GERİLLA ÖZGÜR KÜRDÜN YARATILDIĞI BİR DİRENİŞ DERGAHIDIR
1 Haziran Atılımımızın gelişme kaydettiği bu yıllarda gerillaya katılmak, dağa çıkarak fedai çizgisinde sert bir direniş mücadelesi yürütmek her Kürt gencinin, kızının, erkeğinin temel görevidir. Biraz bilinçli olan, duyarlı olan, çevresini anlayan, sorumluluk duyan ve gençlik ruhunu, dinamizmini bünyesinde taşıyan her genç elbette ki bu mücadeleye katılmalı, gerillalaşmalı, dağa çıkmalı, inkar ve imha sistemine karşı, Kürt halkı üzerinde terör ve soykırım rejimi yürüten bu sisteme karşı cesurca, fedakarca direnmelidir. Bu temel bir görev; onurlu, mücadeleci, cesur ve fedakar her Kürt genci için vazgeçilmez bir duruş tarzıdır. Bunun gerisindeki bir duruş tarzını kabul etmemek, doğru bulmamak gerekir. Halk üzerinde böyle bir terör ve soykırım rejimi uygulanırken, baskı, işkence, zulüm, sömürü had safhadayken, Hükümet Başkanı Erdoğan şehirlerin meydanlarında halkı açıktan katliamla, tehcirle, yani zorla binlerce yıllık yurdundan kovmayla tehdit ederken, halkın özgür-demokratik var oluşunu temsil eden Önder APO üzerinde böyle bir işkence sistemi uygulanır, imha tehdidi sürdürülürken biraz bilinçli, duyarlı ve onurlu olan Kürt genci başka ne yapabilir? Bunları göremezden gelebilir mi? Buna seyirci kalabilir mi? Asla. Bunu görmek, sorumluluk duymak, bir şeyler yapmak için de elbette ki mücadele etmek, savaşmak zorunda.
Gerilla bu zorunluluğun bir gereği olarak ortaya çıkıyor. Bu kadar cesur ve fedakar bir duruş, kahramanca bir direniş buradan ortaya çıkıp gerçekleşiyor. Bu kadar zorluğa bu temelde dayanılıyor. Bu işin başka yolu da yoktur. Bu bakımdan da başta şunu söylemek gerekli: Arkadaşlarımız değişik yaş gruplarından, farklı cinslerden böyle bir dönemde gerilla safına katılmak, bütün bunlara karşı militanca direnmek, mücadele etmek kararını verirken yapılması gerekeni yapmışlardır, doğru bir karar vermişlerdir. Bundan asla pişmanlık duymamalı, içlerinde hiçbir tereddüt olmamalıdır. Acaba yanlış mı yaptık, erken mi karar verdim, ters mi davrandım gibi bir düşünce, tereddüt, sorgulama hiçbir biçimde beyinlerinde, yüreklerinde olmamalıdır. Tereddütsüz, net bir biçimde doğru karar verdiklerine, yapılması gerekeni yapmış olduklarına; onurlu, bilinçli, fedakar, mücadeleci her Kürt gencinin yapması gerekeni yaptıklarına içten ve tüm kalpleriyle inanmalıdırlar.
