1 HAZIRAN’IN YIL DÖNÜMÜNDE
2004 yılında özgürlük hareketi tarafından başlatılan direniş hamlesinin 8 yılına adım atacağız. Arada tam yedi yıl geçiyor.
Kürt özgürlük hareketi en az 18 yıldır Kürt sorununu daha doğrusu Türk sorununu silahsız olarak çözmek için elinden gelen tüm çabayı harcadı. 1984 ile 1993 yılları arasında tek yol silahlı devrim olarak ele alınırken, 17 Mart 1993 yılından itibaren her zaman çözümün anahtarı olarak demokratik siyasal mücadele ele alınmaya çalışılmıştır.
Hikâye uzundur, çokça yazılmıştır, çokça dile getirilmiştir. Ateşkesin provake edilmesi, çeteler, faşistleşen bir devlet aygıtı derken önderliğimizin esaretine kadar bu durum sürmüştür.
Önderliğimiz Avrupa’ya çıkmadan da, çıktıktan sonra da demokratik siyasal mücadele yöntemlerinde ısrar etmiştir. Bu ısrarını birçok belgede bulmak mümkündür. Kaldı ki önderliğimizin nerede olursa olsun yaptığı tüm konuşmaları belgeli olarak tüm parti yapımıza sunulmuştur. Önderliğimizin her tartışması pratikte bulunan yoldaşlara; bunlar Ortadoğu’da olsalar, Asya’da da olsalar, Avrupa’da da olsalar ve dağda da olsalar eğitim ve bilgilenme açısından her zaman onların eline ulaşmıştır. Bu bizde bir önderlik ilkesidir. Bu ilke esasta kendi kadrolarına ve dünya demokratik kamuoyuna karşı şeffaf olma ilkesidir.
Evet, önderliğimiz Kürt sorununu demokratik siyaset yolluyla çözmek için çok çaba harcamıştır. 1999 yılında dünya da eşine ender rastlanılan bir komployla Türk devletinin eline esir edildikten sonra da, emperyalist kapitalist modernist güçlerin oyunları bozmak için bile olsa, barış girişimlerini tüm tahriklere rağmen sürdürmüştür.
İlk elden kıyamet gününü andıran eylemlerimizi durdurmuştur, ardından silahlı güçlerimizi güney Kürdistan’a çekmiştir. Peşinden iyi niyet gösterisi olarak dağda ve Avrupa’da iki barış gurubunun gönderilmesini sağlamıştır derken uzun vadeli halk savaşı stratejisini değişimini sağlayarak paradigma değişikliğini sağlamıştır. Uzun vadeli halk savaşı yerine Meşru Savunma Stratejisini geliştirmiştir.
Özcesi önderliğimiz Kürt özgürlük hareketi, Kürt sorununu çözmek için atılması gerekli ne kadar adım varsa atmış hatta daha fazlasını da atmıştır. Ne kadar iyi niyet adımı varsa atılmıştır. Ne kadar jest gerekiyorsa yapılmıştır.
Ne var ki önderliğimizin bizleri -yani gerillayı ve tüm partiyi ikna ederek attırdığı adımları -TC devleti özelde de 3 Kasım 2002 yılında iktidara gelen Akepe, zayıflık olarak ele almış ve tüm iyi niyet ve jestleri görmezden gelerek adım adım Kürt özgürlük hareketine karşı saldırıya geçmiştir. Bu saldırılarını sadece dağlarda yapmamıştır bu saldırılara paralel olarak partimizin içine el atarak, geçmişte iradesi kırılmış, yaşam olarak bizden farklı duranlara el atarak içten partimizi tasfiye etmeyi hedeflemiştir. Bu saldırıları yaparken güç aldığı temel etken ise 11 Eylül 2011 ikiz kulelerine karşı yapılan saldırı olmuştur. ABD’nin dünya ölçeğinde başlattığı karşı hamleyi kendisi için önemli bir destek olarak görmüştür. Nitekim ABD’nin Afganistan ve Irak saldırıları Akepe hükümetinde çok büyük umutlar yaratmış olmalıdır ki Kürt özgürlük hareketine karşı saldırılarını daha da pervasız hale getirmişlerdir.
