YÜCELTECEK TUTUMLARA, KARARLARA ULAŞMAK
Biz kış boyu yaptığımız çalışmaların özellikle yaşanılan yoğun bir savaş dönemini sorunlarına eleştirisel yaklaşımların boşa gitmediğine inanıyoruz. En az kayıpla kışın atlatılmasında olduğu kadar, daha gerçekçi yaklaşımın imkan dahiline girdiği düşüncesindeyim. Öyle anlaşılıyor ki çalışma tarzınız, temponuz başarıyı sağlamaya şimdi daha yakındır.
Düşmanın özellikle güz ve kış sürecine dayattığı imha operasyonlarının oldukça sönük ve başarısız geçtiği de kesindir. Daha önce de belirttiğimiz gibi en iddialı yıl, düşman açısından 1992 yılıydı. Gerek iç ulusal mutabakat, gerekse uluslar arası diplomatik seferberlikle varmış olduğu zirveyi bir daha tutturması mümkün değildir demiştik. Kısaca, cephede çözülme var. dolayısıyla bizim de bu geçen yılı çokça eleştirilen partinin taktik çizgisine yaklaşım yetmezliği nedeniyle tam istenilen başarıyı sağlayamadıysak da veya kazançlarımızın sınırlı olması, kayıpların da biraz yersiz olarak biraz da daha az olabilecek düzeyin üstüne çıkması, değerlendirilmeye çalışıldı. Ve şimdi bunun iyi bir bilançosunun çıkarıldığı kanısındayım.
Geliştirilen süreçler, yargılama süreciydi. Tabii ki bunu hata ve yetmezlikler temelinde, yine suç düzeyine varan davranışlarla bağlantılı geliştirdik. Birçok gerçeği ortaya çıkardı ve her ciddi devrimci hareketin yapması gerektiği gibi, kendine sevdalanmadan, kayıp nedenlerine yol açan temel hususları gün yüzüne çıkarmak ve üzerine çok gerçekçi gitmek tek doğru tutumdu. Buna bağlı kalındı. Hiç şüphesiz halen yürüttüğünüz çalışmalar, önemli gerçekleri bütün yönleriyle ortaya çıkarmıştır. Doğru olanın ne, yanlış olanın ne, eksik olanın ne, tamam olanın ne, yeterli olanın ne, yetersiz olanın ne olduğu, her zamankinden daha fazla belirgindir. Kayba götüren, kazanca götüren kişilik, savaşçıdan tut en üst düzeyde komutaya kadar, yine onun üslubundan tutalım düşünce derinliğine kadar neyle bağlantılı olduğu biraz daha iyi ortaya çıkmıştır.
Bütün bunlarla işlerin ilerleyebileceği, bu temel devrimci tutumla çözümlenemeyecek sorunun olmadığı, yaşamak isteyen hem de en özgürce yaşamak isteyenin, koşullar ne kadar amansız da olsa, bu amacına ulaşmaktan hiçbir gücün “bu dünya da olsa” engelleyemeyeceği de yine ortaya çıkmıştır.
Geliştirdiğimiz daha da sonuca gidici çalışmalarınız, yine her zamankinden daha da fazla, geleceği de kazanmayı amaçlıyor. Geçmişin kayıp ve olası yenilgi nedenleri aşıldıktan sona, geleceğin mükemmel kazanımının nedenleri de gündemleştirilmiş, üzerinde yoğunca duruyor ve sonuca götürüyorsunuz.
Biz de kendi sahamızda bu kışı, oldukça çok yoğun geçirdik. Ve denilebilir ki kesin derinlik ve yücelik sağlandı. Düşüncede olsun, ruhta olsun, temel davranışlarda olsun bu kışın sadece Önderlik, parti gerçeğine değil, halk gerçeğine de kesin kökleşmeye yol açtığı söylenebilir. Ve dolayısıyla yılın bu yönleriyle de oldukça kazanıldığı belirtilebilir. Unutmayalım ki, eğer gerçekten doğru çalışma tarzı, düşünsel düzeyden en ince taktik davranış düzeyine kadar böylesine kapsamlı ele alınmasaydı, hem yaşanılan kayıplar, zorlukların birçok kişide neredeyse çözülüşe kadar götürdüğü, her düzeyde yozlaşmadan tutalım ihanetlere kadar bu tutumlar yaygınlaşabilirdi, inanç, umut zayıflığı gelişebilirdi.
Direnme sadece zindanda veya kaba koşullara karşı değil, bir de kendini yeniden yaratma konusunda direnme büyük önem taşır. Basite düşmeme, özellikle çok etkili olan kendini basitçe yaşama, tutkuların esiri olma, yetmez davranışlarını vazgeçilmez, sevdalanılacak bir özellik olarak alma, bunlara karşı yürütülen savaş direnme, aslında en büyük savaşımlarımızdan birisi olmuştur. Bu kesinlikle bize çok gerekliydi. Ve savaş gerçeği ortaya çıkardı ki, bizi yenen karşımızdaki düşman değildi ve hatta işbirlikçi hainler de değildi, daha çok kurala, kaideye, büyük kazanmaya gelmeyen ve adına gelenek, alışkanlık dediğimiz, “araştırılırsa sömürgeciliğin, yüz yıllardan beri yabancı işgalin toplumda yarattığı adına gelenek ve ahlaki kurallarla, her türlü düşkünlük yaklaşımlarıyla halen sürdüren” etkilerin halen saflarımızda da güçlü olduğu tutum ve anlayışlar olduğu ortaya çıktı. bunlar aşılmadan, yerle bir edilmeden insanlığı kurtaramayacağımızı, ulusal kurtuluş, toplumsal özgürlük sağlanılamayacağı bir kez daha bütün yönleriyle anlaşıldı.
Bu anlamlarda da yaşanılan gerçeklik, özgürlük lehine kapsamlıdır. Yani taşlaşmış beyinler, yine kaskatı, dogmatik ruhsal tutumlar az direnme göstermedi, bu nedenle az kayıplara yol açmadı. Dolayısıyla kış boyu üzerinde yoğun durmamızın da ne kadar gerekli olduğu, şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bu tip tutum, davranışlara kalırsa, aslında bir kader gibi görülen ve tarihte sürekli görüldüğü gibi her türlü yenilgiyi de iliklerine kadar yaşarlar. Bir de buna karşı direnildi ve bazı kazanımlar ortaya çıkarıldı.
Tüm bu hususlar değerlendiriliyor. Baharı karşılama, bir de bu anlamıyla Newroz’u karşılama, yenilik anlamına geliyor. Yeni kazanımlar ilk defa kendimizi gerçekleştirme oluyor.
Dolayısıyla parti tarihimizin bir tekrarlama değil, derinleşen, yüceleşen bir olay olduğu bu yılda kanıtlandı. Her Newroz’un parti tarihimizle birlikte gerçek bir yeniden doğuş anlamına geldiği bu kez daha da gelişkin bir biçimde ortaya çıktı.
Bu anlamda bütün savaşçıların çok anlamlı bir baharı, bir Newroz’u yakaladığını belirtiyorum. Büyük kurtuluş umutları kadar, imkan olanakları da donandıklarını söylüyorum. Ve en temelde de doğru yaklaşım, savaşa gerçekçi yaklaşım hiçbir dönemle kıyaslanmayacak bir biçimde halkın gündemine, Parti öncülüğü sayesinde indirgenmiştir, diyoruz. Bütün başarıların temelinin bu olduğunu göz önüne getirirsek, bütün başarıların bu öncülük olayına bağlı olduğu göz önüne getirilirse, bunun önemli bir kazanım olduğu, çok açık görülecektir.
Diğer gelişmeler de vardır. Güney Savaşımının sonuçları önemli bir yeniden ulusal birlik ve ittifak sürecine dönüşme imkanlarını da ortaya çıkarmıştır. İşbirlikçilikle yıllardır süren çatışma, ilişki ve çelişkiler şimdi bir genel birlik ve ittifakı “tabi devrimci çizginin, bağımsızlık ve özgürlük çizgisinin başarısına imkan verecek bir biçimde, bu temelde bir gelişmeyi de” yakalayacağa benziyor. Yıllardır ‘reformizm’ bile diyemeyeceğimiz işbirlikçiliğin halk içinde olduğu kadar ve daha çok da öncülük düzeyinde daraltıldığı, olumsuzluklarının sınırlandırıldığı ve bağımsızlık, özgürlük yolunda bir engel olmaktan çıkarılıp onun hizmetine daha fazla koşulabileceği bir duruma doğru yol alındığını da ve her zamankinden daha fazla önümüzdeki bu hamle yılının buna imkan vereceğini de belirtebiliriz. Bu da ilk defa ortaya çıkan ve önemli sonuçları olacak bir gelişmedir.
Aynı kez, yüzyıllardan beri dinsel gericiliğin, bağımsızlık, özgürlüğü nasıl engellediği, yabancı, sömürgeci işgalciliğin hizmetinde işlev gördüğü göz önündeyken ve onun en son yıkıcı yaklaşımının geçtiğimiz yılda doruklara ulaşan cinayetlerle, Hizbullah adı altında da olsa, Allah adına da olsa yürüttüğü cinayetlerin de aslında bu tarihin İslam maskesi altındaki çarpıklığının da iyice açıklığa çıkartıldığı, biraz hesaplaşıldığı ve bunun insancıl, gerçek yanının varsa nasıl devrimin hizmetine koşturulması gerektiği de bir o kadar ortaya çıkmış ve gerçek bir Müslümanlığın ulusallıkla, özgürlükle bağlantısı konulmuş, gericiliğin teşhir ve tecridi sağlanmış ve onun da gerçekten halkın inançlarıyla bağlantıları, onun insani, onun özgürlüksel değerlerle bağlılığı varsa bunları da uzlaşmaya zorlamıştır. İç ve dış destekçileriyle birlikte kendilerinin halka ne kadar yararlı olduğu, ne kadar karşıt olduğunu sınamaya ve bu temelde saf, yer tutmaya, tavır belirlemeye itmiştir. Her zamankinden daha fazla bu konunun da açığa çıkarıldığı ve uzlaşması, ittifak yapılması gerekenlerin bunu nasıl ortaya koyacakları ve tam zulmün, faşizmin hizmetinde olanların da kimler olacağı netçe bu yılda, bu günlerde kendini iyice ortaya çıkarmıştır.
Hükümetin özel savaşı geliştirmede eskisi kadar olmasa da iddiasını sürdürmek istediği anlaşılıyor, fakat kararlılığından ve başarı umudundan epey uzaktır. Hiç şüphesiz varlık gerekçesini özel savaşa dayandırmıştır. Başarısızlığı halinde tarihin çöp sepetine atılacağını iyi bildiği için, tüm gücünü kullanmaya devam ediyor.
Tarih öyle bir noktaya gelmiştir ki özel savaş, kontrgerilla rejimi devletin bütün kurumlarına ve toplumsal kuruluşlara dal budak salarak kendisinin yenilgisiyle birlikte, rejimin de yenilgisine kapıları ardına kadar açık tutmuştur, buna dönüşüm sağlamıştır.
Öyle anlaşılıyor ki, her devrimin sonuna kadar karşı devrimi geliştirme durumu bizde de gerçekleşmişe benziyor, bu aynı zamanda devrime yaklaşımın da bir göstergesidir. Karşı devrim ne kadar ilerlemişse, devrimin de o kadar ilerlediği, bir tarihsel gerçektir. Dolayısıyla, görülmemiş çılgınlıklara, yalnız savaş yasaları değil, insanlık yasalarını bile zorlayan bu özel savaş, karşı devrimci savaş bütün toplumsal, siyasal, uluslar arası meşruiyetini yitirerek mahkumiyetine en uygun döneme de girmiştir. Dolayısıyla karşısında devrimci savaşın büyüklüğü ve kapsamlılığının bütün insanlık tarafından daha iyi anlaşıldığı, ‘insanım’ diyen herkesin daha artan ilgiyle etrafında saf bağlayacağı bir konuma, her zamankinden daha fazla ulaşılmıştır.
Temel gerçekler bu yıla böyle yansıyor, özellikle yeni girdiğimiz hamle yılına bu temel gerçekler çerçevesinde bakabiliriz.
Yürüttüğümüz çalışmalar hiç şüphesiz bu gerçeklerle bağlantılıdır. Biz hiç şüphesiz genel siyasi değerlendirmeleri daha fazla geliştirecek durumda değiliz. Yine, ayrıntılı olarak her bölgenin siyasi, örgütsel, askeri durumunu, sorun ve görevlerini de kapsamlı koymayacağız. Bunlar oldukça işlenmiştir ve ayrıntılısını yapıyorsunuz. Her zaman olduğu gibi bu dönemin de bilançosunu çıkarırken, kayıp-kazanç hanesini nedenleriyle birlikte iyi izah ediyorsunuz. Bunu zaten çoktan beri yapmaya çalıştık. Newroz öncesinde bu tip bilançoların tamamlanması yerindedir, iyi bir muhasebedir. Kendini ağırlıklardan kurtarmak kadar, yüceltecek tutumlara, kararlara ulaşmak da çok önemlidir. Şimdilik bu süreci yoğun yaşıyorsunuz.
Bütünüyle halkımızın da “Kuzey’de de, Güney’de de” buna benzer bir yaklaşım içine girdiği kanısındayız. Devrime biraz daha yakın, devrimci savaşa biraz daha yakın bir muhasebeyi yaşadığı da bir o kadar doğrudur.
İlk defa kendinizi yargılama gücünü bu kadar kapsamlı ve sonuç alıcı bir biçimde yapmaya çalıştık. Her türlü duygusallıktan anırarak, gerekirse en acımasız cezayı da vermekten çekinmeyerek bir yargılama süreci yaşanılıyor. Bu kadar suçlu bir toplumdan, onun derin etkileriyle saflara gelenlerin kendilerini yargılamadan ilerlemeleri zordur. Unutmayalım ki, Önderlik gerçeği de kendini her gün yargılama anlamına gelir. Yargılamayı zamanında yoğunca yapanlar, kendilerini iyi affettirmeyi de bilmişlerdir. Biz her zaman şunu söyledik; en ağır suçlar işlemiş olsak bile, kendinizi affettirme imkanı vardır, fakat bunun bir tek gerekçesi, gelişmeden başarıdan başka bir şeye meydan vermeyen çıkış, yürüyüş tarzıdır. Toplum olarak, parti olarak affedilmenin tek yolu kendi lanetli tarihimizle hesaplaşmak, yani savaşmak, kişiliğimizi çözümlemek ve affedilir, insanlık tarafından onaylanır, dostun da düşmanın da saygı duyabileceği bir konumu, bunun için bir savaşımı yaşamaktır, bir kişiliğe ulaşmaktır. Tek affedici yöntem budur. Bu, doğru yoldadır, başarıyla yürüyor, engel tanımıyor denilecek bir kişiliğin, bu bir halk da olsa, bir parti de olsa affedilme imkanı doğmuştur. Ve bu temelde bir affetmenin de yanlış olmayacağını söyledik.
Ama eski sahteliklerini, gelişmeme, başarmama nedenlerini ve doğru yola girmeme, girse de engel teşkil etme durumunu örtbas eden, bunu çeşitli maskelemelerle yutturmaya çalışanın affedilmez bir durumla yüz yüze olduğu, bunların da tespit edilmesi ve açığa çıkartılmasının önemli devrimci bir parti görevimiz olduğunu da sıkça söyledik ve bunu en çok da geçen yılın sonuçlarına ilişkin olarak değerlendirdik. Bu temelde bir yargılamanın gelişmiş olduğunu umarım. Kesinlikle doğru tutum, doğru kararlılık, doğru savaşım onun sıradan asker olmadan en kararlı komuta gücüne kadar herkesin artık neyin kabul, neyin ret, neye evet, neye hayır, neyin onay gördüğü, neyin görmediğini iyi bildiği, bu temelde sağlam tutuma, konuma, tavra ulaştığı, radikal bir dönüşümün sağlanıldığı, oyalamanın, gafletin saflarda yürüme imkanı bulamayacağı, kendini ifade etme hakkının bile olmadığı anlaşılmıştır. Herkes kesin tutuma ulaşmıştır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER