ÖNDERLİK HAKİKATİNE DOĞRU KATILMAK-3.BÖLÜM
Soykırıma Alınmış Bir Halk
Böylesi bir ortamda herkesin bir biçimde bu ihanete bulaştığını anlamak zor olmasa gerekir. Farklı bir varlık olma hakkı bile gasp edilmiş bir toplumun kendisine yaşatılan bu korkunç haksızlık karşısında isyan etme takatini bile kendisinde bulamaması, son derece ürkütücüdür. Doğadaki her canlı varlık kendisine yönelik saldırıları savuşturmak üzere bir savunma duruşu içinde bulunur. Kendi güvenliğini göz ardı eden hiçbir canlı varlık yoktur. Beslenme, güvenlik ve varlığını sürdürerek evrensel sonsuzluğa katılma tüm canlı varlıklarda gördüğümüz üç temel varlık koşuludur. Varlığa yönelik saldırı esas olarak bu üç alana yönelik saldırıdır. Önder Apo’nun deyişiyle Kürt halkı ekmeğin ülkesinde bir parça ekmeğe muhtaç bırakılmıştır. Soyunu sürdürmesi üreme derekesine düşürülmüştür. En kutsal varlıkları olan çocuklarını kendi ahlaki ve politik gerçekliğine uygun tarzda eğitememekte, Kürt çocukları egemen ulusun kimliksel ve kültürel gerçekliği içinde eritilmektedir. Güvenliğini sağlama alma, öncelikle örgütlü olmayı akla getirir. Oysa Kürt halkı dünyanın en örgütsüz halkıdır. En tehlikeli soykırım türü budur. Böylesi bir ortamda sadece biyolojik olarak bir varlıktan söz edilebilir ki, bu da ölümden beter bir duruma mahkum edilmişliği ifade eder.
Diriliş; aslında dinsel literatürde geçen bir kavramdır. Ölünün yeniden hayata dönüşünü veya döndürülüşünü anlatır. Buna ilişkin en çarpıcı örnek, İncil’de anlatılan bir olaydır: Dört günlük ölü olan Lazarus’un cesedi bezlerle sarılmış olarak evde bulunmaktadır. Evde yas vardır. İsa yas evine uğrar. Ölünün annesi ve kardeşlerinin feryadı karşısında ‘Lazarus, ayağa kalk ve yürü’ der. Lazarus ayağa kalkar ve yürür. Ölü, yeniden can bulur. Önder Apo da bir bakıma benzer bir eylemin peşindedir. Kürt halkının direnmesiz bir biçimde ölümünden yana değildir. Yaşam gibi ölüm de elbette anlamlı olmalıdır. Kürdistan’ın tüm vadilerinin Kürt insanının cesetleriyle dolması, Kürt halkının yatırıldığı ölüm döşeğindeki zavallı halinden çok daha evladır. Çıkmayan candan umut kesilmez denir ya, Kürt halkı da hala yaşam emareleri göstermektedir. Sadece saçının tek bir telinde dahi canlılık emaresi varsa, buradan tutup yaşam kavgasına atılmak gerekir. Önder Apo’nun damgasını vurduğu Kürt dirilişi, bu direnişin ürünüdür.
Başkalarını savunmak isteyenler, önce kendilerini savunmayı bilmek zorundadır. Kürt gerçeğinde kendini savunmak, her şeyden önce verili yaşam tarzına katılmayı reddetmekle başlar. Bu noktada ‘ben bu bataklığa girmeyeceğim, bu kirli sularda yüzmeyeceğim; ben sizin gibi yaşamayacağım’ cümlelerinde anlamını bulan duruş, Kürt dirilişinde kilit öneme sahiptir. Burada genelde uygarlık yaşamına, özelde kapitalist modern yaşama karşı çok net bir tavır alış vardır. Önderlik gerçeğinde somutlaşan ‘ruhunu satmama’ diye adlandırdığımız gerçeklik işte budur. Uygarlık yaşamına katılmak ruhunu sömürü, zulüm ve zorbalık sistemine satmaktan farksızdır. Ne aşılmakta olan feodal sistemle buluşmak ne de yeni gelişen kapitalizme katılmak, Önder Apo’nun çocukluktan itibaren sergilediği duruşu ortaya koyar. Bunun bir diğer anlamı da ihanete bulaşmamak, yaşamın ihanete uğramasına kesinlikle ortak olmamaktır. Beş bin yıllık uygarlık sistemi karşısında sergilenen bu duruş, süreç içinde daha büyük bir anlam yüklenip, bu sistemin çözülerek aşılmasına ve alternatif bir sistemin ortaya çıkarılmasına götürmüştür.
DÜŞÜNCE KOMÜNÜ (DERLEME)
YORUM GÖNDER