Akepe hükümetinin ABD ile işbirliği temelinde özgürlük hareketine yönelmesi daha da hız kazanarak açık bir tasfiye planına dönüşünce, önderliğimizin ve hareketimizin tüm barış çabaları görmezden gelinerek boşa alınınca özgürlük hareketi yeniden bir değerlendirme sürecine girmiştir. Bu yeniden değerlendirme süreci esasta 1 Haziran 2004 yılında başlayan direniş sürecine giden yolun kendisi olmuştur.
15 ağustos 1984 yılında başlayan gerilla direnişi yok oluşu neredeyse tamamlanmış bir halkı gün yüzüne çıkarma eylemliliği ve direnişi olmuştur. Adeta düşmanın yarattığı o köhnemiş kişiliğe sıkılan ilk kurşun gibi geriliklere sıkılan 15 ağustos kurşunu Kürtleri yeniden tarih sahnesine çıkartmıştır. Kürtlerin yok oluş sürecini durdurmuş ve adım adım direnişten, dirilişe kadar götürmüştür. 1990’ların başların da artık Kürt halk direnişi görkemli Serhildanlarla -o yıllarda Kürt İntifadası deniliyordu- Kürt dirilişini sağlayarak sıra Kürt halkının kurtuluşuna gelmiştir. Ve bu süreci yani kurtuluşa giden süreci özgürlük hareketi 1993 yılında başlatılan tek taraflı ateşkesi ile de ilan etmişti.
Kürtler artık tarihe gömülmemek üzere yeryüzüne çıkmışlardı. Şehit Serbest Kıçi yoldaşın Dağlar Konuşsun adlı anı romanında yazdığı gibi “artık cin şişeden çıkmıştı, onu yeniden şişeye koymak mümkün değildi.” Ve Kürtler artık özgürlüklerini sağlamak ve kurtuluşlarını elde etmek için tarih sahnesine çıkmışlardı.
3 Kasım 2002 yılında iktidara gelen Akepe Kürtlerin bu özgürlüklerini ve kurtuluşlarını sağlama eyleminin önüne geçmek için yeniden bir tasfiye girişimi başlatmanın da adı olmuştur. Akepe para babaları olan ABD’nin uşaklığını, Onkel Sam’in direktifleri doğrultusunda Ortadoğu’ya bir ihanet hançeri olarak yerleştirilmişlerdi. ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarını uygulamak için iktidara getirilen bu ihanetçi ve işbirlikçi güç ilk yaptığı iş Kürt özgürlük hareketine karşı saldırıya geçmek olmuştur. Yaratılan tüm değerleri yeniden ters yüz etmek amaçlı yeni bir tasfiye konsepti devreye koymuşlardır.
İşte 1 Haziran 2004 yılında başlatılan direniş hamlesini anlamak istiyorsak öncelikli olarak Kürt halkına ve onun özgürlük hareketine karşı ABD önderliğinde Akepe eliyle geliştirilen Kürt halkını tasfiye etme konseptini iyi anlayacağız. Aksi taktirde 1 Haziran hamlesinin tarihi önemi anlaşılamaz. Anlaşılsa da eksik anlaşılır.
Bu bağlamda 1 Haziran 2004 hamlesi Kürtlerin varlıklarını savunma ve özgürlüklerini sağlama alma direnişi olarak tarihi bir süreci başlatmanın da adı olmuştur. Nasıl ki 15 Ağustos 1984 Kürt halkının diriliş tarihinin adı ve künyesi olmuşsa, 1 Haziran 2004 direnişi de Kürt halkının özgürlüğüne inadına sarılarak kendi varlığını koruma ve mutlaka özgürlüğünü sağlama direnişi olarak şimdiden tarihte yerini almıştır.
ŞEHİT KASIM ENGİN (ARŞİV)
YORUM GÖNDER