ÖNDERLİK GERÇEĞİ -1.BÖLÜM
Önder kişilikler, farklı kişiliklerdir. Genelde Önder kişilikler, değerli bir toplumsal gerçekliğin içinde şekillenip, o toplum adına bir eylem başlatsalar da sadece bir toplumun temsili değillerdir. Esasta bütün bir insanlığı temsil ederler, bütün insanlık adına hareket ederler. Çözümleri sadece bir halkı, bir ulusu ilgilendiren çözümler olmanın ötesinde bütün insanlığı kapsamına alır. O açıdan da yerel değil, evrenseldirler. Dar değil kapsamlıdırlar. Yüzeysel değil derinliklidirler. Çözümleri kesinlikle öyledir. Bu Kürdistan gerçekliği açısından da böyledir. Siz başlığına sadece Önder derseniz, Kürt halk Önderi olarak tanımlamış olursunuz. Sadece Kürt gerçekliği içerisine hapsederseniz eksik bir tanımlama yapmış olursunuz. Kürt gerçekliğini derinlemesine sorguladığımız zaman, kendi içinde her halkta olduğu gibi bir özgünlüğün olduğunu ama bu özgünlüğün içerisinde gerçekten bir evrenselliğin de yatığını görürsünüz. Kürdistani olan çoğu zaman evrenseldir. Gerçek anlamda Kürdistani olan aynı zamanda evrenseldir. Biz bunu doğal toplum gerçeğinde, neolitik devrim gerçeğinde çok daha çarpıcı bir biçimde görebiliriz.
Bu açıdan lider çerçevesiyle, Önder çerçevesi arasında fark var. Lider bir sınıfın lideridir, bir ulusun lideridir, bir toplumun lideridir, bir cemaatin lideridir. Ama Önder esas itibarı ile bütün insanlığa hitap eden biridir. Bütün bir insanlık adına hareket eden, onlar için seçenekler sunan, bütün bir insanlık için yeni bir ahlak oluşturan yeni bir toplumsal düzen-sistem oluşturan kişiliktir, denilebilinir. Önderlik gerçeğimizde bunu somut olarak görebilirsiniz. Nitekim Önder APO hep şunu söyledi: “Kürdistan devrimi benim için bir araçtır.” Amaç tüm insanlığı gerçekten kendi temel insani özellikleriyle buluşturmak, onun kendi insan olan….
Önderlik kişilikleri olduğu kadar genelde bütün kişiliklerin bir şekillenmesi var. Kişilik üzerinde etkide bulunan, kişiliği esas itibarı ile şekillendiren, içinde esas yetiştiği toplumsal koşullar kişilik üzerinde çok derin etkide bulunur. Bunlar aile ve toplumsal çevredir. Bir de bunun dışında tarihsel koşullar var. Tarihsel gelişimi onun koşulları da kişilik üzerinde şu veya bu biçimde etkide yani derin etkide bulunur. Önder APO bu konuyu özellikle kendi gerçekliğinden yola çıktığında çok çarpıcı ortaya koyuyor. Önderlik hep dönüp kendi pratiğine baktı, zaman zaman ya da ağırlıklı dönemlerde dönüp kendi pratiğine baktı. Gelinen nokta ile ulaştığı noktayla çıkış yaptığı zemin, başlangıç noktası arasındaki gelişme sürecinden hareket ederek belki de çoğunlukla, biraz da şaşırarak kendi durumunu inceledi. Nasıl başardım? Mesela Önderlik nasıl başardı? Diyelim öyle bir noktadan bugün dünyanın ciddiye aldığı, hatta sistemin jandarmalığını yapan temel gücün düşman ilan ettiği, sistemin bütün temel güçlerini birleştirerek kendisini derdest edip İmralı’ya koyduğu bir insan halindedir. Kişilik haline gelebildi. Bunlar ciddi sorulardır ve Önderlik de bu soruları kendisine soruyordu. Anlamak biraz da şaşırmaktır değil mi? İnsan bazen hayret eder. Bu nasıl böyle olabilir? Mesela cahil biri, ahmak ya da aptal biri.
