APOCU MİLİTAN KİŞİLİK (22.BÖLÜM)
DEVRİM YARATICI BİR KİŞİLİK GEREKTİRİR Yaşamın yıkılış ve yeniden yapılış süreçleri; halk gerçekliğimize dayatılan eski yaşamın her düzeyde alt üst edilerek yıkıldığı, ortaya çıkan sorunların çözüldüğü ve başarılması gereken görevlerin başarıyla yerine getirildiği süreçlerdir. Bunun yanında özgürlüğü, eşitliği esas alan yaşam sürecine ilişkin, en üst aşamada sergilediğimiz her türlü pratik savaş çabalarımızdan tutalım, her düzeyde yoğunca yaşadığımız bir alt üst oluşu iliklerimize kadar hissettiğimiz bir süreçtir. Böylesi dönemleri herhangi bir dönemle, özellikle de yerleşmiş kuralların, tutum ve davranışların, geleneklerin, statükoların egemen olduğu dönemlerle karıştırmamak çok önemlidir. Ve denilebilir ki, en çok hata da burada yapılıyor. Toplumun dingin, geleneksel statükocu eski yaşamını esas alan kişi alışkanlıkları, her düzeydeki yaşam tarzları devrimle yıkılmaya çalışılıyor. Fakat bundan kurtulmak sanıldığından daha fazla zordur. Denilebilir ki, geçmişin kalıntıları en büyük tutucu özellikler olarak varlığını sürdürür ve kolay kolay kişiyi de terk etmezler. Hatta bu konuda, gelenekler en büyük tutuculuktur denilir; bir anlamda da karşı devrimciliktir. Değil onlarca yıl, yüzyıllarca süren bir mücadeleyi gerektiriyor. Özellikle bizim gibi yeni yaşamı yakalamakta çok zorlanan bir halk ve ona öncülük eden bir parti kadrosu açısından günlük olarak hemen her şeyinizi etkisi altında bulunduran gelenekleri aşma, sanıldığından daha fazla zordur. Kaba anlamda bir savaşçılık var, karşı koyuş var, fakat onun özellikle sosyal yaşama dönüştürülmesi, yenilenmiş bir insan olarak parti içinde ifadeye kavuşturulması, hele hele orduya yansıtılması hiç de kolay olmuyor. Kişiliğin yarısı adeta eskiyle temsil edilirken yarısı da yeniyle temsil ediliyor. Veya bir yanımız savaşırken bir yanımız bizi savaştan alıkoyuyor; bir yanımız düşmana karşı savaşırken bir yanımız düşman için savaşıyor. Bir yanımız yeniliğe açıkken bir yanımız kapalı ve bu, büyük bir gerginlik yaratıyor. Bu anlaşılır bir husustur. Devrim süreçleri zaten öyle olur. Ama o dengeyi sürekli yaşayamayız. Çünkü çok dinamik bir dengedir; ya karşı devrimin körüklediği eski tutum ve davranışlar tekrar bizi geriye çeker -ki bu, örgüt tasfiyeciliğidir, yaşamda devrimci değerlerin bozuluşu ve yozlaşmasıdır- ya da devrimi bastırır, eskiyi çok sıradan, etkilenilmeyecek kalıntılar düzeyinde bırakır. Yaşamı ister bütünüyle yenileyerek topluma yansıtmada olsun, ister parti içine egemen kılmada olsun yıkılmayacak bir duruma getirir ve böylece devrim güvenceye kavuşmuş olur. Devrimimiz halen karşı devrimci cephenin muazzam saldırısı ve buna dayanak teşkil eden işbirlikçilik ve ihanetle karşı karşıyadır, hatta içimizdeki gaflet durumuyla, partileşmemiş; özellikle partinin siyasal, örgütsel savaş hattına gelmemiş çok geri kadro ve savaşçı yapısı nedeniyle büyük bir tehlikeyle yüz yüzedir. Yürekli çıkışlar, başarı için çok gerekli olan kendini savaşa verme, bu cesareti, fedakarlığı sergileme olmasına rağmen, bunun zaferi garantileyecek düzenlenişi, planlanışı yeterli olmaktan uzaktır. Dolayısıyla gerginlik var, eğer mücadele günlük olarak yoğunlaştırılamazsa denge her an karşı devrim lehine dönüşebilir veya zor bela tutturduğumuz düzeyi kaybedebiliriz. Zaten bu konuda yoğun bir mücadele yaşanmaktadır. Bu mücadele sadece siyasi