ÖZGÜR KADIN PERSPEKTİFLERİ-2.BÖLÜM
Kadının özgürleşmesi çok yönlü güçlenmesinden geçer
Kadının güçlenmesini, cinsin çok yönlü özgürleşmesinde göreceksiniz. Sadece siyasal güçlenmeden bahsetmiyorum. Öyle ölçüleri, hatta ahlaki sistemleri olmalı ki, bir erkek çıkıp parasına, siyasal gücüne dayanarak bir kadını istediği gibi kullanamasın. Bu imkanı tümüyle erkeğin elinden almak gerekiyor. Moral ilkesine ihtiyacı var. Mesela bir erkek bir kadınla yaşamak istediğinde, kadının yeni oluşan yaşam gerçeğine ulaştığını hissettirmeli. Ben baskı uygulayamam, ekonomik gücüme de dayanamam. Barıştan tutalım siyasete kadar, ekonomik yaşam kararlarından tutalım çocuk sahibi olmaya kadar, cinsel yaşamı gönüllülük temelinde paylaşmaya kadar ortak karar vermeli, verebilmeli. Yani kadına hakim olamayacağını, bu erkeğe kesin kabul ettirmeli. Böyle bir kabul olmayınca, erkek her zaman gücüne dayanarak kendisini dayatacaktır.
Kadının zavallılığı, yüzyıllardan beri korkunç düşürülüşü bu temelde ortaya çıkmıştır. Bunun tamamen tersine çevrilmesi gerekiyor. Şimdi ben de ‘çok zor’ diyebilirim. ‘Ne gerek var, yaşamak istiyoruz; biraz kadın boyun eğse ne olur, daha da hoş olmaz mı’ diyebilirim. Bana göre bu, olsa olsa faşizme kadar götürebilir. Bu bir ahlaksızlıktır. Tabii kadının buna verebileceği çok çirkin bir yanıt var. Benim kendi gözlemlerimle ve sosyolojik olarak vardığım bir sonuç, psikolojik de olabilir; kadın burada çok kötü bir cevap veriyor. Sen onu kaba bir cins baskısına aldın mı, o da çok kaba bir biçimde cinsiyetini silah olarak kullanıyor. Bu Kürt toplumunda büyük bir düşüşe yol açmıştır.
Kadın çok kaba bir cins aracı olarak, bir tür üretme aracı olarak kendisini böyle normlandırdıktan sonra, bir ahlaki ifade haline getirdikten sonra, Kürt toplumunun iflah olması mümkün değildir. Burada sadece kendisinin düşüşünü, alçaltılışını yaşamakla kalmıyor, ulus olmaktan da çıkıyor. İçimizden komutanlık, önderlik çıkmıyor. Kendi partimizde, özellikle savaş saflarımızda ciddi bir erkek göremedik. Daracık, küçük amaçlar için yaşamaktan kurtaramıyoruz. Bunun özüne gelip dayanıyorsun; sonuç, ailecilik ideolojisidir. Güçlü, koparıcı bir kadın, bir erkek için her şeyini ortaya koyar, ya da en temel tarihi bir amaç için her şeyi bir tarafa bırakır. Bu çok kötü bir ahlaktır, bunun kırılması gerekiyor.
Benim Kürt toplumu için bundan çıkardığım bir sonuç şudur ki; özelleşmeden genelleşmeye doğru bir çıkış yapmak gerekiyor. Çok özelleşmiş meta aracı gibi bir kadın olmaktan çıkıp, tamamen ulusal düzeyi ve bu arada genel toplumun çıkarları diyebileceğimiz; yeni özgürlük ahlakı, yeni özgürlük tavrı, yeni özgürlük bilinci, örgütü diyebileceğimiz noktaya kadar getirmemiz gerekiyor. Bizim kanserden, kanser kadar tehlikeli bu illetten başka türlü kurtulmamız mümkün değildir. YAJK’ı da bu temelde ortaya çıkarttık.
Şimdi içimizde bile bazı erkekler ‘eskiden kadınlarımız, biz silah patlatırken mermi getirirdi’ tavrındalar. Ben bundan nefret ediyorum. Neden sen silah sıkasın da, kadın sana salt mermi getirsin? Erkek komutanlarımıza, savaşçılarımıza kalsa, kadınların yapacağı iş sadece mermi taşımak. Burada bir eşitsizlik var. Bu bütün işlerde böyledir. Kadına biçilen rol, ‘sen hep yardımcı ol, erkek de sana hakim olsun.’ Bu bütün sınıflı toplumlarda böyle başlar. Kadının derinliğine ezilmesi de tarihte böyle başlamıştır. Ama hala yoğun bir biçimde böyledir. Ki, ‘özgürlük partisiyiz’ diyoruz, burada da sürdürülmek istenen bu. ‘Kadın tek başına kalacağına, illa gelsin bizim yönetimimiz altında kalsın!’ Neredeyse ‘bütün komutanlıklar erkeklerin, yöneticilikler erkeklerin’ diyecekler. Yani son tahlilde son söz mutlaka erkeğin olacak, kadının olamaz.
