ENKAZA DÖNÜŞMÜŞ DEVLET VE SEÇİMLER
Kuşkusuz Türkiye'de seçim sonuçları genellikle önceden belirlenir. Yani iktidar ABD-NATO tarafından belirlenir. Gizli veya açıktan görüşmeler yapılır, anlaşmalar çerçevesinde uzlaşı sağlanır ve belirlenen kişi veya kişiler devleti yönetme mekanizmasına (iktidara) getirilir. Aslında bir çeşit atamada diyebiliriz. Bu sistem 1960'lı yıllardan itibaren işletilmektedir. Erdoğan'ın seçilmişliği ve iktidarı da bu şekilde gerçekleşti. O süreci hatırlayanlar bilirler bu hakikati.
Türkiye'de seçimlerin kazananı önceden belirlendiği için, alt yapı hazırlanır. Medyasından tutun çetelerine kadar tüm mekanizma ve klikler bu minvalde harekete geçirilir. Seçimlere 1 ay kala kazanan neredeyse ilan edilir. Ve sandığa oy atma ile resmileşir. Türkiye toplumunun ezici çoğunluğu demokratik değerlerden uzaktır. Demokrasicilik oynanır ama demokrasinin esamesi okunmaz. Militarist, faşist ve gerici dinamikler 100 yıldır hareketlidir. Bu temelde değerlendirecek olursak Türkiye toplumunun bilinç, politika ve kültür seviyesi oldukça düşüktür. Zira bu devletin kodlarından kaynaklıdır. Toplumunun demokratik değerlere dönüşü demek 100 yıllık Türk devlet sisteminin çöküşü demektir. Bu nedenle Türk devlet sistemi ezmeye, sömürmeye, katletmeye, baskıya ve şiddete ayarlıdır. Dolayısıyla sömürgeci faşist Türk devlet sistemi sadece Kürtlere, Alevilere, Ermenilere, Rumlara ve gayri Müslimlere düşman değildir. Aynı düşmanlığı kendi ulusuna da yapmaktadır. Bu tespiti yapmak gerekir. Sermaye sınıfının ve egemenlerin yaşam sistemi olan Türk devlet sistemi bu şekilde ayakta kalmıştır.
100 yıllık egemen olma savaşı, katliam, soykırım, sermaye ve sömürü düzeni olan Türk devlet sistemi son kertede bir enkaza dönüşmüştür. Ekonomik, sosyal, kültürel, toplumsal ve ahlaki çöküş bir bütün olarak yaşanmaktadır. En nihayetinde 100. yılında tarihinin en kritik seçimine gidiliyor. Kritik yönleri üzerinde durmaya çalışacağız. Çöküşün çokça sebebi olsa da esas sorun ulus-devlet çıkmazı ve demokratik değerlere düşmanlık politikasıdır. Çoklu kimlik, inanç, kültür ve toplumsal değerler ulus-devlet formatında yaşam bulamaz. Ulus-devleti yaratan homojen ulustur. Tek tip, tek dil, tek inanç, tek kültür ve merkezî yönetim ulus devleti yaşatan olgulardır. Enkazın en temel sebeplerinden biri budur. Doğallığında Türk devlet sistemi çözülüş aşamasına gelmiş ve çöküş süreci başlamıştır.
Bu çözülüş ve çöküşün hızlanmasını sağlayan ise Kurdistan Özgürlük Devrimi mücadelesidir. 50 yıllık devrimsel süreç, Kurdistan Özgürlük Hareketi'nin büyük emeği ve ödenen bedellerin yığınlaşarak oluşturduğu Apoist çizginin eseridir. Bu değerler toplamı dava, devrimci mücadelenin başarısı ve iradesidir. Özgür Önderlik Özgür Kurdistan hedefi ile her gün kanlarını akıtan, canlarını devrime katan Kurdistan halkının yiğit evlatlarının insanüstü direnişinin yarattığı etkidir. 50 yıldır Newrozlaşan halk gerçekliğinin emeğidir, mücadelesidir.
Peki bu muazzam emeğin ve ödenen bedellerin toplamı olan bu kutsal davanın varacağı son nokta olan zafere ulaşmanın ruhu ve bilinci nedir? Ruhu fedailik bilinci ise Önderlik ideolojisidir. Her şey buna göre olmalıdır. Ölçü ve çizgi nettir. Dolayısıyla seçimlerin gerçek önemini de kavrayarak, olası her türlü katliam girişimlerine karşı toplumsal öz örgütlenme ve öz savunmanın hızlı bir şekilde yaşam bulması gerekmektedir. Kuzey Kurdistan ve Türkiye'de her şey buna göre oluşmalıdır, oluşturulmalıdır. Deprem sonucu gelişen komünal dayanışma ruhu ve kolektif bilinç, öz örgütlenmenin ve öz savunmanın mayası olmalıdır. Bu ruh ve bilinç toplumsal ve sosyal alanlarda örgütlü karakter kazanmalıdır. Buna inşa diyoruz. İdeolojik birikimin ve bilincin toplumda örgütlenmesi inşayı ifade eder. Tüm yapılar, mekanizmalar ve toplumsal öncülük bu temelde hareket etmelidir.
Hiç kuşku yok ki bu seçim 100 yıllık Türk devlet sisteminin son seçimidir. Özgürlük ve kurtuluş mücadelemiz açısından dolaysız bir şekilde bizi etkileyen ve ilgilendiren bir seçim olsa da, salt bir seçim olarak ele almamakta önemlidir. 50 yıllık tüm seçimlerin ortak özelliği Kürt realitesine bakış açıları ve bu realiteye karşı katliamcı ve soykırımcı yaklaşımlardır. Devletin ve sistemin bakış açısı temelinde seçimler çok önemli gibi görünse de, bizler açısından da önemsenmesi gereken ama tali olarak görülmesi gereken bir durumdur. Açıkçası bu noktayı iyi kavramak gerekiyor. Devrim mücadelesi devam ederken seçimler temel gündem olarak ele alınmamalıdır. Zira demokratik siyaset yapıları ve mekanizmaları bu temelde iradelerini ortaya koyarak mücadele etmektedirler. Halkımızda gereken desteği ve sahiplenmeyi göstermektedir. Fakat bunun direnişin ve mücadelenin merkezine alınması çok tehlikelidir. Önder APO üzerindeki tecrit içinde tecrit politikası, gerilla alanlarına dönük işgal ve imha saldırıları, Rojava'ya dönük işgal tehlikesi ve hava saldırıları ile son dönemde yoğun bir şekilde hedeflenen Şengal'e dönük saldırılar devam ederken, kitle enerjisini ve toplumsal odağı seçimlere kanalize etmek, yönlendirmek tehlikeli sonuçlar doğuracaktır. Halkımızın bu süreçte oldukça hazırlıklı olması, olası tüm tehlikelere karşı en temel görev ve sorumluluktur.
Bu seçimlerde nasıl bir sonuç çıkabilir elbette bunu kestirmek güçtür. Ama şunu çok iyi biliyoruz ki, ulus-devlet ısrarı ve statükocu anlayış var olduğu sürece bizler açısından direniş tek seçenektir. Dolayısıyla seçimlere ve Türk devlet sisteminde gelişen tüm olaylara ve olgulara ideolojik yaklaşmak zorundayız. Her adımımız ve hamlemiz, devrim mücadelemiz ve onun oluşturduğu bilinç çerçevesinde olmalıdır. Sömürgeci soykırımcı Türk devletinin Kürt düşmanlığının baki olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız!
RAPERİN MUNZUR
YORUM GÖNDER