APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (31.BÖLÜM)
RUHUNDA BİLİNCİNDE KIYAMET KOPARMAYAN KİŞİ HERHANGİ BİR SAVAŞIM VEREMEZ
Bir insanın şerefi, “ben varım” dediği şeye bağlılık derecesiyle ölçülür. Bir kişinin şerefsizliği, düşkünlüğü, sözümona “varım” dediği şeyle çelişmesidir. İşte bu yalanı ortadan kaldıracağız. Bir söz duydum, üç bin yıl önce firavunlar döneminde, bir Mısır‟lı, bir şiir yazıyor. Hayret ediyor, “sözüyle ne kadar uyuşmayan bir pratik içindeler, büyük yozlaşma var” diyor ve acıyla bunun için bir şiir yazıyor. Kölelik döneminde insanların sözüyle pratikleri arasında biraz kopukluk olmuş diye çok üzülüyor ve şiir yazıyor. Bu örneği aldım günümüze getirdim. Bizde söze bağlılık kimde var? Bütün toplumun asli gerilik durumuyla sözü arasındaki uçurum hiçbir tarihi dönemde ve hiçbir toplumda gerçekleşemeyecek kadar açılmıştır. İşte siz bunun ifadesisiniz. Bu gerçekliğin içinden gelerek gerçekle söz arasındaki bağlantıyı tanınmaz hale getiriyorsunuz. Üç-dört bin yıl önceki toplumlar bundan biraz kopunca kıyamet kopardılar. Tarihte yozlaşma böyle başladı. Şimdi siz bunu bir karakter haline getirmişsiniz ve bize bunun savaşını dayatıyorsunuz. Haydi kabul ettir, haydi yuttur. Tekrar vurgulayayım, burada kastınızdan ziyade çaresizliğiniz söz konusu. Sizi neden adam yerine koymadığımızı herhalde şimdi daha iyi anlayabilirsiniz. Benim için kabul edilecek tek kişilik, belirttiğimiz gibi birisi olmaktan geçer. İstediğiniz kadar takla atın, bu duruşunuzu bana yutturamazsınız. Temel çizgiye, temel değere bağlı olmayanın değeri olmaz.
Hiç kimse hiçbir gerekçeyle “böyle de olabilir, bu kaderdir, böyle yaşamaya alışmışız, bu kadar çizgi ve ilkenin gereğine göre yaşamak gerekli değil, keyfi yaşama da neden biraz izin verilmesin” diyemez. Görünüşte çok makul, ama biraz ısrar edildiğinde her türlü felakete giden yol bu anlayıştan kaynaklanıyor. Sizler zor bela yeniden yaratılma imkanıyla karşı karşıya getiriliyorsunuz. Bunu da mevcut tutumunuzla sadece boşa çıkarmakla kalmıyor, kendinizi dayatıyor, bizi de işlemez duruma getiriyorsunuz. Bunları yalnız şimdi değil, yıllardır söylüyorum. Bunları uygulamak imkansız değildir. Ben her savaşçıyı böyle ele alırım. Bir gün, iki gün bakarım, pek tutarlı değilse yakasından tutarım. Bu kadar geri kişiliklerin parti içine dolması onların gücünden değil, sizin görevlerinize sahip çıkamayışınızdan kaynaklanıyor. Savaşa girdiğimizden beri bu yapıldı. Köylünün eğitilmemiş ham davranışlarına, “askeri gücü var, eylem gücü var” denildi. Anlayışsız, çok geri olan tutum ve davranışlar göğe çıkarıldı ve bazıları da partiden öğrendikleri birkaç kelimeyi sakız gibi ağızlarında çiğneyerek, onun pratik tarzının ne olacağına hiç kafa yormadan o laflarla ayakta kalmak istediler. Bunu PKK‟lilik sandılar ve kendilerini tanınmaz hale getirdiler. Bunda ısrar etmeyeceksiniz. Anlayışınız, ciddiyetiniz, namusunuz varsa artık bunları aşma gücünü göstereceksiniz. Eğer bunlardan yoksunsanız, etrafımda ne arıyorsunuz? Böyle devam ederseniz yanılırsınız ve sonuçta siz kaybedersiniz.
Çünkü ben sizin gibi kaybetmeye yaklaşmam, kendi tedbirimi almışım. Bana kaybettirmek isteyene kaybettiririm. Kendinizi fazla akıllı sanmayın. Gafilce düşünüyor ve sanıyorsunuz ki, “işler böyle de yürür” veya “yürümese de sorun değil, ne olacak?” Biz bu yaklaşımları tehlikeli buluyoruz. Komuta ve savaşçı gerçekliğine kesinlikle böyle yaklaşılmaz. Size basit gibi gelen bu tutumun kendisi tasfiyecidir, en büyük boşa çıkarıcıdır. Yaşamınıza, bu çabalarınıza yazık oldu, ancak benim çabalarıma değil, ben yaşadıkça bu çabalarım boşa gitmez. Ama sizin çabalarınız tamamen boşa gider Size yazık değil mi? Bundan kendinizi sorumlu tutacaksınız. Çünkü birileri bu kadar çabayı boşa çıkardı mı, sizi boşa çıkarmış demektir. Kendi sorumluluğunuz altında kaybettirdiniz mi, kendinize kaybettiriyorsunuz demektir. Biraz akıllı olun. Savaşın ilk şartı, bir doğru söze anlam verme gücünü göstermek ve kıyamet de kopsa o doğrudan vazgeçmemektir. Sizler küçük bir nedenle en temel doğruya ters düştüğünüzde veya bazıları ters düştüğünde sessiz kalıyorsunuz. En hafif deyimle çoğunlukla da uzlaşıyorsunuz. Sizde ilke savaşı ve tarz üzerindeki savaş yok denecek kadar az. Bir defa savaşı ruhta ve bilinçte vermiyorsunuz. Ruhunda, bilincinde kıyamet koparmayan, dışa yönelik herhangi bir savaşım veremez. Çok kötü küçük burjuva etkileri yoğunca yaşıyorsunuz. Kendinizi müthiş kandırıyorsunuz, çok kötü yetiştirilmişsiniz ve bununla benim gibi bir kişiyi de kandırmaya çalışıyorsunuz. Bunları her yerde yapın, ama benim yanımda yapmayın. Parti üzerinde etkiliysem, hakimsem bu partide bunu yapmayın. “Ne kadar yapsam o kadar kardır” demek, bana göre anlamsızdır. Bırakalım partiye bağlılığınızı, bunu söylemek bile partiye ters düşmüşsünüz demektir. “Ben bu kadar ters mi düşmüşüm” diyeceksiniz, gayet tabii ters düşmüşsünüz. Oysa halledilmeyecek bir şey yok, tam tersine anlaşılacak ve gerekleri yerine getirilecek çok önemli şeyler var.
Ancak siz neyle karşı karşıya olduğunuzu bilmiyorsunuz, bu doğru değildir. Sizden fazla bir şey isteyen yok. Gelmişsiniz, yaşamınızı ortaya koymuşsunuz, ben de size bunun gereklerini öğretiyorum. Eksiklik, yanlışlık varsa bunun nereden kaynaklandığını gösteriyorum. Bilindiği gibi eleştirilere sonuna kadar açığız. Ama ondan sonra “tamamdır” diyorsanız, ilkelerden taviz vermeyin. Çalışma yürüteceğiniz pek çok alanda da aynı hıyanetler yaşanacak, aynı eksiklikler görülecek ve siz sadece seyirci kalacaksınız. “Ulaşamadım, yetişemedim, değişemedim, dönüştüremedim, ilgisiz kaldım, aldandım, oyalandım” gibi o bitmez tükenmez söz dağarcığınızla yalanları sıralayıp gideceksiniz. Tabii bu kişiliğe bir günde ulaşmadınız. Buna ana ocağından beri alıştırıldınız. Bu nedenle sizinle uyuşmuyorum. Tıpkı toplumda olduğu gibi, sizlerle kolay kolay anlaşamıyorum. Bu nedenle tehlikelisiniz, yoksa ne kadar çok yoldaş olmak istediğiniz biliniyor. Benimle çelişmenin ne demek olduğu üzerinde bol bol düşünün. Allah‟ın zavallılarını kendime savaş arkadaşı yapmam. Kendi yaşamım bütün yönleriyle ortada. Taktik icabı sizi yönetirim, sizi yaşatırım, ama bunu sadece sizi ölçülerime göre bir yoldaş yapmak için yaparım. Bunlara hiç aldanmamalısınız. Buna dayanarak keyif mi çatacaksınız? Buna dayanarak aptalca, gafilce, keyfice mi yaşayacaksınız? Bu mümkün mü? Bunlar her örgütte olur, ancak bizim örgütte olmaz. Yapılacak ilk iş, “bu olup biten nedir, ben bunun içinde ne kadar yer alabilirim, ne kadar bağlı olabilirim” diyerek öğrenmektir. Çok öğrenmiş olduğunuzu sanıyorsanız, bakın pratiğiniz ortadadır diyorum.
Bunları ayağımızı kaydırmak, bize kayıplar verdirmek için değil, birkaç önemli başarıya yol açmak için öğreneceksiniz. “Yönetimim, etkili-yetkiliyim” diyerek kendinizi kandırmayın. Biz ciddi olmak istiyoruz, ciddi olmak hakkımızdır. Sözle görevler arasında, çabayla amaç arasında, tarzınızla başarı arasında bir köprü, bir irtibat kurmak zorundayız. İlla yalancı kişilik, illa sistemsiz, ne yaptığı belli olmayan kişilik... Kimse bizi böyle ukalaca ve sorumsuzca bir duruşa, bir kişiliğe bağlı kıldıramaz. Kendinizi böyle dayatamazsınız. Bizim komutamız, bizim yaşam tarzımız buna fırsat vermez. Bu belirttiklerimi ne kadar anlamazlıktan gelirseniz o kadar kaybedersiniz. Değil bugünlerde, daha basit bir tarla emekçisiyken bile yanımda çalışmayanın burnundan kan getiriyordum. Ben ilk kavgamı böyle başlattım. Parti içinde değerler için bu kadar savaşım gösteren birisi olarak, değerler üzerine kurulmayı bana mı yutturacaksınız? Zaten binlerceniz ucuz öldü, yaşamı boşa gitti. İşte ben buna üzülüyorum. Size acıdığım için anlayın ve bu işlere varsanız ona göre bizimle yürüyün diyorum. Silahları elinize almışsınız, kendinizi bir şey sanıyorsunuz. Ben bile daha o silahların alt yapısıyla uğraşıyorum. Böyle sevdalanmanız nereden kaynaklandı? Size kim “güçlendiniz” dedi, imha oluyorsunuz. Silah öyle kullanılmaz. Kaldı ki silahların da farkında değilsiniz. Dünya kadar malzemeyi düşmana kaptırdınız. Bir PKK‟li, “ne kadar kaybettirsem o kadar akıllılık etmişimdir” demez. Böyle yaparsanız, belki başka yerlerde bir gün ölürsünüz, ama PKK‟de her gün ölürsünüz. Kimse sizi böyle yaşatmaz. En büyük silahınız, anlamamakta ısrardır. Anlamama, gerekenleri yapmama ve kendini çok farklı gösterme işlerinde oldukça incelikli ve ustasınız. Ben de peşinizi kolay bırakmadan gerektiğinde seviyenize kadar inerek sizin yakanızı bırakmayacağım.