Çünkü böyle bir ortamda başka ne yapılabilir? Düşünelim, tartışalım, nasıl kendimize gelecek çizebilir, bir gelecek öngörebiliriz, nasıl onurumuzla, şerefimizle bu dünyada var olabiliriz; biz de varız, dünya bizi gör, tanı ve kabul et, diyebiliriz? Biz kendimizi örgütleyemezsek, mücadeleye çekemezsek, her tülü hakareti, baskıyı, işkenceyi, zulmü öngören bir rejime karşı onu yenecek bir direniş ortaya çıkaramazsak kim bizi insan yerine koyabilir, kim ciddiye alır? Demek ki kendimize karşı ciddi olmak için, insani duruş gösterebilmek için, özgür ve demokratik bir gelecek çizebilmek için, onurlu, şerefli, demokratik bir yaşam yaratabilmek için direnmekten başka, dağa çıkıp gerillalaşmaktan başka çare yok. “Başka çare vardır” diyenlerin sözleri doğru değildir. Bazıları başka yollarda gösteriyorlar. Başka toplumların gençleri farklı biçimde de yaşıyorlar. Onlar örnek olarak gösterilip, sizde böyle olun, diyenler var. Ancak herkesin koşulları kendine göredir. Başka toplumların koşulları onlara göredir. Başka toplumların gençlerinin yaptığı ve yaşadığı gibi biz yaşayabilir miyiz, Kürt gençliği yaşayabilir mi? Hayır. Kürt toplumunun, Kürdistan'ın içinde bulunduğu koşullara göre yaşamak, düşünmek ve çalışmak zorundadır. Onları taklit edemeyiz. Onlara öykünüp, onlar gibi olmak isteyemeyiz. Bu tür söylemler ve yönlendirmeler bilinçlidir, amaçlıdır ve bunlar Kürt toplumu üzerinde inkar ve imhayı uygulayan güçlerin işidir. Kendi duruşlarında, amaçlarında başarılı olabilmek için bir özel savaş yöntemi olarak, kandırma olarak bunu yapıyorlar. Fakat bunlar etkisiz midir? Hayır. Etkili de oluyor, birçok çevreyi etkiliyorlar. Gerçekleri göremeyen, özgür-demokratik duruş gösteremeyen, cesur ve fedakar olamayan çevreleri, pasif, işbirlikçi, milliyetçi kesimleri etkiliyorlar. Dolayısıyla bu çabalarla gençliği yozlaştırmaya, doğru düşünme ve iş yapmaktan alıkoymaya, özgürlük mücadelesine katılmaktan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Bunda belli bir başarıları da vardır. Gençliğin önemli bir bölümü bu biçimde heder ediliyor. Örgütsüz, bilinçsiz, işsiz güçsüz, aylak, serseri, lümpen bir biçimde ortada dolaşılır kılınıyor. Kimilerin önüne okullar konuluyor, okuyup adam olmaları isteniyor. Bunu Kürt toplumu içinde teşvik edenler de var. Okullar açıyorlar, gençliği buralara yönlendiriyorlar, hatta geçen süreçte en yakınımızdaki kasabalara kadar üniversiteye giriş kursları oluşturuyorlardı. Güya oradan hazırlanacaklar da sınavlarda başarılı olacaklar, üniversiteye girecekler. Peki, girdikleri üniversitede ne yapacaklar? Beyinlerine zehir yerleştirilecek, her gün zehir soluyacaklar, Kürt toplumunun nasıl imha edilmesi gerektiğini, nasıl katliamdan, soykırımdan geçilmesi gerektiğini öğrenecekler. Bu yanlıştır. Bunu milliyetçilik, hatta yurtseverlik adına yapanlar var.
Şimdi bazı çevrelerde şöyle bir yaklaşım gelişmiş: Bir çocuğum gerillaya gitmişse birini de askere göndereyim, diyorlar. Güya PKK ile devlet arasında denge tutturmaya çalışıyorlar, iki tarafı da idare etmek istiyorlar. Bunu yurtseverlik adına yapıyorlar. Bunu yapan aileler, kurumlar, kendini milliyetçi-yurtsever diye tanımlayanlar var. Bütün bunların hepsi yanlıştır, tehlikelidir, son tahlilde bunlar inkar ve imha sistemine hizmet etmektir. Nereye gidecek, gittiği yerde ne öğrenecek, hangi okulda yurtseverlik, demokrasi bilinci alacak? Bu okulların hepsi faşist, ırkçı, şoven, milliyetçi zihniyetle dolu. İnsanların yüreğine ve beynine zehir dolduruyorlar. Önder APO “Türkiye'nin en iyi okuluna gittim, bildiğimi de unuttum” dedi. Hangi okul bir Kürt gencine insanlığı öğretir, ulusal-demokratik bilinç verir, kültür geliştirir, kendi kimliğiyle, kültürüyle, onuruyla, şerefiyle yaşamasını öğretir. Bunların hiçbirisi yoktur; tam tersine, hepsi asimilasyon kurumudur. Faşist, ırkçı, milliyetçi zihniyetle beyinleri yıkama kurumlarıdır. Oradan ancak Kürt’ün ve insanlığın katliamı çıkar, bu katliamı öngören bilgiler beyin ve yüreklere şırınga edilir.