Tabii biz burada da bir yenilik yarattık; kendim için de yarattım. Varsın benim tam hakimiyetimde bir kadın olmasın. Zaten bunu kendi ahlakım açısından da ahlaksızlık olarak görüyorum. Sonuna kadar özgür olsun, kendisini yönetebildiği kadar yönetsin, bilinçlendirebildiği kadar bilinçlendirsin, gücünü ortaya çıkarsın. Neden bundan korkuyoruz, o da bir insan değil mi? Eğer öyleyse, o zaman güçlenmesinden korkmayalım. Benim hakimiyetim altında değil, kendi özgürlüğü için sonuna kadar dağda, bayırda, silahıyla yatsın, kalksın, yürüsün, koşsun. Şimdi kısacası bunu soruşturuyoruz.
Kadın birliklerimize “nasılsınız” diyorum, “inanılmaz bir bilinçlenmeyi yaşıyoruz, bunda mutlaka derinleşmeliyiz; hayretler içinde şimdi görüyoruz, biz erkeğin böyle olduğunu şimdiye kadar hiç anlamamıştık” diyorlar. Bu tabii şimdiden büyük bir bilinçlenmeye ve kendi içinde cinsini doğru tanımlamaya, doğru ve yeni kimlikli kılmaya yol açıyor. Küçük bir başlangıç demek istiyorum. Bu muhtemelen tüm topluma doğrudan yansıyacaktır. Bunun benimle ilişkisi ne derseniz, ilişkisi bu işte!
Herkesin arkasında bir kadın var, onunla öyle yaşar veya bir kadına dayanır, öyle yaşar. Bizim de YAJK’a dayanarak yaşamaya güç getirmemiz, yaşamı göze almamız gerekiyor. Bunu, sanırım Beşikçi gibi bazı sosyologlar daha iyi anlayabilirler. Yani birçok aydınımız maalesef bu konularda düşünce üretemeyecek kadar zavallı. Yanlış şeylerle uğraşıyor; kadınla yaşamak deyince ‘yatmak, kalkmak’ anlıyor. Bunlar basit yaklaşımlar. Kadınla yaşamak biraz düşünce büyüklüğü ile olmalı. Duygularda, iradede gelişme ile, yücelme ile bağlantılı olmalı. Açıkça belirteyim ki hiç ayıp değil mevcut haliyle bir kadınla yatmak bana çok zor geliyor. Bazı alçaklar bunu yanlış değerlendiriyorlar ama gerçekten böyle. Zorluğun moral ve ilke ile de bağlantısı var. Hangi Kürt erkeğini “birçok toplumda da öyledir” veya Kürt kadınını bu bağlamda koysan bir yatağa, sabaha kadar leş gibi olur çıkarlar. Neden? Çünkü bağlanış tarzları yüksek moral ve ilkeye göre değil. Bir kaçışla bağlantılı. Bu ilişkileri kesinlikle ulusal, toplumsal değerlerden kaçışla bağlantılı.
Ben burada yatmayı suçlamıyorum, bunu kimse yanlış anlamasın. Ama Kürt toplumu deyince, toplumsal realitemizde ilişkilerin temelinde çok ciddi ulusal amaçlardan, ciddi toplumsal özgürlük değerlerinden kopmaları ve ‘sen yüzde yüz benimsin, ben de senin’ gibi bir felsefe ile birbirlerine kapaklanmaları söz konusu. Burada böyle bir kadın-erkek ilişkisinden artık hiçbir şey çıkmaz. Buna aile diyelim, eş, bilmem ne kurumu diyelim, karşılıklı eş, karı-koca ilişkisi diyelim. Burada her şey düğümlendi. Ulusal yaşam bitti, ileri düzeyde bir sosyal yaşam bitti. Toplumsal çıkar için kendini feda etme bitti. Örgütlenme için kendini öne koyma bitti. İleri ufukluluk, ileri düşünce bitti.
Bu kadınlar kimin kadınları olacak diye bir soru sormak bana ayıp geliyor. YAJK kadınları ülkenin kadınlarıdır, bunlar yüceliğin kadınlarıdır. Şu veya bu erkeğin değil, benim de değil. Bunlar özgürlüğün kadınlarıdır. Bunlar şehit kadınlardır; bunları kanıtlamışlardır. Cesaretleri ve fedakarlıkları buna layık olabileceklerini gösteriyor. Şimdi sevgiden bahsedilecek. Sevilecek kadın, yani bu temelde biraz ortaya çıkan kadın, eti, kemiği, budu için sevilmez. Ne kadar sana köledir, ne kadar senin malındır, bunun için de sevilmez. Sevilmenin özü özgürlükle bağlantılıdır. Nereden bakarsak bakalım, bütün aşkların yüce bölümünün temelinde bir özgürlük ifadesi vardır. Bunu yaratıyoruz ve bu yöntemle olur diyoruz.
Kürt kadınının, Kürt kızının yıllarca dağlarda savaşması, sevginin yaratılmasının en önemli kaynağı olacaktır. Bu kopuşla birlikte kadının değerini anlayacaktır. Erkek kadını çok istiyorsa, o zaman kadının değerini takdir etmesi lazım. Yani daha dün ezdiği, sövdüğü, dövdüğü kadın ile, şimdi son derece özgür iradeli kadın arasındaki farkı görecek ve böylece kadının kıymetini bilecek. Kadın daha iyi örgütlü olursa, kendi moral değerleri olursa, ‘benimle yaşamı paylaşmak istiyorsan, şu kadar savaşçı olacaksın, şu kadar halkına, ulusuna, insanlığa bağlı olacaksın. Faşist olmayacaksın, feodal olmayacaksın, çok çirkin de olmayacaksın. Benim şartlarım bunlardır’ diyecek. Kadının, YAJK’ın yaşam şartları, yaşamı paylaşma şartları böyle. Bir erkek, ‘bunu temsil ediyorum’ diyorsa, o zaman bunu kanıtlayacak. Yok, ‘silahımla, gücümle seni zorla alacağım’ diyorsa, bu olmaz. Tamamen özgürlük ilkesine göre sen de kendini kanıtlayacaksın. Kadın için bundan daha değerlisi olamaz.
Bana göre bu bütün çalışmalardan önce gelir. Bütün temel insani ilişkilerin en önceliklisidir. Dolayısıyla bu çalışmayı başarma ihtiyacını duyduk. Biraz el yordamıyla oldu. Bizim diğer işlerde olduğu gibi, bu işlerde de pratiğin ortaya çıkardığı zorunlu ihtiyaçla, teorik düzey ve bildiğiniz, gördüğünüz gibi sosyolojik, siyasal ve askeri boyutuyla benim bu konuya yaklaşmam hiç zor değil. Hatta duygular boyutunda yaklaşmam hiç zor değil. Ben bunu bilim adamlarına, sanatçılara bırakıyorum. Bu meseleyi çok ciddi ele almaları gerektiğini söylüyorum. Öncelikli bir mesele olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorum.
YAJK bu biçimde gelişiyor. Binlerce militanıyla gelişiyor. Hepsi fedai savaşçılarıdır. Bunlar daha da derinleşerek böyle gideceklerdir. Burada, ben ne kadar rahat yaşıyorum gibi bir şeye yer yoktur. Bunun önderliğini Sema Yüce’ler, Zilan’lar yapmışlardır. Binlerce şehit vardır, onlar yapmışlardır. Biz onların anısına, YAJK somutlaşmasını yaratacağız. Erkek bu konuda, kopuş varsa ben yalnız kaldım demesin. Hayır, erkeğin burada kedisine çekidüzen vermesi gerekiyor; tutarlı, dürüst, yiğit olması gerekiyor. Kendisini yaratması gerekiyor. Başka türlü YAJK somutunda, partimiz içinde veya dışında olsun, kadınla buluşmak mümkün değildir.
Şimdiden, “PKK Önderliği’nin yarattığı kadına ulaşılamıyor” diyorlar. Ulaşamazsın tabii! Neden ulaşamazsın? Çünkü orada bir yücelik, ilkeye bağlılık var. Senin oraya ulaşabilmen için yüzde yüz dürüst olman gerekecek. Kurtuluşla, özgürlükle, örgütlülükle ve sağlam bir eylemlilikle, yani mücadele ile sözleşme yapman gerekir. Bir de dürüst olduğunu kanıtlayacaksın. O zaman YAJK yüceliği ile buluşabilirsin. Duygularınla, sevinçlerinle katılabilirsin. Başka türlüsüne bizim YAJK gerçekliğimiz izin vermez.
Bu aynı zamanda kadın için de geçerlidir. Bu temelde oluşacak bir birliğin, erkek kimliğinin de kabul edilecek bir kimlik olduğunu vurguluyorum. Kısaca yeni ahlak, yeni toplumsal düzenleniş bu çerçevede gelişecektir. Kimse zor demesin. Zor olan köleliktir, zor olan insan olmaktan çıkıştır, zor olan dünyanın rezili olmaktır. Güzel olan, kolay olan, özgür olandır. İnsanı güçlü kılandır. İnsanı çok güçlü bireyler olarak ve yaşamda güçlü paylaşanlar olarak oraya çıkarmaktır. Kolay olan, özlemi duyulması gereken, esas kılmamız gereken bu değil mi?
Sanıyorum önceliği kadına verme, “Önce kadınları vurun!” ilkesinin yerine, “Önce kadınları kurtarın!” demek daha doğru bir çalışmadır. Şimdi bundan sonra sıra erkeğe gelebilir. Mesela en başta ben kendimi ikna etmeye çalışıyorum. Beni, ‘kadınla şöyle yaşıyor, böyle yaşıyor’ diye değerlendiriyorlar. Ki, kadınla yaşamak da isterim, hiç ayıp değil! Benim hem hakkım, hem görevimdir. Birey anlamında söylemiyorum; nasıl bir kadınla yaşamak istediğimize dair bazı kavramları bunun için geliştirdik. Bu, erkek arkadaşlarımız için sanırım bir ölçüdür. Ayrıca Önderliğe şöyle bağlıyız, böyle bağlıyız diyorlar. Ama hayretler içindeyim. Peki bağlı olduğunuz önderlik nasıl bir önderlik? Tüm konularda olduğu gibi bu konularda da mücadelesi var, kabul-red ölçüleri var. Yaşam anlayışı, felsefesi, ahlakı var. Hiçbirisinin bundan haberi bile yok. Özellikle erkek arkadaşlarımızda sanırım ikiyüzlü bir bağlılık oluyor böyle zayıf bir bağlılık var. Böyle olmasaydı bütün kadınlara saygılı olurlardı.
Bana göre kadının özgürlüğü ile birlikte kimliğini, hatta güzelliğini ortaya çıkartıp hayranlığını belirtmek, yaşamı paylaşmak güzel bir şey. Ama tekrar söylüyorum; Önderlik’te bu nasıl oluyor; bu üzerinde durulacak bir konu. Ama hiçbirisi aklına getirmek bile istemiyor. Bunun anlaşılması gerekecek. Gelişme hiç yoktur demiyorum. Birçok arkadaşımız yoğunlaşıyor. Erkekte de bir yoğunlaşma, net savaşım olmasaydı, dağlarda bu kadar genç kız sağlam kalabilir miydi? Bunun üzerinde önemle durun.
Bana birisi anısından bahsetti. Şehit Çiçek arkadaşımız vardı. Bir Türk binbaşısı, bakire midir, değil midir diye kontrol ediyor. “Bakire” diyor. “Sekiz yıldır saflarda bakire kalmışsa bunlar tabii başarılı olur. Benim birliğimde olsaydı, değil sekiz yıl, sekiz saatte kaç tane asker bu kızın üzerinden geçerdi'” diyor. Böyle bir anı hatırlatılır. Gerçeklik payı var tabii. Yalnız Kürdistan tarihinde değil, Ortadoğu’da da bu geçerli; sanırım birçok yerde öz gücüyle, kendi öz gücüne, iradesine dayalı olarak dağlarda veya yaşamın diğer alanlarında kadının saf kalabilmesi ciddi bir olaydır.
Bir de erkeklerin bizim ortamlarda saldırganlığının kırılması çok önemli bir gelişmedir. Tabii ki bu istediğimiz düzeyde bir gelişme değildir. Şimdi hiçbir erkek, bir kadına küfürle veya sırf fiziki yaklaşımla yaklaşamaz, kendisini konuşturmaz. Bana göre bu da bir kadın için çok önemli. Erkeğin kendisine küfür etmemesi ve kadının kendisini şiddete maruz bırakmaması önemlidir. Şimdi parti ortamında, savaş ortamında bu kesinlikle böyle. Fakat bunun sistemleşmesi gerekiyor. Erkeği cins olarak da özgürleştirmeye tabi tutmak gerekiyor. Bunu düşünmüyor değilim. Zaten YAJK bunun için etkili bir silah.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER