ÖNDERLİK GERÇEĞİ-54.BÖLÜM
Önderlik dersi bitebilecek bir ders değildir. Özü itibarı ile PKK tarihi Önderlik tarihidir. Bu, bizzat Önderliğin kendi değerlendirmesidir. PKK tarihi benim tarihimdir, diyor. Önderlik: “Bu tarihe sizinde katılımınız için bir kurtuluşçunun sahip olması gereken bütün özelliklere sahip olmanın ve bu temelde bu tarihsel gelişime katılmanız gerekiyor.” diyor. Böyle olursa bu tarih sizinde tarihiniz olurdu, diyordu Önderlik.
İkincisi, eğer PKK tarihi ağırlıklı yönüyle PKK tarihi ise Önderliğinde çabalarına bakmak gerekiyor. Önderlik mücadelesinin büyük bir çoğunluğunu neye karşı verdi? İçe karşı verdi. Bunu çok net ifade etti. Önderlik vermiş olduğu mücadelenin yüzde doksanını içe karşı verdi. Parti içi mücadeledir. O temelde ele aldığımızda parti tarihi ya da Önderlik tarihi dediğimizde, parti içi mücadele tarihi anlaşılır olacaktır. Özü budur. Dolayısı ile iç mücadele kavramı üzerinde yoğunlaşmakta yarar var. Önderlik felsefesinde, Önderlik tarzında çözüm her zaman için içerdendir. İçeride çözüm yaratılır, dışarıya taşırılır. Sorun içeri alınır, dışarıya ise çözüm aktarılır. Bu, Önderliğin partiye yaklaşımında da var. Belki daha öncede ifade ettim. Önderlik “PKK toplumun bir maketi gibidir” diyordu. Yani toplumu partinin içine alıyorsunuz. Toplumun bütün kesimlerinden gelenleri partinin içine alıyorsunuz. İnsanları bu tarzda partinin içine almanız, onların sorunlarını, dolayısı ile toplumun sorunlarını partinin içine taşırmanız anlamına geliyor. Neye güvenerek bunu yapıyorsunuz? Kendi ideolojinize güvenerek, insanı değiştirme çabanıza güvenerek, değiştirmenin doğrultusuna güvenerek bunu yapıyorsunuz.
Önderlik “Kendime güveniyorum” dedi, değil mi? Kendime güveniyorum derken, ben insanı nereye götüreceğimi biliyorum demek istedi ve o temelde bir mücadele yürüttü. Çözümleme esas itibarı ile böyle olur. Toplumun çözümlenmesi b tarz ile oluyor. Parti içinin çözümlenmesi, parti ortamındaki insanın çözümlenmesi aynı zamanda toplumunda çözümlenmesi anlamına geliyor. Önderlik sorunları örgüt ortamına taşırıyor, sorunları açığa çıkararak netleştiriyor ve onun yerine çözümü yerleştiriyor. Topluma ise çözümü taşırıyor. İnsanları sorun olmaktan çıkarıp çözüm gücüne dönüştürüyor, çözüm gücü ile de halkın içine giriyor. Halka öncülük ediyor. Bu yöntem PKK yöntemidir. Başka partilerde bu böyle değildir. Rusya’da da parti içi mücadele var, orada da tasfiyecilik yaşanmış, başka partilerde de bu var. Yani hangi partiye bakarsanız bakın bir şekilde tasfiyecilik ile karşılaşmış. Ama PKK’de sorun tasfiyecilik ile karşılaşma sorunu değildir.
PKK’de esas sorun parti içi mücadelenin esas olması gerektiği sorunudur. Çözüm buradadır. Yani parti tarihi eşittir parti içi mücadelenin tarihidir. Bu da eşittir Önderlik tarihidir. Çünkü bu mücadeleyi yürüten Önderliktir. Dolayısı ile çözümü ortaya çıkaran Önderlik gerçeği oluyor. Bu bir Önderlik yaklaşımı, Önderlik duruşu, Önderlik tarzıdır. Örgütlülük bu tarzda ortaya çıkıyor. Bu açıdan baktığımızda şunu net görüyoruz. Bunun temel silahı nedir? Çözümlemedir. Daha doğrusu eleştirmedir. Dolayısı ile eleştirerek özeleştiri vermeye yöneltmedir. Özeleştiri ile daha üst düzeyde bir şekillenmeyi ortaya çıkarmadır. Yani insanı arındırma çabasıdır. Arındırma bu iç mücadele sonucunda oluyor. Kirlenme buradan atılıyor. Bu olmadan yeni insanı yaratamıyorsun. Bu olmadan yeni militanı ortaya çıkaramıyorsun. Önderlik bu yöntemden vazgeçiyor mu? Asla. Dikkatimizi bir noktaya çekelim arkadaşlar. Burada katı bir sınıf anlayışı var mı? Yok. Çok katı olan herhangi bir yaklaşım var mı? Hayır, yoktur. Esas olan nedir? Doğru insanı bulmadır. Temiz insana bulaşmadır. Sınıfsızlığa ulaşmadır. Sınıfsızlığı örgüt zemininde geliştirmedir. Ölçü nedir? Şu sınıfın devrimcisini ortaya çıkarmadır.
Önderlik bazen şuna da değiniyordu. Lümpen proletarya kime denir? Bütün sınıfların dışına attığı kesimler lümpen proletaryayı oluşturur. Sınıf dışına atılmış kişiliklerdir. Her sınıfın dışındalar. Aslında o anlamda eğer sınıfların kendilerine mahsus değerleri varsa, aynı zamanda değer dışı olan insanlar topluluğu anlamına da gelir. Fazla değerleri yoktur. Değersizliği, değerlerden kopuşu ifade eder. Lümpenlik budur. Bizde lümpenlik alttan başlamıyor ki. En üsteki lümpendir. En büyük lümpen ağadır. En büyük soytarılık, namussuzluk ağadadır. En alttaki en düşüş olan ve ara sınıflarda olanlar arasında da lümpenlik var. Kürdistan’ lümpenliğe bulaşmamış, aynı anlamda değerlerden kopmamış bir kesim yok. Ama en ciddi lümpenlik, en tepedeki egemen sınıflarda var. Bu açıdan ele aldığımızda demek ki Önderliğin bir sınıfı yüceltmek için özel olarak esas aldığı bir sınıf yok. Daha sonra yeni paradigma ile bunu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. Sınıflaşma insanlıktan kopmadır, dedi. Sınıflaşma köleleşmenin kendisidir. Ya köleleşirsin ya da efendileşirsin. Dolayısı ile köleleşme insanlıktan düşmedir. Bir köle sahibi olmada insanlıktan düşmedir. İkiyüzlüdür. İkisi birbirini tamamlar. Bu nedenle sınıflaşmanın kendisi insanlıktan uzaklaşmayı ifade eder. Bu anlamda sınıfa dayalı sosyalizm anlayışı son derece tehlikelidir. Sosyalizm neye dayanacak? Eşitlik ve özgürlük idealine dayanacak. Sosyalizmin, eşitliğin ve özgürlüğün kökleri sınıflı toplumu içinde değildir. Onun dışındadır. Komünal demokratik toplumun özleminden doğar. Yani doğal toplumdan doğar.
Dolayısı ile gerçek özgürlük ve eşitlik değerleri ana kadın eksenli toplumun içinde olan değerlerdir. Kaynak esas itibarı ile orasıdır. Önderlik giderek bu sonuca vardı. Yeni paradigma tümüyle netleşmeden öncede Önderliğin yöneliminin bu yöne doğru olduğu nettir. Arayışlarının oraya doğru yöneldiği nettir. Bunun bazı temel dayanaklarını da yakalamıştır. Bir sistem haline getirmiştir. İnsan olmak, gerçektende doğru olan insana ulaşmak önemli, yetkin insana ulaşmak önemli. Devrimcilikte biraz bu değil midir? Devrimcilik en yetkin insan tipini ortaya çıkarır, değil mi? Ya da yetkinliğe en yakın duran insan kişiliğinin anlatımını ifade eder. Bu yüzden Önderlik “En yetkin devrimci şöyle bir devrimcidir” demedi. “En güçlü insan, anlamın ve hissin yaşattığı insandır” dedi. Böyle bir insan tanımı yaptı. En yetkin devrimci tanımı, bu insan tanımının ta kendisidir. O açıdan da PKK içerisinde insan olmak önemlidir. PKK’ye gelmek, insan olmaya gelmektir. “İnsan olmaya geldim” türküsü vardı ya. PKK’ye gelmek, insan olmaya gelmektir. Çünkü arkadaşlar toplumda hiyerarşik toplum ile birlikte devletçi uygarlık yaşamı ile birlikte insanlıktan uzaklaşma vardır. Onun tarihi sınıflaşmanın tarihidir. Dolayısı ile insanlıktan düşmenin tarihidir. Dolayısı ile bundan kopma doğru tarih ile yeniden buluşmadır. Doğru tarih. Bir de lanetin tarihi var. Doğru tarih demek ki bu ana kaynakta akışı bir yerde saptırılan tarih ile doğru temelde buluşmaktır.
Önderlik insanı kendi kökleri ile buluşturmak istiyor. Çabası ona dönüktür. O açıdan da parti içerisinde doğru insanı, temiz insanı, temiz insanı, sade insanı, çıplak insanı yaratmak istiyor. Çıplaklık açıklığı ifade eder, değil mi? Açıklık daima gerçekliği ifade eder. Çıplak olan gerçektir. Örtünmeye ihtiyaç duymaz. Gerçeği bulmak için üzerindeki perdeleri kaldırmak gerekir. Bu açıdan hep şöyle denir: Devrimciler gerçek insanlardır, çıplaklığın özünü yaşayan insanlardır. Yüreklerini bile avuçları içerisinde taşırlar. Herkesin görmesini isterler. Bu anlamda bir çıplaklık. Duygularının, düşüncülerinin herkes tarafından bilinmesini isterler. Neyse odurlar. Açıktırlar. Açıklık anlamında çıplaklık. Birincisi bu. İkincisi, mülkiyet dünyasından kopmak anlamında çıplaklık. Çıplaklık önemlidir. Mülkiyet dünyası, aynı anlamda özel mülkiyet dünyası tabi ki bir perdelenme dünyasıdır. Farklılaşma dünyasıdır, kendini farklı gösterme dünyasıdır, bir yalan dünyasının başlangıcıdır. Yalana dayalı ideolojiler yaşamın kendisini de yalancılaştırır. Neden yalanan dayalıdır? Mülkiyet nedir? Hırsızlıktır.
Dolayısı ile hırsızlığını gizlemek içindir. O açıdan ele alındığında bütün sadeliği ile ortaya çıkan insan olmak, bütün fazlalıklarından arınmaktır. Fazla olan ne varsa ondan arınmaktır. En sade hali ile insanlığın içine çıkmaktır. Toplumda bunu ister. Önderlik başında bulunmak istediği ya da bulunduğunu söylediği kurumun içerisinde çalışacak insanın dervişler gibi çalışması gerektiğini söylüyor. Dervişlik nedir arkadaşlar? Derviş yaşamı nasıl bir yaşamdır? Derviş neye ihtiyaç duyar? Dervişin “bir lokma ve bir hırka” dır. Beynin çalışması için birazda midenin doyması gerekiyor. O olmadan olmaz. Bir lokmaya mutlaka ihtiyaç duyarsın. Bir de örtünebileceğin bir hırkan olsun. Ondan başka bir şey istemiyor. Ondan öte sen doğru yaşamın hizmetindesin, diyor. Olgun insanın çağrıcısıdır. Onun çağrısını yapar. Sadeliğe çağrıdır. Bu çerçeveden baktığımızda PKK’de böyledir. Bu anlamda açık insan tekil olmaktan çıkmayı ifade ediyor. Diğeri bencildir. Bencil, benmerkezci insan kendi hapishanesinde yaşayan insandır. Bir başka değişle söyleyeyim: Zırhlı insan gibidir. Hissetmesi zayıftır. Bencil, kendisini zırhla örttüğü için, bireysel zırha büründüğü için hissetmez. Çıplak insan hisseder. En temel özellik odur. Çıplak olun, soğuğu bedeninizde hissedersiniz. Soğuktan, sıcaktan etkilenirsin. En ufak bir ağacın, onun bir dalının hafif bir şekilde bedeninize deymesi bile hissedilecektir.
Mesela benim gibi kel kafalı olursanız, kafanız tavana değerse kırılır. Fakat kafanızda kefye varsa bir şey olmaz. Kafanda kefye varsa, kafanız ağaca da deyse bir şey olmaz. Çıplaklık hissetmektir. Duyarlılıkta oradan geliyor. Zırhtan, bireycilikten kurtulmaktır. Anlamı budur. Bireyci duyarsızdır. Kendine karşı duyarlıdır, kendi çıkarlarına karşı duyarlıdır. İnsanlığa karşı duyarlı değildir. Başkalarına karşı duyarsızdır. Ama çıplak olduğunda soğuğu hissedersin, soğuğu hissettiğinde senin gibi başkalarının da üşüdüğünü, aynı koşullarda başkalarının da yaşadığını hissedersin ve duygudaşlığın öyle gelişir. Çıplaklık duygudaşlığı geliştirir. Zaten ortaklıkta duygudaşlıktan gelir. Ortak duygulardan doğar.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER