APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (10. BÖLÜM)
SİZİ ÖLÜME DEĞİL ZAFERE KOŞTURMAK İSTİYORUZ
Önümüzdeki dönemi daha değişik yürütmek istiyoruz. Bu kadar direnmeden sonra yaşama, savaşa ve her türlü devrim işine gelen bir tarzda yürütmek istiyoruz. Ben bu yaşımda buna varsam, siz niye bu temelde var olmayasınız. Bozduğunuz ve oynadığınız yeter, artık bir saniye bile buna tahammül edilemez. Hani savaşmak istiyordunuz? Biz sizi ölüme değil, zafere koşturmak istiyoruz. Onun için de bu tarzda mücadele etmek gerekir. Ben bile bunun için sabrettiğime, dayanabildiğime göre, siz neden dayanamayacaksınız? Size bu kadar hazır değerlendirmeleri sunuyorum, neden anlamıyorsunuz? Başka bir şey yapmayın, bunları doğru anlayın yeter. Ben diğer devrim önderlerinin yaptıkları hatalara yanlışlıklara düşmeyeceğim. Sıfırdan düşmanından bu kadar intikam almayı bilen biri, herhalde savaş gerçekleriyle oynayan sizlerden de hesap sormasını bilir. Neden beni yanlış anlayacaksınız? Ben bir savaşçıyım. Düşmanıma karşı neler yaptığımı bizzat görüyorsunuz. Siz kim oluyorsunuz ki, bu kadar zarar vereceksiniz, size boyun mu eğmeyeceğim? Daha on yaşında ailesine karşı savaş ustalığını, hatta dahiliğini gösteren birisiyim. Bu yaşta, bu tecrübeyle sizi mi çözmeyeceğim? Açıkça söyleyeyim, size zorla gelin benimle ortaklaşa savaş yürütün demiyorum. Yalvara yakara siz geliyorsunuz. O zaman bunun gereklerine lütfen uyun. Kendimden daha fazla size olanak, yer sunuyorum. Neden bunu taktir etmeyeceksiniz? Açık söyleyeyim, yaşıyorsanız, yaşatılıyorsanız biraz da sizden intikam almak içindir. Ben adamı öyle bir noktaya getiririm ki, yer yarılsa belki onun için kurtuluştur, ancak o şansı bile bulamayacaktır.
Bunu biraz da yaptığımı biliyorsunuz. Ben intikamcıyım, bunu daha önceden anlayacaktınız. Bir parça ekmek uğruna daha on yaşımda nasıl kavga ettiysem, halen de aynı kavgayı yürütüyorum. Bende değişen bir şey yok. Tam tersine büyük gelişmeler var. Bir insan kazanmak için yılları harcadım. Siz bir çırpıda onlarca adamı kaybedip, ardından bir gün karışma çıksanız, hatta mezarda bile olsanız bunu affetmeyeceğim. Bagok dağında ilk defa yirmi arkadaşı şehit vermiştik, 1988‟in Nisan‟ındaydı. Sorumlu arkadaş vardı, gidip onun mezarını açayım da, üzerine gideyim dedim. Bana göre bize en büyük darbeyi indirdi. Öyle ucuz ölmeyi kabul etmiyorum. Bana kolay ölmeyen ve sürekli başarıyla savaşan kişilikler gereklidir. Bunlar Önderlik gerçekleridir. “Bizde bir gücüz” diyorsanız, ben de sizlere sıkı durun, kim güçlüdür, birbirimize göstereceğiz diyorum. Siz benim iyi savaşçı olmadığımı, kül yutacağımı, beni yanıltacağınızı sanıyorsunuz. Bu kadar kurallarla oynarsanız, bunun sonuçlarına da katlanırsınız. Bu zamansız ölümler için eskiden biraz üzülürdüm, şimdi kendi kendime üzülmemem gerektiğini söylüyorum. Çünkü bu bir oyundur. Kendimi üzersem, düşmanın veya bu kolay öldürenlerin oyununa gelirim. Hiç üzülmeyeceğim, hatta en ufak bir sarsılmayı bile geçirmeyeceğim ki, oyuna düşmeyeyim. Ucuz ölümü kendine yakıştırana metelik kadar değer vermiyorum. Bir Mazlum için, Agit için çok anlamlı değerlendirmeler sundum, ama bazılarını da hiç anlamazlıktan geliyorum. Artık kimse kolay ölümle PKK saflarına sığınamaz.