Benim bu özelliklerim de vardır. Doğruya, yüceye ulaşamıyorsanız, bana “aşağıya in mi” diyorsunuz, ben de oraya inerim. Oyun mu oynayalım, “kişiliklerin kandırılması” mı diyorsunuz, herhalde bu konularda benim kadar usta olan da yoktur. Bunları yalnız benim yanımda değil, her yerde bileceksiniz. “Tekim, yaparım olur, kimse görmez” diyorsunuz, bakalım yaptıklarınız sizin yanınıza kalıyor mu, kalmıyor mu? “İstediğim gibi ölürüm, mezara giderim” diyorsunuz, bunun adı ölüm değil, kendini gizlemedir. Ancak sizi şimdiden mahkum ediyorum, buna ne diyeceksiniz? Ölseniz bile son nefesinizde de kötüsünüz. Demek ki affedilmiyorsunuz. Yaşadığım sürece doğruları dayatırım. İleride TC ile de görüştüğümde, o kaçanlar neredeyse orada da yakalarından tutarım. Çünkü insanlık adına suç işlemişlerdir. Hepsini yaşarken de tutarız, mezarda da tutarız. Ama o zaman ağlamayacaksınız, ölürken bile bir zavallı gibi ağlamayacaksınız. Savaşçılığı ne sanıyorsunuz? Bizde savaşçılar kahramandır. Savaşçılarımızda ağlamak yoktur. Yaşamınızda da, ölümünüzde de ağlamaklı durumlara girmeyeceksiniz. Girerseniz yakanız tutulur. Bu konularda PKK‟yi, Önderlik gerçeğini hiç de öyle dilediğiniz gibi kullanamayacağınızı anlamanız gerekir. Bunun için ne gerekiyorsa, kendiniz için yapın. Sizi zorla savaşa sokan var mı? Size zorla bir görev veren var mı? Siz yakamı bırakmıyorsunuz. Bu işler sizin keyfinize göre olmaz, öyle olsaydı bütün keçiler aslan kesilirdi. Bu işin yolu yordamı vardır. Bu işin denenmiş bir tarzı vardır. Herkes yiğitlik yapsaydı bugün Kürdistan‟da belki de yiğitlerden geçilmez bir halk olurdu.
Oysa tek bir dişe dokunur adam olmadığını biliyorsunuz. Benim çabamla zor bela sözümona silah sıkıyorsunuz, adınızı sanınızı söylüyorsunuz. Ancak bütün bunlar benim sayemde oluyor. Dikkatle düşünün, sizin sayenizde olmuyor. Bıraksam, acaba kaç gün dayanırsınız? Dayanamayacağınızı adınız gibi biliyorsunuz ve kendiniz de söylüyorsunuz. “Bir günde kaç parçaya bölünürüz” diyen sizsiniz. Bu halkın insanları neden bu kadar düşürülmüş diye düşünüyorum. Artık analara babalara da çok kızıyorum. Geçmişte anamla savaşımım da bu temeldeydi. Sırf ondan kurtulmak için bu kırk yıllık koşuyu başlattım. Şimdi karşıma eski oyunu çıkarıyorsunuz. “Biz böyle yaşamak istiyoruz” diyorsunuz. Size ne kadar basit olduğunuzu göstermek istemem. Bilmediğim için değil, ancak zavallısınız. Belki dişe dokunur bir takım yanlarınız vardır diye üzerinizde uğraşıyorum. Onun için kendinize sevdalanacak bir durumunuz yok. Ülkesi, tarihi ve şerefi karşısında bu kadar düşmüşlerin konuşmaya bile hakkı yoktur. Onlar tek kelimeyle, yerin dibine girecek kadar utanmazdırlar. Eğer biz bir çıkış imkanı veriyorsak, yapmanız gereken bunun yüksek değerini bilmektir. Başka yerlerde bir ahbap çavuşunuzu buldunuz mu, sabahlara kadar konuşursunuz, ama yüce gerçeklerle uyumlu yaşamaya gelince sıkılırsınız. Üzerinize gittiğimde daralırsınız, terlersiniz. Böyle değil misiniz? Ortamı buldunuz mu başınızı kessek de önünüze geçemeyiz.
Bütün bunları sizi aşırı suçlamak için söylemiyorum, ancak yaptıklarınızla bu eleştirileri hakkettiniz. Halen günü değerlendirememekle bunları hakkediyorsunuz. PKK‟yle, PKK tarihiyle oynayabileceğinizi, PKK‟yi basit geçiştirebileceğinizi sanıyorsunuz. Benim de şehitlere verilmiş bir sözüm var. Beni kendiniz gibi değer taktir etmeyen birisi olarak değerlendiremezsiniz. Belki bir çok konuda yetersizliklerim olabilir, ancak PKK‟nin benim için çok önemli olan ve yerine getirilmesi gereken bazı değerleri vardır. Şehitlerin bize teslim edilmiş vasiyetleri var. Yine halka karşı duyarlıyım ve bu konuda çıkardığım sonuçlar var. Bir de düşmanıma karşı teslim olmadım. Ayığım ve yapmam gerekenlerin farkındayım, bunun gereklerine göre yaşıyorum. Beni bundan vazgeçiremezsiniz. Kırk takla da atsanız, bir tane takla da ben size attırırım. Kendinizi bana yutturamazsınız. Ağlamanız zerre kadar bile umurumda olamaz. En temel yüce değerler karşısında sarsılmayan, ağlamayan birisi bu boş şeyler karşısında ağladı mı, bu hiçbir şey ifade etmez. Büyük değerler için yaşama gücünü göstermeyenin, basit şeyler için yaşamasının hiçbir değeri yoktur. Aynı zamanda bu kişiliklere çok kinli ve öfkeliyim. Kendimi müthiş ayarlayan birisiyim. İnsanlığın en düşük seviyesinden en yücesine ulaşıncaya değin kendimi bir tanrı kadar bilinçli, yetkili ve iradeli kılmış durumdayım. Beni nasıl kandıracaksınız? Benim nazarımda siz çocuklardan bile daha zavallısınız. Kurnazlıklarınızı bilmeyeceğim, oyunlarınızı anlamayacağım sanmayın. Ayrıyeten tanrı kadar iradeliyim. Neye acınır, neye acınılmaz, neye merhamet edilir, neye edilmez onu da az çok biliyorum. Kendi irademi bu kadar şekillendirdim, geliştirdim. Onun için anlayın ve “bu işe varım” diyorsanız kendinizi doğru var edin. İşinize gelmiyorsa yanlış yollara sapmadan olduğunuz, durduğunuz yerde kalın. Size beni yanlış değerlendirin, benimle oynayın, bana yanlış bağlanın diye ben mi söylüyorum.
Hayır! Görevlerin gereklerini yerine getirmiyor muyum? Size hizmet etmiyor muyum veya en azından amaçlar temelinde üzerime düşeni yapmıyor muyum? Tabii ki siz de üzerinize düşeni yapacaksınız. En ağır ve en yoğun çabayı gösteren birisiyim. Bu çabayı hem uzun zamana yayan hem de en amansız ve an be an uygulayan birisiyim. Peki size ne oluyor? Kendinizi bile tanımlayacak duruma getiremeyecek, ölçülere uygun bir başlangıç yapmayacak, bütün kabul edilemez tutum ve davranışlarınızı dayatacak ve böylelikle “haydi yaşayalım” diyeceksiniz. Görüyorsunuz ki karşınızdaki kişi pek de ona uygun bir kişi değil. Tek silahınız bilinçsizlik, gaflet, çocukluk, ağlamak ve böylece kendini dayatmaktır. Anam da, ailem de kendini böyle dayatmıştı, ancak daha on yaşımdayken onları da yerle bir ettim. Bu yaşta ve bu birikimde kırk yıldır savaşım içindeyim. Siz ki, tamamen ilkelere göre yaklaşılması gereken kişiler olrarak nasıl kabul edeceğim. Buna hayret ediyorum. “Biz çoğuz, ağalık bizdedir” diyeceksiniz. Zaten bir anlayışınız da budur. “Ben kendimi çok iyi örtbas ederim, çok kurnazım” veya “Önderliğin bütün bunlara gücü yetmez.” Hiç öyle anlamaya gerek yok. Kaldı ki bizim pek öyle ince ve duyarlı olmamıza da, öyle yaşamanın gereği de yok. Nasıl olursa olsun, nereye kadar giderse gitsin hepsine razıyım” diyorsunuz. Tüm bu konularda böyle tavır sahibi olabilirsiniz, ama ben de bir ustayım ve yaşamı sizin gibi yönlendirmiyorum.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER