ÖNDERLİK GERÇEĞİ-56.BÖLÜM
Önderliğin içerisinde bulunmuş olduğu koşullarda önemlidir. Fazla anlatmak istemem. Viyan arkadaş neden bedenini ateşe verdi? Önderliği sekizinci yılında İmralı tabutluğunda görmek istemiyorum, dedi. Bu yüzden de bedenimi ateşe veriyorum, dedi. Viyan, kadın duyarlılığının doruğu olarak değerlendirilebilir. İnsan duyarlılığının doruğu. Önderliğin acılarını hissetmek. Ondaki insanı duyarlılık, ondaki büyük kadın duyarlılığı, ondaki büyük sevgi, hissediş gücü. Hep Önderlik ile yaşıyor ya. Rüyalarıma girdin, hep seninle yaşıyorum, diyor. Koşulları, acıyı hissediyor. Paylaşıyor ve herkesten benzer bir acıyı hissetme, duyarlılığı yaşatma için de bedenini ateşe veriyor. Sözün anlam kazanması için bedenini ateşe veriyor. Onun için Viyan bedenini ateşe veriyor. Onun için Viyan unutulmazdır. Unutulamaz. Viyan aslında dağ yaşamının tanrıçasıdır. Gerillanın tanrıçasıdır. Gerilladaki en üst düzeyde duyarlılığın tanrıçasıdır.
Nasıl bir ruh hali ile nasıl bir yüksek duyarlılık ile nasıl bir hissediş gücü ile yaşamak gerektiğinin tanrıçasıdır. Bir emir gücüdür. O açıdan Viyan arkadaşın mektubunda dile getirdiği o sade gerçekler Önderliğe bağlılık konusunda bir kılavuz olmak zorunda. Onun her cümlesini yüreğimize kazıyabiliriz. Viyan ile de Önderliğe ulaşılabilir. Viyan bizi Önderliğe götürebilir. Viyan bir köprüdür. Önderliğe giden köprüdür. O açıdan Önderliğin içinde bulunduğu koşulları hiç unutmamalıyız. Önderliğin her gün adeta ölüp ölüp dirildiğini unutmamak gerekir. Kargalar her gün karaciğerimi parçalasalar da yüreğimi parçalasalar da onu yenileme gücünü gösteriyorum, dedi Önderlik. Sistem her gün Önderliğin yüreğini parçalıyor, gagalıyor. Ama beynini ve yüreğini gagalamasına karşı Önderlik her gün beynini ve yüreğini tazeliyor. Özgür insan böyle yapar. Prolometeus böyle yapar. Çağdaş Prolometeus gerçekten belki kendi selefinden daha üstün bir duruşun temsili olarak ortaya çıkar. Değerli arkadaşlar, insan zindan ortamında da özgür olabilir. Ama yine de zindan ortamı özgürlüğün koşullarının olmadığı bir ortamdır. Özgürlük, özerk bir ortam gerektirir. Eliniz, kolunuz bağlı iken yanınızda suya düşmüş birini kurtaramazsınız. Özgürce bir tercihte bulunabilmeniz için ellerinizin serbest olması gerekir. Eliniz serbest ise suya atlayabilir ve boğulan kişiyi kurtarabilirsiniz. Kendininiz boğulma pahasına bile olsa böyledir. Kurtarırsanız kahramansınız. Ölürseniz belki daha büyük bir kahramansınız.
Çünkü en ahlaki olanı yapmışsın. Özgür insan öyle davranır. O açıdan arkadaşlar dağ ortamı özgürlüğün özerklik yönünü sağlayandır. Dağda bir özerk ortam var. Kendi kararlarımızı kendimiz alabiliyoruz. Kendi tercihlerimizi yapabiliyoruz. Tercihlerimizi uygulayabilecek imkanları bulabiliyoruz. Dağ havası özgürlüğün solunduğu bir ortamdır. Bu açıdan Önderlik en zor koşulları daima kendisine ayırdı, en kolay koşulları bize verdi. Özgürlük koşullarını bize verdi. Dağ koşulları özgürlük ve özerklik koşullarıydı. Mesela bazılarına göre Önderlik bizi dağa sürmüş. Düşman da bunu söylüyor değil mi? Sizi ölüme sürüyor, kendisi rahat rahat yaşıyor, denildi. Mesela inanlar bazen üç ay boyunca işkencede kalıyor, polis sorgusunda kalıyor. Düşünün ki sizi dünyanın en güzel oteline koysunlar, Hilton oteline koysunlar, hatta otelin kral dairesine koysunlar ve üç ayınca size kapıyı kapatsınlar, hiçbir insan ile görüştürmesinler ve her şeyinizi temin etsinler. Yemeğinizi, içeceğinizi versinler.
Fakat hiçbir insan ile görüştürmesinler. Ye, iç, yat. Sadece bu olsun. Dayanabilir misiniz arkadaşlar? Size işkence gibi gelmez mi? Dünyanın en lüks otelinde kalacaksınız. Yaşam size zindan gibi gelecek değil mi? Değerli arkadaşlar bunu bir yana bırakın. Önderliğin Ortadoğu’daki yaşamına bakın. Gerçekten Önderlik mezar gibi bir yerde yaşıyor. Bir ev ortamı, dışarı bile çıkamıyorsun. Rahat nefes bile alamıyorsun. Temiz havayı bile doğru dürüst soluyamıyorsun. Bir dağ ortamına çıkamıyorsun, halkın içerisine giremiyorsun. Çok ender durumlarda o da belki de istihbaratın bilgisi dahilinde. Ona göre istihbarat kendisine göre tedbir alır. Önderliğin yaşamına baktığımızda ne denli çile dolu ne denli acılar yüklü bir yaşamının olduğunu görebiliyorsun. Ama Önderlik bu en zor koşulları kendine ayırdı. Bizi en rahat koşullara gönderdi. Düşman ile hesaplaşma anı devrimciler için bir bayram anıdır. Bizleri bayram ortamına gönderdi. Devrimler halkların bayramıdır, dedi değil mi? Devrim anlarıdır bunlar. Bizlerinde bayramıdır. Bundan sonrası da bu tarzda bir algılayış olmalı. Bir bayram havasıyla, bayram coşkusu ile o an düşmana karşı dövüşmesini bilmeli.
Bir de arkadaşlardan ricam şu: Arkadaşlar siyasi değerlendireme yapmadan önce Önderliğin savunmasının son bölümüne bakın. Daha 2003 sonu 2004’ü başında Önderlik süreci anlatıyor. AKP nereye götürür? AKP ile Çiller hükümeti arasında ne gibi fark var, nasıl bir bağlantı kurulabilir? AKP hükümeti ve Türkiye ne yapmak istiyor, ABD’ye nasıl işin içerisine koymak istiyor? Avrupa’yı nasıl arkasına almak istiyor, özellikle ABD’yi bize karşı nasıl savaşın içerine koymak istiyor? Önderliğin bu konuda çok net belirlemeleri ve uyarıları yok mu? Şunu söylemedi mi? Artık sizi serbest bırakıyorum. Ben den bu kadar. Savaş buradan yönetilmez. Ama belli ki savaşacaksınız. Belli ki dedi savaş tanrıları yeniden sizden böyle bir direniş istiyor. Ben ne yaptıysam barışa gelmediler, dedi. Şu ortaya çıkıyor: Ne kadar savaş o kadar barış gibi bir durum çıkıyor. Ne kadar savaşırsanız o kadar barışın kapısını aralamış olursunuz. Devlet ya da devletler sizin savaş gücünüzü görmedikleri müddetçe barışa gelmeyecektir. Bu kesinleşmiştir. Bunların hepsini net bir biçimde söyledi. Yani bu durum yeniden yeniden bu durumun tahlilini, değerlendirmesini gerek olmadan Önderliğin o şeylerine bakılaraktan mevcut durum çok rahat bilinebilir. Mevcut güncel durum ise bunun doğrulanmasıdır.
Devrimci bunun doğrulanmasını beklemez. Bunun doğrulanmasını beklemeden tedbirini alır, düşmanın yönelimlerini daha erkenden boşa çıkarmak için mücadeleyi doruğa çıkarmak. Ama arkadaşlar dikkat ederseniz bu konuda zayıflıklarımız var. Tamam, hiçbir tedbirsiziz denemez. Ama tedbirlerimiz yine de yeterli değildir. Bu konuda bize düşen Önderliğin her zaman için doğrulandığını görmektir. Bu açıdan doğrulanmak her zaman için güzel bir şey değildir. Şu anlamda. Mesela uyarır ve boşa çıkabilirsiniz. Örneğin dersiniz ki bu adam böyle giderse uçurumdan aşağı düşer, hiç müdahalede etmiyorsun gidiyor ve o adam aşağı düşüyor. Bu vaziyette doğrulanmış oluyorsun. Bu iyi bir şey değildir. Fakat önemli olan onu uçurumun başından çekmektir. Önderlik “işler bir uçuruma doğru gidiyor” dedi. Uyarı bu doğrudadır. Uçurumdan düşmemeye çalışın, diyor. Bu konuda uyarılar yapıyor.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER