GARİBE GEZER KÜRT SORUNU'NUN TA KENDİSİDİR
Garibe Gezer sesi, çığlığı duyulmayan, sesi duyulmasa da maruz kaldığı hiçbir baskıya, eziyete işkenceye asla boyun eğmeyen, inandığı değerlerden vazgeçmeyen direngen bir Kürt kadınıydı ve bu direnişiyle, duruşuyla yolumuzu aydınlatacak bir değer olarak aramızdan ayrıldı.
Bazen yazmak, konuşmak ne kadar da zor. Kelimeler nasıl da anlamını yitiriyor; yaşananları, hissedilenleri anlatması imkansız hale geliyor.
9 Aralık’ta Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde Garibe Gezer, hepimizin gözleri önünde yaşamını yitirdi.
Kimdi Garibe Gezer?
Garibe Gezer sesi, çığlığı duyulmayan, sesi duyulmasa da maruz kaldığı hiçbir baskıya, eziyete işkenceye asla boyun eğmeyen, inandığı değerlerden vazgeçmeyen direngen bir Kürt kadınıydı ve bu direnişiyle, duruşuyla yolumuzu aydınlatacak bir değer olarak aramızdan ayrıldı.
Devlet, her zamanki refleksi ile karanlıkta kalan birçok nokta olmasına rağmen, hiçbir ciddi soruşturma yapmadan hatta avukatlara haber vermeden yaptığı alelacele bir otopsi ile Garibe Gezer’in ölümünün intihar sonucu olduğunu iddia etti.
Gerçekten öyle mi değil mi, aslında bunun hiçbir önemi yok. Ne şekilde olursa olsun, Garibe’nin ölümü bir cinayettir ve katili de Kürt’e inkârdan, baskıdan, işkenceden başka bir şey reva görmeyen bu faşist düzendir. Kadının özgürlük mücadelesine en ufak bir tahammülü bile olmayan erkek egemen sistemdir. Özcesi Garibe’nin ölümü faşist, sömürgeci erkek egemen sistemin el birliği ile işlediği bir kadın cinayetidir. Hiçbir şey bu gerçeğin üstünü örtmemelidir.
Kürt Sorunu nedir diye merak edenlerin, Kürtler ne çekmiş gibi sorular soranların, hala bu soruların yanıtını bilmiyorlarsa, sadece Garibe Gezer’in hikayesine bakmaları yeterlidir. O hikaye de hem Kürt Sorunu’nu hem de Gezer’in katilini görecekleridir.
Garibe’nin ömrüne sığdırdığı acılar, zulüm, işkence Kürtlerin yaşadıklarının bir özetidir.
Bir abisi Kobanê ile dayanışma için yapılan eylemler sırasında katledildi. Kardeşinin akıbetini öğrenmek isteyen diğer bir abisi ise gittiği karakolun önünde polisin açtığı ateş sonucu felç oldu. Bir diğer abisi de tutuklandı ve halen cezaevinde.
Garibe ise 3 Mart 2016’da tutuklandı. Göstermelik bir yargılamanın sonunda, sadece bir türlü bulunamayan bir gizli tanığın beyanlarına dayanılarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Neredeyse altı yılı bulan cezaevinde kaldığı süre boyunca, her biri ayrı bir işkence olan 8 kez sürgün edildi.
Maruz kaldığı haksızlıklara, zulme boyun eğmeyip direndiği için, hakkı olanı istediği için adı hep işkence ile gündeme geldi.
Çok geriye gitmeyelim; sadece 2021’de yaşadıklarını hatırlamak bile nasıl bir cehennem içinde yaşadığını anlamak için yeterlidir.
21 Mayıs’ta sadece tek başına değil, arkadaşlarıyla kalmayı talep ettiği için kadınlı erkekli gardiyanların saldırısına uğradı; yarı çıplak halde yerlerde sürüklenerek hücreye atıldı. Hücrede protesto için kapıyı yumrukladığı gerekçesiyle bir kez daha saldırıya uğradı. 24 Mayıs’ta süngerli oda olarak adlandırılan işkence hücresine götürüldü. Hücrenin kapısında kadın gardiyanların cinsel saldırına uğradı. Maruz kaldıkları karşısında intihar girişiminde bulundu fakat çarşafın yırtılmasıyla yere düştü ve başından yaralandı. 7 Haziran’da ise bu kez yaşadıklarını protesto etmek için kaldığı hücreyi yaktı. Tekrar süngerli odaya atıldı ve orada tam bir gün tutuldu. Ayrıca Kayseri’de tutulduğu cezaevinde maruz kaldığı işkencelerden sorumlu olan cezaevi müdür ile başgardiyanın adını telefonda ailesine söylediği, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecritin sona ermesi talebiyle yapılan açlık grevine katıldığı gerekçesiyle 22 gün hücre cezası aldı.
Uğradığı cinsel saldırı sonrasında başka bir cezaevine nakledilmesi gerekirken, Kandıra’da tutuldu. Her gün kendisine saldıran gardiyanlar ile yüz yüze gelmek zorunda bırakılarak aynı travma ona tekrar tekrar yaşatıldı. Tabii ona cinsel saldırıda bulunan gardiyanlar ve cezaevi yönetimi hakkında tek bir soruşturmanın bile açılmadığını söylemeye herhalde gerek yok.
Ama tüm bunlar da yetmemiş olacak ki, sistemin Garibe’ye olan kini ölümünden sonra da devam etti. Cenazesi bile bir zulme çevrildi. Polis, Garibe’nin cenazesinin Mardin havalimanından Dargeçit’e belediye aracı ile gönderilmesine bile tahammül edemedi. Cezaevinde olan abisinin taziyesine gelmesine izin verilmedi. Kötülüğün en bayağı haliyle sıradanlaştığı bu coğrafyada, Garibe’nin ölümüyle ilgili sosyal medyada yapılan yorumları da bir kenara bırakıyorum.
Şimdi tekrar soralım Garibe Gezer’i kim öldürdü?
Ama son söz olarak biraz da çuvaldızı kendimize batıralım. Faşist faşistliğini yapar ve yapacak; önemli olan onun karşısında bizlerin ne yaptığıdır. Bu yüzden maalesef Garibe’nin hikayesi aynı zamanda aydınıyla, siyasetçisiyle, insan hakları savunucularıyla ve tüm kurumlarımızla bizim yetmezliğimizin de bir hikayesidir. Onun sesini yetirince duyamadık, duyuramadık. O tek başına yaşadıklarına karşı direnirken, gerektiği gibi onun yanında olamadık.
Garibe’nin ölümü karşısında bu coğrafyaya barışın, özgürlüğün gelmesini isteyen herkes ve her kesimin gerçek bir özeleştiri vermesi gerekmektedir ve bunun yolu da cezaevlerinde koşulları her geçen gün daha da ağırlaşan mahpusların mücadelesini daha güçlü bir şekilde sahiplenmek ve faşizmin saldırıları karşısında onlara kalkan olmaktır.
CİHAN DENİZ
(Kaynak: Yeni Özgür Politika)
YORUM GÖNDER