HALKLARIN ÖZGÜRLÜK OLASILIĞI: ÖZEL SAVAŞ (2.BÖLÜM)
Tabii diğer klasik yöntemler de devrededir. Askeri operasyonlar, alanlar genelinde tekniğin de yardımıyla daha kapsamlı kılınmaya çalışılıyor. Karşındaki gücün zayıflıklarını günlük olarak ölçüp biçerek, klasik savaşların hatta klasik karşı devrimci savaşların, operasyonların çok daha ötesinde, işte bütün özellikle 20.yy ulusal kurtuluş savaşlarına dayatılan yöntemleri birleştiriyor. Hepsinden sonuç çıkarıp günümüzde işte en başarılısını biz uygulayacağız dercesine bir yöntemle operasyonları geliştirmektedir. Bu anlamda da operasyonları daha iyi çözmek gerekiyor. Çünkü karşı taraf bunu biraz bütün operasyonların, özellikle ABD güdümündeki askeri faaliyetlerin bir özeti olarak düşünüyor, öyle uyguluyor. Ayaklanma, darbe, karşı darbe ilmi şu anda en yoğun bir biçimde Türk özel savaş birliklerinde geliştirilmekte ve uygulanmaktadır. Buna işkenceyi, çok vahşi öldürmeleri eklemekten tutalım özellikle gerillanın direncini, iradesini kırmaya yönelik sızmalara kadar her yolu denemektedir.
Psikolojik boyutu çok kapsamlı yürütmekte hatta her gerilla biriminin sorumlusunun psikolojisine inip ona göre bir operasyon planlamaktadır. Bu kadar dakik bir operasyonlar sistemini devreye sokmaktadır. Somut hedefler önüne koymakta, özellikle son olarak 95’lerden itibaren geliştirilen perspektif daha değişiktir.
Genelde sola, özelde PKK’ye başlangıçta dayattığı taktikler tamamen tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Dahası böyle tıpkı cumhuriyetin kuruluşunda olduğu gibi yerine düzenle uyuşmuş, evrime girmiş ve böylece sağdan soldan muhaliflerini kendisiyle birleştirmiş bir Kemalist diktatörlük güçlendirilip duruluyordu. İsyanları vuruyor kendisiyle bütünleştiriyor, solu vuruyor kalanları kendisiyle bütünleştiriyor. Kısaca sadece öldürmüyor, kalanları kendisine yama yapıyor, zırh yapıyor. Böyle genel bir özelliği olmakla birlikte, günümüzde vurguladığımız gibi Amerika’nın da etkisiyle 95’ten beri bunu “düşük yoğunluklu çatışma” veya “marjinalleştirme” diye bir kavrama ağırlıklı olarak yer veriyor. Bu kavram yeni vurgulanıyor. Özü de; tümünü imha etmek yerine iradesi kırılmış, amaç, strateji ve taktiklerine hakim olmaktan uzak, kendini yaşamaya, kendi bireysel-bireyci yaşam güdülerine tabii kılınmış, giderek kendi içinde çözülüşle birlikte daha böyle örgütün devrimci özüne karşıt, yarı kontra gibi bir gelişmeyi direniş saflarında yaymaya çalışan bir ilave yöntemi gerçekleştirmeye çalışıyor. 95 öncesinden farkı bu. O döneme kadar korucular açıktan örgütlendirilirdi, özel timler, itirafçılar çok açık örgütlendirilirdi. Bunların belli bir işlevi vardı, halen bu tip kurumların özel savaştaki işlevi vardır. Fakat yeni olan, sanırım son süreçlerde kapsamlıca incelemeye tabii tuttuğumuz bu gerilladaki ve hatta devrimci alanlarda, gruplardaki marjinalleşme düzeyi. Genel Kurmay bunu özel olarak aslında planlıyor, ki haberleriyle belirttiği gibi yakın bir anlayış birliği içinde, dolayısıyla tüm imha edebilecekleri komutanları imha etme yerine onları kendi içlerinde problemli, çözümsüz, umutsuz, inancı olmayan ama can telaşına düşen, günü birlik, günü kurtarmayı esas alan, hem devrimcilik yapıyor ama aslında devrimciliğin canına okuyor. Basit güdülerini yaşamaktan öteye bir derdi olmayan, bir de buna örgütün mirası var, prestiji var. Bu prestij üzerinde oynama avantajını da eklersek, ki buna klasik işbirlikçi çizgileri de dahil etsek hepsi bu temelde yeni bir anlam kazanıyor ve böylece de devrimci örgüt için daha tehlikeli, altından çıkılması zor, karmaşık bir süreç ortaya çıkarıyor, dayatıyor. Şüphesiz bu salt yeni Kürdistan’daki savaşıma dayatılan bir gelişme değildir. Diğer bir çok ülkede de denenmiştir ama daha kapsamlı olarak günümüze doğru bütün gerillaya dayatılmaya çalışılmaktadır.
