SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (27.BÖLÜM)
Grek aydınlanmasında rol oynayan düşünce aşamalarını peş peşe ele aldığımızda şunları belirtebiliriz:
A- Homeros ve Hesiodos’la başladığı kabul edilen ilk süreç, Grek mitolojisi ve teolojisinin anlatım dönemidir.Homeros, klasik çağın büyük ozanıdır. Bir anlamda M.Ö 1000 yıllarındaki şiir dönemini temsil ediyor, görkemli şiiri yansıtıyor. Bu tarihi dönemde Hindistan’da “Vedalar”, İran’da “Avesta”, Mezopotamya’da Babil Yaratılış Destanı “Enuma Eliş”, Kenan’da “Yehova, Elohim” (diğer deyişle Tevrat) anlatımlarının yazılı ve sözlü damgasını vurduğu yıllardır. Hepsindeki dil şiir dilidir. Bunlar kabile ve aşiret konfederasyonlarıyla hanedanların kuruluş destanlarını teşkil etmektedirler.
Bunlara kahramanlık destanları demek de mümkündür. Kendini yarı tanrı gibi gösteren yükselen sınıf ve kişilerin arzu ve iradelerini yansıtmaktadırlar. Homeros’un anlattıkları, kendinden çok önceleri Ortadoğu coğrafyasında gelenekleştirilen bir anlatımın Grek kahramanlık aşamasının parlak bir uygulamasıdır; M.Ö 1800’lerden 1200’lere kadar süren ve tarihi Troya şehrinin düşmesiyle sonuçlanıp, Anadolu’nun kapısını bu sefer tersine Akalara ve Dorlara açan barbar akınların destansı bir dille anlatılmasıdır. Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasındaki Troya şehrinin tarihi önemi büyüktür.
En azından M.Ö 4000 yıllarından beri Mezopotamya ve Anadolu kültür ve uygarlık değerlerinin burası üzerinden Grek yarımadası ve Balkanlara taşınmasında temel bir kapı rolünü oynamaktadır. Grek ve Balkanları beslemekte ve hâkim olmakta, bununla Troya’nın göz kamaştırıcı altın çağı yaşanmaktadır. Troya’nın düşmesi bu nedenle büyük ve uzun süreli bir tarihin tersine çevrilmesidir. Gılgameş Destanı’ndan sonra ikinci derecede önem kazanan Homeros’un “İlyada”sı, bu büyük tarihin on yıllık dönemini, M.Ö 1200’lerin bitişinden sonraki bir savaşını destanlaştırmaktadır. Savaş o dönemde benzer birçok halk direnişinde ve saldırısında gerçekleşen biçimiyle destanlaştırıldığından, İlyada bu nedenle evrensel bir anlatım değerine sahip olmuştur.
Barbarlık aşamasında, diğer bir deyişle henüz devletleşemeyen, etnik soy birimlerinin geçici ve zorlukla yürütülen federasyon tarzı birliklerinde, kabile şeflerinin olağanüstü rolleri abartılarak anlatılmaktadır. Buna ihtiyaç vardır. Çünkü bu güç yoğunlaşması olmadan, bir sonraki aşamadaki sınıflı toplum ve devletleşme gerçekleştirilemeyecektir. Halen her halkın zihninde güçlü olarak yaşatılan bu destansı anlatımlar uygar bir güce kavuşmanın önem ve zorluklarını yansıtmakta, tarihin çağ dönüşümünü ifade etmektedir. İlyada’nın yazılı bir halde günümüze ulaşmasının böylesine büyük bir tarihi değeri vardır.
Greklerin ilk “Helen” birlik rüyasını dillendirirken, gerçekleştirilenin büyük değerinin farkındadır. Bilindiği üzere Troya’nın düşüşünden sonra, Batı Anadolu’dan başlamak üzere M.Ö 1200’lerden itibaren “deniz kavimleri” denilen bir karşı yayılma dönemi başlar. Batı Anadolu İyonlaşırken, bu dalga Mezopotamya, Doğu Akdeniz, Güney Akdeniz, Güney İtalya, bugünkü Makedonya ve Karadeniz boylarına kadar dalga dalga yayılacaktır. Homeros’un ikinci büyük destanı “Odysseia”, bu yayılışların deniz yoluyla gerçekleştirileninin diğer parlak bir anlatımıdır; deniz maceracılığının, fethinin destanlaştırılmasıdır.
Tarihte ilk defa deniz yoluyla bir yayılmayı yazılı olarak günümüze kadar taşıdığı için hem belgesel niteliği, hem de dönemin mitolojik edebi dilini yansıtması açısından büyük önem taşımaktadır. Burada Gılgameş’in “ölümsüzlük otu”nu aramak için yeraltı sularında yaptığı geziye benzer bir anlatıma sahip olduğu için, gelenekle ilişkisi açısından da değerli bulunmaktadır. Hesiodos’un “Theologia” sı da M.Ö 800’lü yıllarda ozan diliyle yazılan, dönemin koşullara uyarlanan mitolojisinden esinlenmektedir. Sümer mitolojisinin özellikle Hititler versiyonu temelinde Anadolu üzerinden alınarak, Grek kahramanlık dönemini tanrılaştırmada kullanılmaktadır.
Bu tarihi dönemin tüm kahramanlık eylemleri ve ardı sıra gelişen hanedanlık temelinde yükselen devletleşme çabaları, Sümer ve Mısır mitolojisinden esinlenerek, birer küçük tanrılar birliği “Pantheon” ideolojisine dönüştürülerek din, yani uyulması zorunlu inanç kalıpları haline getirilmektedir. Hititler ve Hurrilerde “Teşşup”, Fenikelilerde “Baal”, İbranilerde “Yehova, Elohim”, Hintlilerde “Brahma”, İran’da “Ahura Mazda” biçiminde yükseltilen en büyük tanrı anlayışına dayalı dinselleştirme çabaları, gecikmeli olarak Greklerde “Olimpia tanrıları” da denilen Zeus önderliğindeki tanrılar birliği “Pantheon” olarak şekillenmektedir. Bunun altında da kahramanlık döneminden geçen toplumun etnik yapı ve soy birliğinden siyasal birliğe, devletleşmeye doğru geçişinin ideolojik üstyapısının kurulması yatmaktadır.
Yani siyasal birliğin gereği ve zorla yaratılması ideolojik bir gerekçeye dayandırılmaktadır. İdeoloji yaratma her yeni siyasi organizasyon için zorunludur. Tarihin her döneminde ve gelişen her toplumunda bu süreci gözlemek mümkündür. Hepsinin de temelinde Sümer kahramanlık döneminde, yaklaşık M.Ö 4000-3000 yılları arasında gelişen toplumsal dönüşümü, sınıflara ayrışma ve devletleşmeyi idealize etme çabası yatmaktadır. Bu çaba sonucu,
Sümer rahiplerinin harika yaratılışı olan gök tanrı An, hava tanrısı Enlil, dağ tanrıçası Ninhursag (sonradan İnanna, İştar), su ve yer tanrısı olarak gelişen Enki tasarımı, kimlikleşmesi biçimindeki geleneği esas alınmaktadır. Günümüze kadar tüm “Theologia”lara temellik eden ve biçim kazanmasında başrolü oynayan bu Sümer deneyimleridir. Tabii her yerel alan kendi kültürel geleneklerini katıştırarak, gerekli gördüğü dönüşümü ve asimilasyonu gerçekleştirerek kendine uyarlamıştır. Hesiodos bunu Grek yarımadası için yapmaktadır. Bu alanda yürütülen araştırmalar “Enki=Kronos”, “En=Uranus”, “Marduk=Zeus” ilişkisini bilimsel olarak kurgulayabilmişlerdir.
Hesiodos’un Theologia’sı özgün, siste_matik olduğu ve günümüze kadar yazılı ulaştığı için önem kazanmaktadır. İnsanlık kültürel geleneğinin önemli bir parçasını bu temelde hazırlamak küçümsenemez. Ama kaynağı ortaya koymadan da doğru sonuçlara varılamaz. Özellikle tek tanrılı dinlerin doğuşunu değerlendirirken, bu geleneksel kültürel akışı kesinlikle göz önüne getirerek çözümlemek büyük önem taşımaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER