürdistan'da yıllardır kullandığı ve son işgal saldırılarında ise açıktan kullandığı kimyasal silahlar, uluslararası tüm sözleşmeleri ihlal etmektedir. Buna rağmen uluslararası kamuoyunun, ilgili kurum ve kuruluşlarının derin sessizliği ve iki yüzlü tavırları, Kürt soykırım politikasındaki rolleri ve bu insanlık ve savaş suçlarına verdikleri desteğin açık ifadesidir!
ŞOREŞ MUNZUR
YORUM GÖNDER