ZİNDANLARDAKİ ZULME SESSİZ KALMAK !
Türkiye ve Kürdistan’daki zindanlardaki zulme ve baskıya karşı çıkma geleneği ve kültürü yeniden harekete geçerek bu zulme dur demelidir.
AKP iktidarı döneminde Türkiye’de en fazla inşa edilen yapıların başında zindanlar geliyor. Herhalde AKP iktidarı zamanında yapılan zindanlar sadece Türkiye için değil, tüm dünya için bir rekordur. AKP iktidarı gerçekten de hem yaptığı zindanlarıyla hem de zindanlara en fazla insan koymasıyla övünebilir. Türkiye AKP iktidarı zamanında nüfus başına en fazla siyasi tutuklu bulunduran ülke haline gelmiştir. Yine şu anda dünyada en fazla kadın siyasi tutuklu da Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye’de hasta tutuklu sayısı da rekor düzeydedir. Yine yaşlı tutuklu oranında da Türkiye birinci sıradadır. Türkiye’nin nasıl bir ülke olduğu bu zindanlara ve zindanlardaki siyasi tutuklu sayısına bakılarak anlaşılabilir. Ortadoğu’da da siyasi tutuklu sayısında birinci ülkedir. Türkiye’nin faşist ve otoriter olduğunu anlamak için buna bakılmayacak da neye bakılacaktır!
Şu anda Türkiye’deki zindanlar baskı ve zulüm sırasında da birinci sıradadır. Türkiye zindanlarında artık her şey işkence haline getirilmiştir. Tutsaklar zindanlarda işkence ve zulüm var diye haykırmaktadır; ancak bu sese kulak veren çok azdır. Şu anda faşist iktidarın başı ve zindandaki zulümden birinci dereceden sorumlu Tayyip Erdoğan Diyarbakır’a gittiğinde işkenceleriyle bilinen zindan önünde duvarların dili olsa da buradaki işkenceleri anlatsa, demişti. Şimdi Türkiye’de sadece bir Diyarbakır 5 nolu, Mamak ve Metris yok; böyle onlarca, hatta yüzlerce zindan var. Her biri bir Diyarbakır, Mamak ve Metris olmuştur. Bazı uygulamaları ile Diyarbakır, Mamak ve Metris’i aşmış durumdadır. Ancak kamuoyunun bu konuda duyarlılığı çok yetersizdir.
Türkiye ve Kürdistan’da on yıllarca 12 Eylül döneminin zindanlarında yapılan işkenceler teşhir edildi; bu zindandaki uygulamalar gündemde kaldı ve gerekli tutum gösterildi. Özellikle demokratik kamuoyu, sivil toplum örgütleri zindanlar konusunda duyarlı oldu; zindanlardaki tutsaklara sahip çıktı; zindanlarda gerçekleşen her baskıya karşı harekete geçti. Bu yönüyle Türkiye’de demokratik güçlerin, hatta siyasi partilerin zindandaki baskılara karşı bir duyarlılığı vardı. Şu anda Türkiye zindanlarında siyasi tutuklu sayısı hem çok fazla hem de baskı ve zulüm günlük uygulanmakta. Ancak zindanlardaki bu baskılara demokratik kamuoyu gerekli tepkiyi göstermiyor. HDP ve sosyalist partiler dışında diğer siyasi partiler kör, sağır ve dilsiz. HDP’nin önceki eşbaşkanlarından olan Selahattin Demirtaş bir çağrı yaptı; siyasi partiler ve meclis cezaevi komisyonu harekete geçsin, dedi. Ama buna da gereken karşılık verilmedi. Acaba siyasi tutsakların büyük çoğunluğu Kürtlerdir diye mi bu duyarsızlık! Başka türlü zindanlardaki mevcut baskıya karşı tepkisizlikler açıklanamaz.
Gazetemizin değerli yazarlarından Hüseyin Akyol bu konuda yıllardır tutsakların gözü, kulağı ve sesi olmaktadır. Zindanlardaki baskıları kamuoyuna yansıtmaktadır. Tutsakların aileleri son zamanlarda daha fazla kamuoyunu bilgilendirmekte ve çağrılar yapmaktadır. Ancak bunlara karşı da kamuoyunun gösterdiği ilgi ve zindanlardaki zulme tepki yetersiz kalmaktadır. Bu, toplumsal gerçeklik için tehlikeli bir durumdur. Bu tepkisizlik konusunda tüm demokratik kamuoyu ve sivil toplum örgütleri kendini sorgulamalıdır. Aydınlar, yazarlar, sanatçılar kendini sorgulamalıdır. Çünkü vicdanın ve ahlakın ölçüldüğü alanların başında zindanlardaki uygulamalara gösterilen tutum gelmektedir. Buradaki baskı ve zulme tepkisizlik vicdanlarımızın köreldiği anlamına gelir. Bir insan ve toplum için bundan daha kötü bir durum olamaz.
Kapitalist modernite toplumu ve toplumsal değerleri dağıtarak ahlakı da vicdanı da zayıflatmaktadır. İnsanların peşinden koştuğu tek değer maddiyatçılık ve tüketim nesnelerine erişmek olmaktadır. Bunun için vicdan da ahlak da bir tarafa bırakılmaktadır. Bireycilikle toplumsal değerler bir tarafa bırakılmakta, bu da ahlaki ve vicdani konularla ilgilenmede zayıflıklar yaratmaktadır. Ancak hala toplum vardır. Toplumcu yaşamın binlerce yıldır ürettiği toplumsal kültür ve değerler vardır. Bu açıdan toplumcu değerleri taşıyanlar, demokratik güçler ve bireyler, toplumun vicdanı olan aydınlar, yazarlar, sanatçılar zindanlardaki bu baskı ve zulme karşı seslerini yükseltmelidirler. Yoksa bu kesimler de yozlaşır ve çürürler. Yozlaşma ve çürümeyi yaratan esas etken, yanında gerçekleşen haksızlığa, zulme ve baskıya sessiz kalmaktır.
12 Eylül faşizmi döneminde ve sonrasında Türkiye’de sadece aydınlar, yazarlar ve sanatçılar, demokratik güçler değil, tüm toplum zindandaki zulme ve baskıya karşı çıkmıştır. Türkiye ve Kürdistan’daki zindanlardaki zulme ve baskıya karşı çıkma geleneği ve kültürü yeniden harekete geçerek bu zulme dur demelidir. AKP-MHP faşizmi dört duvar arasında inançları ve iradeleri dışında başka bir güçleri olmayan tutsaklara zulümle diz çöktürmek istiyor. 12 Eylül faşizmi hangi amacı taşıyor ve işkenceleri ne için yapıyorduysa şimdi de ayna amaçla yapılıyor. Artık zindanlardaki zulme karşı seslerimizi yükseltme zamanıdır. Yoksa zindandakiler değil, biz dışarıdakiler çürüyüp yozlaşacaktır. Zindandakiler ise acı da çekseler zulme karşı direndikleri için onurlu duruşları ile tarihe geçeceklerdir. Hatta bizlerin de onurunu kurtarma mücadelesini vermektedirler.
DR HAYRİ HAZARGÖL
(Kaynak: Yeni Yaşam)
YORUM GÖNDER