YÜREĞİMİN SESİNİ DİNLEDİM (4.BÖLÜM)
Aslan arkadaştan haber yok ne olup bittiğini de anlamış değildik sesler ta bize kadar geliyordu. Ne oldu Niye vurmuyorlar diye fısıldanırken derenin derinliklerinde sesin geldiği yerde. Bir çocuk feryadı ve ağlaması duyuldu nefes nefese ağlayan çocuk hıçkırıklar içinde nefesiz kalkan çocukta neyin nesi oluyordu.. Bu bir bilmece gibi beynimizi allak bulak etti. Hemen ardında Aslan arkadaşın kuryenin sesi duyuldu. Siz kimsiniz? Diye var gücüyle bağırdı. Kadın çocuk erkek karışımı bir çok insan beraberce heval biziz, heval biziz. Aman dikkat heval deyip yerlerinde durdular. Bekes arkadaşla beraber oraya koştuk, oraya vardığımızda Aslan arkadaş ve Sait arkadaş taşın üstüne oturmuş neredeyse bayılacak gibiydiler. Nefesleri kesilmiş mosmor olmuşlardı. Ayakları dizleri onlara kaldıramaz olmuş gözleri fal taşı tüyleri diken diken olmuştu. Her şey saniyelerinin arkasında saklı bir nefese ve çekilecek olan tetiğin arkasına saklanmıştır. Onları vurmak, an meselesi olmuştu çocuğun ağlayışı birçok şeyi değiştirmişti. Tamda tetiklere giden parmaklara zamanında yetişmişti. Bu bir tanrı vergisiydi. Bu ağlama birçok insanın hayatını değiştirmiş ve kurtarmıştı. Karanlıkların ardına saklanmış olan kötülüklere ışık olmuştu.
Biraz önce yoldaş katili şimdiyse uğruna mücadele verilen ve her türlü desteğini kesmeyen gurbetin yolunu tutmuş her şeyini bu uğurda feda eden geriye sadece canından başka bir şey bırakmayan onu da avuçlarının içine alarak nereye varacağını bilmediği bir yolun güzergâhındaki insanların canına kıyacaktık. üstümüze soğuk sular boşalmışçasına sesiz sağır kesilmiştik. Zar zor kendimizi toplayarak yanlarına gide bildik.
Çıravdan Garısaya geçmek için bağlantı kuran guruptu. Üç arkadaş beş kadın altı milis ve yedi çocuk korku dolu gözlerle bizi süzerek arkadaş olduğumuzu anladıklarında üzerimize atılıp sarıldılar. Tanrıya şükürler olsun ki bu seferde size kavuştuk. Bir nefes alarak tanrıya şükrederek, tanrıya şükürler olsun diye tekrarlayarak tanrıya minnet duygularını böyle ifadelendire biliyordu. Gözlerindeki parlaklığıyla çocuklar etrafımızda toplanırken her şey onlar için bir macera gibiydi. Her haliyle yaşlılığın etkisinde olduğu beli olan iki kadın daha fazla dayanamayarak ıslak zemine oturdular. Bunu görür görmez ellerinden tutarak teyze kalkın, ateşin yanına gidelim, orada dinlenirsiniz yoksa hastalanırsınız deyip, ateşin yolunu tutuk.
Yolda topladığımız odun parçalarını közlerin üstüne atarak üfledi Sait arkadaş. Yanan odun parçalarını saçtığı ışık yüzlerdeki mahsumane bakışlarıyla kadınlar, çocuklar, milisler yüz çizgileri daha da belirginleşiyordu. Eee nerden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Ne yapacaksınız? Sorusuna karşılık arkadaşlardan gurup sorumlusu karşılık vererek heval operasyon olduğunu niye söylemediniz. Cihazda bağlantı kurarken söyleseydiniz gelmezdik.
Aslan arkadaş biz operasyon olduğunu ayı boğazının tutulduğunu gelmemeniz için gerekli uyarıyı yaptık dedi.
Milis ama biz böyle anlamadık dedi. Aslan arkadaşta eğer doğru anlasaydınız zaten bu kadar tehlikeye girmezdiniz.
Yanlış bir anlaşılma sonucu, gelin, gelmeyin kavramların karıştırılmış olmasından kaynaklı olarak gelinmiş ve büyük bir tehlikeyi atlatmışlardı.
Muhabere bitikten sonra, sonucu ne olacağı beli olmayan ince uzun ve kıvrak patikalardan kendilerini aşağıya doğru bırakarak, gelecekleri hakkın da çok fazla bir fikir yürütemeyecek kadar yetersiz. Ama ülke sevgisi özgürlüğe duyulan özlem ve bunun mücadelesini veren ulusal kurtuluş mücadelesine duyulan güven, onun amacına bağlılık uğruna her şeylerini feda edecek bu yolun yolcusu olmuşlardı. Bilmedikleri nice toprakları aşarak varacaklardı. Her anı tehlike, her anı yeni bir zorlanmayla karşı karşıyaydılar, geride bıraktıkları her şey onlar için bir tarihti ve yeni bir tarihi yazmaya doğru ilerleyen ince patika. Eruh suyunu iniyordu. Yürümekte zorluk çeken çocukların ellerinden tutan milisler ve hiç yürüyemeyen çocukları heybelerde taşıyan annelerdi. Uzaklara dikilmiş yaşlı gözler. Ayı boğazını arıyorlardı.
Karakollarda havlayan köpek sesleri geceyi yırtıp geliyordu. Uzaklarda atılan izli mermilerin gökyüzündeki ihtişamlı görüntüsü ve kapanan havanın yağmur getireceği endişesi ile, yürüyüş daha da sıklaşmış adımlara daha da yüklenilmişti. Ayı boğazının altına varılmış bir mola verilmiş. Cesareti kıracak olan bu yükseltiye varmak gerekecekti. Yolun en zor yanına gelinmişti. Zikzaklı olarak boğaza tırmanan patikada ağır ağır yürüyerek, alınlarına akan terleri mendilleriyle sile sile ilerlemek zorundaydılar. bir hayli geç olmuştu. Boğaza vardıklarında son nefeslerini de tüketir olmuşlardı. Yorgun argın boğaza varıldığında, bir yere dinlenmek için yığıldılar, tepeyi aşmanın sevinciyle yakılan sigaraların dumanı savuran milisler ovadaki ışıklara üstten bakan çocukların sevinç çığlıkları. Kadınların yol hakkın da başlattıkları muhabbet, arkadaşların teyp dinleyişinde söylenen şarkının yarattığı etkiyle çıkarılan sesler birbirine karışmıştı.
Hemen on metre berisinde tanımadıkları ve arkadaş sandıkları, yatmış insanların. Bedenleri vardı. Milislerden biri birisini göstererek bak o yatan Bawer arkadaştır. Sözde bizi korumak için burayı tutmuşlardı dedi. Nöbetçisiz herkes yatmış. Bir asker gelirse herkesi elle yakalar deyip kahkahayı basıyordu.
Bir diğeri küçük bir taşla uyandırmak için taşı fırlatıyor ve ayaklarına vuruyordu. Kadınlar ise vah yavrum vah nasılda yatmış deyip düşmana beddua okuyorlardı. Çocuklar ise mevzilerin içinde oynaşıyorlardı. Arkadaşlardan biri silahını eline alarak mevziiye doğru yürüdü mevziinin üstüne geldiğinde gözüne ilk ilişen mevziiye yaslandırılmış silahların değişikliğiydi G.3, M.G.3 ler den oluşmasıydı. Mevzide yatanlar, arkadaşlar değil düşman gücüydü, askerlerin üzerine, silahı üzerlerine doğrultmak hepsinin bir anda vurmak istedi. O zaman ortalık savaş alanına dönüşecek kadınları, çocukları kurtarmak hayli zor olacaktı. Birden geriye fırlaması herkesi endişelendirmiş ve işlerin yolunda gitmediğini anında anlamışlardı. Arkadaşlar kendini eğerek kısık sesle haydi çocukları alın hemen buradan uzaklaşalım. Bunlar askerdir demesi kadınları yüreğine oturmuştu. Çocukları korku dolu gözlerle anneleri eteklerine yapıştılar, kadınlar peştamalı hemen çocuklara sarıp, ayaklarını dinlendirmek için çıkardıkları perçemli ayakkabılarını ellerine alıp, çocuklarını bedenlerine sarıp uzaklaşırken. İki arkadaşta onların korumak için silahları mevzileri üzerinde doğrultmuş halde tutmuşlardı. Onca kalabalığa rağmen uykudan uyanmayan askerler sanki kış uykusuna girmişlerdi.
Tesadüf bu kadar da olamaz. Gün boyu yaşayan çatışmada verdikleri kayıpların etkisiyle bitkin düşüp bayılmışçasına yatmaları onları ölüme de götürebilirdi. Yalnız başına bir gurup arkadaş hepsinin canına okuya bilir ya da esir alabilirdi. Hızla oradan uzaklaşan arkadaşlar kurtuluşun sevincini ve heyecanını her yanıyla yaşıyorlardı ama önlerinde uzun ve geniş bir arazi vardı. Bu arazide başka askerlerde olabilirdi. Bunun güvenliği için kalan arkadaşları bekleyip, önde bir gurup öncü olarak göndermeyi uygun görmüşlerdi, yollarına devam ederken bir çocuğun kayarak düşmesi sonucunda, ağlaması onları ikinci bir tehlikeden kurtarmıştı, yanlış anlaşılan bir söz ve yerinde zamanında söylenilmeyen sözler. Bu gece bize pahalıya patlaya bilirdi: Ama her şeye rağmen şansımız yaver gitmiş kazasız belasız gece atlatmış. Hayatımızda hiç ama hiç unutmayacağımız bir an olarak beynimizde yer edecekti. Hayatın kendisi acılar mutluluklar ve tesadüflerle doludur, hayat her şeye rağmen güzeldir. Yaşamasını bilenler için önemli olan sonuç çıkartmasını bilmek hataları tekrarlamamak sonuç çıkarmak, güzelliği üstüne güzellik katmak onun iradesi ve gücü olmaktır.
ÖZGÜR DENİZ
(Olayın gerçekleştiği tarih .1994. Botan)
YORUM GÖNDER