Özel savaşımın en son geliştirdiği yöntemlerden birisi bu. Bu temelde bir planlaması işliyor. Bu planlamanın, aslında 95’te tam ürününü vermesi gerekiyordu. Kendi deyişleriyle askeri olarak yapılabilecek her şey yapılmıştı. Bilindiği üzere bunun için hükümet değişikliğine gidildi. Ordu giderek zorunu ortay koyup bazı hükümetleri değiştirdi. Bu planı uygulayacak yeni partilerden yeni hükümet oluşturdu ve içimizdeki bu yöntemi uygulayan veya marjinalleşen birimleri de veya bizi bu duruma getirmeyi de aslında ilerletmişti. Bu anlamda “bitti” diyordu. “Savaş bitti, kazandık. Büyük bir başarıyla bu işin altından çıktık.” Genel Kurmaya tam inanmasa da hakim olan anlayış buydu ve bunu sıkça demeçlerle dile getiriyorlardı. Böyle olması da gerekiyordu; özellikle bizdeki iç tasfiyecilikle birlikte bunun böyle sonuç vermesi kaçınılmaz gibi gözüküyordu.
Bunun üzerine eklenecek bazı şeyler vardı. İşte bu son ekonomik paketler, kendi efendilerine özellikle ABD ve İsrail’in geniş ekonomik imkanlarıyla hızla bazı böyle yeni ekonomik ve sosyal projeleri devreye sokması söz konusudur ve halen bu planlar devrede. Özellikle hükümetin Ecevit kanadıyla bu yürütülmeye çalışılmakta. Bu arada yine halkla ilişkiler, kültürel faaliyetler yoğunca işlenmekte ve bir yerde bizdeki çözülüşün sona gelmesini beklemektedir. Daha doğrusu bu teoriye, bu plana göre bu işin tamamlanması gerekiyor.
Nedir tamamlandığında? Sadece bir özel savaşın PKK karşısında başarıya ulaşması sağlanmayacak, Anadolu’daki tüm kültürlerin tasfiyesinin nihai sonuca doğru gidecek, en son Kürt sorunu etrafındaki gelişmelerde boğuntuya getirilip aslında dört dörtlük bir soykırım tarihi başarıyla Anadolu topraklarında tamamlanacaktır. 2000 yılına dayatılan Genel Kurmay planı bu. Bu Kemalizm’in daha önce de ittihatçıların 20.yy. başlangıcında planladıklarını bu yüzyıl içinde tam bitirmeyle sonuçlandıracaklardı. En kesin siyaset ve en amansız şiddet amacı budur. Bu konuda hiç yanılgıya düşmemek gerekir. Bunda Türk halkına da verilen rol, özellikle çok çeşitli özel savaş yöntemleriyle sonuna kadar kullanmak. Yani en ufacık bir demokratik bir gelişmeye de Türkiye’de fırsat tanımamak. Bu anlamda Siyonizm’den daha tehlikeli veya İkinci Dünya öncesindeki faşist toplumdan daha tehlikeli bir toplumu da Türk toplumu bünyesinde gerçekleştirme. Türk halkının payına düşen de bu oluyor. Ve nitekim günümüzde bu büyük çelişkinin, bu bunalımın Türk halkında nasıl inanılmaz boyutlara vardığını da bu nedenle görmekteyiz. Plan bu kadar tehlikeli ve henüz tam sonuca gitmedi. Gitseydi eğer gerçekten halklar adına hiçbir şey kalmamak kadar demokrasi adını da nefes almak bile mümkün olmayacak. Çünkü bu planın ilk aşaması, daha sonraki aşamaları Anadolu’dan bunu bütün Ortadoğu’ya taşırmak hatta Orta Asya’ya, hatta Çin’e, Rusya’nın içine kadar, böylesine tehlikeli yayılmacı bir özelliği vardır. Çünkü arkasında ABD’nin dünya hükümranlığı kadar İsrail’in Ortadoğu’yu tümüyle hegemonyası altına almak ve buna Orta Asya’nın zengin petrol yatakları nedeniyle yine Türk faşizminin bir yayılma alanıdır. Elele vererek böylesine belki de Birinci Dünya savaşlarından daha tehlikeli bir savaşa yol açabilecek bir gelişmeye yol açmak. Planın birinci aşamasında TC’nin mevcut sınırları dahilinde sona ererken ondan sonraki aşaması işte Kıbrıs’ta sonuçlanmak üzere Irak’ta yeni bir oluşumla birlikte önce Güney Kürdistan, sonra tüm Irak üzerinde, oradan İran, Azerbaycan üzerinden tüm İran’ı hegemonya altına almak, Kafkasya’yı yine hegemonya altına almak, oradan ta Çin’e kadar. Bu tehlike aslında somut ve uluslararası alanda çoğu da bunu dehşetle görmekte ve buna karşı bazı tedbirler, ittifaklar geliştirmeye çalışmaktadırlar. Özellikle Rusya’nın yeniden uyanışı, yine bu arada Ermenistan’daki uyanış, İran’ın yine kendine göre aldığı vaziyet. Araplardaki buna karşı uyanış, hatta hatta Türkiye cumhuriyetlerin bu oyuna biraz daha dikkatli bakmaları söz konusudur. Dolayısıyla bu çok kuşkulu, tehlikeli özel savaş rejiminin başarısını zorlamakta ve ne tür bir rejim olduğuna dair tüm insanlığı bir kuşkuya, giderek bilince ve karşı tavır almaya zorlamaktadır.
Dolayısıyla şu an karşısında olduğumuz özel savaş rejimi uluslararası tehlikeyi de bağrında taşırken; tüm halkların da olası bir dayanışmasına da zemin sunmaktadır. Halklar cephesine bu noktada gelirken, en başta tabii bu özel savaş rejiminin hedefi Kürt halk gerçekliği oluyor. Kürt halk gerçekliği tarihte o da çok kendine özgü, belki de sadece baskı altında olma değil de, bir ulus-toplum bilimi olmaktan en çok çıkmış, dağılmayı hem beyninde, hem kültüründe en çok yaşamış, dolayısıyla siyasal bir irade haline bir türlü gelememiş, çok talihsiz özellikle coğrafyası nedeniyle hep böyle ola gelmiştir. En son TC’nin egemenlik sahasına en büyük parçası girdiğinde ve diğer parçaları da TC tarafından parçalandığında adeta son bir lokma olarak nasıl mideye oturtulacağına dair tehlikeli planlamaya tabii tutulmuş. Önce acımasız katliamlar, sonra sert ekonomik yoksunluk ve asimilasyonla birlikte aslında neredeyse kendi deyişleriyle üzerini betonlayıp bitirdiklerini söylerken, bilinen, bir ilginç bizim PKK çıkışı. Bu çıkışın yine çok ilginç, pek umut vaat etmeyen başlangıcı da dikkate alınmayan ama bilinen süreçlerden geçtikten sonra özellikle bir insan iradesinin zafer veya yenilmemek için ortaya koyduğu inatçı savaşçılığıyla birkaç önemli aşamayı kaydedip ’90’lara doğru dayanması, yani çok az umut edilen hatta bir ideolojik grup olarak bile çalışmasına pek ilgiyle katılamayan daha sonra politikleşmesine de benzer olarak militanlarının fazla anlayamadıkları, adeta sürüklenircesine katıldıkları, 15 Ağustos Atılımıyla birlikte savaşımına da pek anlam veremedikleri, ama işte çok özel bir halk savaşı biçimi olarak katılmaktan de kendilerini alıkoymadıkları, 90’lara doğru geldiğimizde de artık bu işin ciddiyetinin tümüyle halka da yansıdığı halkın da bu işin içine sürüklendiği ve bir şeylerin gelebileceğinin kesinleşmesiyle birlikte yepyeni bir aşamaya girmesi, bu aşamada artık gerilla savaşımının rol oynayabileceğinin netleşmesi. Hem özel savaş rejiminde bilinen o büyük değişikliği 92 planlamasını ortaya çıkardı, hem de bizi tabii çok daha büyük bir güvenle hem iç, hem uluslar arası alanın, cephe savaşı sonrası Ortadoğu’yu yine bu arada Ortadoğu’yu yine bu arada Ortadoğu’nun bütün çelişkilerini yakalamamızı, bu çelişkileri kullanmamızı, hatta Sovyet çözülüşünün bile lehimize değerlendirilmesini tümüyle değerlendirdik.
Sonuçta en başta mensuplarının pek de inanamadıkları, böyle yoksunlaşmış insanlığın kendi basit dünyalarına bir özlem bir umut gibi sandıkları ama gereklerini bir türlü yerine getiremedikleri bu hareket, bilindiği üzere günümüze kadar getirildi. Halen en çok tartışma özelliğine sahip olan bir harekettir. Fakat özellikle ABD’nin zorlandığı, Avrupa’nın, hatta dostlarının da bir türlü doğru kavrayamadıkları, dolayısıyla ret politikaları ortaya çıkaramadıkları bir gerçeklik. “Kürt sorunu vardır PKK yoktur. PKK vardır, Önderliği olmaz” gibi böyle sahte ayrımlarla herkes kendine göre yontmaya çalıştı; ama şimdi söylenecek olan hareket bütün ağırlığıyla, ciddiyetiyle, en başta önderlik gerçekliğiyle kendisini gündemin hem bölgesel, hem uluslar arası alanda köşe taşı haline getirmiştir. Kolay kolay sökülmesi hiç düşünmeden bu sadece düşmanına karşı değil dostları içinde hatta mensuplarına karşı da öyle sandıkları gibi bu hareketin ne için yanılır, ne de savaşılır. Ciddi bir olay olduğunu, kapsamlı bir değerlendirmeyi gerektirdiği bu temelde artık bir yol ayrımı mı desek, gene özünde hep böyledir. Fakat ilk defa böyle kapsamlı bir biçimde ağırlığını hissettirmesidir, ortaya çıkıyor.
PKK çözümlemeleri bu nedenle kendisinin de nasıl bir savaşıma yol açabileceği çözümlemelidir. Özellikle sadece “Bir parti nasıl geliştirilir? Bir ulusal hareket nasıl yaratılır?” değil, en önemlisi de savaşımın garantisi olarak “Savaşın bireye nasıl yaratılır? Savaşan bireyin şahsında savaşan halka nasıl ulaşılır?” bütün bunlar kapsamlı çözümlenmiştir. Diğer birçok klasik ulusal kurtuluş, komünist, burjuva-milliyetçi partilerinden farklıdır. Dini hareketlerden farklıdır, öyle olmak zorunda çünkü uğraştığı özel savaş da tüm özel savaşlardan farklı yine özel savaşın hedefleri kadar bir halkın hedefleri de farklıdır. Dolayısıyla bu çözümlemelerin de kendine özgü gelişmesi anlaşılırdır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
1 Nisan 1998
YORUM GÖNDER