çizgi düzeyinde, yine onun gerillaya yansıtılması veya bazı ideolojik değerlendirmelerle sınırlı değildir. Daha çok yaşam düzeyine çekilmiş, özellikle öncünün bütün yönleriyle çözümlenmesi ve devrime mal edilmesi, yine geriye çark etmelere, özellikle provokasyonlara cevap veren bir kişiliğe dönüştürülmesi çabaları söz konusudur. Bunu temposuyla, çalışma tarzıyla bir yaşam tarzına dönüştürmek, hiç olmazsa öncü düzeyinde temel garantiyi elde etmek kaçınılmaz ve ertelenmez bir görev olarak her sorumlu devrimcinin önünde durmaktadır. Bunun yanında yeni yaşamın artan sosyal görevleri var, her devrimci partinin ilk dönemlerinde çıkışı ideolojik, politiktir, bunun yanında askeri bir sürece de girebilir ve parti genişledikçe, toplumsallaştıkça sosyal yaşama ilişkin görevler kendisini dayatır. Toplumun düzenlenişi, savaşa çekilişi artık büyük önem kazanır. Partimiz böyle bir aşamaya gelmiştir, ama bizim kadronun daha çok grup döneminin ideolojik tartışma düzeyini aşmayan bir konumdan çıkmak istemediğini görüyoruz. Yani hareket toplumsal dengeyi tamamen kendi lehine çevirecek duruma gelmiş, toplumu alabildiğine etkisi altına almış, ama bizim kadro küçük bir grubun üyesiymiş gibi hareket ediyor ve bu konuda her türlü cesaretsizliği yaşamaktan kendini alıkoyamıyor ve devrimin görevlerine doğru yaklaşmak istemiyor. Aslında son dönemlerde ortaya çıktı ki, işler, görevler büyürse çok çaba sergilemek gerekiyor, çok sergilenecek çaba da o kişiyi yorar, yorduğu için de kendisini yaşayamaz. Özellikle aydın bozuntuları ve fazla emeğe dayanmadan yaşamak isteyenler bu tutumu parti içinde tasfiyeciliğe kadar götürmüşlerdir. Israrla, partinin kitleselleşmesinin ortaya çıkardığı görevlere doğru bir halk eğitimi ve örgütlenmesi anlayışıyla karşılık vermeme, savaşın ağırlaşan sorunlarına kesinlikle kendisini kapatma, bunun yerine işi çeşitli bahanelerle durdurma, engelleme, daraltma bazı alanlarımızda tam bir tasfiye pratiğine dönüşmüştür. Düşmanın veremediği zararlar böyle verilmiştir. Bu kişilikler çeşitli yönleriyle incelenmeye değerdir. Birkaç lafazanlık ve çok geniş parti etkinliği üzerine ucuz kurulmak istiyorlar. Eğer bunun üzerine doğru yöntemlerle gidilmezse her düzeyde büyük bir yozlaşmayı yaşamak kaçınılmazdır. Partinin genişleyen etkisini görevlere karşı kendini hazırlayarak karşılamak yerine, kendi kişiliğini gizlice örgütleyip, hatta kendisini parti kurallarının ve yaşam tarzının çok uzağında örgütleyip, böylece parti etkinliğinden istifade etmek ve bunu bireyselleştirmek, bireysel tutkularını kişisel onur adı altında partiye yutturmak istemiştir. Neredeyse bunları bir anlayış düzeyine getirerek ısrarla savunma tutumları sergilenmiştir. Bunlar son zamanlarda sıkça yaşanan hususlardır. Denilebilir ki, maskelenmiş kişilikler; ardına kadar geriye açık, karşı devrime hizmet eden, yenilgiye götüren tutum ve davranışlar gelişen devrimin merkezinde savaşım vermektedirler. Bunlar, yaşamı yaratarak kazanmak yerine, bin bir emekle yaratılan devrimci değerleri gasp ederek yaşamak istemektedirler. Ucuza konup kendilerini yormadan parti içinde yaşanılabileceğini sanıyorlar. Tabii bahaneleri de hazır, ben buna bebeklik teorisi, kendini yaşatma derim. Ucuz, küçük burjuva subjektif yorumlar geliştiriliyor. Partinin derinliğine, büyüklüğüne ulaşma yerine parti hakkında ileri geri konuşmalar, çok çeşitli anlayışlarla daraltmalar, kendine göre buna haklılık kılıfları uydurmalar, hatta denetim yetersizliğinden ötürü başına buyruk bir kontranın geliştiremeyeceği bir yıkıcılıkla, yozlukla içimizde etkili olmaya çalışıyorlar. Her devrim süreçleri buna benzer örnekleri yaşamıştır. Devrimsel gelişme bilerek veya bilmeyerek, dolaylı veya direkt karşı devrimin beslemelerine zemin sunmuştur. Hatta bazı devrimlerin tasfiye edilmesinde yol karıştırıcıları, ortam karıştırıcıları önemli bir rol oynar. Bunun da sosyal tabanını büyük oranda küçük burjuvalar oluşturur ve çoğunlukla ajanlaşmalar buradan ortaya çıkar. Bunlar bir devrime belki de karşı devrimin cephe saldırısından daha fazla zarar verebilirler. Birçok devrimi kazandığı halde geriletiyorlar, hatta kurulmuş bir idare sistemini yozlaştırarak tanınmaz hale getirebiliyorlar. Sovyet Devrimi buna benzer birçok deneyimin çarpıcı örneklerini teşkil etmektedir. Birçok sol örgütün Türkiye'de de yaşadığı durumlar, çözülüşün ve tasfiyeciliğin nedenlerini daha iyi anlamamıza imkan vermektedir. Partimize de dayatılan provokasyonların karşı devrimle bağlantıları, dayandığı sosyal zeminler çok açıktır. Ve bu, en uç noktalarına kadar tırmandırılıyor. Büyük bir mücadelenin verildiği ve en büyük zararın buradan görüldüğü günlük olarak yaşanan örneklerle ortadadır. Öncü bir parti düzeyinde, devrimle karşı devrimin alt üst oluşunda ve toplumsal zeminde ortaya çıkan bu gelişmelere şaşırmıyoruz. Ama biz sadece bunları göstermekle yetinemeyiz. Aynı zamanda devrim lehine tam sonuç almak için yükleneceğiz ve burada da öncü en belirleyici rolü oynayacaktır. Öncünün yaşadığı durumlara kesin çözüm getirmek bu nedenle çok önemlidir. Öncü kendi şahsında bir devrimi ileriye, zafere götürebildiği gibi; görevleriyle oynarsa hiç de beklenmedik bir biçimde yenilgiye de götürebilir. Parti tarihimizde bu tip kadro, öncü anlayışlarının yenilgiye götürdüğü ortaya çıkmıştır. Çok iyi niyetli oldukları halde, kendi itiraflarında gaflet durumunu yenilgi olarak değerlendiren tutumlara girenler az değildir ve halen de bu tutumları devam ediyor. Bunları kapsamlı ele alıp tedbir geliştirmekten geri kalamayız ve hiç kimse “eski yaşam alışkanlıkları, sosyal zeminin, Kemalizm'in etkileri veya devrimin zorlukları” diyerek bu görevlere ters düşmeyi dayatamaz. Bunların hepsi suçtur. Kendini, partiyi böyle kandıran kişi, bilinçli ajandan daha tehlikelidir. Ve bunun örnekleri her gün kontralara taş çıkarırcasına çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor. Bizim insanımızın bu konuda bazı özelliklerini anlamakta büyük yarar var. Adamımız, insanımız aslında çoktan kaybetmiş, yenilmiş. Yaşam hakkı sadece zincire vurulmuş değil, zincire vurulmasını gerektirmeyecek kadar ölüdür, çünkü zincire vurulmak için güçlü olmak gerekiyor. Senin adamın ölüyse ne diye zincire vurulsun, çürümüş. Bunları birden bire devrimci yaşamın etkisi altına alınca tanınmaz hale geliyorlar. Eskinin kölesi, devletin bastırdığı, yine geleneklerin bastırdığı kişilik birden bire kendini yitiriyor. Zorlanma, bunları gözü kara bir biçimde değerlere saldırmaya götürüyor. Yine bu konuda da örnekler çıkmıştır. Neyi nasıl yaşayacağını bilmek, neyi nasıl ele almak şurada kalsın, bunların hepsi bilinçli ajan olmayıp bastırılmış kişilikler oldukları için fırsat bulduklarında hırsızdan daha tehlikeli bir hırsız oluyorlar. Normal bir hırsız, hırsızlıkla toplumu fazla vurmaz, ama örgüt içi hırsızlık çok daha tehlikelidir. O da, hak edilmeyen yetkiye dayanarak, yerine getirilmesi gereken görevler ve birçok imkan, olanaklarımız üzerinde kendine göre devrimci, önder kesilmesidir. Gözü karalık, adeta kendini yitirme denilen olay “otorite böyledir, silahla her şeyi yaparsın” demektir. En tehlikeli gasp etme olayı; sorumlunun, yetkilinin, binlerce insanın kaderi üzerinde etkili olanın, savaştırma görevi ile karşı karşıya olmasına rağmen kendini fazla yormaya gerek duymamasıdır. Bu kişilik, eski köylü tembelidir, zora gelmeyen küçük burjuvadır. Eline dev gibi yetkiler vermişsin umurunda bile değil, düşman grubu biçiyor, imha ediyor, ama o kılını bile kıpırdatmıyorsa bu, caniden daha fazla canilik anlamına gelir. Bunun yanında gözü karadır. Azılı bir cani, bir katil bu kadar tehlikeli değildir. Değerler, imkanlar üzerine savaş durumu doğunca, parti ortamı aynı zamanda sınıf mücadelesinin yoğunlaştığı bir ortam haline gelir. Yine herkes aileden, ezilen ulusal, toplumsal yaşam koşullarından ne almışsa o silahlarla bu mücadeleye yüklenerek kendine yer açmak, koltuk edinmek istiyor. Partiyi büyüten yoğunlaşmış mücadele ortamıdır. Kendisini bu ortama dayatıyor ve hak edilmedik yerler ediniyor. Her eyaletimizde bunun bilançoları var; ne çalışıyor, ne çalıştırıyor, ama yetkiyi de elinden bırakmıyor. Gerçekten hak edilmemiş konumlar, haksızlıklar, yerine getirilmemiş görevler var. Bunun yanında kendine göre silahı eline almış, düşmandan daha çok safları vuruyor, hırpalıyor, bununla yer edinmek ve kendine göre iktidar olmak istiyor. İktidarı halk adına kullanıyor. Her eylemimiz halkı güçlendirmek içindir. Onun ideolojik, siyasi esasları vardır, bununla çelişen her şeye karşı muazzam bir mücadele içine gireceğiz ve hiç kimsenin mücadeleden kaçmaması, köylü kurnazlığıyla, yarı düzen demagojisiyle saptırmaması gerektiğini bileceğiz ve hizaya getireceğiz. Dolayısıyla eski geleneksel düzen etkileri karşı devrimin de yardımıyla, en önemlisi de köleliğin çok derin etkili bir zemin sunması nedeniyle sergilenmek istenen tutum ve davranışlara karşı, bunların gözünün yaşına bakmadan çok kapsamlı bir mücadele verme gereği ortaya çıkıyor. “Bu işte varım, partileşmeye, parti yaşamına varım” diyen kişinin devrimci tutarlılığa ilgi göstermesi gerekiyor. Artık iki yüzlülüğe, kendini aldatmaya yer yok. Köylü aptallığına olduğu kadar, küçük burjuva andavallığına, soytarılığına da gerek yoktur ve bunların sefaletine, dengeyi, ölçüyü elden kaçırmasına da gerek yoktur. Her şeye hakkını vermek, sınırlı da olsa davaya, halka bağlıyım diyenin üzerinde en çok duracağı bir husustur. Bununla yükümlü olanlar kendisini milim milim ayarlamak, çok ölçülü savaştırmak kadar; gücünü, enerjisini, kanını bütün partiye mal etmekle görevlidir. Değerlerin çok zor yetiştirildiği, devrimci emeğin en ince bir emek olduğu, ancak bunun hakkının verilerek devrimin kazanılacağının bilinciyle yaklaşım gösterilmesi gerekiyor. Buna rağmen “ben şöyle alışkanlıklar sahibim, üzerimde geçmişten kalma şöyle etkiler var” diyerek gözü kara bir biçimde çok çeşitli kişiliklerini kamufle etmeyle, gizlemeyle kendilerini izah etmeleri utanmazlıktır; özellikle parti öncülüğü açısından sorumsuzluktur, kaçıştır. Ama habire çokları kendini böyle dayatma cüretini gösterebiliyor. HALKLAR ÖNDERİ (22.BÖLÜM)
|
YORUM GÖNDER