Diğer yandan, bazı aileler çocuklarını, devlet baskısı azalsın diye askere gönderiyorlar. Son dönemlerde ordu kendi içinde askerdeki bazı Kürt gençlerini katlediyor. Her halde çatışmalar oluyor, çelişkiler var. Biraz ulusal kimlik taşıyan, yurtsever tutum gösterenler faşist, şoven, milliyetçi söylemin, askeri duruşun baskısı karşısında tepki gösteriyorlar ve böylelerini katlediyorlar. Ondan sonra aileler çıkıp bir sürü ağıt yakıyorlar, gözyaşı döküyorlar. Onlara şunu söylemek lazım: Niye zamanında düşünmediniz? Madem orduyu tanıyorsunuz, karşınızdaki devleti anlıyorsunuz, biraz yurtsever-demokratik tutumunuz var, ulusal-demokratik yaşam istiyorsunuz, o zaman niye safa sağlam girmiyorsunuz, niye bütün ruhunuzla, beyninizle, çocuklarınızla bu işin içinde değilsiniz, niye ikili davranma var, niye her iki tarafı birlikte idare etme var? Bunun tutarsızlık olduğu ortada değil midir? İşte böyle tutarsızlıklara düşmemek açısından insanın özgürlük mücadelesine bütün yüreğiyle, beyniyle girmesi, her gencin gerillaya koşması tek doğru, yurtsever ve demokratik tutumdur; cesur ve fedakar olmanın gereğidir. Bunun dışındaki duruşların yurtseverlikle, demokrat olmakla, ulusal kimlik ve özgürlük istemekle herhangi bir ilişkisi olamaz. Bu açıdan da dağa çıkmak, özgürlük mücadelesine katılmak her Kürt gencinin; bilinçli, onurlu ve fedakar her gencin yapması gereken iştir, olması gereken yerdir. İçinde bulunduğumuz koşullarda gerçekten de yurtseverlik bilinci taşıyan, biraz cesaret ve fedakarlığı olan, ulusal kimliğine, onuruna düşkün olan her Kürt gençliğinin direnmekten, direnişi örgütlemekten, direniş örgütlerine katılmaktan başka doğru bir tutumu söz konusu olamaz. Bunu gerillaya katılarak yapar, bunu öz savunma örgütleyerek yapar; ama başka biçimde olmaz. Mutlaka bilinçlenerek, örgütlenerek, direniş örgütleri oluşturarak yapar. Başka türlüsü yoktur. Tabiî ki en saygını, en değerlisi, en iyisi, en yurtsever ve demokrat olanı dağa çıkmaktır, gerillaya katılmaktır. Halkın özgürlük umudu, ruhu, bilinci haline gelmektir. Halkı, Önderliği her türlü tehdide, tehlikeye karşı savunmaktır. Bundan daha doğrusu ve iyisi olamaz.
Böyle bir süreçte gerilla saflarına katılmak ise çok daha önemli anlamlar taşıyor. Neden? Çünkü içinde bulunduğumuz sürecin bazı özellikleri var. İnkar ve imhayı uygulamak isteyen güçler, bu amaçlarını başarmanın yolunu gençliğin dağa çıkışını engellemekte görüyorlar. Kendilerine göre buna uygun politikalar üretiyorlar ve ürettikleri politikaların etkili olduğunun propagandasını yapıyorlar. İlker Başbuğ’un “Kürt’ü inkar ve imha stratejisi”nin temel dayanağı burası oluyor. Bunu defalarca söyledi. Şimdi yönetimde olan odur. Kendine göre, uyguladığı politikalarla dağa çıkışı azalttığını, engellediğini düşünüyor, söylüyor, propaganda ediyor, Türkiye toplumunu bununla aldatmaya çalışıyor. Bu yolla PKK'yi, gerillayı ezip tasfiye edeceğini düşünüyor ve söylüyor. Böyle bir süreçte gerillaya katılımlar, dağa çıkışlar, terör ve soykırım rejimini uygulayan yönetime verilmiş en güçlü cevap, vurulmuş en etkili tokat oluyor. Onların gerillayı ezme, dolayısıyla Kürt’ü tasfiye ve imha etme stratejilerine öldürücü darbeyi vurmayı ifade ediyor. Bu bakımdan siyasi değeri büyüktür, anlamı büyüktür.
Diğer yandan, Türkiye yönetiminin, AKP hükümetinin son dönemde geliştirdiği yaklaşımlar ortada. Tam bir özel savaş hükümeti haline gelmiş durumda. Tansu Çiller hükümeti gibi her şeyi Genelkurmaya teslim etmiş, Genelkurmay’ın bir askeri, bürokratı haline gelmiş durumdadır. Tayyip Erdoğan hükümetinin farklı bir özelliği yoktur. Tümüyle Genelkurmayca yürütülen özel savaşa ekonomik, siyasi, diplomatik güç sağlayan, ondan başka bir iş yapmayan bir hükümet durumunda. Saldırganlıkta, özel savaşa katılımda, destekte o kadar çok ileri gitmiş durumda ki, Kürt insanına karşı silahlı saldırıyı teşvik ediyor; Kürt toplumunu on bin yıllık yurdundan kovma tehdidinde bulunuyor, açıkça soykırım tehdidi yapıyor. Bunlar boş sözler değil, bazı kişilere ait sözler değil; gerçekten de bilinçli, planlı, yetkili kurullarda tartışılarak oluşturulan kararlar temelinde söylenen sözlerdir. Bu sözleri ciddiye almamız, bir şey olmaz demememiz gerekiyor. Bu bakımdan da bu süreçte gerillaya katılım, AKP hükümetinin, özellikle 22 Temmuz seçimleri ardından oluşan hükümetin özel savaşçı, imha ve katliamı öngören, Kürt sorununun çözümünü değil de, ezilmesini öngören politikalarına karşı Kürt gençliğinin duruşu oluyor. Bu politikaları yenilgiye uğratmanın, ona karşı sonuna kadar direnileceğinin açıkça gösterilmesi oluyor. Bu bakımdan da önemlidir, anlamlıdır. Halka karşı geliştirilen bu ağır baskı, tutuklama, işkence ve soykırım tehdidine karşı, halkın özgür-demokratik-ulusal duruş ve geleceğini yaratmanın arayışı, kararlılığı, gücünün, öncüsünün ortaya çıkartılması oluyor.
Yine Önder APO üzerindeki uygulamalar, saldırılar var. Bu saldırılar gerçekten de ciddidir, dikkate almamız gerekli. İmralı işkence sistemi onuncu yılını doldurmak üzere. Bu sistem, dünyada eşi bulunmayan bir sistemdir. Bush yönetiminin oluşturduğu Guantanamo Cezaevi sistemleri var. Onların ilki İmralı sistemidir. En ağırı, en çok fiziki ve psikolojik işkence arz edeni İmralı sistemidir. Tarihte bir tek kişiye dönük bu kadar ağır baskı, saldırı örneği parmakla sayılacak kadar azdır. Hiç yok demek elbette doğru değildir. İnsanlığın geleceğini ruhunda, beyninde derinden duyan ve baskı-sömürü düzenine isyan eden, bu konuda etkili olan, toplumları etkileyen, çevresini etkileyerek isyana kaldıran bazı büyük önderlere karşı böyle baskılar, zulümler uygulanmıştır. Bunun günümüzdeki uygulanışı Önder APO üzerinde oluyor. On yıldır hiçbir yerde bir insana karşı uygulanmayacak kadar ağır bir baskı, işkence, izolasyon sistemi uygulanıyor. İmralı sistemini kuranlar, bu sistem için “her gün kırk defa öldürme sistemi” dediler. Her an, her saat baskı, zulüm, işkence, idam, katliam ve imha tehdidi altında defalarca tekrar tekrar öldürme sistemini ifade ediyor. Şimdi bu sistemi en ağır bir biçimde uygulamaya çalışıyorlar. Gerçekten de tehdit büyüktür. İşkence fiziki ve psikolojik düzeyde ağırlaştırıldığı gibi, baskı ve imha tehdidi de daha da arttırılmış durumda. Önder APO üzerindeki bu tehdit Kürt halkına karşı bir tehdittir. Önder APO'ya uygulanan baskı ve zulüm Kürt halkı üzerinde uygulanan baskı ve zülümdür. Önder APO üzerindeki işkence ve imha süreci Kürt halkına dayatılmış olan bir işkence ve soykırım sürecidir. Bu bakımdan da Kürt halkının özgür demokratik duruşunu, iradesini, yaşam gücünü, ruhunu temsil eden Önderliğine karşı gösterilen bu baskı ve zulmün, imha tehdidinin halkın kendisine karşı olduğunu görmek, anlamak elbette zor değildir. Peki, bunu kim anlayacak? Elbette en başta gençlik anlayacak. En duyarlı toplum kesimi gençliktir; en adil, en insani düşünen, en cesur ve fedakar olan kesim gençliktir. Dolayısıyla toplumun varlığına ve geleceğine kast etmeyi öngören baskı ve tehdidi herkesten önce anlayacak ve duyacak olan da gençliktir. Bu bakımdan da bir toplumun kimliğine, varlığına, özgür duruşuna ve geleceğine kast etmeyi ifade eden, soykırım dayatması olan Önder APO'ya karşı geliştirilen bu saldırı karşısında elbette toplum direnmesiz, sessiz kalamaz. Öyle bir toplumun direnişini en başta da onun gençliği yürütür. Ancak böyle bir duyarlılık, cesaret ve fedakarlık gösterirse onu yapanlara genç denir, gençlik denir; toplumun geleceği olarak tanımlanır.
Gençlik gelecek olarak tanımlanıyor. O zaman bu terör ve soykırım rejimine karşı direnildiği ölçüde özgür gelecek yaratılacağına göre, gençlik ancak böyle bir direnişi sürdürdüğü ölçüde genç olma, gençlik olma sıfatını hak edebilir. Bu bakımdan halkın özgür, demokratik, iradeli duruşuna, Önderliğine işkence ve imha dayatmasının, tehdidinin bu kadar arttırıldığı bir süreçte Kürt gençliği direnişini her zamankinden daha güçlü geliştirecektir. Bunu da elbette dağa çıkarak, özgürlük kaleleriyle birleşerek, gerillalaşarak gerçekleştirecektir. Bu bakımdan da içinde bulunduğumuz süreçte dağa çıkmak, gerillaya katılmak; Önder APO üzerinde, Kürt halkının ulusal kimliği, özgür ve demokratik duruşu, ulusal demokratik iradesi üzerinde bu kadar açık tehdit, saldırı, baskı, işkence olduğu bir ortamda tüm bunlara karşı fedai çizgisinde mücadele etmek anlamına geliyor. Bütün bunlar böyle bir süreçte dağa çıkmanın her zamankinden değerli bir iş olduğunu, doğru bir duruş olduğunu gösteriyor. Bu koşullarda gerillalaşmayan, savunma örgütlemeyen bir gençlik yurtsever değildir, demokrat ve direnişçi değildir; o toplumun gençliği değildir. Bunun dışında bir yurtseverlik ölçüsü tanımıyoruz. Bunun gerisinde kalan gençlik duruşunu, söylemde ne olursa olsun yurtseverlik olarak kabul etmiyoruz. İhanet demesek bile, pasifizm diyoruz, işbirlikçilik diyoruz, bireycilik, kendini düşünme, devletle PKK arasında, soykırımla ulusal direniş arasında orta bir yerde kalıp ikisini de idare etme olarak tanımlıyoruz. Buna başka türlü bir tanım getirilemez ve başka türlü de anlaşılamaz. Bu açıdan da başka doğru yoktur.
Gerillalaşmayı daha güçlü ve etkili geliştireceğiz. Madem ki doğru karar verdik, böyle bir karar vermenin bilincini, cesaretini, duyarlılığını gösterdik, o zaman yeni yeni kararlarla bu verdiğimiz kararı ilerletmeliyiz, geliştirmeliyiz. Bu da kendini eğitmek demektir; güçlü, doğru, etkili bir gerillalaşmayı başarmak demektir. Onun için bu eğitimimize etkili, coşkulu, güçlü bir katılımı her arkadaşımız gösterebilmelidir. Bizim eğitim sistemimiz böyledir. Belki çok basit gelebilir, arkadaşlar diyebilirler ki, hiçbir şey yoktu ortada, geldik hepsini biz inşa ettik, bize bir şey verilmedi. Doğru, biz yapıyoruz, kimse bize hazır bir şey verecek değildir. Bu halkın kimseye hazır verecek bir gücü yok. Fakat halk, direnişi ile gençliği dağa çekti, gençlikten gerilla olmasını istedi. Yirmi beş yıllık gerilla savaşının etkileri çekti, tecrübesi çekti; kahramanlığı, ruhu, yarattığı cesaret ve fedakarlık çekti. O bakımdan kimse kendiliğinden karar vermedi; elbette herkes kararını kendisi verdi ama kendiliğinden vermedi; o kararı verdirten birçok değer oldu, güç oldu. Hepimizi buraya bazı temel değerler getirdi; Önderlik direnişimiz getirdi, şehitlerimizin direnişi, halkımızın direnişi getirdi. Bunlar büyük bir duyarlılık, düşünme gücü, sorumluluk duygusu yarattı ve biz de buna göre davrandık. Şimdi bu devam etmeli, derinleştirilmeli, geliştirilmelidir. Bu, eğitimi güçlü bir biçimde gerçekleştirmek demektir. “Burada böyle eğitim olur mu?” diye sorulabilir. Oluyor yani. Basit gibi görülebilir, herkes eğitim görecek yeri kendisi yapıyor, eğitimini kendisi görüyor. Bundan dolayı eğitimlerde en önemli husus katılımcılıktır. Bu da bizim sistemimiz, PKK'nin yarattığı sistem budur, Kürt halkının gençliğini eğitme sistemi budur.
Böylesi ortamlarda bu eğitim sistemi sonuç veriyor mu? Verdiği ortadadır; yirmi beş yıldır dünyaya karşı bu okul savaşıyor. Dünyaya meydan okuyan, dünyayı ele geçirmiş olan NATO yirmi beş yıldır saldırı yürütmesine rağmen, bu okulun yetiştirdiği savaşçıyı ezemiyor, yenilgiye uğratamıyor, yok edemiyor. O bakımdan küçümsememek lazım. Bu okul ve bu eğitim sistemi sonuç veriyor. Sonuç verdiğinin kanıtı, yirmi beş yıllık direniştir, bu direnişin ortaya çıkardığı sonuçlardır. İşte PKK karşısında I. Dünya Savaşı’nın yarattığı bölge statükosu perişan hale gelmiş durumda. Türkiye yönetiminin durumuna bakalım, İran yönetiminin durumuna bakalım; zaten Irak’taki yönetim darmadağın hale geldi. Yeniden yönetim oluşturma çabaları var. Türk generallerinin, dünyaya meydan okuyan generallerin sözleri, söylemleri ortadadır. Yaşar Büyükanıt -ki en çok kabadayı geçinendi- “Dünyanın en büyük örgütü PKK’dir” diyordu. Bu okulun yarattığı direnme gücünü, büyüklüğünü, yenilmezliğini itiraf etmek zorunda kaldı. Demek ki sonuç veriyor bu okul, düşmanı üzerinde bu kadar etki yaratıyor, etki ortaya çıkarmış bulunuyor. Yirmi beş yıl bütün devlet sistemlerinin ordu gücünü, NATO gücünü arkasına alan Türk ordusunun karşısında direniyor. Her türlü yol, yöntem, savaş aracı kullanılmasına rağmen yenilmezlik çizgisini sürdürüyor. Bu az bir durum değildir. Öyle küçümsenecek bir sonuç kesinlikle değildir.
Bununla birlikte, tüm arkadaşlar iyi biliyorlar ki, bu direniş Kürt halkını yeniden yarattı, diriltti. Bununla ulusal diriliş devrimini yaşadık, serhıldanlar ulusal diriliş devrimini ifade ediyor. Her insan, her kesim, her bölge, köy, kasaba, şehir 90’lı yıllardan bu yana ulusal diriliş devrimini yaparak yeniden doğuş gerçekleştirdi. Kürt insanı ve toplumu bu okulun yürüttüğü savaşın etkisiyle yeni bir ruh, bilinç, yeni bir örgütlülük ve yaşam kazandı; özgürlük ve demokrasi temelinde, iddia, irade ve ısrar temelinde bunları gerçekleştirdi. Yeni özgür Kürt bireyi ve toplumu ortaya çıktı, Kürt gençliği örgütlü, mücadeleci, gelecek yaratan, başı dik ve onurlu bir gençlik haline geldi; Kürt kadını, bin yılların feodal baskısını yırtarak büyük bir özgürlük kuvveti olarak tüm kadınlara öncülük yapacak bir iradeye, bilince ve örgütlülüğe ulaştı. Kürt halkı bugün dünyaya coşku, ruh, bilinç veriyor; halkların coşku, bilinç, mücadele kaynağı oluyor. Bütün bunlar bu okulun yarattığı sonuçlardır, gerillanın yarattığı sonuçlardır. Basit gibi görülebilir, çok sade olabilir, fazla imkanı bulunmayabilir ama bu da bir sistemdir. Bu kadar büyük gelişmeler, değerler ortaya çıkarma, yaratma gücünde olan bir sistemdir. Bunu da anlamak lazım. Var olan sistemi başkalarına bakarak değerlendirmemek gerekiyor. Başka halklar gençlerine daha değişik eğitim sistemleri veriyorlar; üniversiteleri var, fakülteleri, akademileri, harp okulları, her türlü teknik malzemeyle donanmış eğitim yerleri var. Kürt halkının gücü de bu kadardır. Bunun dışında bir eğitim sistemi yok. PKK'nin geliştirdiği eğitim sisteminin ötesinde, dışında henüz Kürdistan'ın hiçbir parçasında, hiçbir yerinde yaratılmış bir eğitim sistemi yoktur. Buna Güney Kürdistan da dahildir. Son üç-beş yılda bazı çabalar gelişiyor; o da darmadağındır, nereye gideceği belli değildir; ne kadar yurtsever, demokrat, sorumlu insan yetiştiriyor henüz sınanmamıştır. Bir de tarihi eski değil; üç-beş yıllıktır. PKK yirmi beş yıldır bu gerilla okuluyla çalışıyor. PKK otuz beş yıldır zaten bir okuldu, hep okul düzeninde var oldu. Önder APO hep bir eğitim gücü oldu, kendini eğiten, çevresini eğiten, hep ışık saçan, bilinç yaratan bir güç oldu. Şimdiye kadar da bunu geliştirdi. Dolayısıyla Kürt halkının gençliğine eğitim verdiği yer burasıdır. Bu okul, gerilla; Kürt gencinin, kızının, oğlunun bilinç kazandığı, ulusal ruh ve kimlik kazandığı, irade ve iddia kazandığı, kendini eğitip özgür-demokratik duruş kazandığı ve örgütlenip mücadele etmeyi öğrendiği yerdir. Dolayısıyla bizim fakültelerimiz de, harp okullarımız da, akademilerimiz de bunlardır.
Gerilla böyle büyük bir eğitim gücüdür, değiştirme gücüdür, insanı yeniden yaratma gücüdür ve sonucuna bakılırsa bu sistem sonuç veriyor, gelişme yaratıyor. Otuz beş yıllık süreçte özgür birey ve toplumu ortaya çıkardı, örgütlü toplumu ortaya çıkardı, inkar ve imha sistemini parçalanma noktasında getirdi, altı bin yıllık devlet gericiliğini temellerinden sarsılır hale getirdi. Şimdi hepsi bunu açıkça ifade ediyorlar, böyle bir mücadeleyle karşı karşıya olduklarını itiraf ediyorlar. Bu bakımdan bu okul düzenini doğru anlamak ve benimsemek, katılmak, var olan fırsat ve imkanları iyi değerlendirerek kendini güçlü bir biçimde eğitmek lazım. Arkadaşlarımız böyle yaklaşmalı ve ele almalıdırlar. Basit görmemeli, sonuç vermez görmemelidirler. Basittir, sadedir, fakat değiştiricidir, eğiticidir, insana ruh, bilinç, irade, cesaret, fedakarlık vericidir. İnsanı özgür ve demokratik temellerde yeniden yaratıcıdır. Gerilla kadar eğitici bir ortam yoktur, gerilla kadar değiştirici, yeniden yaratıcı her hangi bir ortam söz konusu değildir. O bakımdan gerillanın eğitici gücünü anlamak, önemsemek gerekir. Böyle bir ocağın, okulun eğitici, yeniden yaratıcı, geliştirici ortamına kendini tümden katmak, zayıf yaklaşmamak gerekli. Kendini kilitleyip, tıkatıp daraltmamak lazım; tersine, kendini bütünüyle açarak böyle bir ortamdan alınabilecek her şeyin en fazlasını almak üzere katılmak gerekiyor.
Bizim eğitim sistemimizin esası şudur: Herkes katıldığı oranda, kendini kattığı oranda kendini eğitecek, geliştirecektir. Burayı nasıl ki kendiniz inşa ettiniz, kendi kendinizi de eğiteceksiniz. Diğeri destektir, yardımdır. Herkes kendini eğitmekle de sorumludur, sistem herkesin kendisini eğitmesini öngörür. Bu nasıl yapılacak? Katılımcı olacaksınız, çaba harcayacaksınız, kimse hazır beklemeyecek, başka yerde gördüklerinizle burasını kıyaslamayacaksınız. Başka okullar gibi sanmayacaksınız. Buranın özelliklerini, ölçülerini, gerçeğini göreceksiniz, anlamaya çalışacaksınız, kabul edeceksiniz ve bu temelde katılım göstereceksiniz. Kendinizi katacaksınız, çalışacaksınız, çaba harcayacaksınız; düşüncede, davranışta eğitmek için, kişilik ölçü ve özelliklerinizi yeniden yaratmak, içinden çıkılan düzenin kirini, pasını, tortusunu bir tarafa atarak APOCU çizgide yeni bir ruh, bilinç, duruş, davranış zenginliği kazanabilmek için çaba harcayacaksınız; içten, yürekten katılım göstereceksiniz. El birliği edeceksiniz, birbirinize destek vereceksiniz. Bunlar elbette bir çaba gerektirir. Engeller ve zorluklar elbette olur. Bu çabayı göstermek, bu engelleri aşmak, zorlukları yenmek gerekli. Bunu da cesaretle, fedakarlıkla, gerçekleştireceğiniz katılımla siz sağlayacaksınız.
Şunun iyi bilinmesi gerekir ki, gerillaya katılım için atılan adımlar basit adımlar değildir, herkesin atabileceği adımlar değildir. Bu adımları atmak yürek, cesaret, bilinç ister. Bin bir türlü bağı kırmayı ve zorluğu yenmeyi gerektirir. Onun için attığınız her adımda zorluklarla karşılaşacaksınız. Sivil yaşamdan gerilla yaşamına geçmek bir sürü zorluk ve engelle karşılaşmayı getirir. Bu sizi zorlar ama bu doğal bir durumdur. Zorluklarla karşılaştık diye yılmamak, geri adım atmamak gerekir. Bazı arkadaşlar böyle zorlukları yaşamayı sadece kendilerine özgü sanıyorlar, dolayısıyla geri adım atma, kararsızlık gelişiyor. Oysa ki öyle değildir. Zorluk herkes için vardır. Herkes zorlukla karşılaşıyor ve direnerek zorlukları aşıyor, yeniyor. Demek ki, bu zorluklar aşılabilir, yenilebilir zorluklardır. Birçoğu bunu yaptığına göre, isteyen ve bu çabayı harcayan herkes bu zorlukları yenebilir. Onun için de geri adım atıcı olmamak lazım. Şehirden veya köyden çıkıp dağa gelmek; sivil ortamdan çıkıp askeri ortama girmek; bireysel bir yaşam ortamından çıkıp örgütlü bir yaşama girmek; kendi başınalıktan çıkıp bir amaç doğrultusunda mücadele eden militan ortamda yaşamak elbette çok köklü bir değişimi ifade ediyor. Bu ortam çok farklı özellikler taşıyor. O yüzden her şeyin; yaşam alışkanlıkları, yaşam tarzı, düşünce düzeyi, duygu düzeyi, yani bütün kişilik ölçü ve özelliklerinin yeniden oluşmasını gerektiriyor. Var olanın hepsinin değiştirilmesi, atılması, onun yerine yenilerinin konmasını gerektiriyor. Yeniden yaratılmayı, yeniden kişiliği oluşturmayı ifade ediyor. Gerilla eğitim sistemi insanı bu biçimde eğitiyor, yeniden yaratıyor. Bu zor olunur, kolay olmaz. Bu kadar ölçüyü, anlayışı, alışkanlığı değiştirmek, yenmek kolay bir iş değildir; kararlılık gerektirir, iddia gerektirir, irade gerektirir, çaba ister. Mademki dağa çıkma, özgürlük ortamına gelme, gerillaya katılma, gerillalaşma kararı verilmiştir, o zaman bunun gereğini başarıyla yerine getirmek, güçlü bir gerillacı olabilmek, bütün kişilik ölçü ve özelliklerini değiştirmek için aynı kararlılıkla mücadele etme, bu kararlılığı daha da derinleştirerek sürdürmek gerekiyor. Ancak bu biçimde kendimizi eğitebilir, yenileyebilir, güçlü sonuçlar alabiliriz. Eğitim ortamına, eğitim sürecine böyle katılmak önemlidir, gereklidir. İyi düşünün, anlamaya çalışın ama iddia ve kararlılıktan geri adım atmayın. Hata olursa düzeltin, eksiklik gösterirseniz gidermeye çalışın, birbirinize yardımcı olun, birbirinizden öğrenin ama mutlaka öğrenin, öğrenerek kendinizi yaratacağınıza, güçlü bir APOCU militan, HPG savaşçısı, gerilla haline geleceğinize yürekten inanın, kendinize bu konuda güvenin. İradeniz, iddianız büyük olsun, ısrarınız sonsuz olsun; coşkuyla, heyecanla çalışın. O zaman kesinlikle sonuç alacaksınız, kazanacaksınız.
DURAN KALKAN(HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER