SEVDA SERÜVENİ (3.BÖLÜM)
Şehit Baran ark: bozuk Amed Türkçesiyle “heval 15 gündür sizi bekliyoruz. Zaten çok geç kaldık o yüzden bu gece gitmemiz gerekiyor.” Dediğinde artık bir şey diyemedik. Baran arkadaşı ilk gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Amed gücündendi ve Amedliydi. O yüzden kendimi Amed’e daha yakın hissettim o an. Ama o ela bakışlarıyla, uzun süre eyaletlerine ilk defa gelecek olan kadın gücüne yani bize bakarken, bizimle konuşurken çekingendi.
Akşamdan kalan közlerin üzerinde reşonun (çaydanın) kaynamasını sabırsızlıkla beklerken “üç gündür çay içmemiştik.” Sohbetimizi sürdürdük. Mava gücünün hepsini tanıyorduk. Gözlerim dostum şehit Reşit’i aradı. Tam onu sorarken baktım. Sırtında erzağı görevden geldi. O da sohbetimize katılıp halkı anlatmaya başladı. Zaten Reşit arkadaşın olduğu ortamda kimseye söz sırası gelmez. Espirileriyle kendisi güldüğü kadar etrafını da güldürmeyi başarıyor. Mawa’ya düzenlemesi olmadan önce Haki arkadaşın muhaberecisiydi. Reşit arkadaşla uzun bir süre birlikte kalmıştık. Ona dostum diye hitap ettiğim için şaşırmışsındır. “Dostum” Reşit arkadaşın lakabıdır. Herkes ona öyle hitap ediyor.
Nihayet çayımız kaynadı. Uzun bir süreydi kocaman ekmeklerle zengin bir sofra yüzü görmemiştik. Güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra Xelat arkadaşla dinlenmek için çekildik. Bundan sonraki yolculuğumuzda ve Amed’te uzun bir süre yani diğer kadın arkadaşlarımız gelene kadar kadın arkadaşlarının yüzünü göremeyeceğimizi biliyorduk. Ama yine de o azınlık psikolojisine alışmakta zorlanacağız. Sivrisineklerden dolayı uykumuzu tam alamadan bireysel ihtiyaçlarımız için suyun başına indik. Önce erkek arkadaşları gönderdik. Kadın arkadaşların bir özelliğidir. Su görünce dayanamazlar. Erkek arkadaşlar çabuk geldi. Ben ile Xelat arkadaş gittik. Saçımızı, çorabımızı derken soğuk bir duş alıp indik.
Son hazırlıklar yapıldı. Ekmek, erzak, bot kontrolü derken, Beşiri ovasına gireceğimiz saatler yakınlaşıyordu. Mawa’daki arkadaşlarla da gurup gurup resim çekip çantalarımızı sırtlayıp yeni kuryelerimiz olan Baran ve Mervan arkadaşların öncülüğümde güneşin batısıyla yola çıktık. Engin yeşil denizi andıran Beşiri ovası, kaç yoldaşımızın sevdasını kursağında bırakıp, kaçını kavuşturmuştu. Ama biz iddialıydık geçecektik. Düşmanın kahpe pusularını tek tek aşıp sevdamıza kavuşacaktık. Deşte girmek için Dicle suyunu tekrar geçmek için Mervan arkadaş önden gidip botu hazırlamıştı.
Dokuz kişilik gruptuk o yüzden iki grup halinde bindik. Geçtiğimiz yer biraz girdaplı olsa da onu da geçtik. Ve dümdüz deşte kah cadde de kah boyumuzu aşan buğday tarlalarına vurarak son hızla ilerledik. Ne kadar hızlı yürüsek o kadar çabuk Amed’e ulaşacaktık. Deşt dağlar gibi değil. Ovada yani deşte kendimi çok savunmasız çıplak hissettim. Kürt tarihimizde dağlara çekilen Kürtler nasıl kültürünü, dilini, kendini savunmuşsa deştte (ovada) kalanlar bir o kadar asimile olup katledilmişler. Gerilla için de benzer durum geçerli. Dağlar da kendimizi daha iyi koruduğumuz gibi daha iyi de savaşıyoruz. O yüzden ovalar bize göre değil. Sudan çıkan balık misalidir. Ama dağları ayıran da ovalardır. Dağlara Amed, Dersim… dağlarına ulaşmak için ovadan geçmemiz gerekiyor.
Geceler kısalmaya başladığı için dezavantajlıydık. O gece şafak sökene kadar yürüyüp kendimizi zar zor kalacağımız noktaya ulaştırmıştık. Ama ne nokta, beş kişinin ancak sığacağı bir sığınağa dokuz kişi girip taştan kapıyı kapatmıştık. Akşamın olmasını iple çektik. Xelat arkadaş başta ben buraya girmem diye diretince Baran arkadaş akşama kadar dışarda güneşin altında kalacaksınız. Sonra seni içeri almayız diye şartını koyunca mecbur içeri girdi. Ve hava alabilmek için sığınağın kapısında durdu. İç içe olduğumuz için rahat edemedik. Kadın arkadaş olmanın dezavantajlarından biride bu işte. Bugünü de biraz sohbet ederek, biraz uyuyarak bitirdik.
Baran ve Mervan arkadaşlarla biraz kaynaşmaya başladık. Albümlerimize baktılar. Birbirimize sorular, tartışmalarla tanımaya çalıştık. Grup hareketlerinde tanımayla başlayan uyun çok önemlidir. Agit ve Welat arkadaşlarla fazla değil ama diğer arkadaşlarla Gabar’da birlikte kaldığımız için birbirimizi tanıyor dolayısıyla destek olabiliyorduk. Kuryelerimizi de çabuk tanımak istiyorduk. Ve güneş gittikçe uzaklaştığımız dağların arkasına çekilirken, hareket saatimizin yaklaştığını haber veriyordu. Tek tek dışarı çıkıp temiz havayı ciğerlerimize çektik. Son hazırlıklardan sonra bu gecenin de bizi nelerin beklediğini bilmeden çevremizde yanan ışıklı köylerin, karakolların arasından su gibi akıp geçiyorduk. Gece 12’den sonra genelde gecenin çabuk biteceğine şartlandırıyordum kendimi. Şu sürülmüş tarlalara ve ayakkabılarımıza yılan gibi sarılan mercimek tarlaları olmazsa daha hızlı yürüyecektik. Hızımızı kestikleri gibi bizi çok da yoruyorlardı. Bu gece bana daha uzun gelmişti. Nucan arkadaşla birlikte şehit düşen “ki düşman onları çok vahşi bir şekilde katletmişti” arkadaşlar ikinci gece ve geçtiğimiz alanda şehit düşmüşlerdi. Yani düşmanın termallerinin bizi de yakalaması an meselesiydi.
ŞEHİT AVAŞİN AMED “Güncesinden”
Devam edecek
pajk.org
YORUM GÖNDER