SANATÇI UZAKTAN İZLEYEN DEĞİL, HALKININ İÇİNDE BİREBİR YAŞAYAN OLMALIDIR (4.BÖLÜM)
Sanatçı uzaktan izleyen değil, halkının içinde birebir yaşayan olmalıdır. Yaşamı kendi halkının ötesinde olan, düşünceleri mülteci, duyguları yabancılaşmış olan yine mutlaka sinema yapacaktır. Ama bu kendi halkının sineması olmayacaktır. Sanatçı halkıyla gülmeyi, onunla ağlamayı başaran, onunla omuz omuza sokak sokak çatışan, gerekirse onunla ölmeyi bilen insandır. Başka bir halkın sinemacıları olsaydık belki sinema yapmamız çok rahat olacaktı. Belki bunları tartışmayacaktık. Ama gerilla savaşı veren bir halkın sanatçılığına soyunuyorsak, onun sinemasını yapacağız diyorsak, hayatımızı şöyle bir ortaya koyup bir kez daha düşünmemiz gerekecektir… Beritan filmine gelinceye kadar yüzlerce gerillanın eleştirisini gönül rahatlığıyla dinledim. Onlar bu halkın çocuklarıydı. Onlar söylüyorsa bir halk söylüyor demekti. Görüş belirtmeyenlere ben sordum. Bu halka, bu halkın çocuklarına ne kadar yakın olduğumu duymak istedim. Her film çalışmamdan önce gerilla birlikleri içinde uzun uzun kaldım. Onların yüzlerindeki ter kokusunu duymaya, dudaklarındaki özlemi okumaya, gönüllerindeki sevdayı yakalamaya çalıştım… Bu da benim sinemadaki yolumdur… Masal ve ezgi… Aslında filmlerimin hikâyeleri filmlerimden çok daha büyüktür. Bu şarkı benden çok daha önce bir yerlerde başlamıştır. Ben sadece bir yerden sonra dinlemeye, çok sonraları da utanarak söylemeye başlamışım. Hikâyelerime birebir tanık oluşum ise daha büyük bir sorundur. Hikâyeleri dinleseydim, bir yerlerden okusaydım işim belki çok daha kolay olurdu. İlk başlarda onları yaşamış olmamın, o acılara, hüzünlere, duygulara birebir tanık oluşumun bir avantaj olacağını düşünmüş olsam da, çalışmalar içinde bunun çok daha ağır bir soruna dönüştüğünü fark ettim. Hikâyeleri yeterince işleyememe sorunu, bu konudaki bilgi ve tecrübe yetersizliğim çok uzun zaman çekingen davranmama neden oldu. Ama bir yerlerden başlamam gerektiğine de her zaman inandım.
Mutlaka bir yerlerden başlamalıydım ki zaman içinde hakkını verebileydim. Bu anlamda ilk hikâyelerimi feda etmek zorunda kaldım. Bunun hüznünü hala yaşıyorum. Tirej filmini bir gün bir kez daha sahneleme istemim hala içimde bir sızı gibi duruyor. Hikaye benden önce başlamıştır bu coğrafyada. Ben hikâyeye bir yerinden katılırım. Ve şu gerçeğe ulaşırım… Kürt sinemasının sırrı gerçekte değil, masaldadır… Ait olmadığım, içinde kendimi bulmadığım, ruhumun içinde olmadığı hiçbir hikâyeyi işleyemeyeceğim açık bir gerçektir. Tirej benden önce bu dağlarda yaşadı. Bir doktordu ve bir gerilla komutanı olarak bu dağlarda yürüdü. Ben bu dağlardaki bir patikada onunla bir kereliğine karşılaştım. O karşılaşmadan aklımda Tirej in sadece uzun boyu ve gözleri kaldı… Yıllar sonra Tirej in vurulup yaralandığı o gece telsiz cihazından son sözlerini o gecenin anlatılamaz serinliğinde, o dört bin yıllık ezginin içinde dinledim. Tirej yaralı mevzisinden o büyük mütevazılığı içinde bütün yoldaşlara selamlar, Kürt halkının başı sağ olsun derken gözyaşlarımı tutamadım. Ve Tirejin mevzisindeki bu son sözleri beni yüreğimin ta derinlerinde bir yerlerde vurdu. Filmlerim gerçeklerden daha gerçek masallardan geliyor ki, her defasında tamamlayıp seyrettiğim zaman kendi kendime bu sefer de olmadı diyorum. Ama beklemek yerine yapmayı yeğliyorum. Üzülerek, kanayarak dağdaki insan öykülerinin içine girdim. Belki ilk zamanlar film seyretme olanağım olsaydı, mutlaka filmlerinden etkileneceğim yönetmenler olacaktı. O zamanlar filmlere çok uzaktım. Ve şimdi diyorum ki, iyi ki uzaktım. Filmlerimi yaparken yönetmenlerden değil de, yazarlardan etkilendim desem daha doğru olacak. Victor Hugo nun kişilik çözümlemeleri, Orhan Pamuk un inanılmaz imgeleri ve Murathan Mungan ın Kürt kökenli hikâyeleri filmlerimin belki de asıl temelini oluşturdu. Onların çok güçlü edebiyatçılar olduğunu biliyorum. Ama ben onların yazılarında müthiş bir görsellik yakaladım. Kitaplarındaki güçlü kurgu ve hikâyeleme biçimleri beni etkisi altına aldı. Onlar gibi olduğumu söyleyemem şüphesiz ama onların gerilla filmlerine katkılarını da inkâr edemem. Ve hala her film çekimine başlarken yanımda mutlaka bu üç yazardan bir tanesinin bir kitabı olur. Hangisini olacağını zaten ben belirleyemem. Onlar kendileri belirlerler ve aralarında sözleşmişlercesine sırayla bir tanesi önüme çıkar, kendini gösterir.
Başlangıç aşamasında bir yerlerde beni bekler. Sessizce kendi masallarını anlatıverir ve bir anda filmime ortak olur. Kürt sinemasının sırrı sözlerde değil ezgidedir… Kürt sinemacılarının sadece Kürtçe film yaparak, Kürt konularını işleyerek sinemaya ulaşamayacaklarının iddiasındayım. Kürt müziğindeki derinlik sinema için örnek olabilir. Her nerede olursanız olun, hangi koşullarda dinlerseniz dinleyin Kürt ezgisini mutlaka ayırt edersiniz. Bütün gürültülerin içinde onu yakalarsınız. Beritan filminin çekimleri boyunca birlikte çalıştığım bir Kürt kızı vardı. Hakkari dağlarının bu güzel kızından her dinlenme anımızda bir şarkı isterdim. Bunun nedenini o an bende pek bilmiyordum. Ona her seferinde bize bir şarkı söyle derdim. Bütün arkadaşlarda destekleyince red edemez söylerdi. Onun söylediği sözlerini anlayamadığım Kürt şarkılarında ne bulduğumu tam olarak bilemiyorum. Bir hayal olabilir ama filmlerimde, Kürt müziğinin o eşsiz ezgisine ve Kürt masallarının gerçeklerden daha öteye olan gerçeklerine ulaşmayı hedefliyorum. Dört bin yıllık bu damar, masal ve ezgi bu gün de Kürt sanatının özünü oluşturuyor. Kürt sinemasının çıkışı da çok uzaklarda değil, masal ve ezginin birleştiği ve hiç birimizin inkâr edemeyeceği gerçekte, dengbejlerdedir… Keşke onları anlayarak dinleyebilseydim. Bu da benim öz eleştirimdir… Cüret… Bu dağlarda gerillaların çok sevdiği ve sıkça kullandığı bir söz vardır. Bir gün yolunuz dağa düşerse belki de ilk duyacağınız sözlerden bir tanesi bu olacaktır… Kuryeniz size, en iyi yol bildiğin yoldur diyecektir ve sizi çok iyi bildiği patikalardan geçirecektir… Bu sözün sıradan söylenmiş bir söz olmadığını, gerillanın kalbinden çıkıp geldiğini dağlardaki yaşamım içinde öğrendim. Hatta gerillanın ötesinde Kürt halkının bilincinin en kuytu köşelerinde gizli olduğunu hissettim. Hemen hemen karşılaştığım her Kürt ün ruhunun ıssızlığında bunu ilk anda fark ettim…
ŞEHİT HALİL DAĞ
YORUM GÖNDER