PARTİ TARİHİ (2.BÖLÜM)
PARTİ TARİHİ (2.BÖLÜM)
0 Yorum
1598
16-09-2021

Kemal arkadaşın önderliğinde Mamak, Tuzluçayır, Abidin Paşa mahallelerinde faşistlere karşı geliştirilen bir mücadele de vardır. Bu mücadelede gerçekten, bu mahalleler faşistlerden temizlenmiştir. Bunlar, Ankara'da devrimci çalışmaya açılan ilk mahalleler oluyorlar. '71 sonrası, faşistlere karşı ilk mücadelenin geliştirildiği dönemdir. Bu Kemal arkadaşın sorumluluğunda geliştirilmiş ve sonuç da alınmıştır. Polis kayıtlarında PKK'nin biraz da Tuzluçayır'da kurulduğu söylenir, bu anlamıyla doğrudur. Şunu da hemen belirtmekte yarar var; Polis saflara gönderdiği kişilere bunu öğretir, bunu söyleyen belli ki, polisin saflara gönderdiği tiptir. Bunu hemen anlamak gerekiyor, çünkü bizim partimiz Tuzluçayırda kurulmamıştır. Polis, Kemal arkadaşın geliştirdiği o çalışmaya dayanarak bunu söylüyor. Gerçekten, '71 sonrası, faşistlere karşı mücadelenin ilk geliştirildiği yerdir. Bizim mücadelemizde başlangıç açısından önemli bir yeri vardır. Yine dikkat edilirse, bu dönemde çıkan diğer grupların çıkışından farklı bir çıkışı vardır. Gerek Türk, gerek Kürt örgütlerinin çıkışında ya gazete, ya dernek esas alınır, bunun etrafında bir çıkışı gerçekleştirmeye çalışırlar. Daha doğarken polis kontrolüne girerler. Biraz da işin gerçeği budur. PKK'deki doğuş, bunun dışında bir doğuştur, bu ise bilinçlidir. MİT'in örgütler üzerinde denetim kuruşunu biraz da çıkışta aramak gerekir. Çünkü bir hareketin çıkışı ne kadar sağlıklı gerçekleşirse, o kadar sağlıklı gelişme şansı vardır. Çıkış bir anlamda onun geleceğini de belirler. Tabii bu genel anlamda böyledir. Yoksa, çıkışı sağlıklı olup da sonra yürüyemeyen hareketler de vardır. Bu konuda oldukça fazla örnek var, hem Türkiye'de, hem Kürdistan'da, hem diğer yerlerde. Mesela, bizim bildiğimiz bir mafya örgütü var.

Bu örgüt başlangıçta Sicilya'nın bağımsızlığı için ortaya çıkan bir harekettir. Ama daha sonra bildiğimiz mafyaya dönüşmüştür. Bu her zaman her hareket için olabilecek bir şey, eğer tedbirler alınmazsa. İşte, başlangıcı farklı gerçekleştirmek söz konusu olmuşsa, biraz da bu gerçeklerden yola çıkarak olmuştur. Bu da çıkışı önemli ölçüde kolaylaştırmış, sağlıklı bir yürüyüşün sağlanmasına hizmet etmiştir. Bu nedenle Türk istihbaratları bu çıkışı uzun süre tespit edememişlerdi. Bu dönemde hareketle sadece TC ile ilgilenmiyor, bunun dışında diğer güçlerde ilgileniyor. Birçoğu –devlette dahil- fazla ciddiye almadı, fazla gelişme şansı görmüyorlardı. Sadece dışımızdaki güçler değil, hal zaten umutsuz hatta grupta yer alanların çoğu anlayamamıştı. Denile bilinir ki, bu hareketin mensupları dahil hareketin gelişme düzeyinin –belli bir döneme kadar- ne olabileceğini kestirememişlerdir, anlayamamışlardır. Mensupların bile ciddiye almadığı bir harekettir PKK başlangıçta. Bir de böylesi bir durum var, böylesi bir gerçekliği var. Bu dönemde yine dışımızdaki güçler de anlamaya çalışıyor. Türk solu fazla ciddiye almıyor, Kürt hareketleri de ciddiye almıyor ama Kürdistandaki ilkel, reformist, küçük- burjuva milliyetçiliği dediğimiz hareketler aslında ciddiye alıyor biraz. Yani, onlar daha doğarken, hareketi bitirmek istiyorlar. Mesela, Siraç Bilgin'in belirttiğimiz tehdidi var. Dr. Şıvan'dan sonra gelenlerin yaklaşımı var. Bir de Kürdistanlı bazı aristokrat çocuklarının, gruba, bu dönemdeki yaklaşımları var, gruba girmek istemeleri var. Aslında o dönemde, bunların bu yaklaşımları fazla sağlıklı olmadığı görülüyordu. Her ne kadar bunlar fazla tartışılmasa da yer yer tartışıldığında Kürdistandaki en suçlu sınıfın mensupları oldukları belirtiliyordu. Yine, bu dönemde Parti Önderliği'nin yaklaşımları var; 'Bu sınıfın karakteri budur, bu insanlar bu sınıftandır fakat bunlardan da dürüst insanlar çıkabilir. Bunu da görmek gerekiyor, bilimsel yaklaşmak gerekiyor. İkincisi bunlarla mücadele, bizi daha radikal, daha olumlu gelişmelere götürebilir. Bundan da çekinmemek gerekiyor. ' gruba girmek istemeleri var.

Aslında o dönemde, bunların bu yaklaşımlarının fazla sağlıklı olmadığı görülüyordu. Her ne kadar bunlar fazla tartışılmasa da, yer yer tartışıldığında, Kürdistandaki en suçlu sınıfın mensupları oldukları belirtiliyordu. Yine, bu dönemde Parti Önderliği'nin yaklaşımları var; 'Bu sınıfın karakteri budur, bu insanlar bu sınıftandır fakat bunlardan da dürüst insanlar çıkabilir. Bunu da görkem gerekiyor, bilimsel yaklaşmak gerekiyor. İkincisi, bunlarla mücadele, bizi daha radikal, daha olumlu gelişmelere götürebilir. bundan da çekinmemek gerekiyor.' Böylece, bu kesimden de bazıları, grup içinde yer aldı. Tabii ki, bunların yer almaktaki amacı, daha çok grubu etkisizleştirmek, grupta olan biteni öğrenmekti, inceleme-araştırmalarının sonuçlarını başka yerlere taşırmaktı. Amaç, bu görüşlere başkalarının konmasıydı, yine bu grubun ele geçirilmesi, yedeğe alınmasıdır. Tabii ki bunalar başlangıçta fazla ortaya çıkmıyordu. Bunlar ve benzeri şeyler daha çok ülkeye yönelme aşamasında ortaya çıkacak. Bu dönemin diğer bir zorluğundan bahsetmek gerekiyor. Gerçekten bu dönemde maddi yönden çok zorluklar yaşanıyor. Denilebilir ki, dünyada hiçbir hareket ne çıkarken, ne çıktıktan sonra bizim karşılaştığımız zorluklarla karşılaşmamıştır. O dönemde grubun esas üyelerinin hepsi yoksul kökenli, zaten hemen hepsi öğrenci. Kendilerini besleme, organize etme tamamen kendi imkanlarına dayanıyor. Bu da önemli. Hareketin üyeleri, *daha çıkışta kendilerine güveni esas alıyorlar. Kendi imkanlarına dayanan ve bunu esas alan bir hareket. Bu da aslında bilinçlidir. Bilinir ki, bizim halkımız takatten düşürüldüğü için kendine güvenini yitirmiştir.

Toplum olarak, bu toplumun insanları olarak kurtuluşu kendisinde değil, hep dışarıda aramıştır, şu devlette veya bu devlette aramıştır. Onun için de bir türlü ayağa kalkamamıştır. Bunu çok iyi gören Parti Önderliği daha çıkışta kendine güveni, kendine dayanmayı esas alır. Gruba da bunu benimsetir, grubu bu şekilde biçimlendirir. Gerçekten, bırakalım kendi faaliyetini organize etmeyi, o dönemde normal yaşamı bile sürdürmek zordur. Herhangi bir maddi gelir yoktur, birikim yoktur. Tamamen hamallık yapılarak hem grup idame edilir, hem çalışmalar için kıt kanaat imkanlar yaratılır. Yemek yemek için bile paramız yokken, teorik araştırma için kitap temin etmek amacıyla hamallık yapılıyordu. Bu sorunu çözmek için hepimizden daha fazla uğraşan, bu zorluğu yaşayan Haki arkadaştır. Bu arkadaş, hepimizden daha fazla çalışmış, bu anlamda hepimizden daha fazla ezilmiş, hepimizden daha fazla fedakarlık yapmıştır. Eğer PKK'yi tanıyacaksak, gerçeklerinden, gerçek sahiplerinden tanımamız gerekiyor. PKK'yi herkesle tanımak mümkün değildir. PKK'ye emeği geçenler de vardır, geçmeyenler de vardır. Bunları da iyi bilmek gerekiyor. Tarih biraz da bunlardır. Gerçekten PKK'de emeği olan kimdir, olmayan kimdir? Bunu çok iyi bilmek gereklidir, şunun için gereklidir. Biri hiçbir emeği olmadığı halde kalkıyor, PKK değerlerine konmak istiyor ve bir de bu değerleri istediği tarzda kullanma hakkını, yetkisini kendisinde görüyor. PKK'nin imkanlarını kim kullanabilir? PKK'ye kim sahiplik yapabilir? Elbette ki PKK'ye emeği geçenler PKK'ye sahiplik yapabilir, bu değerleri kullanabilir. PKK'ye emeği geçmeyen, emeğin ne olduğu bilmeyen, bu gelişmelerin hangi çabalar sonucu ortaya çıktığını, hangi beyinlerin patlatıldığını, hangi yüreklerin ayaklandırıldığını bilmeyen, elbette ki bu gelişmenin nasıl sağlandığını bilemez, bu değerlerin nasıl ortaya çıkarıldığını bilemez.

Dolayısıyla de bu değerleri nasıl, kimin için kullanacağını bilemez. Bir çoğumuzun değerlere ucuzca yaklaşımı buradan ileri geliyor, değerleri kendimiz için kullanmak buradan kaynaklanıyor, değerlere gözü kara göz dikmek buradan kaynaklanıyor. Ne olduğu belli olmayan, hiçbir emeği olmayan kalkıp 'PKK benim' diyebiliyor. Bazılarımız, buna gerçekten kulak kabartabiliyoruz. Bu PKK'nin bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer PKK bilinirse, PKK'de emek nedir ve kimde şekillenmiştir, kimlerin bu gelişmelerde olumlu payı vardır, kimler görevlerini yerine getirmiştir, kimler getirmemiştir, kimler yaratılan değerler üzerine tasarruf geliştirmiştir...? Bunları bilemezsek, PKK'yi bilemeyiz. Dolayısıyla da neye sahip çıkacağımızı, neyi reddedeceğimizi bilemeyiz. Bu dönemde, belirttiğimiz gibi Parti Önderliği'nin yaşamı kendisine haram etmesi vardır. Bu yaşamı kendisi için yaşanır kılmaz bir duruma getirmesi vardır. Tümüyle, gecesini gündüzüne katarak kendisini yaratmaya vermesi var, kendisiyle birlikte yanındaki arkadaşları yaratmaya vermesi var, bir halkı yaratmaya vermesi var. Beynini çatlatırcasına, yüreğini ayaklandırırcasına bunu yapması var. Hem de bu kadar maddi imkansızlıklar ortamında bunu yapması var. Bu kadar ağır bir çalışmanın içerisinde zaman zaman hasta düşmesi var. Mesela, bizim Ayrancı'da kaldığımız bir ev vardı. Kışı bile sobasız, kalorifersiz geçirmiştik. Soba alacak, kalorifere para ödeyecek durumda değildik. Bu kadar ağır koşullarda, o soğuklarda hasta düşmesi var. Elimizde para yoktu ki Önderliği doktora götürelim, hatta ilaç alacak durumda bile değildik. Böylesi günler yaşandı, bunlar gerçek. Yine, İstanbul'a çeşitli çevreler edinmek amacıyla gitmek için bile zor bir şekilde yol parası edinmiştir. böyle bir faaliyet yürütülmüştür. PKK'nin felsefesini anlayabilmek için şöyle bir örnek vermekte yarar var; Haki arkadaş, grubumuza henüz yeni katılan bir arkadaşla hamallık yapıyordu. Dondurmacının önünde geçerken, o yeni arkadaş diyor, 'bir dondurma yiyelim' Haki arkadaş kırmıyor. Yiyorlar ve o zaman dondurmanın kaça olduğunu da bilmiyorlar. O zamanın parası ile 2,5 lira bir para. Yedikten sonra Haki arkadaş durumu biraz yeni arkadaşa anlatmaya çalışıyor, sonuçta, yaptıkları şeyin suç olduğunu söylüyor. Arkadaşlar evde aç kalırken, kendilerinin dondurma yemesini suç olarak değerlendiriyor. Bu suçu nasıl telafi edecekler? Kendi aralarında yine kararlaştırıyorlar ve diyorlar 'biz eve gidince deriz, 'biz bugün para almadık' bir günlük paramızla ekmek almayız, aç kalırız, ekmek parasını dondurma parası yerine koruz. Daha sonra arkadaşlara götürürüz ve böylece suçumuzu gideririz.'

Gerçekten, arkadaşlar aç hamallık yapıyorlar ve o parayı biriktirerek, getirip arkadaşlara veriyorlar. Bunu gelip söyleselerdi, kendilerine bir şey denir miydi? Hayır, bir dondurma yemek herhalde fazla bir şey değil. Arkadaşlar akşama kadar hamallık yapıyor, herkes de normal karşılardı. Fakat burada bir anlayış var, bir felsefe var, burada bir sorumlu yaşama var. Bunu görmek gerekiyor. İşte bu, PKK'nin felsefesidir. Bir de PKK'nin olmayan felsefe var; 'Ye, iç felsefesi.' İmkanlar var, bu imkanları en iyi nasıl yeriz, çoğumuzda olan felsefe bu. Sanki tüketmek için gelmişiz PKK'ye, bir takım değerler yaratmak için değil, var olan değerleri tüketmek için gelmişiz. Bu da bir felsefe, ancak PKK'nin felsefesi değil. PKK'nin felsefesi sorumlu yaşamadır. Kişi, arkadaşları aç kalırken, kendisi doymayı aklından geçirmez, önce arkadaşlarını doyurur, sonra kendisi doyar. Önce arkadaşlarını giydirir, sonra kendisi giyinir. PKK'nin felsefesi budur. Haki arkadaşla ilgili bu örnekte PKK'nin felsefesini anlamak mümkündür. Ancak sorumlu yaşayan bir insan böyle bir davranış içerisine girebilir. bunu da, bir yıl sonra söylemişlerdir bu arkadaşlar. Onlar ne yaptı, biz ne yapıyoruz? onlar nasıl yaşamış, biz nasıl yaşıyoruz? Onlar nasıl değer kazanmış, biz nasıl kazanıyoruz? Onlar değerleri nasıl kullanmış, biz nasıl kullanıyoruz? İnsanları tanımak mı istiyorsun? Ölçü bunlardır. Yoksa, kendi özelliklerimizi kimde görüyorsak, onu ölçü almak değil. Bizde egemen olan, örgüt ölçüleri değil, kendi ölçülerimizdir. Kendi ölçülerimizi kimde buluyorsak, 'bu iyidir' diyoruz, bulamıyorsak 'kötüdür' diyoruz. PKK, insanlara böyle yaklaşmıyor.

Parti'nin, Parti Önderliği'nin insanlara yaklaşımında bu yoktur. 'Parti Önderliği eğitim verirken, bize bunu öğretiyor. İnsanlara doğru yaklaşmayı öğretiyor, değere doğru yaklaşmayı öğretiyor. En büyük değer insanın kendisidir, tüm değerlerin yaratıcısıdır'. Buna doğru yaklaşmayan bir adam, başka neye doğru yaklaşabilir? PKK bize neyi öğretiyor, biz neyi yaşamımıza geçiriyoruz? Kendimizi gözden geçirmemiz gerekiyor, o zaman ne kadar PKK'li olup olmadığımızı rahatlıkla gözleriz. Ama bunları düşünmek bile istemiyoruz. Neden? Çünkü gelmişiz PKK ortamına kendimizi PKK'li görüyoruz. Doğal bir PKK'li. Hem de kendimizi en mükemmeli görürken, diğerlerini hiç PKK'li olarak görmüyoruz. PKK'lileşmemenin nedenini burada aramak gerekir. Bunun için PKK'lileşemiyoruz, PKK'nin düzeyine, ölçülerine ulaşamıyoruz. Onun için PKK'yi değil, kendimizi uyguluyoruz. Nedeni dışarıda aramamak gerekir. Ankara'da, bir kışı, bir arkadaşın paltosu ile geçirdik. Olanaklar buydu ve tek bir arkadaşın, en ufak hoşnutsuzluğuna rastlamak mümkün değildi. Yani, 'bu kadar maddi imkansızlıklar, açık söylemek gerekirse, doğru-dürüst karnımız bile doymuyor. Biz nasıl devrimcilik yapacağız, nasıl halkı kurtaracağız' diyen olmadı, moralsiz yaşayan olmadı, bir gün birbirine saygısızlık yapan olmadı. Bu bir ruhtur, PKK ruhu ve o ruh bugün zayıftır. Gerçekten, ben o günleri çok arıyorum. Buna tutuculuk mu denir, buna geriye gitme mi denir? Ne denilirse denilsin. Ben, kendi açımdan o günkü ruhu, yoldaşlığı, sevgiyi, saygıyı arıyorum. Bizde aşınmış, hem de çok aşınmış. O dönemde tehlikeli bir durum mu var, her arkadaş tehlikeyi kendisi göğüslemek istiyordu. Yaklaşım buydu. Her şeyden arkadaşını kendisinden üstün görme, önde görme vardı. Şimdi bakıyoruz, birçok arkadaşın pratiğinde bununla çelişen tonla şey var. Tehlike mi var? Kendisi tehlikeden uzaklaşıyor, diyor 'başkası tehlikeye girsin.' Bunun PKK'lilikle, bunun insanlıkla ne alakası var? Bilmem yemeğin en iyisidir, giyeceğin en iyisidir; kendisine, savaşçısının elbisesi yırtıktır! Bazı komutanlar var, elbisesini yıkamıyor, yeni gelen elbiseyi giyiyor, eskisini savaşçısına veriyor. Bunun PKK'lilikle ne alakası var? Biri kalkıp diyemez 'ben PKK'de böyle gördüm' kesinlikle yoktur. PKK'nin ahlakında, ölçülerinde kesinlikle bunlar yoktur. Şimdi bir Haki arkadaşa bakacaksın, bir de kendimize bakacaksın; biz mi PKK'liyiz, Haki arkadaş mı? PKK'li olanın Haki arkadaş olduğu bir gerçek. O zaman bizim PKK'den uzak olduğumuzu görmek gerekir. o günkü koşullara bakıyorsun arkadaşlar -bırak yemek yemeyi- ekmek bulamıyorlar. Günlerce Ankara'da aç kaldığımız çok iyi bilirim.

Ancak bir gün de arkadaşların sesinin çıktığını duyamadım. Ama şimdi, arkadaşlar günde 3 sefer yemezlerse sorun yapıyorlar. İki sefer yerse, 'Hayır, 3 sefer yemem gerekirdi' diyor. Bir ekmek, bir yemek uğruna grupları tehlikeye atanlar var. Burada çıkıyor felsefe; mide felsefesi. PKK'nin felsefesinde, mide felsefesi yok. PKK felsefesinde mide en son gelir. O dönem durumumuzu gören herkes bizimle alay ediyor, ciddiye almıyordu, 'bunlar karınlarını duyuramıyor, bir halkı neyle kurtaracaklar?' diyorlar, gülüp geçiyorlardı. Yine Kürdistandan bahsettiğimizde herkes alay ediyordu. 'Bazıları çıkmış; Kürdistan var, Kürt Halkı var, bunun kurtuluşu gerekiyor, diyor', diyerek alay ediyorlardı. Yani maddi açıdan, manevi engellemelere kadar her türlü engellemeyle karşı karşıyaydık. Böylesi bir dönemi yaşıyorduk. Onun için kimse ciddiye almıyor, dalga geçiyordu. Parti Önderliği de çözümlemelerde sık sık belirtir 'Bir şey yapamıyorsan kendine yüklen, kendinle ilgilen, kendini ciddiye al, kendini imar et, kendini ciddiye alırsan, kendini yaratırsan, başkaları da bir gün seni ciddiye alır.' Önderlik kendi durumundan sonuç çıkarılması için bahseder. Yine diyordu, 'Geçmişte bizi de, PKK'yi de kimse ciddiye almıyordu. Hem de arkadaşlarımız bile, halkımız, dünya, ama bugün herkes ciddiye alıyor. Niye ciddiye alıyor? Eğer ciddi yaklaşılmasaydı bu gelişmeler olmaz, kimse de ciddiye almazdı.' Bunu da şunun için söylüyoruz; birçok arkadaş kendisine ciddi yaklaşmıyor, kendisini ciddiye almıyor, diyor ki 'arkadaşlar bana değer vermiyor ya da parti bana değer vermiyor.' Parti sana niye değer versin, arkadaşlar niye değer versin? Sen kendine değer vermiyorsun, sen kendine ciddi yaklaşmıyorsun. Eğer ciddiye alınmak istiyorsan, kendine ciddi yaklaşacaksın. Kendine yükleneceksin, gözden geçireceksin, kendi zayıflığını, eksikliğini gidereceksin, kendini güçlü bir konuma getireceksin ve kedini kabul ettireceksin. O zaman herkes seni ciddiye alır, sana değer verir. Sen bütün bunları yapmadan, kendini zorlamadan en rahat şeyi seç, ondan sonra da de ki, beni ciddiye alın, bana değer verin beni kabul edin. Dünyada görülmemiş bir olay, tuhafı da partiden istiyor. Düşmandan bunu istediği yok. Parti biraz düşünür hale getiriyor, buna dayanarak kaybettiklerini kazanacağına, partiye göz dikiyor. Partiden istemeye kalkıyor, bana değer verin bana şunu verin bana bunu verin. Bunlar tabii ki çok çarpık parti anlayışlarıdır. Partiyle bütünleşmeme özellikleridir. Eskilerin hortlatılmasıdır, yaşatılmasıdır, tarihin bir anlamda dile getirilmesidir, geçmiş tarihin. İnsan kendini bu durumdan kurtarmadıkça ne partileşebilir, ne özgürleşebilir, ne de ciddiye alınır.

Bu dönem böylesi sorunların yaşandığı bir dönem. Tabii ki bu, hareketin bir özelliği olacaktır. Eğer PKK bugüne kadar gelebilmişse, bu düzeyi yakalayabilmişse, bu özelliğine de borçludur. Yani kendisine dayanmayı, kendisine güvenmeyi esas aldığı için. Bir de en zor koşullarda bu ilkeyi esas aldığı için bu gelişmeyi sağlayabilmiştir. Buradan bir PKK'linin de durumu ortaya çıkar. PKK'li olmak demek, demek ki zorluklarla boğuşmaktır, zorlukları yenmektir. Ki devrimcinin kendisi de budur. Devrimcinin genel tanımı; zorluklarla yaşamasını bilen, boğuşmasını bilendir. Devrim, yenme sanatıdır. Bunu başaran adam büyüme şansını elde etmiştir. Bunu başaran adama devrimci denir. Bunu başaramayana devrimci değil, tüketici denir, zaten genellikle tüketici olunuyor. Bu dönem, 75'lere kadar yaşanan bir dönemdir. Ki biz buna ideolojik dönem diyoruz. Yani, Kürdistan Devrimi'nin teorisinin, ideolojisinin yaratıldığı dönem. Bu dönem çalışmalarının özü de budur. Ve bu görev, Parti Önderliği'nin sırtındadır, layıkıyla yerine getirir. Bu dönemde Parti Önderliği'ne destek veren, Haki ve Kemal arkadaşlardır. Diğer arkadaşların desteğinden bahsedilemez. Öyle, olumsuz anlamda ciddi bir durumlarından da bahsedilemez. Gerçekten daha başlangıçta Önderliği en iyi anlayan, kavrayan, çizgiye giren, Önderliğin yükünü -kendi çapında- hafifletmeye çalışan, bu arkadaşlardır. Bu anlamda emek veren de bu arkadaşlardır. Demek ki bu dönemin kazanılmasında esas Parti Önderliği'nden, sonra bu iki önder arkadaştan bahsetmek gerekir. Diğer arkadaşlar daha çok ortaya çıkarılan teoriyi öğrenmeye çalışırlar. Bunun etrafında  becerebildikleri kadar- taşırarak, bazı arkadaşları gruba kazandırmaya çalışırlar. bundan öte, fazla bir katkıları yoktur. Tabii ki bu dönemde işe ciddi giren, işe ciddi yaklaşan, geleceğe de biraz ciddi yürür. Ama bu dönemi ciddi kavrayamayan, doğru değerlendirmeyen arkadaşlar ile de hem kendileri zor durumda kalacak, hem de örgütü zor durumda bırakacaklar. Neden?

Devrimcilik biraz yüzeysel kalmıştır. Çoğunun kavradığı gibi, 'Meseleleri biraz bilirsek, biraz da propaganda yaparsak yeterlidir', şeklinde, devrimcilikten biraz bu anlaşıldığı için, böyle devrimcilik yapıldığı için, devrimciliğin en kolay türüne sapıldığı için kendilerini ihmal etme durumları var. Devrimcilikte dönemler vardır, görevler vardır. Dönemlere, görevlere göre devrimcilik yapılır. Her dönemde aynı tür devrimcilir yapılmaz. Her döneme ayrı tür devrimcilir dayatılmaz, eyer sen döneme, görevlere göre devrimcilir yapabilirsen senin devrimciliğin karşılık verebilir, gelişmeyi sağlayabilir. Aksi halde senin devrimciliğin geri bir devrimcilik olur, kendine göre bir devrimcilik olur, örgüte göre, devrime göre değil. Geri, yüzeysel bir devrimcilik olur. Böyle bir devimcilik giderek tıkanmayı, geriye çekmeyi, taktik dışılığı giderek hatta tasfiyeciliği yaşar ve yaşatır. Bir çoğumuzun durumunda bunlar sık sık çıkıyorsa, nedensiz değildir. İnsan kendisini zamanında hazırlayamaz, dönemi, görevlerini iyi tespit edemezse, kendini buna göre hazırlayamazsa elbette ki döneme cevap veremez. Orada hareketi geriye çekmeye çalışacaktır. Hareket de geri gitmeyeceğine göre, çözümsüz kalacaktır. Sorunların altında yığılıp kalacaktır ve birlikte birçok şeyi de tüketecektir. Sapmalar, tasfiyeler, taktik dışılıklar, taktik gerilikler bunun sonucudur yoksa daima art niyetli değildir. Bu durumlar esasta buradan doğuyor. Örneğin dönemi kendi açımdan ele alırsam, kendi eğitimime bile önem vermiyordum, nasıl olsa önderlik var. Geceli gündüzlü çalışıyor sonuçlar çıkarıyor, bize de veriyor. Bizde bunun propagandasını yaparsak yeterlidir. Dönemi bununla kapattım. Hatta açık söyleyeyim evde Önderlikle birlikte kalıyorduk, doğru dürüst oturup da bir saat kitap okumuyordum sıkılıyordum. Hemen pratik işlere yani işin kolayına kaçıyordum. Tabii bunun sancılarını daha sonraki yıllarda çekeceğiz, çekeceğimiz gibi birde örgütte çektireceğiz, hakkımız olmadığı halde tabii. Aynı durum birçok arkadaşta yaşanıyor. Yani ucuz bir devrimcilik seçilmiştir.

Aslında başkalarının emeği kullanılmıştır. O emeğe hiçbir katkı sunmadan kullanılmak istenmiştir. Bu anlayış hala çok güçlüdür. Birçoğumuzun Önderliğe yaklaşımında bu çok nettir. Önderliğe saygılıyız, bağlıyız, söz de veririz, gerekirse de deriz, niye? Az önce belirtilen tarzda kullanmak için. Bu Önderliğin sırtından yaşama olayıdır. Bu, örgüt ortamında yaratıcı, üretici olmak değil, tüketici, sömürücü olmaktır. Ancak kendisini bu konumdan çıkaran insan PKK’lileşe bilir, buna ulaşa bilir. Bu konumdan kendisin çıkarmayan insan istediği kadar “ben PKK’liyim” desin, PKK’li değildir bunu böyle bilmek gerekir. 75'lere gelindiğinde artık grup şekillenmiştir, ideolojik bir grup olarak şekillenmiştir. Belli bir örgütlü gücü de vardır. Fakat bu öyle resmi bir ilişki, biçimleniş değildir. Bilinir, böylesi dönemin devrimcileri daha çok gönüllü devrimciliktir. Bir zorunluluk yoktur, istersen yaparsın, istemezsen yapmazsın, istersen istediğin görevi yaparsın, istemezsen yapmazsın, istersen istediğin yere gidersin, istemezsen gitmezsin. Ancak parti devrimciliği farklı bir devrimciliktir, artık gönüllülük biter. Evet, gönüllü insan partiye gelir, kimse zorlayamaz ama geldikten sonra artık gönüllülük biter. Artık tamamen örgüte göre devrimcilik yapmak zorundasın. İstediğin tarzda hareket etme hakkına sahip değilsin. Parti devrimciliği biraz doğru kavranmalıdır. Grup dönemi devrimciliğinden çok farklı bir devrimciliktir. Yani, tamamen örgüt iradesine tabi olmuş, tamamen kendisine ait olmaktan çıkmış, tamamen örgütü yaşayan bir devrimciliktir. Örgütün çıkarlarını esasa alan, ona göre hareket eden bir devrimciliktir. Kurallı, disiplinli bir devrimciliktir. Emir, talimat düzenine göre yürüyen bir devrimciliktir. Oysa ki hepimiz kendimizi partili görüyoruz ama emir, talimat geldi mi, rahatsız oluyoruz. 'Falan yere git' denildi mi 'oraya gitmem, falan yere gitmek istiyorum' diyoruz, 'benim için daha iyi, daha iyi gelişirim' diyoruz.

Aslında, parti devrimciliğini kendimize uydurmak istiyoruz. Bu partiyi kendine göre ayarlamadır, partiyi kendi iradesi altına almadır, kendi iradesini partiye dayatmaktır, partiyi kendisi için çalıştırmaktır. Buna parti devrimciliği, PKK devrimciliği denmez, başka tür bir şey denir. Yeri gelmişken şunu da belirtmekte yarar var; PKK benim veya senin veya onun, bunun sorununu çözmek için kurulmadı. Bu kadar beyin, bunun için patlatılmadı. Bu kadar şehit kanı bunun için akıtılmadı. Bu kadar insan çocuğuna vermeyip, ağzından çıkararak veriyor, bunu yapsın diye vermiyor. Bunları bilmek gerekir. PKK ne için kuruldu? Kürdistan'da insanlık sorunu var. Siyasal, tarihsel, örgütsel, kültürel, ekonomik, askeri vb. sorunlar var. Bağımsızlık ve özgürlük sorunu var. Bu sorunları çözmek için bu araç geliştirildi. Yoksa, bizlerin sorunlarını çözmek için değil. PKK ortamına gelen insan, bu sorunları çözmek için gelir. Başka bir şey için gelemez. Ama birçoğumuz kendi sorunlarımızı çözmek için geliyoruz. PKK devrimciliğini değil, kendi çıkarlarımızı yapmak için geliyoruz. Bu anlamda, PKK'yi kullanmaya geliyoruz, halkı hizmetimizde kullanmak için geliyoruz. Bu, KDP türü devrimciliktir. Ama PKK, KDP değildir ve bunun için kurulmamıştır. Bunu da böyle bilmek gerekir. Böyle bilinirse anlam kazanır PKK, aynı zamanda hizmet ettiği oranda devrimcilik yapıyordur. Ama hizmet etmediği zaman ne PKK'nin bir anlamı kalıyor, ne halkın bir anlamı kalıyor. Çünkü, devrimciliği kendisi için yapıyor, kendisine hizmet etmeyen bir devrimcilikte yok. onun için bir çırpıda terk ediyor, bir bakıyorsun düşman saflarındadır. Parti saflarında kişisel ortam bulamadı mı terk ediyor. 75'e gelindiğinde grubun şekillendiğini belirtmiştik. Bu dönem devrimciliği böylesi bir devrimciliktir. Tabii şu da bir gerçek; her ne kadar resmi ilkeler yoksa da -tüzük kuralları- Kendiliğinden bir düzen, işleyiş vardı. Diyebiliriz ki bugün partiyiz, iktidar olma aşamasındayız, hatta ötesindeyiz, tüzüğümüz var, yığınla yönetmenliğimiz var ancak bunlara rağmen o günkü disiplinimiz, bugüne oranla daha güçlüydü. Öyle zorunluluk olmadan, gönüllü seçilen bir disiplindi ve tabii ki grup bunu Parti Önderliği'nden kazanmıştır.

Çünkü Parti Önderliği'nin yaşamı disiplinli bir yaşamdır. Daha o günden disiplinliydi. Grup da daha o günden Parti Önderliği'ni onayladığı için, onun yaşamını, anlayışını, ilkelerini, ölçülerini esas alıyordu. Dolayısıyla disiplin çok güçlüydü. Bugünkünden güçlüydü. Ben, bunun için geçmişi aradığımı belirttim. Bu, PKK'nin diğer örgütlerden farklılığını da belirtir. Bütün dünya devrim tarihlerini inceleyin, hiçbir örgütte, daha doğuş aşamasında ve hatta bir ideolojik grup olarak bile şekillenmediği dönemde böyle bir disiplin bulamazsınız. Yine, bu tarzda önderlik çıkışını bulamazsınız. Bunlar da PKK'nin özgün yanlarıdır. Diğer örgütlerde, mücadelenin belli dönemlerinde önderlikler şekillenir, Lenin'in bile önderliği 1912'lere kadar tartışmalıdır. Esas olarak 1912'de kabul ediliyor. Bizde, Önderliğin, henüz küçücük bir grupken kabul edilmesi ve tüm gelişmelere damgasını vurması vardır. Daha başından beri mücadelenin, bu önderlikle örülmesi vardır. Bu, bu mücadelenin farklı bir yanıdır. Aynı zamanda, bu Önderliğin farklı bir önderlik olduğunu da ortaya koyar, diğer önderliklerden farklı olduğunu ortaya koyar. Yine, hiçbir örgütte görülmeyen o disiplin olayı, bizim örgütte vardır. Bu da, o zorlukları yenmesinde, aşmasında ve bugünkü düzeye gelmesinde önemlidir, hem de çok önemlidir. Şu da bir gerçek ki, bu olmasaydı o dönemi yırtmamız çok zor olurdu. Devrimci insanlar disiplin adamlarıdır. Disiplinden korkmak, kaçmak devrimcilikle, örgüt adamlığıyla bağdaşmayan bir tutumdur. Hele bir orduysa. Biliyorsunuz, ordunun anayasası, kendisi, bayrağı -ki bayrak bağımsızlığı, özgürlüğü temsil eder- denilebilir ki ordu açısından her şeydir. Savaş olayıyla ilgilenen, bu sanatın inceliklerini iyi kavrayan, hatta bu sanatı inceleyen askeri bazı uzmanlar ordunun başarısını eğitim ve disipline bağlar. başarı için bunlar gereklidir. Bunlar en çok da bizim için gereklidir. Karşımızdaki düşmana bakalım; gerçekten çok vahşi, çok gaddar bir düşman. Böyle bir düşmanın karşısında tutunabilmek, hatta bu düşmanı alt edebilmek, zafer elde edebilmek ancak çok güçlü bir disiplinle mümkündür. Kaldı ki bizim karşımızdaki düşman, burjuva anlamda da olsa, dünyanın en güçlü disiplinine sahip güçlerinden biridir.

Böyle bir güce karşı ayakta kalıp, sonuç alabilmen için, bundan çok daha üstün bir disipline sahip olman gerekir. Başka türlü yenmen mümkün değildir. Demek ki disiplini küçümsememek gerekiyor. Kim disiplinden rahatsız oluyor, kaçıyorsa, o, örgütten kaçıyordur. Başarıdan kaçıyordur. Disiplinden kaçmak demek, yenilgiyi kabul etmek demektir. Pratiğimizi inceleyelim, nerede bir kayıp varsa, temelinde mutlaka kuralsız, disiplinsiz, sorumsuz bir yaşam yatar. Bunun sonucunda ise kayıplar vardır. PKK, daha başlangıçta disiplini bu denli esas almış buna inanmışsa nedenleri vardır. Biliyorsunuz, devrimciler disipline en çok inanan insanlardır. Bunun için de devrimcilerde disiplin gönüllü olur. Gönüllülüğe dayanır. Çünkü, başarıya disiplinle gidileceğini bilirler. bu nedenle grup olma aşamasında disiplin kendiliğinden oturmuştur. Parti Önderliğinin yaşamı böyle bir şekillenmeye yol açmıştır. Örneğin biz o zamanda beraber kalıyorduk. Bir evimiz vardı. Sobasız bu evi Önderliğin kendisi kışın haftada üç kez pas pas yapıyordu. En ufak bir toz, dağınıklık bulamazdınız. Yani yaşamı sürekli disipline ediyordu. Çünkü, bizim halkımız disiplinsiz, örgütsüz bir halk. Dolayısıyla yaşamı dağınıktır. Önderlik, hala çok titiz davranır. En ufak bir şeyi mesele yapar. Amacı, bizde duyarlılığı geliştirmektir, dağınıklığın önüne geçmektir, yaşamımıza yön vermek içindir. Bizde, en önemli örgüt özelliği olan disiplini geliştirmek içindir. Bunları boşuna yapmadığını anlamamız gerekir. 75'lere geldiğimizde, artık dönemin görevi başarılmış, belli bir grup da oluşmuştur. Artık bunu ülkeye taşırmak gerekiyor. Fakat ülkeye nasıl taşırılacağı önemli. çünkü doğru ve zamanında taşırılmazsa darbeler yenilebilir, hatta, grup çıktığı gibi imha da edilebilir. Parti Önderliği'nin bu konudaki düşünceleri netti aslında, daha çok arkadaşların düşüncelerini öğrenmek istedi. Mesela, birlikte köye, Önderliğin evine kadar gittik, babası yemeğin üzerinde şunu söyledi; 'Oğlum, duydum sen eskiden komünisttin, şimdi Kürtçü olmuşsun. Bu çok tehlikeli, sen yine komünist ol' Önderlik güldü ona, dedi ki 'Babam da neyin tehlikeli olduğunu kavramış.' Gerçekten tehlikeliydi, o koşullarda Kürdistan'a sahip çıkmak, Kürdistan'da çalışmayı başlatmak kolay bir olay değildi. Önderliğin babası, yaşına rağmen bunu söyleyebiliyordu.

Bu, bir gerçeğin dile getirilişiydi. Zaten buradan ölçmeye çalışıyordu. Arkadaşların nasıl düşündüğü önemliydi. Önderlik, başlangıçta düşüncelerini açmadı, arkadaşları anlayarak, dinleyerek, kendisinin verdiği kararı gözden geçirerek bu adımı attı. Bu adımı atmanın şüphesiz ki tarihsel önemi var. Tarihte ilk kez Kürdistan adıma, Kürdistan'ı kurtarmak için yola çıkma, ülkede bunun pratik adımlarını atma, bu amaçla ülkeye dönme gerçekleşiyor. İlk ve tektir. Bu anlamıyla çok önemlidir. Başarı şansı ne olabilir, bu ayrı bir mesele fakat o günkü koşullarda böylesi bir adımın atılması tarihseldir. Bunun öncesinde biraz Abdurrahman, Pilot meselesini açmakta yarar var. Abdurrahman saflarımıza geldiğinde, uzun süre uyumsuzluğu dayattı. Gittiği hiçbir yerde arkadaşlarla uyumlu çalışmadı. Tüm arkadaşlar uyumlu çalışırken, birbirlerine son derece saygılı davranırken, birbirlerini yüceltirken, bunun durumu farklıydı. Hep uyumsuz, sorunlu, disiplinsiz, değerlerle oynayan bir tutum sergiliyordu. Bir yandan bunu yaparken, bir yandan inançsızlık geliştirme ki şunu söylüyordu; 'bu adamlarla bir şey yapılmaz. “Hareketin anlayışı belli, en olumsuz insana bile değer veriyor. Hareketin en gözde insanlarına ‘bunlara güvenilmez, bunlarla bir şey yapılmaz” diyor. Diğer yandan 'Bizim örgütsel adım atmamız, örgüt kurmamız gerekiyor. Örgüt kurmazsak, şöyle olur, dağılırız, darbe yeriz' diyor. Tabii bu çok çelişkili bir durum. Örgüt kurmaya kalkan adam, örgütün hiçbir çalışanıyla uyum sağlamıyor, verimli çalışmıyor. Bu örgütü kiminle kuracak? Bir bu. İkincisi, bir yandan 'güvenilmez' diyor, bir yandan bu insanlarla örgüt kurmaya çalışıyor. Bunlar önemli şeyler. Tabii ki o günkü düzeyimizle, bunların ne anlama geldiğini fazla değerlendiremiyoruz. Yani, bunun kim olduğunu, kimin pratiğini sergilendiğini değerlendiremiyoruz. Evet, tüm arkadaşlar uyumsuzluğundan rahatsız oluyordu, öyle bir duruma geldi ki artık bütün arkadaşlar, bununla çalışmama önerisinde bulundu. 'Çalışmayacağız' dediler.

En son 76'da Siirt yurdunda toplanmıştık. Parti Önderliği ve tüm arkadaşlar vardı. Biz, o zaman, 'artık bu sorunu gündemleştirelim' dedik. 'bununla çalışmayalım, ilişkilerimizi koparalım. Bunun bize yararı yok, zararı var' diyelim. O zaman yine aynı şeyleri konuştu. Biz dedik ki 'Seninle artık çalışmıyoruz, yollarımız ayrılıyor. Sen bizden memnun değilsin, biz de senden memnun değiliz.' Bunu söylediğimizde, kendisi şunu söyledi; 'Çok geçmeden, 6 ay sonra biteceksiniz.' Bunu söyleyince, Kemal arkadaş dedi ki, 'Bu adam bir şeyler biliyor.' Biz hepimiz dedik, 'Ne bilecek, dengesiz, sorumsuz bir adamdır. Ne konuştuğunu bilmeyen bir adam.'Kemal Arkadaş diretti. 'Bu adam bir şey bilmese, bu kadar emin konuşmazdı. Biz yine üzerinde durmayınca, artık arkadaş da fazla üzerinde durmadı. Aslında burada Kemal Arkadışın bazı özelliklerinden bahsetmek gerekiyor. Kemal Arkadaş, Önderlik'le ilk adım atan arkadaşlardan biridir. Gerçekten Önderlik'te zaferi, sosyalizmi, kurtuluşu insanlığı gören, kendini bulan bir arkadaş. Zaten bu yüzden Önderliğe tutkunluğu ve saygısı var. Bu arkadaşta, Önderliği biraz kendinde bulma olduğu için, bir önderde bulunması gereken bazı özellikler şekillenmişti. Mesela öngörü bu arkadaşta mevcuttu. Bu, bir önderde bulunması gereken özelliktir. Bu özelliğe ulaşmayan birisi önder olamaz. Kemal Arkadaş'ta bu vardı ve Abdurrahman olayında da ortaya çıktı. Onun durumunu ilk gören arkadaştır. Üzerinde de durdu ama biz ciddiye almadığımız için vazgeçti. Kemal Arkadaş'ta duyarlılık özelliği de gelişkindi. Son derece gelişkin bir arkadaştı. Yani her türlü soruna karşı duyarlıydı. Önderliğe yaklaşımda, arkadaşlara yaklaşımda, şovenizme, faşistlere yaklaşımda, görevlere yaklaşımda son derece duyarlı bir arkadaştı. Öyle basite almazdı. Bir de söylenen her şeyden anında sonuç çıkarırdı. Yani kavrama düzeyi yüksekti. Bu da bir önderde bulunması gereken bir özelliktir. Anında yakalayabiliyor, sonuç çıkarabiliyor, cevap verebiliyordu. Böylesi özellikleri olan bir arkadaştı.

Abdurrahman olayında bunu gördü ve biz bu adamla ilişkilerimizi kestikten sonra, tam da söylediği tarihte Haki arkadaşın katliamı, ardından Tuzluçayır operasyonu, peşisıra Türk- İş bloklarındaki suikast gerçekleşti. Yani, doğruluğu çıktı ortaya. Yine daha sonra 79 Tekoşin olayında, bu örgütü kuranlardan biridir. Antep darbesinde yer alanlardan biridir. Ajan olduğunu sonradan öğrendik. Bu, ilişkilerimizi kesmeden önce MİT'e bilgi veriyor; 'Grupta şöyle etkinliğim var, istersem, grubu istediğim biçimde yönlendirebilirim.'MİT, bu bilgilerin doğru olup olmadığını denetlemek istiyor. Sanıyoruz, biraz da Pilo'tun değerlendirmeleri var. Hangisi doğru hangisi yanlış tespit etmek için-istihbarat örgütleri böyle çalışır. Yani bir ajanın verdiği bilgiyi diğer bir ajanıyla denetler. Bilgilerin doğruluk derecesini ölçmek istiyorsa, en az yanılgı payı bırakmak için bunu yapar- yapıyor. daha önce, devrimci geçinen Ağrı'lı bir yazar var. Bunun da bize sempati duyduğunu söylüyorlar, bize övüyorlar. Bir müddet sonra, bunu evden çıkarken, faşistler tarafından sıkıştırıldığını, canını zor kurtardığını, hanımının da içeride mahsur kaldığını, bizden yardım istediğini söyledi. Biz de 'Madem tanıyor, bize eğilimi de var, ayrıca bir insan, hanımı da mahsur kalmış, yardımcı olalım.'dedik. O zaman, Aktan İnce grubu vardı. Türk solunca, yeni, küçük bir gruptu. Biraz olumluydu, şovenizmi az da olsa aşan bir bakışı vardı. Biz, bunların da biraz gelişmesini istiyorduk ilişkiler olumluydu. Onlarla birlikte gittik. Sağa-sola baktık, etrafımızda bir tek faşist yoktu. Eve girdiğimizde kadında anormal bir durum da yoktu. Tabi bu dikkatimizi çekti. O zaman ben, Haki Arkadaşa 'Nedir bu? ben pek anlayamadım.'demiştim. Arkadaş, 'Yeri burası değil, sonra tartışırız demişti. Çıktığımızda yine bir şey yoktu. Ulus'a geldiğimizde onlar ayrıldılar. Biz de döndük ve tartıştık. Neydi durum?

Acayip bir durum var fakat çıkaramadık...........aslında belli oluyor ki kontrol ediyorlar. Tabi bu olay olunca..........7 kişiydi. Liseyi bitirdikten sonra ankara'ya getiriyor. Kendisi de geliyor. O zaman Emek mahallesine yerleşmişti. Abdurrahman, Pilot meselesinde...............daha çok dedik ki Önderlik ile uğraşıyor. Tabi sürekli, günlük bilgi veriyor, istihbarata, MİT'e. Kendisi de bize bol para harcıyor. Aldığı maaştan daha fazla harcıyor, herkese farklı yaklaşıyor. Bir de ekonomik sıkıntımızı çok iyi bildiği için bir öneri getirdi; dedi ki, 'Türk-iş ............hamallık. Bırakalım diğer faaliyetleri sağlıklı yürütebilmek için, arkadaşlar doğru dürüst yemek yemek için para bulamıyor. Eğer bu parayı alırsak, birçok sorunumuzu çözümleriz. 'Önderlik kabul etmedi. Kabul etmeyince biz şaşırdık. Niye kabul etmesin? Çıktık, daha sonra bir daha gittik. Konuyu tekrar açtık, Önderlik yine kabul etmedi. Kabul etmeyince biz de artık vazgeçtik. Önderlik bir şeyler biliyor ki kabul etmiyor' diyerek vazgeçtik. Aslında, Önderlik, bunun durumunu o zaman fark etmiş. Yani, bizi eylemlere çekerek, eylemlerde tüketmek istediğini bildiği için kabul etmiyor. Bize de, diğer arkadaşlara söyleriz diye yayılmaması için söylememiş. Bu vesileyle de, Pilot bir emniyet sibabı olmaktan çıkıyor. Bu da hareket açısından tehlikeli olabilir. Önderlik, durumu bize daha sonra söyledi. bizde şu anlayış vardı; 'Önderlik bir şey söylüyorsa, mutlaka bildiği bir şey vardır. 'Şunu da söyleyeyim, o zaman bütün arkadaşların Önderliğe karşı korkunç saygıları vardı. O dönemde kimse Önderliğin karşısında sigara içmezdi, kendileri içmezdi. Bu bir yaklaşımdır. Belki birçok arkadaş, bunu feodal bir anlayış olarak değerlendiriyordur. Hiç alakası yoktur. Dedik ya, biz daha çıkışında örgüt ilkelerini esas alan bir hareketiz, disiplini esas alan bir 'hareketiz. Böyle davranılması bundan dolayı, saygıdan dolayıdır. Birçok arkadaş gerilla olmak istediğini, bilmem ne olmak istediğini söylüyor, bir üstünün yanında fosur fosur sigara içiyor. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir olaydır. Hiçbir alt hiçbir üstün yanında izni olmadan sigara içmez. Bu bir örgütsel kuraldır, ahlaktır. dünyanın neresine giderseniz gidin, burjuvasından, devrimcisine, partisinden, ordusuna kadar ki ordu oldu mu bu daha çok geçerlidir böyledir. Bırakalım sigarayı, hiçbir şey yapmaz. Biraz askerliği bilen otur demeden oturmaz. Çoğuna anlamsız, ters geliyor veya kendisine göre yorumluyor. Örgüt adamı biraz örgüt terbiyesini alan biridir. Terbiyesiz değildir yani, haddini hududunu bilen, gözeten kişidir. Bunu böyle anlamak gerekir.

Aslında belli ki Pilot, o dönemde bu eylemlerle tüketmek istiyor. Parti Önderliği buna müsaade etmedi. Eğer etseydi, birçok örgütün başına geldiği gibi, daha doğarken yok olup gidecektir. Pilot maddi sorunlarımız olduğunu biliyor ve tam da zayıf noktamızdan bitirmek istiyor. Zaten düşman zayıf nokta neresiyse oradan tutar ve sonuç almak ister. En zayıf yanımız, maddi sorunumuzdu, bu sorunu çözmek adı altında bize yem atıp, bitirmek istiyorlardı. Bu taktiği şimdi birçok yerde birbirimize karşı uyguluyor. Bazı insanlar sunuyor, ardından o birimi ya çürütüyor, ya da vuruyor. Karşı-devrimin, devrimci güçlere karşı geliştirdiği birçok taktik vardır. Savaşı çok yönlü yürütürler, öyle basit değildir. Savaşı biraz doğru anlamak gerekir. Aslında birçoğumuz farkında olmadan yemlik oluyoruz. Düşman yem atıyor, balık gibi takılıyoruz, ondan sonra da imha oluyoruz. Rahat yaşam, iyi bir yemek uğruna oluyor bütün bunlar. Bunu iyi tespit etti. Biraz zorluğu mu var, bu zorluğunu gideriyor, biraz imkan sunuyor, ortam sunuyor ve seni oradan avlıyor. O dönemde de vardı. Eğer başaramadıysa, Önderlik engel olduğu içindir. Yoksa bize kalsaydı, ne durumu anlayabilirdik, üstelik balıklama giderdik. Tabii bunlar bir yandan örgüte zarar veriyordu, diğer yandan örgüt bunlarla düşmanı yanıltarak yol alıyordu. Yani böylesine karmaşık, tehlikeli bir süreç yaşanıyordu. Grubu, bu süreçten sağlam çıkarmak, öyle kolay değildi. bu herkesin başaracağı bir iş değildi. Evet, Lenin'de bir ajanı kullanmıştır ama onun kullanış biçimi farklıdır. PKK'deki daha farklı bir olay. Adeta ajanlarla oturup geliştirme olayı var. Lenin ise sızan bir ajanı kullanmıştır, bu farklıdır. Yani, bu dönem biraz böyle idare ediliyor. Biliyorsunuz, Uğur Mumcu daha sonra şunu söylüyor, - Bazı devlet yetkilileri, ki Kenan Evden de 12 Eylül'de suçladı; 'Nasıl oldu da bunlar görülemedi? bu hareket bu düzeye geldi. Bir askerimiz bile topuğunun altında rahatlıkla ezebilirdi, ordumuz ezebilirdi. suçluları kim?'-MİT'in bazı raporlarında 'Apo elimizde, avucumuzun içinde, istediğimiz zaman istediğimiz gibi imha edebiliriz' diyor. 

Madem öyle avucunuzun içinde, nasıl çıktı avucunuzun içinden, kim çıkardı, bu belayı kim başımıza sardı? Bunun hesabı verilmeli. 'Aslında biraz daha eşeleseydi, altından birçok şey çıkarabilirdi. Kıran kırana birbirlerine gireceklerdi. Zaten bunu engellemek için Mumcu'yu öldürdüler. MİT'in bir kanadı vurdu onu-ki kendisi de mit için çalışıyordu-. Çünkü öteden beri ÖHD'de, jandarma teşkilatı konunda-siyasi poliste ayrı, MİT'te ayrı, bir de jandarmada, direk ÖHD' oluyor bunlar, bunların cephelerinde PKK'ye karşı bir mücadele var. Generallerin, bilmem o istihbarat mensuplarının' tasfiyesi bununla bağlantılı bir olaydır. Bu ekip, uzun süredir PKK üzerine politika yürüten ekiptir. Ekip başarısız olduğu için hesap soruluyor. Mumcu, bunların durumunu ortaya çıkarmak üzere olduğu için öldürülmüş olabilir. Ondan hemen sonra Eşref Bitlis'i vurdular. Yani, onlar da onları vurdular. Böyle bir durum var. Fazla bilmiyoruz ancak durumlar biraz bunu gösteriyor. Pilot'un da bu ekipten olması büyük bir ihtimaldir. Kesin bilinmiyor tabi. Kısaca, bu dönem böyle kazanılıyor. Görülüyor ki çıkış koşulları öyle basit koşullar değil. Zorluklarla boğuşa boğuşa, karanlıkları yırta yırta, tüm insani özelliklerin ayaklandırılmasıyla gerçekleştirilen çıkıştır. 75'te, ülkeye yönelme kararı alacağımızda, bu karar geliştirildiğinde, daha önce bahsettiğimiz feodal- aristokrat çocukları harekete geçti. Bununla birlikte bazı küçük- burjuva öğeler vardı bunlar harekete geçti. Küçük burjuva öğeler bu hareketi daha önce diğer hareketler gibi anlamışlardı. Bazı yönleriyle farklı olsa da esasta bu şekilde anlamışlardı. Yani, herkes gibi biz de Ankara'da dernek, gazete devrimcilik yapacağız. Baktılar ki durum öyle değil, Kürdistana gitme kararı var. Kürdistana bakıyor karanlıktan başka, ölümden başka hiçbir şey görmüyor. Bu yüzden Kürdistan'a gitmekten korktular ve o dönemde döküldüler. Hatta o dönemde bizimle olup da dökülenlerden birisini, 90'da bir yerde gördüğümde, çalışmak istediğini söyledi. Ben dedim ki, 'Sen o zaman korkmuştun, şimdi korkmuyor musun? 'Söylediği şey şu oldu, 'Doğru, ben o zaman korkup kaçtım.

Fakat şimdi korkmuyorum çünkü PKK korkuyu yendi. Kürdistan'da korku yenilmiştir, onun için ben de korkuyu yendim. Dolayısıyla şimdi çalışabilirim, çalışmak istiyorum. O zaman gerçekten tehlikeliydi. Gidenlerin daha adım atar atmaz tasfiye olacağını düşünüyordum, hiçbir gelişme umudu göremiyordum. Bu hareketin gelişeceğine hiçbir ihtimal vermiyordum. Ama şimdi bu hareket, bu gelişmeyi sağladı, beni de kazandı. Şimdi korkum yok, çalışmak istiyorum' diyordu. Ki bu gerçektir. O dönem ki dökülmelerin nedeni buydu. Zordu gerçekten. Herkesin adım atacağı bir zemin değildi. Dökülen bir diğer kesim de o aristokrat çocuklarıydı. Onlarınki bilinçliydi, katılırken de, ayrılırlarken de bilinçli hareket ettiler. Onların ilk çabası bizi ülkeye gitmekten alıkoymaktı. Onlarda 'Herkes gibi Ankara'da kalalım, çalışalım. Tehlikelidir,bu gidişin sonu yoktur, katliamdır.'Bundan vazgeçirmek istiyorlardı. Başaramayınca ayrılmayla tehdit ettiler. Yani, 'Ayrılmayla tehdit edersek, ayrılırsak herhalde grup zayıf düşer. O zaman bu adımı atamazlar. 'diyerek, bu şantaja başvurdular. Tabi ki Parti Önderliği bu şantajı da boşa çıkardı. Olmayınca, gerçekten ayrılarak grubu zayıf düşürüp gidişe engel olmaya çalıştılar. Fakat, tüm bunlara rağmen bu adım atıldı. Parti Önderliği o zaman bu öğelerle de çok uğraştı. Eğer uğraşmasaydı, bunlar bazı arkadaşları etkileyebilirlerdi de. Onların çeşitli imkanları, etkileme şansları vardı. Ama Parti Önderliği bunların iç yüzünü, yaptıklarının ne anlama geldiğini ortaya çıkarınca, sadece kendilerinin ayrılmasıyla kaldı. Fakat denilebilir ki, grubun birçoğu döküldü. Yani, ülkeye yönelme kararıyla, grubun birçoğu döküldü. Ancak kalanlar sağlam ayakta kaldılar. Dökülenlerin çoğu birçok örgüte gitti. Bir kesimi bize karşı düşmanca faaliyete girdi. Ülkeye adım atılırken, nasıl girileceği, nereden başlanacağı önemliydi. Gücün hepsini mi, bir kısmanı mı göndermek gerekiyor? Nasıl açılım yapmak gerekiyor? Daha önce Siraç'ın yaptığı tehdit, bunlar, ülkeye girişle devletin yönelme durumları var. Bu işin mutlaka doğru yapılması gerekiyordu. 

Önderlik, bütün bunları, arkadaşların da görüşlerini alarak değerlendirdi ve ülkeye dönüşü başlattı. Mesela, bizimle konuştu; 'Ülkeye gitmek gerekiyor mu? Gitmek gerekirse nerelere gitmek gerekir? Ne yapmak gerekiyor? Dayanıla bilinir mi? Koşullar zor' dedi. Cevabımız, 'Gidebiliriz olunca; 'Okullarınız var, okullarınızı ne yapacaksınız?' dedi. Yani, kesinlikle şöyle bir şey istemedi; 'Gidin okullarınızı bırakın, çalışmanız gerekiyor. 'Hayır, bütün bunları daha çok bize bırakıyordu. Bunun sonucu 'biz gideriz' dedik. 'Gideceğiniz yerde sizleri nelerin beklediğini biliyor musunuz? Bakın, tümüyle zorluklar var, dayanabilecek misiniz.' Dayanırız demiştik. Bunun sonucunda başlatıldı. Bir kere, tüm gücü ülkeye bir anda göndermemek gerekiyordu. Bu tehlikeli olurdu, çünkü ne olacağı beli değildi. Gücü her ihtimale karşı adım adım taşırmak gerekiyordu. Tümünü savaş alanına sürmek en olumsuz durumu da yaratabilirdi. Bir kısım kadro yine Ankara'da kalmalıydı. Bir bu. Gidenlerin de yine aynı anda dönmemesi gerekiyordu, arka arkaya, yavaş yavaş gitmesi gerekiyordu. Önderliğin ihtiyatlı bir yaklaşımı vardı. Yine, Türkiye'ye en yakın şehirlerde başlatmak gerekiyordu. Çünkü Kürt feodalizmi, KDP-ki KDP örgütlenmesi biraz da MİT örgütlenmesidir, etkindi. Hiçbir yer tanınmıyordu, ne deneyim ne tecrübe, ne bir ilişki vardı. O alana gitmek, direk KDP ile karşı karşıya gelmek, ezilmek demekti. Bu da doğru olmazdı. En uygun yer, Türkiye'ye yakın yerlerdi. Kırsal da olmazdı- şehirlerden başlamak gerekiyordu. Çünkü kadroya ihtiyaç vardı. Kadrolaşmak gerekiyordu. Bu da ancak şehirlerde olabilirdi. Bunların da avantajı, dezavantajı vardı. Aslında solun en güçlü olduğu yerlerdi ama sosyal gelişmenin de en ileri olduğu yerlerdi. Dikkat edilirse ülkeye girişte de işin kolayına kaçılmamıştır. En zor olan seçilmiştir, yani asimilasyonun en güçlü olduğu, Kürtlük adına adeta hiçbir şeyin kalmadığı yerde işe başlanmıştır. Bu da, TC'nin Kürdistan'daki gerçeğine bir müdahaledir. Yani, başlatılan süreci tersine çevirme sürecidir. 

Madem Kürdistan'da bir hareket başlatıyorsun, o zaman asimilasyonun en yoğun olduğu yerden başlamalısın. En zor halk ama bunu başarmalısın. Burada başarırsan, Kürdistan genelinde Türk egemenliğini yenersin. Biraz da bunun için seçilmişti. Demek ki hareket hiçbir zaman kolayı seçmiyor, işin en can alıcı noktasından başlıyor. PKK'li olmak demek, PKK'nin bu özelliğini esas almak demektir. Böyle insan PKK'li olabilir. PKK böyle olacak, sen başka türlü olup, kendine PKK'liyim diyeceksin. Bu olamaz. Kadrolaşmak için Botan, Hakkari gibi yerler de olmazdı. Sosyal açıdan gelişkin olmalıydı. Buralar, Türkiye'ye yakın ve asimilasyonun yoğun olduğu bölgelerdi. Gençlik içinden kadro çıkarmak gerekiyordu, gençlik de buralardaydı. Fakat buradan başlarken sağlıklı giriş nasıl, nereden yapılmalıydı? Ülkenin tümüne giderek nasıl oturabiliriz, nereden oturabiliriz? Bu, belli bir plan, anlayışla netleşmiştir. Demek ki, PKK'nin bir özelliği de budur. Daha doğduğu günden işlerini planlı, programlı yürüten bir hareket. Onun militanları da öyle olmak zorundadır. Yani ne iş yapacaksa, o işi ölçüp biçmesi ve öyle yapması gerekmektedir. Tüm boyutlarıyla, işi böyle geliştirmesi gerekiyor. Ama çoğumuzda egemen olan nedir? PKK tarzı mıdır? Hayır, ne geleceği düşünme var, ne bugünü. Rastgele, kendiliğinden bir çalışma içindeyiz, ama PKK'liyiz. Tabi ki bu PKK tarzını yansıtmıyor. Birçok şey uyguluyoruz, PKK'yi uyguladığımızı sanıyoruz. Öyle değil. Buradan giriş yapılırken amaç, Botan'a girmekti. Botan4'a ulaşıp tekrar ovalara doğru gerillayı yaymaktı. Dikkat edilirse, PKK tarihi biraz bunun üzerine oturur. Kesintiye uğrar zaman zaman ama PKK asla vazgeçmez! PKK'nin bir özelliği de burada ortaya çıkıyor. PKK, önüne koyduğu her şeyi gerçekleştiren bir hareket. Çoğumuzda ortaya çıkan ise, bir şeyi biraz zorlayıp, fazla zorlanınca vazgeçmektir. Böyle, PKK'li olunamayacağı çok açıktır. Sonuç olarak belirtilen tarzda bir planlamayla ülkeye giriş gerçekleşmiştir.

Ülkeye girmeden önce Haki Arkadaş, Adana'ya gitmişti. Burada çalıştı, işçiler içerisinde hem çalıştı, hamallık yaptı, hem de örgütleme yaptı. Hem kendini geçindirdi, hem de Ankara'ya para gönderdi. Ankara'daki arkadaşların maddi sorunlarına destek olmaya çalışıyordu. Ne kazanıyordu ki Ankara'ya ne göndersin? Belirtildi ya, Haki Arkadaşınki bir felsefe. PKK felsefesi diyoruz işte buna. Bir PKK'li de bulunması gereken felsefe. Ancak birçoğumuz ne kadar yakınız bu felsefeye? Veya bununla ne kadar çelişki içindeyiz? Bunu da görmek gerekiyor, kendimizi görüp, çözmemiz gerekiyor. Tabi ki çalışıp Ankara'ya para gönderen Haki Arkadaşın hangi koşullarla Adana'da yaşadığını insan tahmin edebilir. Hareketin sorumluluğunu bu kadar derinden yaşayan bir arkadaş. Her şeyini bu harekete veren bir arkadaş. Her türlü zorluğu yaşayan ama yanındaki arkadaşa veya örgüte yaşatmak istemeyen bir arkadaş. Haki Arkadaştan bunu anlamak gerekir. Yani, Ankara'dan çalışmak amacıyla çıkan ilk arkadaş. Kürdistana ilk giriş ise Anteptendir. Antepe Kemal Arkadaşla birlikte gittik. Kürdistana ilk giden, ikimiz olduk. Giriş Anteple başladı, Dersim, Diyarbakır, Batman, giderek Kars ve böylece peş peşe girişler yapıldı. Ama belirttiğimiz gibi, ülkeye gidecek gruplar, bir çırpıda gönderilmedi. İki Antepe gitti, sonra iki Dersime gitti, Daha sonra ülkeye yerleşildi. Bu da çok önemli, PKK'yi PKK yapan özelliklerden birisidir. Gerçi devrimci hareketlerin genelinde yedek güç bırakma vardır fakat bu ilke PKK'de daha güçlüdür. Her koşul altında bu ilkeyi işleten bir harekettir. Hiçbir dönem tüm gücünü savaş alanlarına sürmemiştir. Her zaman en kötü olasılıkları dikkate alarak, yedekte daima güç tutmuştur, hazırlamıştır. Bugün ülkede bu kadar gücümüz var, ne olur ne olmaz bir kazaya da uğrayabiliriz-ama Parti Önderliği tüm imkanlarını zorlayarak, kendisini de tehlikeye atarak dünya bu kadar üzerinde, daraltmak istiyor, boğmak istiyor-burayı açarak, bu kadar arkadaşı çekerek, yedek bir güç oluşturuyor. Yedek gücüdür......................Ülkede mücadele tasfiye bile olsa, bu güçler mücadeleyi, yeniden, aynı biçimde geliştirebilir. 

PKK'nin, Önderliği'nin tarzı bu, daima, her koşul altında bunu gözetir. Eğer yedek hazırlamasaydı, PKK çoktan defalarca bitmişti. Bu kadar dü

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

PARTİ TARİHİ (1.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (2.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (3.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 4.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 5.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 6.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 7.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (8.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (9. BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 10.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (11.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 12.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (13.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 14.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 15.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 16.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (17.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (18.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (19.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (20.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (21.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (22.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 23.BÖLÜM (SON)

BÜYÜK ÖLÜM ORUCU DİRENİŞ GERÇEĞİ