Çünkü ölen, öldürten orada PKK‟ye zarar veriyor. Can onun değil, can PKK‟nindir. Daha önceki canınızı gidin başka yerde harcayın. PKK‟ye geldiğinizde, can PKK‟nindir. Bu canın üzerine kolay oynamak, onu kolay öldürtmek hakkına hiç birimiz sahip değiliz. Hatta bu canı az başarılı kullanmak hakkına da hiç birimiz sahip değiliz. Gerçek PKK‟lilik böyledir. Halen hatırlıyorum, bizim köyde bir kadın vardı, “ben bombayı alırım, patlatırım, bu can benim değil mi” diyordu. Bu sözü unutmuyorum. Üzerinden kırk yıl geçti, bu olaydan çıkardığım tek sonuç, bir kişinin “bu can benimdir” diye canını istediği gibi kullanamayacağıdır, çünkü bu canı topluma göre kullanmak gerekir. Yani canınızı keyfinizce kullanamazsınız; parti için, dolayısıyla toplum için kullanacaksınız. O olaydan çıkardığım sonuçla bugüne kadar kendimi toplum için kullandım. Aksi kullanış tarzı, düşkünün kendini kullanış tarzıdır. Bunun da kime hizmet ettiğini biliyorsunuz. Demek ki, PKK‟de kolay ölmek, silahı yere düşürmek ve yetkiyi başarısız kullanmak olamaz. Bunlar PKK‟nin öz gerçeklikleridir. Çünkü PKK büyük zorluklarla kazanan bir harekettir. Biz bunu savunmak zorundayız. Gerçek PKK terbiyesi bu gerçeği anlamaktan geçer. “Biz her gün nasıl ölüyoruz, nasıl binlerce silahı kaptırdık, anlamıyorum” diyorsunuz. Ben sağım, sırf bunlar için ayaktayım ve mutlaka bunların hesabını soracağım ve bu konuda çok usta biri olduğumu biliyorsunuz. TC‟yi bile yirmi yıl uyuttum ve halen de hesap soruyorum. Peki, size sormayacak mıyım? Sırf hesap sormak için sizleri yaşatıyorum. Bu sözleri bile söylemek istemezdim, çünkü savaşçılığımda bir özellik vardır. Bazıları iyi niyetli oldukları için bunları belirtiyorum, “biz duymadık, keyfi yaşadık ve yaşamı aşındırdık” demesinler.
Benim sorumluluğumu biraz bilen veya benim nasıl birisi olduğumu bilen bir kişi bu kelimeleri değil ağzına, yüreğine bile alamaz, akıllıysa beynine yaklaştıramaz. İkide bir bizim değerlerimizle oynamak, onları heba etmek öyle kolay kolay kimsenin haddine değildir. Bunlar önemli gerçeklerdir ve mutlaka bilince çıkarmanız gerekir. Alışkanlıklarınızı sürdürüyor, bizi zorluyorsunuz. Ben de size çok müsamaha gösterdim. Ancak artık bu tutumlarınızı kabul edemem. Bu PKK‟lilik gerçeği yürüyecektir. Çünkü çok iyi biliyorum ki, bunun dışında hiç birinizi yaşatma gücüm yok. Bir yandan yaşam tutkularınıza bakıyorum, yaşama biraz ilgi gösteriyorsunuz, ancak diğer yandan ölüme geçit veren yaklaşımlarınız da bizi oldukça zorluyor. Bu kadar yüzeysellik, bu kadar hafiflik, bu kadar çok önemli bazı kuralları es geçmek, oynamak kabul edilemez. Düşünüyorum da, bu yaşanılanlara nasıl dayanabildiğime şaşırıyorum. Bu büyük bir azaptır. Bir ana bile bir evladını kaybettiğinde on yıl kendine gelemez, biz de az çok bu evin sorumlusuyuz. Günde bu kadar anlamsız kayba hangi kişilik dayanabilir? Bunun için de müthiş düşünmek, bütün olanakları ve fırsatları iyi değerlendirmek gerekir dedim. Ancak siz, bunların kenarından bile geçmiyorsunuz. Müthiş bir harcanma durumunu yaşamışsınız. Bu mücadeleyi kendi elimizle buraya kadar getirdik. Niye peşkeş çekelim? Yalnız savaş değil, yaşamın diğer yönleri de var; şerefi, onuru niye ele ayağa düşürelim? Yaşamın güzelliğini, sevincini, tutkusunu, heyecanını niye büyük üzüntülere dönüştürelim? Bu kadar şehit verildi, bu kadar işkence çekildi, yetmiyor mu? Bunlarla oynamaya hiç kimsenin hakkı var mı? Onlar yaşamı gerçekleştirmek, yani yaşamın sevincini, yaşamın coşkusunu elde etmek için bu kadar dayanabildiler. Siz ise yaşımı bir günde tekrar üzüntüye, tekrar umutsuzluğa boğmak istiyorsunuz.
Tarihi olarak biz yaşamın gururunu, sevincini yakaladık. O zaman siz de bunları düşürtmemeye özen göstereceksiniz. Bunlar hep devrimci militanın, önderin amansızca göz önüne getireceği hususlardır. Sürecin üzerinde dururken bu düşünceler bir kez daha dile geliyor. Aslında mücadeleye başlarken de bize hakim olan bu düşünceler ve davranışlardı. Ama siz, bunları büyük bir inatla inkar ettiniz. Biz de bir kez daha bu kadar gelişmelerden sonra bunları tekrar önünüze koyuyoruz. Hiç olmazsa bu kadar büyük çabadan sonra doğruları yakalamaya çalışın, akıllanın ve kurallı savaşçı olmayı bilin. Hiç olmazsa şimdi insan sizde sözünüze güvenebilecek
kadar bir güçlenmeyi görmeli. Eskiden de hepinize güveniyordum, bu işi yaparlar diyordum. Ancak şimdi yirmi yıldır kendimi adeta kandırılmış gibi hissediyorum. Sizin buna hakkınız yok. Ben sizi kandırdım mı? Sanmıyorum. Rahatlıkla söyleyebilirsiniz ki, size karşı en gerçekçi ve en inanılmazı bile yapan, başarır durumda cevap veren bendim. Siz neden beni bu kadar kandıracaksınız? Ben size karşı tek bir an bile yalancı olmadım, sizi kandırmadım. Ama sizin yaşamınız neredeyse yalancılıktan ve zavallılıktan ibaret. Zavallılık, güçsüzlük ve başarısızlık; yalancılıktan daha kötüdür. Yalan söylersin, fazla kaybın olmaz, ama başarısız oldun mu kaybeder, kaybettirirsiniz. Her gün “Apocu kişiliği esas alarak şöyle savaşacağız, şöyle yaşayacağız” diyorsunuz. Peki, arkanızda bıraktığınız çirkinlikler, başarısızlıklar, kuralsızlıklar, güçsüzlükler ve zayıflıklar neyin nesi? Kimse size kararlılık sözleri söylemeyin demiyor, ama söylediğinizde de tutarlı olun.
Asker olmanın ilk şartı, kendine hakim olmaktır. Çizilen bir yaşam çerçevesi vardır, amacı vardır, aracı vardır, çabası vardır, ona bağlı olmayı bileceksiniz. Disiplin budur. Gereklerine tam uydun mu, kendine hakim oldun demektir. Kendine hakim olan, çok ciddi bir biçimde asker olmanın ilk adımını, neredeyse başarının kesin adımını atmış demektir. Düşmana hakim olmak, düşmana birkaç darbe indirmekten önce, kendinize hakim misiniz? Binlerce devrimci gönderdik, birisi çizilen çerçeveye, disipline uyma gücünü göstermedi. O zaman askerlik nerede başlayacak? Siz ne zaman asker olmaya başlayacaksınız? Bu kadar kendi kendini inkar eden, bu kadar disiplini inkar eden hiç asker olur mu? “Zormuş!” Askerliği siz istiyorsunuz. Ben de size lütfen onun bazı disiplin kurallarına, gereklerine uyun diyorum. Siz ise bunları hiçe sayıyorsunuz. Siyasi çalışmada iflas etmişken, gerillacılık yapabilir misiniz? Önce siyasi çalışmayı öğrenin. “Ben silahtan anlarım” diyorsunuz, oysa silahın hiçbir şeyini anlamıyorsunuz. Tam bir belasınız. Bu halinizle sizi ne yapalım? Birkaç tane işten anlayan komutan adayımız olsaydı, şimdi zafere ulaşmıştık. Bir elin parmak sayısı kadar olsaydı yeterdi. Ancak o da yok. Hepsi her gün kurallarla oynayan kişilerdir. O zaman sizin bu askerliğinizi ne yapayım? Düşman da zaten sizi gözüne kestirmiş ve böyle vuruyor. Son Genelkurmay değerlendirmelerini anlamalısınız. Sizleri yakalanmış keklik gibi, kuzu gibi değerlendiriyor. Siz
kendinizi ne sanıyorsunuz? Bana dayanarak yaşayamazsınız, savaşçılar birbirine omuz vererek yaşarlar. Savaşçıların birbirini boşa çıkarma hakkı yoktur. En küçük bir disiplin gereğine uyma gücünüz yok. “Ben bir an önce dağa gitmek istiyorum” diyorsunuz. Gerillacıların hiç böyle demeye hakkı yoktur. Biliyorum, çoğu buradan, disiplinden kaçmak için gitmek istiyor, tarihi görevlere yürümek için değil. Biz biraz disipline ediyor, askeri yaşamla tanıştırıyoruz, çoğu da
ondan kaçmak istiyor. “Biz askerliği burada öğreniyoruz” diye kendiniz söylediniz. Biraz öğreniyorsunuz, canınız sıkılıyor. O zaman tutarlı olun.
İçinizden birkaç tane sağlam komutan adayı çıkarırsak, savaşın kaderi değişir. İkide bir bizi endişelendiren tutumlar yok olacak. Anlamlı, düşmanı can evinden vuran bir savaş dönemi başlayacak. Varsa bir dayanma gücünüz, varsa asker olma sözünüz, bu çerçevede olsun. Hiç olmazsa bundan sonra bu fırsatları değerlendirelim. Ben yine büyük tutkuyla bu işlere sarılırım, ama sizde de yapma gücü var mı? Şeref sözü verin, yiğitlik sözü verin ve biz sizlerle işleri biraz daha derinliğine ele alalım. Gerçekten imkanlarımız geniş. Elinize önemli yetkileri verebiliriz, fakat doğru kullanacaksınız, ikide bir “oyuna geldim, uzlaştım, bastırıldım” gibi sözler söylemeyeceksiniz. Adam gibi “geldim, gördüm, yendim veya değerlendirme yaptım, doğru belirledim, üzerine yürüdüm ve başardım” diyeceksiniz. Bunu yapmanız önünde engel de yok. Baktınız ben yaramaz çıktım, beni de dinlemeyin. Önünüzde ben bile olsam, beni çiğneyin ve görevin üzerine gidin. Hangi engelden, hangi bastırmadan, uzlaşmadan bahsediyorsunuz? Artık bunlar yalan. Kimsenin artık bu kelimeleri ağzına almaması gerekiyor. Çünkü doğru doğrudur. Kimsenin doğrular karşısında direnme ayrıcalığı olamaz. Herkes bunları uygulamak zorundadır. Bu PKK, bu gerilla böyle temel bulmuştur. Önümüzde engel teşkil etmek kimin haddine. Küçük bir grubumuz, bu temelde kendini çerçevelerse, söz ve karar düzeyine getirirse, bu savaşın kaderi değişecektir. Sizde hiç vicdan yok mu? Analarınız-babalarınız kan-revan içinde. Bu gencecik insanların böyle kaybına yürek dayanmıyor. Hepsi amansız gerilla olmaya geliyor. Bir tane komutan adayı bunlara sahiplik etse, destan yazar.
Oysa siz bu insanların canına okuyorsunuz, bunu bırakacaksınız. Bunun için de iliklerinize kadar sorumluluk duygusu içinde olmalısınız. İşin gereklerini bilince çıkarmalı, artık eskisi gibi bu işlerle oynamamalısınız. Sonuna kadar neyin nasıl yapılacağına, neye nasıl yaklaşılacağına anlam vermeli ve o temelde görevde hazır olduğunuzu belirtmelisiniz. Bunu bir avuç kişi söylesin, biz bütün yetkileri onlara verelim. Bizden daha ne isteyebilirsiniz? Bu işleri yapamıyorsanız, bana söyleyin, ben size kiralık ev tutayım. Bu gücümüz de var. Sizi emekli memurlar gibi de yaşatabiliriz. İlla “savaşçıyız, yiğitlik bizi sarhoş etmiş” diyorsunuz. O zaman ben de size kurallara göre, onun gereklerine göre kendinizi hazırlar mısınız diyorum. Şimdiye kadar verdiğiniz sözlerin bir kocakarı lafı olmaktan öteye gitmediğini, hatta daha kötü olduğunu anlayarak lütfen doğru söze gelir misiniz? On yedi yıldır daracık bir yerde mevzilenmiş durumdayım, ancak halen amansız bir biçimde bu işlerin üzerindeyim. Ben kendimi sizin kadar ahım-şahım bir savaşçı olarak da değerlendiremiyorum. Benim gücüm, olanaklarım sınırlıdır. Tarih bunun bile mucize olduğunu gösteriyor. Sizin gibi hareket etmeyi, bana da birisinin yol göstermesini ve dağa çıkarmasını isterdim, ama bunu yapacak kimse yok. Bırak dağa çıkarmayı ve yol göstermeyi, herkes yoldan çıkarıyor. Zaten her şey yoldan çıkarılmıştı, biz yola koyduk. Sizi de en özgür dağlara ve onun her türlü silahına kavuşturduk, fakat bunları kullanmayan sizsiniz. Bunu inkar mı edeceksiniz? O zaman olup bitenleri iliklerinize kadar doğru anlayacaksınız.
Bütün bunları ayrıca şunun için belirtiyorum, düşman sizi gözüne kestirmiş, sizin bu savaşçılık tarzınızı çok iyi kavrayarak, inceleyerek bitirmek istiyor. İşte hükümetin son politikası da budur. Düşmana malzemeyi sunan, “gerillayı yenebiliriz” dedirten sizsiniz, ben değilim. Çünkü benim gündemim değişiktir. Yaptığınız bu yaramazlıklarla, gerillanın yenebileceği imajını sonuna kadar siz yarattınız ve siz değiştireceksiniz, hem de en kısa bir sürede. Aksi halde benden görev istemeyin. Ne diye sizi kurbanlık kuzu gibi yem yapalım? Yapamıyorsanız söyleyin. Güney‟de yer açtım, tüm dünyada yer açtım. Gidin oralara, sağlığınıza bakın. Kimse öyle kandırmaca söz vermesin, içinizde gerçek komutan olmak isteyen varsa onlar söz versin. Ben de bunları bileyim ki, gerçek komutanlarla, savaşçılarla tartışıp belli bir karar geliştireyim. Bundan sonra çok önemli olan, düşmanın da kaldığınız yeri yerle bir edecek kadar çılgınlaştığı bir dönemde iyi ve sonuç alıcı iş yapmak istemektir. Düşmanın bu kadar yüklendiği bir aşamaya biz de yüklenip oldukça başarılı iş çıkarmak istiyoruz. Bu hem temel görevimiz hem de zor-bela yakaladığımız mevzilerin başarılı kullanılmasıdır. Bunun gereklerini en üst düzeyde bir sorumlulukla siz de kavrayın ve gereklerini yerine getirin. Sizin şimdiye kadar çektiğiniz, benden de zor geçen bir yaşamınız var, onun anlamını gerçek bir biçimde bilince çıkarmış bir savaşçılık iddianız, komutanlık iddianız var. Onun da çerçevesini artık bulmuş olun. Bu konuda sonuna kadar disiplinliyim, mücadelenin gereklerini yerine getirmede amansızım. Bütün bu yönleri kavradıktan sonra, bu işler çok geç de olsa tekrar doğru yola girer ve başarısı da arkasından gelir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (23 Nisan 1996)
YORUM GÖNDER