Önderlik kendi durumunu değerlendirirken, kendi durumundan sonuçlar çıkararak bunu başkalarına mal etmeye çalışırken özü itibarı ile kendisini çok övdüğüne inanılır. Bu yönlü şeyler Türk basınında çok işlendi. Düşman, basınında da işledi. Ne işte megaloman, dendi. Kendisini övüyor. Kendisini överken “halkını aşağılıyor, halkına hakaret ediyor” dendi. Düşman, bu tür şeyleri Önderlik için değerlendirdi, ama şu bir gerçektir: Bilmek, daha doğrusu öğrenmek önceden bilmediğin bir şeyin farkına varmaktır. Bu da hayret duygusunu beraberinde getirir. Önderlik zaman zaman dönüp pratiğine bakıyordu. Nasıl böyle olabildi? Önderlik diyor ki: “Ben gerçekten çok zavallı bir çocuktum.” Bunu derken bunda da aşırılığa kaçma var. Önderlik mütevazı gösteriyor, yani mütevazı davranıyor. Alçak gönüllü gösteriyor onun için kendisini böyle değerlendiriyor. Gerçekten durum böyle midir? Önderlik ifade ediyordu. “Gerçekten ben zavallı bir çocuğum.” Yani güçsüzdüm, çaresizdim, çocuktum. Sonuçta çocuğun kendisi özü itibarı ile böyledir. Ama hangi anlamda zavallıdır? Çocuksanız eğer sırtınızı dayadığınız birileri varsa o zaman zavallı değilsiniz. En başta sırtınızı babanıza, dayınıza dayarsınız, ağabeyiniz, ablanız, ananız olur. Onlarla güç bulursunuz değil mi? Yani o zavallılık etkenini ortadan kaldıracak en önemli unsurlardan biri de budur. Benim babam senin babanı döver, benim dayım senin dayanı döver, benim dayım sana gününü gösterir. Toplumda da bu yok mudur?
Dayısı vardır derler. Adamın dayısı var, işini yapıyor derler. Dayı kültürü, toplumda sırtını birine dayama kültürüdür. Ama Önder APO’da ise şu vardır: Yaslanacak, dayanacak birilerini veya güçsüzlüğünü giderecek koltuk değneklerini arayan bir Önderlik değildir. Tersine kendi ayakları üzerinde durmak isteyen bir Önderliktir. Koltuk değnekleri ve dayanaklar ile yürümek isteyen bir kişilik değildir. Sorgulama buradan başlıyor. Bu, Önderliği yalnızlaştırıyor. Önderlik “Yalnız başıma kalmış bir çocuktum” diyor. Neden yalnız başına kalıyor? Birlikte olabileceği bir şeyler var, ama birlikte olmak istediklerini beğenmiyor. Onları kabul etmiyor. Beğenmeme de temel çıkış noktasıdır. İstemek, beğenmemekten doğar. Beğenmeme olmadı mı istemek olmaz. Bir şeyi beğenmeden istersin. Eğer bir şeyi beğenirsen o zaman istemek aklına gelmez. Hazır, verili olarak sunulanı kabul edersin. O açıdan beğenmemek ki, bu ret anlamına geliyor ve aynı zamanda “ben seni kabul etmiyorum “demektir. Bu temel çıkış noktası olarak ortaya çıkıyor.
Önderlik verili olanı, kendisine hazır sunulanı kabul etmiyor. Bu da kendisini yalnız bırakıyor. O yalnız, zavallı, kendi başına kalmış çocuk, belki de kendi içerisinde çaresizliği yaşayan çocuk, oradan hareket edip tüm insanlık için sağlıklı çözümler üretebilen, tüm insanlık için beş bin yıllık uygarlık denilen sapmanın çıkış noktalarını, başlangıcını, temel özelliklerini ortaya koyup onun bütün çirkin yüzünü göstererek insanlığı yeniden kendi tarihsel gerçekliğiyle, kökleriyle buluşturmayı başarabilen bir sistem ortaya çıkarabiliyor. Ve bu sistemi özgürlüğü yaşamayı mümkün kılabilen sistem haline getirebiliyor. Bu noktaya kadar gidebiliyor. Güçsüzlükten, gücün en üst düzeyde gerçekleşmesine ulaşan bir durum söz konusudur. Geriye dönüp bakmak, geriye dönüşlerle bu durumu sorgulamak ve bunun nedenlerini ortaya çıkarmak başkaları içinde gerekiyor. Bu noktada bencilliğin zerresi bile yoktur, tam tersi söz konusudur. Size ait olanı herkesle paylaşmak istiyorsunuz. Sizin başarabildiğinizi herkesin başarabileceği bir gerçekliğin zeminine dönüştürmek istiyorsunuz. Sizi bu konuda başarmaya götüren şey nedir? Öncelikle yaşamın kendisi bir duruştur. Mevcut olan ile nasıl bir tarz ile mücadele ettiniz? Neyle başladınız, çıkış noktanız neydi? Nasıl bir tempo sahibi olabildiniz de en imkânsız gibi görünen koşullarda bile başkalarının imkân dahilinde görmediğini ve söylediğini siz mümkün hale getirebildiniz. Bunu başardığınıza göre, bunu başkalarıyla paylaşabilmeniz sizi bencilliğin kırıntısından bile uzak olduğu bir kişilik haline getirir. Önderlik gerçeğinde bu vardır. Önderlik sahasında kalan arkadaşlar bilir, her devrede vardır. Önderlik en azından bir parça da olsa veya her çözümlemede de olsa biraz kendi gerçekliğine değinir. Bunu bazen bir bütün olarak sistemli bir biçimde yapar. Ender olarak bazı devreler de bu vardır. Daha sonrakilerde biraz daha parça parçadır.
İlk defa Önderliğin kendi ağzından, kendi gerçekliğini, kendi kimliğini somut olarak değerlendirme ne zaman gerçekleşti? AİHM savunmalarında. AİHM savunmasının son bölümü “APO klanı” APO kişiliğinin çözümlenmesidir. Yeni paradigma kavramının içeriğine de denk düşecek şekilde Bir Halkı Savunmak adlı belgede ise kendisine ilişkin bölüm “Doğru Tanımlanmak İstenen Bir Kimlik” başlığını taşır. Orada elbette temel özellikler vardı. Ama eski kişilikte veya ikinci doğuş döneminin temel karakteristik özelliği olan modernist paradigmanın etkilerini tamamıyla aşmamış bir kişilik özellikleri kendisini yansıtır. Yeni sistemin temel özellikleri tümüyle netleşmiş ve yeni sistem ortaya çıkarılmış değildir. O açıdan da oradaki eksiklik, yeni savunma ile tamamlanır. Kişilik yeniden tanımlanır. Önder APO kendi kişiliğini yeniden tanımlar. Doğru tanımlanmak isteyen bir kişilik olarak kendisini bir başkasına dayatır. Önderlik o açıdan buna ek olarak bir şeyler söyler.
Bir Halkı Savunmak adlı belgede müthiş bir yoğunluk vardır. İlkinden başlanabilir. Önderlik yaşamını bölümlere ayırır. Doğal doğuştan söz eder. Doğal doğuş dönemi, birinci doğuş dönemidir. Doğal doğuş ya da birinci doğuş dönemi dediğimiz dönemler bütün insanlar için ortaktır. Her çocuk benzer biçimde doğar. Tercih kendisine bırakılmaz. “Ben doğmak istiyorum ya da doğmak istemiyorum” ikilemiyle çocuk karşı karşıya değildir. O yüzden günümüz dünyasını düşünün veya Önder APO’nun doğuş döneminin dünyasını gözünüzün önüne getirin. O dönem Kürdistan’ın da ya da dünyasında çocukların dünyaya gelişlerinde bir tercihleri olsa, tercih kendilerine bırakılmış olsa, hiçbir çocuk Kürdistan’da doğmak istemez. Öylesi özellikler taşıyor. Size hazır dünya böyle sunuluyor. Doğal doğuşta böyledir. Kabul edersiniz ya da reddedersiniz. Sonuçta doğduğunuz dünya size hazır olarak kendisini dayatan dünyadır. Aslında sizi kendisinin yapmak istediği bir dünyadır. Her doğan bir sisteme doğar. Her sistem kendi kişiliğini yaratmak ister ve dolayısıyla kendi gerçekliğini bireye dayatır. Bireyin kendi içerisinde eritmek, özümsemek, kendi sisteminin insanı haline getirmek, kendi kültürünü, kişiliğini, özelliklerini, ahlakını her şeyini onda cisimleştirmek ister. Bu açıdan demek ki şeyin genel özelliği birinci doğuş dönemdir. Genelde doğuş döneminin temel özelliği bunun tercihinin çocuğa bırakılmamasıdır. Sıfır, bir, yedi yaş arasındaki dönem genelde kişiliğin temel özelliklerinin koşullandığı olarak değerlendirilir. Kişilik o koşullarda başlar.
Temel özelliklere damgasını vuran süreç, bir ile yedi yaş arası süreçtir. O yaşlar arasında kişiliğin temel özellikleri ortaya çıkar ve toplum kişiliği şekillendirir. Kişilik en başta ailede şekillenir. Aile o toplumsal çevrenin bir maketi gibidir, onun özelliklerini alır. Bu açıdan dönüp Önder APO’nun ailesine bakmakta yarar var. Öncesinde köyle ortamı biliniyor, ilginç bir köydür. Urfa’nın kuzey batısında en uç noktadadır. Uç nokta Adıyaman, Antep sınırı oluyor. Ömerli diğer ismiyle Amara denilen bir köydür. Urfa çevresi içerisinde özelliklede Ömerli’de ve Amara’nın merkez olduğu veya etrafındaki köylerde çok gelişkin bir feodal yapılanma söz konusudur. Daha çok neolitik toplum kalıntıları ve o yaşamın özellikleri var. Tarıma dayalı bir köy toplumunun özellikleri söz konusudur. Ağalık sistemi yoktur. Aşiret sistemi de önemli ölçüde dağılmıştır.
ALİ HAYDAR KAYTAN (FUAT HEVAL)
YORUM GÖNDER