ÖNDERLİK GERÇEĞİ-18.BÖLÜM
Bu günkü uygarlığa son verecek ciddi eleştirilerimiz var. Öze ilişkin olarak çok ciddi eleştirilerimiz var.” Hatta şöyle bir benzetme çok daha anlamlıydı: “İlkellik biraz genç bir fidanın durumuna benzer. Fidanda başında ilkeldir henüz gelişmemiştir. Henüz boy atıp, çok büyük meyveler verecek düzeye gelmemiştir. Ama ilkel olması aynı zamanda yaşama en duruşta olmasını da ifade ediyor. Yaşam gerçeğini en önde temsil eden, yaşama en yakın duran bir konumunda ifadesi oluyor. Uygarlık ise ne malûm ki içi çürümüş, kof, her an devrilebilecek bir ağaç görünümü sunmasın. Günümüz uygarlığı esasta buna benziyor. İlkel ve uygar arasındaki karşılaştırmada, ilkel olanı mahkûm edip, uygar olanı ise her şeye saymak ve dolayısıyla yönünü ona doğru döndürmek doğru değil.” Bunu daha önceden de Önderlik çok çarpıcı olarak ifade ediyor. Bu açıdan da diğer sistemlerden ayrılıyor. Önderliğin şu vurgusu çok önemlidir: “Gelişen her uygarlık kendisinden önceki sistemi yok sayar, kendisini son söz olarak değerlendirir. Bunun yanlışını söylüyordu ve kendisi buna düşmemeyi esas alıyordu. Bu açıdan bunun somut gerçekleşmesi, bir yanlışın düzelmesi olarak da insanı doğru anlamak için başa dönmenin başlangıç ve oluşum halindeki insanı tanıyarak işe başlamanın en doğrusudur.” Önderlik felsefesi veya Önderlik gerçeği yakalamanın özünü, esasını temsil ediyor. Doğru olan o zaman nedir? İnsan nedir? Doğru insan tanımlaması ulaşmak, oradan doğru toplum tanımına ulaşabilmek, doğru toplum nedir? Oraya ulaşabilmek ve oradan kendini tanımaya başlıyor. Kendini tanıma esas itibarı ile odur. Bu çok büyük çabalar pahasına gerçekleşiyor. Kapitalist büyücünün ağından kurtularak başarılıyor. Bu büyücünün ağzından kurtulmak zordur, diyordu Önderlik. Büyü en başta düşünce sisteminin için de insanın kafasının içinde büyüyor. Düşünceyi çarpıtarak insanı etkisizleştiriyor, kendi ağına düşürüyor.
Önderlik en başta düşüncede o ağı parçaladı ve büyücünün ağından çıktı. Böylece Önderlik en büyük anlam derinliğini yakaladı. Şu an için çok rahatlıkla söyleyebilirim. Önderliğin eskinden kendisi için esas aldığı kuşkucu yaşam felsefesi geride kalmıştır. Önderliğin çok büyük kuşkuculukla dolu ve yüklü olduğunu asla söyleyemeyiz. Bunun anlamı şudur. Hangi olguya bakarsan, o olguyu çok rahatlıkla anlayabilirsin. Budur, eşyanın özündeki düzenini bir çırpıda anlayabilmek veya anlam gücünün gelişmesi bu. Önderlik artık her şeyi rahatlıkla ifade edebiliyor. Bu görkemli olan, büyük olan gerçektende Önderlik mükemmel demeyeyim de, Önderlik ölçü koyuyordu, ana kadının iyi bir evladı olduğunu gösteren en temel olgu budur. Onun iyi bir evladı olmak, en başta bu sistemin gerçekliğini tüm çarpıcılığıyla ortaya koymaktır, onu deşifre etmektir. Onun çirkinliğini, çirkinliklerinin kaynağını, o çirkinliklere götüren yolun başlangıcına kadar gidip bütün özellikleriyle ortaya koyarak bunu aşma gücünü gösterebilmektir. Sistemin ölümü budur. Önderlik bu anlamda sistemi yendi. Sisteme tattırılan en büyük yenilgi onu çözerek aşma gücünü göstermektir. Bir başka sistemin ortaya çıkışı veya bütün özellikleriyle insanlığın önüne konulmuş alternatifin bu tarzda ortaya koyuşu böylelikle özgürlük hayallerinin gerçeğe dönüşmesinin kapılarının aralanışı ve insanlığın, insanlık tarihinde en büyük kazanımıdır. Aslında sapmanın yollarının da ortadan kaldırılmasıdır. Aslında mezhep olmaktan çıkmalıyız. Sistemin mezhebi olma olasılığının tümüyle devre dışı bırakılmasıdır. Böyle bir ihtimal kalkıyor. Önderlik mevcut Önderlik duruşuyla, tarzıyla, onun düşüncesiyle, sistemiyle siz nereye giderseniz gidin bu kapitalist sistemin en cennet ve en cehennem yeri de olsa, sistem asla sizi geriletemez, sistem asla sizi eritemez.
APO’culuk bu anlamda fethedilmeyen kişiliktir. Sistem bu yeni insanı asla fetih edemez. Yeni paradigmada, yeni PKK militanlığında en temel özellik budur. Sistemin dışına bu tarzda çıkan, sistemin düşüncelerini bu tarzda büyük anlam gücüyle aşan, duygu olarak o sistemden tümüyle kopan, kendi yeni sisteminin duygusunu, onun düşüncesini oluşturan, o sistemin insanı olarak ortaya çıkan, bir başka sistem karşısında hangi koşullar altında olursa olsun, yeni tipte bir direniş sergiler ve asla fethedilemez. Bu bizim açımızdan büyük önem taşıyor. Bazen düşünüyorum, bizim Önderlikle ilişkimiz nedir? Önderlik gerçekten bizden ne bekliyor? Tabiî ki Önderlik bizden kendi tarzında bir direniş bekliyor. Bu direnişte de mutlaka bizi yok etmek isteyen düşmanın bozguna uğratılmasını bekliyor ve bunu esas alıyor. Ama bu Kürt gerçekliğinde biraz böyledir. Daha kapsamlı olarak Önderlik bizden ne bekliyor? Sizden gerçektende biraz o peygamberlerin izleyicileri var ya Hıristiyanlıkta özellikle İsa’nın havarileri Hıristiyanlığı yayıyorlar, her yere giriyorlar. Uzun ve çilekeş yollar izliyorlar, çarmıha geriliyorlar. Mesela Paulos çarmıha geriliyor. Petrus’u tam bilmiyorum ama muhtemelen onlarda benzer akıbete uğruyor. İsa’nın havarileri Roma’da çarmıha geriliyorlar. Ona rağmen Hıristiyanlığı yaymaktan vazgeçmiyorlar. Temel özellikleri nedir? Alternatif bir yaşam kuruyorlar ve bunu başarıyorlar. Gittikleri her yerde alternatif yaşam üniteleri oluşturuyorlar. Böylelikle Roma’nın sistemini içten fetih ediyorlar. Sistemi, sistemin içinde girerek, sistemin içerisinde alternatif yaşam biçimleri yaratarak, somut olarak onu yeraltında ve dağlık zeminlerde oluşturarak başarıyorlar.
Örneğin ben Trabzon’a gittim. İlk öğretmenim beni kendi parasıyla Trabzon’a gezmeye götürmüştü. Yoksuldum ben, nereden bulacağım geziye gidecek para. Trabzon’da Sümela Manastırı var. Bir dağda bir kayaya inşa edilmiş bir manastırdır. Ama ne görkemlidir. Hıristiyanlar aranıyorlar. Hem kendilerini koruyorlar, kendi yaşamlarını oluşturuyorlar, eğitim yerlerini oluşturuyorlar hem de mücadele ediyorlar. Şöyle düşünün arkadaşlar. Mesela dağ boyutuyla ele alın. Önderlik bize ne diyordu? “O dağlardan kaçılmaz. Benim kırk yıllık rüyam o dağlara ulaşmak.” Önderlik hep bize neyi öğütledi? “Oradalar da sistem oluşturacaksınız, yeraltı sistemi yaratacaksınız, düşmanın girse de, çıkamayacağı şeyler oluşturacaksınız.” Bunu her tarafa mayın döşemek vb. bu da olabilir ama tek başına bu değil daha başka etkenler var. Burada yeraltı kentleri oluşturmak, kongre kentinden söz ediyor. Bu noktadan gidiyorum. Önderlik bazen Sahaya giden özellikle bazı arkadaşları geziye götürüyordu. Biraz tanıklık edebilecek, dersler çıkarabilecek, onu arkadaşlara aktarabilecek tarzda, tarihsel kalıntılar, harabeler vardı. Bunlardan bir tanesi Busra, Şam tarafındaydı. Tarihsel kalıntılardır, görkemlidir belki de yüzlerce, bin yıldan daha fazla eskiye dayanan anıtsal şeylerdir. Bir tanesi benzer bir biçimde Laziki, Ugarit Uygarlığı oraya götürüyordu. Yine Palmira’ya. İnsanların oralarda nasıl yaşamı örgütlediklerine bakıyordu. İnsan emeğinin ürünüydü onların hepsi. “İnsanlar binlerce yıl önce neleri yapmışlar. Nasıl yaşamı kurmuşlar, nasıl anıtlar kurmuşlar?” diyordu. Bize bir yer gösterdi. Kralın kızının tahtı var. Bir sütunun üzerinde kalıntısı kalmış ama onu hayal ediyorsunuz. Böyle bütünüyle olsa nasıl bir yer? Müthiş bir yüceltme anlamına geliyor. Sevdiğini yüceltme. Diyordu: “Bakın, insanlar böyle yapmışlar. Siz ne yaptınız? Sizin ki naylon çadır kültürüdür, naylon okul kültürüdür.”
Örnek olarak, “naylon çadır kültünden vazgeçmiyorsunuz” diyordu. Biz gidiyorduk o harabelerin içine. Önderlik her yere girip, bakıyordu. Affedersiniz, o Araplar o kalıntıların içini tuvalet haline getirmişler. Diyordu: “Sizinki naylon çadır kültürü, bu Araplarınki de affedersiniz sıçma kültürüdür.” Bu kültürden kurtulmak, anıtsal yerler yaratabilmek… Bu dağlarda, buradaki havayı solumak ve burayı ana tanrıçanın tahtı olarak değerlendirmek. Dolayısıyla kendi kurmak istediğiniz dünyanın merkezi olarak almak ve ona uygun tarzda yaklaşmak. Oysa dağ eğrelti olarak kaldığımız bir yer gibidir bizim için yani sonuçta yine de geçici bir yerdir. Yarın, öbür gün düzelmeyecek gibi yaklaşımlar var. Ama halkın yaklaşımı kesinlikle böyle değil. Bizim köy soğuktu, bazen kar yağar ve tipiye dönüşürdü. O zaman göz gözü görmez, değil komşuya iki metre evin dışına çıkamazsınız. Tipi sizi boğar. Köylüler anlatıyorlar. Kışın köylüler hep o fırtınaları görünce derlermiş, bahar gelsin hele kesinlikle buradan kopacağız, kaçacağız. Bahar gelince de tersi oluyor. Bahar gelince her yer çok güzeldir. Bahar gelince unutuyorlarmış verdikleri sözü.
Özür diliyorum adamlar tuvalete çıkacaklar, ama fırtınadan dolayı çıkamıyorlar. Evler iki katlı, alt kat ahır. Eskiden bu tahta kürekler vardı. Kar atıyorsunuz harman savuruyorsunuz. Adam küreğini indiriyor, kusura bakmayın üzerine pisliğini yapıyor ve yerde de kimsenin görmemesi lazım, tavanın arasına bırakıyor. Neyse unutuyor. Sonbahar oluyor, harman çeviriyorlar. Harman tamamlanıyor, savurmaları gerek tahta kürek lazım. Gidip küreği alıp şeyi görünce, harmanı yerde bırakıp kaçıyor. O kışı hatırlıyor kaçıyor derler. Bizim köyü öyle tanımlarlar. Ama yine de insanlar orada kalıyorlar.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER