ÖNDERLİK GERÇEĞİ-5.BÖLÜM
Dinin temel özelliğidir de daha çok günümüze ulaşmış biçimiyle, ağırlıklı olarak daha çok ezbere dayanır. Mesela dualar ezberlenir ve ezberler daha çok tekrarlanır, yorum çok sınırlıdır. Ezberlere inanırsınız. Başta Önderlik özeleştiri verirken öğrenmede ezberci olduğunu belirtiyor. Bu ezbercilikte de dine yaklaşımın payı var. İçimizde dua bilen arkadaşlar vardır. Örneğin ben Aleviyim ama yaklaşık on tane süre biliyorum. Ortaokulda öğretmişlerdi, silinmiyor da ezbere okuyabilirsiniz. O bir yaklaşım biçimi, yorulama, cinsel dogmatizm. O daha sonra diyalektiğe geçişte bile diyalektik dogmatizm halini alıyor ve Önderlik bununda özeleştirisini veriyor. Yaratıcılık azdır. Fakat yine de bir arayış halini ifade ediyor. Önderlik “Ben tanrıya ulaşmak istiyordum, ya tanrının varlığını…. “ daha çok Önderlikteki dinsel eğilim mistik karakter taşır. Gerçek tanrılardır. Gerçekle buluşmak, tanrıyı bulmak ve buluşmak anlamına da geliyor. Sonuçta tanrı genellikle korkutur. Tanrı, Rahman ve Rahim değil aynı zamanda Cebbar ve Gaddardır. Temel özellik olarak sizi kendi uzağında durmaya davet eder. Tanrıya çok fazla yakınlaşamazsınız.
Önderlik de biraz daha tersidir. Mistik felsefede, mistik bakış açısında veya dinsel mistisizmde ise tanrıyla buluşma vardır. Tanrıyı fark etme, tanrıyı keşfetme vardır. Kendindeki tanrısallığı keşfetme, onunla buluşma ki Enel hakçılık, ben tanrıyım, ben Allah’ım düşüncesine kadar da gider bu. Önderlik “tanrının varlığını keşfetmek, onu bulmak istiyordum ve onu bulmak için daha çocukluk yaşlarında bile astronomiye, gök bilimine, yıldız bilimine merak sarmıştım. Evreni anlamak istiyordum. O açıdan da evreni anlamak benim için daha o dönemde başlayan temel şeydi, hatta arayışım ona dayanıyordu. Benim arayışlarım genelde insanı ve gerisindeki evreni anlamaya dayalıydı” diyordu. Çocukluk yıllarında bile arayışı bunlara dayanıyordu, özelde insanlığı ve gerisinde genelde evreni anlamaya dönük olan bir bakış açısı, bir yürüyüş hali söz konusudur.
Arkadaşlar! Biz Abbas arkadaş ile birlikte cezaevinden çıkıp Önderlik sahasına gelmiştik. Bahar sonu, yaz başlangıcı gibi bir süreçti. Tabi Avrupa’dan farklıdır, Ortadoğu. Coğrafya da çok farklıdır. Bir Avrupa’da böyle pırıl pırıl bir gökyüzü bulamazsınız, çoğunlukla sislidir. Bazı yerlerde olabilir ama özellikle birçok yerde farklıdır. Pırıl pırıl göz yüzü ve sayısız yıldız tüm haşmetiyle görünüyor. Gece on sıraları gibiydi, Önderlik ile Abbas arkadaş bahçedeki havuzun etrafında tur atıyorlar ve konuşuyorlardı. Önderlik Abbas arkadaşa “Evren hakkında neler düşünüyorsun?” diye soruyor. Abbas arkadaşta başlıyor Kenan Evren’i anlatmaya. Önderlik biraz tebessüm ederek, “ben onu sormadım, evren, yıldızlar, gökyüzü sordum” diyor. Böyle tartışmalarına devam ediyorlar. Ben sanırım o gün nöbetçiydim, işim bitti ve on, on beş dakika sonra ben de katıldım. Önderlik bana “Fuat, evren hakkında neler okudun?” diye sordu. Ben de 12 Eylül anladım. Ben de “Başkanım, Erbil Tuşalp’ın şu kitabını, Cüneyt …. Şu kitabını okudum.” Diye cevap verdim. Başkan bir kahkaha attı. Dedi ki: “İkinizde Kenan Evren ile kafayı bozmuşsunuz. Ben evrenden söz ediyorum.” Ondan sonra anlattı, uzun bir değerlendirme yaptı. ‘Önderlik diyor ya çocukluğumda ilgim hep evrenin anlaşılmasına dönüktü ve en son şunu söyledi: “Fuat sence tanrı var mıdır?” Şimdi ben vardır desem, varlığını ispat edemiyorsun, yoktur desen şimdi onu da ispatlayamıyorsun. Ben bilmiyorum, dedim.
O zaman Önderlik “olmaz olur mu? Evrendeki o karmaşıklığı, o çelişkilerin korkunç dayanılmazlığını ve ona rağmen evren içinde korkunç bir uyum var. O muazzam düzensizlik içerisinde bir düzen var. O uyumu sağlayan gücün kendisi bir tanrıdır. Tanrı olmaz olur mu?” dedi. Ama bilinen tarzda bir tanrı tanımı değildi. Soyut tanrı tanımlaması dinlerde değişiyor. Muhammed’in Kur-an’daki tanrı tanımına baktığınızda çok farklıdır. Tevrat’ı okuduğunuzda tanrıyı gözünüzde canlandırabiliyorsunuz. Yaşlı ya da yaşlılığa yakın, kaşları çatık, gücü kuvveti yerinde vurdu mu deviren bir adam portresi çıkıyor. Tevrat’ta bir anda kafanızda canlanan tanrı düşüncesi budur. Zaman zaman İbrahim ile görüşür, şunla bunla görüşür, intikamcıdır, öfkelidir. Örneğin, Muhammed’deki daha fazladır. Gerçekten de çok soyuttur ve enerji kavramıyla iç içedir, enerjiyi çağrıştırır. Önderlikte ise bir akış halidir, bir yasallık durumudur. Her öznellikte bir tanrısallık var gibidir. Her olgunun bir öznelliği, kendine uygun işleyişi, akışı, içinde hareket ettiği yasaları veya yasası vardır. Onun kendisine, o özüne uygun akışının kendisinde bir tanrısallık var. Özü budur, insan anlayabiliyor. Önderlik sorunu bunla izah etmiyor, ama eğer bir tanrı düşüncesine ulaşılmak isteniyorsa en iyi bunla izah edilebilir. Önderliğin özellikle savunmalarda ulaştığı nokta gerçektende büyük önem arz ediyor. Önderliğin dine yaklaşımı bizi çok etkilemiştir. Önderliğin dine yaklaşımı başlangıçta da farklıdır. Dininde olumlu özellikleri vardır. Din insanın ilk hafızasıdır, toplumun belleğidir, ilk düşünme tarzıdır. O anlamda ele aldığınızda insanın doğasında olan ve daha sonraki o cezalandıran tanrılar dönemi öncesindeki insanın tanrı algısına bakın, insanların tanrıçalık algısına bakın durum gerçekten çok çok daha farklıdır.
Özellikle tanrıçalık karakterinde bunu daha net görebilirsiniz. Onun içinde gerçektende büyük mesleki doğrultu kazandırma, yön verme vardır. Tanrısallık denildiğinde genelde hep bu akla gelir. Daha sonrasında yalancı tanrılar dönemi başlar. Cezalandıran, toplumdan koparan, ona yabancılaşmış tanrılar dönemi başlıyor. Fakat dinin toplumsallaştırıcı karakteri, onun temel özellikleri ve olumlu yanları sonraki süreç içerisinde APO’cu Hareket içerisinde etkili oluyor. Mesela yetmişler döneminde solculuğun temel karakter özelliği şudur. Verili topluma karşı savaş açıyorsun. Buna karşı yaptığın ilk iş nedir? Topluma aykırı düşeceksin bunun için yaptığın ilk iş içki içmektir. İçki içmek aykırılığını ortaya koymaktır, ya da din içkiyi yasaklamışsa siz içki içeceksiniz. Hatta tanrıya hakaret etmek, küfür etmek gibi şeylerle ifade edilebilir. Oysa APO’culukta bunlar hiçbir zaman olmadı. Tek harekettir bu anlamda. Dine bu tarzda basit, küçümseyen, aşağılayan bir yaklaşım asla söz konusu olamamıştır. Kadrolar anlamında dine Önderlik kadar derin bir yaklaşım yakalanmamıştır, ama sezgilerle de olsa Önderliğin yaklaşımını uygulamaya yakalamaya çalışan bir duruş söz konusuydu. Toplumda birçok insan dindar olarak biliniyor. Ben lise yıllarında Erzurum’da nurcuydum. Nurculuk, Nakşîliğin bir kolu oluyor. Köye geldiğimde Alevi olurdum. Devrimci olduktan sonra vazgeçtim, ama bizim köylüler beni hep dindar olarak bilir. Mesela bir yerden geçiyoruz, ziyaret var. Herkes eğilip ziyareti öpüyor. Sen, ben inanmıyorum, öpmüyorum demezsin. Ben de onlar gibi yapıyordum. Köylerde kurban kesilir. Dağ köylerindeki kurban kesimleri diğer köylere oranla biraz daha farklıdır. Neredeyse hayvanı keserken özür dilenir. Ayakları öpülür, insanlar dua ederler, ağlarlar, güzelliklerin hakim olmasını isterler ve sonrasında kurban kesilir. Onların bir şeye içtenlikle inanmaları, duyguları senide etkiliyor. İster istemez insan etkileniyor.
Örneğin Siti Zeynep Türbesi var Şam’da. Zeynep, Kerbela’da esir düşüyor. İmam Hüseyin’in kız kardeşidir. Şam’a götürülüyor ve orada müthiş bir direniş sergiliyor. Emevilere teslim olmuyor. Tartışmaya giriyorlar, düşünce gücü olarak da yetkin biridir. Teslim olmadan, direnerek orada yaşamını yitiriyor. Bir sefer bu türbeye gittim. İranlılar, Şiiler çok geliyorlar. Türbenin başında kadınlı, erkekli ağlayanlar ama nasıl ağlıyorlar? Diyorsunuz her halde yarım saat önce ölmüştür. Bu bir inanç tarzıdır, bunu yabana atamazsınız. Mesela orada kutsanan şey nedir? Zeynep teslim olsaydı, kimsenin umurunda olmazdı değil mi? Zeynep Emevilere, Muaviye Yezit’e teslim olsaydı kimin umurunda olurdu? Ama Zeynep direndiği için şimdi Şiiler de temel şeydir. Derler, “erkekse Hüseyin gibi olmalı, kadınsa Zeynep gibi olmalıdır.” Zeynep’in o direnişi onu sembol haline getiriyor. İnsanlar onun karşısında ibadet ediyorlar. Siz de etkileniyorsunuz. İnanç insanları etkiliyor. Siz onlara saygı göstermek zorundasınız. Topluma saygının yolu bir de oradan geçiyor. Olduğu gibi kabul etmek değil ama onun özündeki doğru olan şeyleri bulup çıkartmak ve toplumu onunla buluşturmak, onu dinin doğru değerleri ile buluşturmak çok büyük önem taşıyor.
Tek tanrılı din geleneği aynı zamanda İbrahimi gelenektir. İbrahimi gelenek aynı zamanda PKK’nin kendisini devamı saydığı bir gelenektir.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER