SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (11.BÖLÜM)
E- KÖLECİ UYGARLIĞIN YAYILMA VE OLGUNLAŞMA DÖNEMİ
Sümer toplumu ekonomik üretimdeki olağanüstü verimini kanıtlayınca, üstün toplum durumuna geçmenin temel kanıtını da elde etmiş bulunuyordu. Üretimdeki verim üstünlüğü daha sonraki tüm uygarlıkların güç göstergesi ölçüsü olmayı sürdürecektir. Verimli toplumlar, güçlü toplumlardır, dolayısıyla çekim ve yayılmanın med-cezir olayı, merkezi konumunu teşkil ederler. Sümer’deki bu üstünlüğün arpa ve buğday gibi bitkilerde bire seksen kadar bir verimliliğe ulaştığı hesaplanabilmektedir. Bu olgu bile dönemine göre nasıl bir etkileme ve yayılma gücüyle karşı karşıya bulunduğunu çarpıcı olarak ortaya koymaktadır. Elde edilen tüketim fazlasıyla çok sayıda zanaat ve ticaret biriminin istihdam edilmesi, beraberinde üretim merkezi durumunda olan tapınak etrafında hızlı bir şehirleşme ve şehir devrimine yol açma anlamına gelmektedir. Aşağı Mezopotamya ovasında başlayan bu süreç yüksek tempolu bir toplumsal gelişmeye, hem sınıflı, şehirli, hem de kolektif, siyasi hâkim kimlik olarak devlet tarzı örgütlenmenin yaratılmasına yol açmıştır. Bu bir siyasi devrim demektir. Biriken değerler öncelikle güvenlik sorunlarına yol açarken, savunma ve saldırı araçlarının önemi kendini dayatmış, bu döneme göre savaş tekniklerinin öne çıkmasını zorunluluk haline getirmiştir. Daha önce tarımsal verimliliğe belirleyici katkıda bulunan tunç kazma, saban ve balta teknolojisi, artık silah teknolojisine dönüşmüştür. Tunç silah, günümüzdeki atom silahındaki üstünlük gibi bir güçlenmeyi beraberinde getirmiştir. Öyle ki, artık silahlı güç anlamında da döneme göre Sümer toplumunun karşısında uzun süre dayanacak güç yok gibidir.
Bu ikinci üstünlük biçimine devlet organizasyonu gibi en gelişkin örgütlülükle birlikte sistemin enerjisini ve yağını oluşturan son derece güçlü tapınak gücünü eklediğimizde, tarihi başlatacak gücü ana hatlarıyla bir kez daha tanımlamış oluyoruz. Sadece kendini üretmek ve korumakla kalmayan, gücünü olağanüstü yayılma gücüyle kanıtlayabilen bir sistemle karşı karşıyayız. Akad Hanedanlığının kurucusu Sargon’un şahsında bunun tarihte ilk defa nasıl planlı ve amaçlı bir emperyalizme dönüştüğünü gördüğümüzde daha iyi anlamış oluyoruz. Köleci toplum sistemine dayalı emperyalizm çağı başlamaktadır. Buna tarihin, uygarlığın ilk med-ceziri, yani yayılma ve karşı koyma aşaması demek mümkündür. Sargon’un tarihteki rolü, ilk defa olarak Sümer’in küçük ve birbirleriyle çatışmalı hale gelmiş şehir devletlerini birleştirme ve güçlerini dışarıya yayma olarak değerlen_dirilebilir. Bu örneği daha sonraki tüm yayılmacı güçler yetkinleştirerek taklit etmişlerdir. Demek ki, uygarlığın sadece doğuşu ve kurumlaşmasının değil, yayılma biçiminin de çarpıcı sistemini Sümerlere borçluyuz. Yaklaşık M.Ö 4000-2500 yıllarını doğuş ve kurumlaşma süreci olarak kabul edersek, 2500’den sonra da halen özenle araştırılan ve gittikçe doğrulanan bir Sümer emperyalizm ve kolonyalizm süreciyle karşılıyoruz. Bu sürecin mantığını ana şıklar halinde şöyle sıralayabiliriz:
a- Yayılma, üretimdeki fazlaya dayanmaktadır. Fazlanın hem hammadde hem imalat maddeleri giderek büyüyen bir pazara ihtiyaç göstermektedir. Pazardaki alım satım ilk defa kurumlaşarak gelişme sürecine giriyor. Buna dayalı tüccar sınıfı yayılmanın motor sınıfı olarak doğuyor ve tarihteki tahrik edici motor rolünü oynama durumuna geçiyor.
b- Tunca dayalı silah tekniğinin hem gelişimi hem de bol sayıda - ki üretimi profesyonel bir askeri gücün doğmasına, kurumlaşmasına ve sistemle birlikte yayılma sürecine girmesine yol açıyor. Ganimet dönemi kapsamlı, planlı olarak açılıyor. İnsan soyu ilk defa planlı, ganimet ve köleleştirme amaçlı kendi türünden insanları imha etmeyi mümkün kılıyor. Bu husus şundan dolayı çok önemlidir: Tüm hayvanlar sisteminde hayvanların hiçbirinde kendi türünü yok etme biçiminde bir eyleme tanık olmuyoruz. Hele planlı ve örgütlü imha hiç yoktur. Bunu ilk önce insan türü uyguluyor. Bu kesinlikle sınıflı toplumla birlikte gelişiyor. Sınıflaşmanın gelişmediği neolitik ve daha önceki çağda böyle bir uygulamayı görmüyoruz. Yamyamlık denilen örneklerin bile, çok sınırlı ve kutsal bir amacın gereği olarak gerçekleşen bir ritüel, bir ibadet biçimi olduğu kanıtlanmış bulunmaktadır. Bu uygulamanın en çarpıcı bir biçimi de “kralın öldürülmesi” kuralıdır. Mevsimlik doğuş ve ölüşün tanrısal temsilinin bu gerçekleştirilme biçimi, daha sonra kendi çocuklarına benzer yakınlarını kurban etme biçiminde devam etmiştir. Planlı ve talan amaçlı saldırı ve yok etme kesinlikle sömürücü-egemen sınıfın bir uygulaması olarak gelişiyor, sistemleşiyor ve sanki normal bir tarih eylemiymiş gibi meşrulaştırılıyor. Daha sonra egemen dinin ve törenin kutsallaştırmasıyla kahramanlık eylemi, bir hak durumunda anlam kazanıyor, destanlaştırılıyor. Toplumun bir sınıfı veya sınıflaşması bunu temel bir amacı haline getiriyor. Bir meslek mertebesine yükseltiliyor. Böylece “insan insanın kurdudur” çağı başlatılıyor. Lanetlenmenin kaynağını da bu gelişmede görmek gerekir. Çünkü Sümerlerin en önemli destanı “Agade’nin Lanetlenmesi”, kutsal kent Nippur’un Akadlarca yerle bir edilmesiyle bağlantılıdır. Agade, tarihte ilk defa bu nedenle “lanetlenme” unvanına sahiptir.
c- Küçük şehir devletlerinin iç çatışmaları bu sürece yol açarken, büyüyen ihtiyaçlar emperyalistleşmeyi gerekli kılmaktadır. Daha önceki komünal toplulukların da çok yöne doğru yayılmaları vardır, ama bu yayılma böyle talan amaçlı değildir ve hükmetmeye dayanmamaktadır. Bu, doğal ihtiyaçlara dayalı ve yan yana yaşama kuralına oldukça bağlı gelişen ve yoğunca yaşanan bir durumdur; köleci emperyalizmin talan ve kolonileştirme uygulamalarından tamamıyla farklıdır. Kısaca içte sıkışan egemen sömürücü sınıf, hem bu baskı_dan kurtulmak hem de kazançlı çıkmak için en temel politika olan iç baskıları dışa yöneltme sürecini başlatmıştır.
d- Bu üç temel neden, sınıflı uygarlığın en temel kuralı olan “yayılmayla kendini büyüterek yaşatma” gerçeğine dönüşüyor. Bu tarz, uygarlığın doğasındaki bir özelliktir. Yayılmanın amaçlarına bağlı olarak çok çeşitli biçimleri vardır. Bir anlık talan amaçlı olmanın yanında, demir ve bakır gibi döneme göre son derece stratejik hammadde kaynakları üzerinde sürekli kontrol kurmaya dayanan, öte yandan ticaret kolonileri kurmaya ve bu temelde yeni şehir oluşturmaya kadar varan yayılma biçimleri vardır. Yine hammadde temini ve mamul madde satımına dayalı ticari yayılmanın yanı sıra, kendi tapınaklarının benzerlerini kurmaya öncelik veren dini ve ideolojik yayılma örnekleri de yoğundur. Yayılan alanın özelliklerine uygun olarak ya geçici ya da kalıcı olarak yerleşme de çok görülen biçimlerdir. Kalıcı biçimler uygun bir süre sonra karşılıklı yaşanan özümsemeyle birlikte yeni uygarlık alanlarına dönüşürler. Tarihin temelinde böyle bir oluşum mantığı büyük rol oynar. Uygarlık kaynaklarına ilişkin yapılan araştırmaların dayandığı tüm tezler, merkezi yayılma alanı ve zamanı olarak Sümerleri göstermektedir. Önde gelen merkezlerin oluşumunda, Verimli Hilal neolitiği İle Sümer Mezopotamya’sının belirleyici bir etkiye yol açtığı bilimsel kanıtlarla doğrulanmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER