KAHRAMANLIK HAFTASI’NIN RUHUNU DOĞRU ANLAMAK VE UYGULAMAK ZAFERİ GETİRECEKTİR-4.BÖLÜM
Biz bugün de 2010 Newrozunu yeni bir dönemin başlangıcı haline getirmek için belli bir süreçten beri çeşitli düzeylerde hazırlıklar yapıyoruz. 2010 Newrozunu Kürt sorununda demokratik çözüm sürecini başlatmanın Newrozu olarak değerlendirdik. Bu şu anlama gelmektedir; Kürt sorununun demokratik çözümü artık kendisini dayatmıştır. Kürt özgürlük hareketinin bütün bileşenlerinin, güçlerinin bu çözüm sürecini her planda gündeme dayatmaları gerekmektedir. Bunun için 2010 yılını bir hamle, bir ulusal birlik yılına dönüştürmek için çağrılar yapıldı; gerekli siyasi, diplomatik çalışmalar yürütüldü, daha da yürütülecektir. Ama aynı zamanda 2010 yılı Newrozunu bir hamle yılına dönüştürmek, ideolojik, kültürel, siyasal, diplomatik, sosyal, ekonomik ve bir savunma hamlesi olarak bir başlangıç yapmak istiyoruz.
Kürt sorununda demokratik çözüm artık kendisini dayatan bir süreç olmuştur. “Ya demokratik çözüm ya da görkemli direniş” sloganı halkımızın bu Newrozda kaldırdığı bir pankart ve sloganı olmuştur. Dolayısıyla bu bizim için bir talimattır. Bu çok önemli bir mesajdır. Bu slogan dönemin özelliğini özetlemektedir. Yani “ya demokratik çözüm ya görkemli direniş” bunun başka yolu yok, ara dönemi, arası yoktur. Kürt sorununun demokratik çözümü bugün kendisini bütün kapsamıyla gündeme dayatmıştır.
Ortadoğu bölgesi yeni bir dizayn sürecini yaşamaktadır. Yapılacak bu dizayn projesinde Kürtlerin yeri nerede olacak? Bu önemli bir konudur. Yeni dizaynda Kürtlere yer vermemek yeni bir katliam sürecinin önünü açmak demek olacaktır. Bu nedenle önümüzdeki süreç çok önemli bir süreç oluyor. Kürt Özgürlük Hareketi Newroz ateşiyle önemli bir gelişme düzeyini yaratmıştır. Mücadele bugün başarının, zaferin eşiğine gelmiştir. Bu mücadelenin önemli kazanımları vardır. Kuzey’de var, Güney’de var. Güney’deki federasyon bir kazanımdır. Kürt halkının Doğu’da, Batı’da, Kuzey’de, Güney’de kazanımları vardır. Şimdi bütün bu gelişme düzeyine rağmen Kürtleri görmezden gelmek demek, inkar siyasetini sürdürmek, imhaya tabi tutmak anlamına gelmektedir. Bu gerçekliği, gücü yeniden görmezsen, yok sayarsan bu o halkı yok edeceğin anlamına gelir. Çünkü bu halk artık bir güçtür, bir iradedir. Sen bu iradeyi tanımazsan ne yapacaksın? O zaman yok edeceksin. Bu irade maddi ve manevi bir güçtür ve bir gerçekliktir. Kürdistan dağlarında bu kadar gerilla var ve Güney Kürdistan’da bir federatif sistem var. Yine KCK’nin her tarafta örgütlenme düzeyi vardır. Sen bütün bunları görmezsen o zaman bu onu yok edeceğin anlamına gelir. Dolayısıyla Newroz ruhu, ateşi bölgenin en eski halkı olan Kürt halkında geç de olsa direnişiyle bir ulusallaşma gerçeğini yaratmış, artık kendi meşru, doğal haklarını elde etme mücadelesinde önemli bir düzey kazanmıştır.
Mevcut sınırlara dokunmadan, demokrasinin geliştirilmesiyle Kürt sorununun tüm Ortadoğu bölgesinde çözüleceğini belirtiyoruz. Bunun için bizim yeni hamlemizin sloganı: Özgür Önderlik, Özgür Kimlik, Demokratik Özerkliktir! Çünkü demokratik özerklik bir perspektiftir. Kürt Halk Önderliği özgürleşmeden hiçbir sorun çözülemez. Kürt halkının kimliksel özgürlüğü olmadan hiçbir sorun çözülemez. Çözüm perspektifi de demokratik özerkliktir. Bu açıdan perspektif çok nettir. Bu bizim için, Kürt halkı için çok önemli bir husustur. Eğer tarihin bu önemli aşamasında mevcut gelişen özgürlük mücadelesi bir hamle ile inkar siyasetini aşarsa özgürleşme dönemi, Ortadoğu bölgesinde halkların kardeşleşmesi dönemi, demokratik gelişim ve yükseliş dönemi gelişebilir. Çünkü biz halkların kardeşliği temelinde sorunları çözmek istiyoruz ama özgür ve eşit kardeşlik temelinde çözmek istiyoruz. “Biz kardeşiz fakat benim her şeyim sana egemen olacak; benim dilim, kültürüm, benim tarihim egemen olacak, seninki de yasak olacak, sen konuştukça ben sana dava açacağım, seni içeri atacağım fakat yine de biz kardeşiz” diyeceksin. Böyle kardeşlik olur mu? Dünyada görülmüş bir şey midir? Bu nasıl kardeşliktir? Sen kendi dilini, kültürünü, devletini her şeyini bana dayatıyorsun, ben kendiminkinden söz edince de beni zindana atıyorsun. Beni kurşunluyorsun, katlediyorsun. Bu ne biçim kardeşliktir? Bunun kardeşlik olmadığı açıktır. Bunun köle-efendi ilişkisi olduğu gözler önündedir.
Buna karşı Kürt halkının mücadelesi ve başkaldırısı sömürgeciliğin dayattığı köleliğe karşı bir isyandır. Önder Apo’nun öncülüğünde gelişen mücadele bilimsel, çağdaş analize dayanan, özgür, eşit bir sistemi hedefleyen bir çıkıştır. Bu temelde yeni Kürt isyanı aynı zamanda bir toplumsal bilinçlenme hareketidir. Bu kadar baskı ve tutuklamaya rağmen hiçbir eksiklik gösterilmeden, en ileri düzeyde bir eylemlilik, bir disiplin içerisinde 2010 yılı Newroz’u kutlanmıştır. Neden? Çünkü yakalanan, tutuklanan her kadronun yeri derhal doldurulmuştur. Bu toplumda bilinçlenme, kadrolaşma artık gelişmektedir. Bilinçlilik düzeyi vardır. Dolayısıyla hiçbir tutuklanma durumu onun hareketinin zayıflatılmasına ya da geriletilmesine yol açamaz. Kürt toplumunda tarih boyunca varolan boyun eğmez, kolay kolay teslim olmaz duruş biçimi ve Newroz’la günümüze kadar taşırılan geleneksel direnişçiliği Önder Apo’nun felsefesiyle bir bilinç hareketine dönüştüğü için artık hiçbir tutuklama, öldürme vb saldırı biçimi bu hareketi durdurmaya yetmeyecektir. Bu hareketin bu tür saldırılarla sindirilmesi mümkün olamaz. Bu gelişme düzeyi bu Newrozla birlikte çok iyi biçimde açığa çıkmıştır.
Newrozla birlikte bir bu yön ortaya çıktı, bir de harekete yakıştırılan “terördür, terörist faaliyet yürütülüyorlar”, yine Önderliğimize yönelik ağza alınmayacak -ki o tüm Kürdistan halkına bir hakarettir- ağır ithamlarla suçlama -ki bu bir düşmanlık ağzıdır- aynı zamanda tamamen yalandır. Bugün hareketimizin öncülüğünde gelişen Kürdistan Özgürlük Hareketi en toplumsal harekettir, en hukuksal, ahlaki bir harekettir. Kürt halkı halk olmaktan kaynaklı doğal haklarını istemektedir. Meşru yollarla bunu elde etmek istemektedir. Şiddeti kullanan, şiddeti öne çıkaran ve şiddetle sonuç almak isteyen biz değil, sömürgeciliktir. Biz şiddeti meşru savunma hakkı çerçevesinde kullanmaktayız. Kendi şerefimizi, kendi haysiyetimizi ve kendi değer yargılarımızı her biçimde savunmak bizim hakkımızdır. Çünkü biz bir toplumsal gerçeğiz, çünkü bizim değer yargılarımız var, çünkü bizim dayandığımız temel kutsal değerlerimiz vardır. Biz bu değerlerimizi savunmak durumundayız. Meşru savunma hakkı uluslar arası evrensel yasalarda kabul edilmiş bir haktır. Kürt halkı da bu hakkı çerçevesinde özgürlük mücadelesini yürütmektedir. Eğer bugün bu mücadele tekrardan ağza alınmayacak suçlanmalarla suçlanıp, ‘terörizmle’ damgalanıp, üzerine gelinirse elbette ki bu halk, bu hareket artık her biçimde kendini savunabilecek bir durumdadır. Biz şimdiye kadar meşru savunma stratejisinin aktif savunma aşamasını pratikte geliştirdik. Bizim 2004’ten bu yana geliştirdiğimiz ve 13 nisan 2009 tarihine kadar yürüttüğümüz silahlı faaliyet meşru savunma çerçevesindeki aktif savunma faaliyetiydi. Şimdi görüyoruz ki Türk devleti hele hele de generalleri bunu kendileri için bir başarı olarak görüyorlar. “Biz belki tasfiye etmeyi başaramadık, fakat aşağıya çekmek de bir başarıdır” diyorlar. Halbuki ortada onların başarısı diye bir şey söz konusu değil. Biz kendimiz meşru savunma çizgisi temelinde aktif savunma ekseninde sınırlı bir savaş yürüttük. Onlar bu biçimde toplumu kandırıyorlar, toplumu yanıltıyorlar ve yalan söylüyorlar. Onlar da çok iyi biliyor ki biz şimdiye kadar sınırlı bir savaş yürüttük. Bizim bugün yürüttüğümüz savaşın dört- beş katı kadar savaşı yürütme kapasitemiz vardır. Aslında bunu generaller de biliyor. Türk devletinin yöneticileri de biliyor. Ama ona rağmen yürütülmüş olan aktif sınırlı savunma savaşını kendileri için başarı gibi göstermeye çalışıyorlar. Halbuki öyle değildir.
Şimdi hem uluslar arası güçleri arkalarına alarak, hem de bölge güçleriyle ittifak yaparak, tekrar bir tasfiye konseptini dayatıyorlar. Bir taraftan diplomasiyi devreye koyuyorlar, Türkiye’nin jeo-stratejik konumunu pazarlayarak Amerika’yı, NATO’yu saldırtmak istiyorlar. İşte Avrupa’da gelişen operasyonlar bu çerçevede gelişmiştir. Diğer taraftan bölge güçleriyle ittifaklar kurarak, anti Kürt ittifakları temelinde hareketimizi sıkıştırmak istiyorlar. Önderliğimiz buna “makas ağzı” diyor. Makasın ağzının bir tarafı NATO güçleri, bir tarafı da bölgesel güçlerle Kürtleri biçmek istiyorlar. Gelişen durum budur. Bu makas tekrar bize dayatıldığında biz buna bu sefer aktif savunma ile etkili cevaplar vermek zorundayız. Bize tekrar şiddet dayatıldığında o zaman biz de şiddetin dozajını arttırarak, cevap vermek zorundayız. Çünkü bizim ölçülü ve sınırlı bir savunma pozisyonumuzu kendileri için başarı olarak gösteriyorlar. Hatta bunu bazı köşe yazarları, Taha Akyol vb yazarlar bile bunu adeta teorileştirdiler. Bu bir yalandır. Biz Kürdistan özgürlük hareketi olarak silahlı mücadele stratejisini değil, meşru savunma stratejisini esas alıyoruz. Ama meşru savunma stratejisinde de karşı taraf sana kapsamlı yöneldiğinde sen de ona o kapsamda cevap verirsin. Karşı taraf mevcut durumda yığınak yapıyor. Bundan daha kapsamlı hem siyasal hem diplomatik hem de askeri saldırı başlattıkları anda, biz de ona karşı tabii ki direnişle cevap vermek durumunda kalacağız. Önümüzdeki süreç bu biçimde gelişmelere gebe bir süreç olacaktır.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER