DÜNYA KADIN TARİHİ ÜZERİNE DERSLER (8.BÖLÜM)
FRANSIZ DEVRİMİNDE KADINLAR
Fransa devriminin ilk kıvılcımı olan 14 Temmuz Bastille meydanına yürüyüş ve zindanın basılması ile büyüyen ayaklanmanın öncüleri kadınlardır. Kadınların ellerine geçirdikleri savunma araçlarıyla ve yüksek ajitasyonlarıyla etkiledikleri kitle ile yürüyüşün önünde yer alırlar. Monarşinin simgesi olan Bastille zindanının basılıp, tutsakların serbest bırakılması, monarşinin sonunun da simgesi olur. Elinde kızıl bayrak ile kitlenin önünde yürüyen yarı çıplak kadın figürü, devrimi anlatan tablonun ana metaforudur. Bu imge Amerika özgürlük anıtının da esin kaynağıdır. 5 Ekim 1789 sabahında önce kadınlar toplanıp Versailles’ a yürür. 1795 ayaklanmaları kadın gösterileriyle başlar. Kadınlar önce uyarı çanlarını ve sokaklarda davul çalıp, askerleri, yetkilileri alaya alıp ve onları izleyenleri saflarına çağırırlar. Mağazalara ve atölyelere saldıran kadınlar, evlere girip kadınları ayaklanmaya dâhil etmek için ‘kışkırtıcı’ rollerini yerine getirirler. Silahlı erkekler böylelikle Convention’ a yürüyüş eylemlerine dâhil olur. Aynı biçimde 1793 ayaklanması yaşanır. 1795 ayaklanma öncesi kadınlar haftalarca sokakları işgal eder. Büyük kalabalıklar halinde toplanan kadınlar erkekleri ayaklanmaya çağırırlar ve gönülsüz davranan erkekleri korkaklıkla suçlarlar. Dönemin bir milletvekili onlar için ‘kadınlar hareketi başlatacak ve erkekler onların yardımına gelecek’ der. Aynı biçimde Roterdam ayaklanmasının başlatıcısı seyyar midye satıcısı bir kadındır.
‘1789 yılından sonra kadınlar, Fransa'da kitlesel yürüyüşlere gittiler. Erkeklerle eşit hakların sağlanmasını amaçlayan taleplerini meclise sundular. Hatta bununla da kalmayarak, güç sahibi olmaları gerektiğini ve gücün ise yalnızca örgütlenmede ve kitlesel birliktenlikte olduğunu kavradılar. Bundan dolayı, Fransa'daki kadın dernekleri, şaşılacak düzeyde üye sayısına ulaştı. Dönemin öncülerinden olan Madame Rolland, devrimin devlet adamları arasında siyasal bir rol oynamaya çalışır. Başını giyotine sokmadan önce Devrim Meydanı’ndaki Hürriyet heykeline bakan Madam Roland “Ey hürriyet, senin adına ne cinayetler işleniyor!” demiş ve bu son sözü ile tarih sayfalarında yerini almıştır. Olympe de Gouges, halk kadınlarının liderliğini ele aldı. 1793'te Konvent 'İnsan Hakları'nı ilan ettiğinde bunların yalnızca erkek hakları olduğunu hemen anladı. Olympe de Gouges, Rosa Lacombe ve başkalarıyla birlikte sonraki yıllarda buna karşılık 17 maddelik kadın haklarını çıkardı. 1871'de bugün de hala geçerli olan uzun açıklamalara dayandırarak, bildirge Paris Komünü'ne sunuldu. İçinde zamana uygun düşen, şu cümle geçiyordu: 'Kadının idam sehpasına çıkma hakkı varsa, kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır.' Fakat bu kadınların kahramanca direnişleri olsa da önce Olympe de Gouges, ardından da Madame Rolland, Konvent tarafından idam edildiler’’
Paris Komününde Kadınlar
18 Mart 1871 – 28 Mayıs 1871
Anarşistler, sosyalistler, kadınlar, reformistler komün öncüleridirler. Louis Michel ve Anna Jaclard ünlü komünar kadınlardan iki tanesidir. louise michel (1830-1905) fransız kadın anarşistlerden biriydi. öğretmendi. aynı zamanda bir sağlık emekçisiydi. paris komünü esnasında barikatlarda yaralanan direnişçilerin tedavilerini üstlendiğinden ona montmartre'ın kızıl rahibesi diyorlardı. Louise Michel de kendini devrime adayacaktı. “Bizi mahveden erkeklerden bizleri kurtaracak olan halktır ve halk kendi özgürlüğünü bizzat kendisi kazanacaktır”. Ancak sonunda Komün, şehri tekrar zorla geri alan burjuva iktidar tarafından ezilecekti. Louise de teslim olmak zorunda kaldı, çünkü annesini öldürmekle tehdit ediyorlardı. Louise diğer komüncülerle birlikte bir gece yansı Paris’i bir baştan bir başa yürümek zorunda bırakıldı. Bunu reddedenler ise, kendi mezarlan kazdmldıktan sonra öldürüldüler. Yaklaşık otuz bin kişi idam edilecekti. Louise ise bu sırada hükümeti devirmeye çalışmakla suçlanıyordu. Kendisini savunmak için herhangi bir şey söylemek isteyip istemediği sorulduğunda şöyle diyecekti: “Eğer beni öldürmezseniz, intikam peşinde koşmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Kardeşlerimin intikamını alacağım...
Eğer korkak değilseniz, beni öldürün!”
Louise, ömrünü Yeni Kaledonya’da sürgünde geçirmekle cezalandırıldı. Burada Fransız çocuklanna ve yerli Kanak halkına öğretmenlik yapmasına izin verilmişti. Bu süreçte, Fransız sömürgeciliğine ve ırkçılığına karşı mücadelesinde Kanak halkını destekledi. 1880’de Fransız Hükümeti Paris Komünü tutuklulan için bir af çıkardı ve Louise de bu af sayesinde evine dönebildi. Serbest kaldıktan sonra halka çeşitli konferanslar verdi, içlerinde kadın dokumacıların da bulunduğu grevci gruplar için para topladı, grevle ilgili yazılar yazdı ve kendisi gibi Paris’e dönmüş ve yoksullukla boğuşmakta olan sürgün siyasi mahkumlar için bir aşevi kurulması için çalıştı. Louise, hapishanedeki anarşistlerle dayanışma amacıyla Paris’te büyük bir gösteriye liderlik etti. Yer yer fınnların yağmalandığı bu gösteri nedeniyle tutuklandı ve altı yıl hapse mahkum edildi. “Bu bir ekmek kırıntısı sorunu değildir. Burada söz konusu olan, insan ırkının geleceği için elzem olan tüm dünyanın hasadıdır; ve o dünyada artık ne sömürücüler ne de sömürülenler olacaktır.”
Louise, hayatının son yirmi yılında anarşizmi desteklemek için tüm Fransa’yı gezmiştir. Halka verdiği konferanslann birinde vurulacak ve kulağından yaralanacaktır. Ama yine de yargılanması sırasında saldırganı savunmaktan geri kalmaz. “O, sadece kötü bir toplum tarafından yönlendirilmiş biridir”. Cezayir’e yaptığı bir seyahatten sonra, Marsilya’da ciddi bir şekilde hastalandı ve 1905’te öldü. Cenazesine binlerce insan katıldı. “Biz devrimciler, sadece bir kırmızı bayrağın izinde değiliz. Peşinde olduğumuz şey, bir özgürlük uyanışıdır. 0 uyanış, eski Fransız Komünleridir. 1793'te, 1848 Haziran’ında ve 1871’de yaşandığı gibi. Ve özellikle de gelecek devrimde yaşanacağı gibi”.
suçlular gördüm ve fahişeler…
ve konuştum onlarla. şimdiyse soruyorum size
onların yaradılıştan böyle olduğunu düşünen
böyle kana çamura bulanmış paçavralarını sürüyen
lanetliler takımı, bir kötü kalabalık…
oysa sizsiniz onları bu hale getiren
siz, ahlak bekçileri, şer avcısı insanlık…
- louise michel
Paris Komünü’nde yer almaktan yargılanan Louise’in mahkemedeki son sözü şöyleydi: “Mademki özgürlük için çarpan her yüreğe bir parça kurşun nasip oluyor ben de hakkımı isterim. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye haykırmaktan usanmayacağım.” Louise Michel Komün Direnişi’nin bastırılmasından sonra tutuklu bulunduğu hapishanede şu dizeleri yazmıştı:
Şimdi suskun olan yığınlar
Okyanus gibi gürlediğinde;
Yığınlar ölmeye hazır olduğunda
Komün tekrar ayaklanacak.
Sayılamayacak bir kalabalık olarak geleceğiz
Bütün yollardan geleceğiz
Ve karanlıklardan sıyrılan intikamcı hayaletler gibi gelirken
Yumruklarımızı sıkacağız
Bayrağı ölüm taşıyacak
Al kanlara boyanmış kara bayrağı
Ve alev alev göğün altında
Özgürleşen toprak
Mor çiçekler açacak
Natalia Lemel’de hem barikatlarda mücadele ediyor hem de yaralılarla ilgileniyordu. “Halkımız için ölmemiz gereken o son ana geldik! Kuşkuya ve zayıflığa asla yer yok! Tüm kadınlar silah başına! Tüm kadınlar mücadeleye!” sözü ona aittir. Komünarların en asi ve örgütlü gücü kadınlardı. Barikat savaşlarında sonuna kadar çatışan kadınlar hayati bir rol oynuyordu. Ulusal Muhafız ordusundaydılar ve Montmartre’ a giden yolda stratejik bir yer olan Place Blanche’ da kahramanca dövüşen bir tabur meydana getirirler. Fahişeler ayaklanmaya olağanüstü bir güç katarlar; hem kollektif yaşamın organizasyonunda hem de barikat savaşlarında savaşan bu kadınlar sayesinde kahramanca direnişler sergilerler. Ancak Komün yönetimine Kadın Hakları Bildirgesini sunan kadınların komün de oy hakkı yoktu ve yönetimde kadın üye bulunmuyordu. Komünün ilk gününde (18 Mart 1870) kadınlar Thiers'in ulusal muhafızların toplarını ele geçirmek üzere gönderdiği birliklerin etkisizleşmesinde önemli rol oynadılar. Eylemlerde kadınlar ve çocuklar, askerlerin arasına girip onları da aralarına alıp tezahürat bile edip ulusal muhafızlarla kucaklaştırırlar, yani kendi yanlarına çekerler. Dönemin kadın örgütlerinden biri de Paris'i Savunma ve Yaralılara Yardım İçin Kadınlar Birliği, I. Enternasyonal'in Fransız bölümünün kadın örgütlülüğüydü. Kadınların eşitliğe ve kurtuluşlarına yönelik ilk adımlarından biri de eğitim alanındaki çalışmalardır. Kadın örgütleri ve genel kadınlar o dönem koşullarının bir sonucu fahişeleri dışlayıcı bir tutuma girmişlerdi. Ancak fahişeler farklı bir tutum izleyerek, komünün içinde yer aldılar. Komün içinde cesaretle savaşmak isteyen birçok fahişe çıkmıştır. ‘’Âmânda isimli bir fahişe, Komünün fahişelerden oluşan özel bir tabur kurması önerisini sunar. Bu öneri onaylanmaz ancak, bu süreçten itibaren fahişelere bakış açısı değişir ve onların Kadınlar Birliği'yle ilişkilenmeleri sağlanır. Bu kadınlar daha sonra direnişin en ön saflarında yer alarak, Komünün yenildiği Kanlı Mayıs haftasında barikatlarda kahramanca can verdiler.’’ (Kadın tarihi)
8 MART 1857
Grev, Boykot, iş yavaşlatma eylemlerine başvuran kadınlar, 19. Yy boyunca, eşit işe eşit ücret, doğum izni, çalışma hakkı, sosyal güvenlik konularında proleter kadın direnişlerini gerçekleştirirler. 1857 - ABD'nin New York kentinde kadınların ağırlıkta olduğu 40 bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle kadınların öncülüğünde bir tekstil fabrikasında greve başlar. Günlerce süren bu direnişin inadını kadınların oluşturması nedeniyle, eyleme cinsiyetçi bir yaklaşımla saldırı düzenlenir. Polisin kadın işçilere saldırması ve kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 işçi kadın katledilir. ABD'de kadın işçilerin bu katledilişi nedeniyle, Kopenhag'da 1910 yılında toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak belirlenir. Kadın emek mücadelesinin bu en trajik olayı kadın emek mücadelesi için bir milat olur.
CLARA ZETKIN;
Clara Zetkin, (d. 5 Temmuz 1857 - ö. 20 Haziran 1933), Alman kadın hakları savunucusu, sosyalist devrimci. 1878 yılında Almanya Sosyalist İşçi Partisi (SAP)’a giren Zetkin, 1917 yılına kadar bu partide aktif olarak çalışır. 1917 yılından itibaren Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi (SPD)’ye katılmış, 'Spartakusbund' adlı birliğin kurucuları arasında yer almıştır. Spartakusbund 1919`da isim değiştirerek, Almanya Komünist Partisi (KDP) olduktan sonra, Zetkin, SPD`den de yakın arkadaşı olan Rosa Luxemburg ile birlikte devrimci radikal solun önde gelen isimleri arasında yer almayı sürdürdü. 1882'de Zürih'e, daha sonra Paris'e sürgüne gönderildi. Kadın işçilerin çıkarını kollayan 'Eşitlik' adlı bir derginin kurucu ortağı ve yöneticisi oldu. 25 yıl boyunca bu dergide yazılar yazdı. 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal'e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın 'Dünya Kadınlar Günü' olarak kutlanması önerisini getirdi ve öneri oy birliğiyle kabul edildi. “Kadın işçiler kadının özgürlüğünün ayrı değil, büyük sosyal sorunun bir parçası olduğundan tamamen emindirler. Bu sorunun bugünkü toplumda hiçbir zaman çözülemeyeceğinin, ancak toplumun köklü değişiminden sonra bunun mümkün olabileceğinin de bilincindedirler… Kadının özgürlüğü, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır. Sadece sosyalist toplumda, kadınların işçiler gibi haklarının tam sahibi olması mümkündür.” Zetkin, kadınların seçme hakkı ve hamileliği önleyici korunma ilaçlarının serbestçe dağıtımı ile kürtajın yasallaşması için büyük mücadeleler verdi. 1915'te yılında, I. Dünya Savaşı sırasında Almanya'da illegal olarak bir manifesto yayınlar: 'Savaşı Bırakın!' 'Vatana ihanete teşebbüs'ten tutuklanır. Ancak serbest kaldığında yine savaş karşıtı çalışmalarını sürdürür ve bu yüzden defalarca tutuklanır. 1917 Ekim Devrimi'ne katılan Zetkin, 1929-1931 yıllarının büyük bir kısmını Rusya'da geçirir. 1920'de Alman parlamentosunda yeni kurulan Komünist Parti'ye aday seçilir. 1927'den 1929'a kadar partinin merkez komitesi üyesi olur. 1921'den 1933'e kadar Komintern'in idari komitesinde yer aldı Komünist Enternasyonal'in kadınların çalışma hayatıyla ilgili temel esaslarını hazırlar. Ölümünden bir yıl önce, 75 yaşındayken Berlin'deki Alman parlamentosunun kürsüsünden faşist tehlikeye karşı hararetli bir konuşma yapar. Clara Zetkin, 1933 yılında Adolf Hitler'in Almanya Komünist Partisi'ni Reichstag yangını'ndan sonra yasaklamasıyla, ömrünün son yıllarını Sovyetler Birliği'nde sürgünde geçirdi, 1933'te Moskova'da kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti ve burada defnedildi. Clara Zetkin: “Hemen hemen kırk yıldır sosyalist ideal için mücadele ettiğim gibi, ne denli yaşlanmış ve uzun süre yaşayamayacak da olsam, ömrümün geri kalan yıllarının, soysuzlaşma ve dermansızlık gördüğüm yer değil, canlı yaşamın hissedildiği, aktif olabileceğim, durabileceğim, mücadele edebileceğim yerde geçmesini isterim, sağ olduğum sürece politik ölümün soluğunun bana doğru esmesini istemem”.
ROZA LÜKSEMBURG;
Rosa Luxemburg (5 Mart 1871 - 15 Ocak 1919), Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Polonya'da doğdu. Daha genç yaşlarında sosyalizmle tanıştı ve dönemin solcu gruplarında yer aldı. SPD'nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) aktif bir üyesi oldu. 1900 yılına gelindiğinde Luxemburg'un fikirleri tüm Avrupa'da sosyalist çevrelerde büyük yankı uyandırmakta, yazdığı makaleler ilgi görmekteydi. Alman militarizminin yükselen değer olması Luxemburg'u ziyadesiyle rahatsız ediyordu, bu konuda partiyle de ters düşmüştü. 1904 ile 1906 yılları arasında siyasi faaliyetleri ve görüşleri nedeniyle üç kez hapse girdi. Aldığı hapis cezaları onu yıldırmadı, faaliyetlerine devam etti. SPD'nin eğitim merkezlerinde Ekonomi ve Marksizm öğretmeye başladı. Savaşın başlamasıyla esen milliyetçi rüzgar SPD'nin de milliyetçi eğilime yönelmesine neden oldu, ki bu Luxemburg'un fikirleri ile tamamen tezatlık oluşturuyordu bu sebeple partiyle olan tüm ilişkisini kesti. Spartaküs Birliği (Spartakistler - Almanca Spartakusbund) kuruluşunda yer aldi. Grubun devlete karşıt tutumu yüzünden 28 Haziran 1916'da Luxemburg hapis cezasına çarptırıldı. Hapiste geçirdiği yıllarda birçok makale kaleme aldı. Özellikle Rus devrimi üzerine yazdıkları ve Bolşeviklere getirdiği eleştiriler çarpıcıdır. Hapisten çıkınca faaliyetlerine devam etti ve Alman Komünist Parti'sini kurdu. 15 Ocak 1919'da Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Wilhelm Pieck, Freikorps tarafından tutuklandılar, Pieck kaçmayı başarırken Luxemburg ile Liebknecht yedikleri darbelerle bilinçlerini kaybettiler. Aynı gün, Luxemburg ölene kadar dövülmüş ve ölü vücudu nehre atılmış, Liebknecht de başından yediği kurşunlarla öldürülmüştü. Ancak Roza Lüksemburgun önemini belirleyen sadece devrimci militan önderlik tavrı değildir. ‘Ezilen Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Etme Hakkı’ ve ‘Kapitalist Olmayan Toplum’’ kuramlarıyla antikapitalist ve antiemperyalist direniş dünyasının yaşadığı klasik sol çözümlere dayalı handikaplarına bir çözüm olanağı sunmasıdır. Marks’ ın aksine toplumun yüzde doksan kapitalist olmayan bir ekonomi özelliğine sahip olduğunu belirtir ve bu teorik yaklaşımı, kapitalizmi tarihsel gelişme ve ilerlemenin zorunlu aşaması gören yöntemi tartışmaya açar. Rozanın sözlerinden seçmeler “özgür insan başka türlü karar verme imkanı olan insandır” “hareket etmeyen zincirlerini fark edemez” Sizi budala çakallar! Sizin ‘düzen’iniz kumdan inşa edilmiştir Yarın devrim bir kere daha ayağa kalkacak ve trompet sesleri ortasında sizi dehşete düşürerek haykıracaktır: “Buradaydım, buradayım, hep burada olacağım!”
EKİM DEVRİMİNDE KADINLAR;
Çar İkinci Aleksandr'a suikast tertip edengrubun içinde kadınlar var. Dünyada idam edilen (1881) ilk kadın suikastçı RusSofya Perevskaya. 1854 doğumlu Sofya, St.Petersburg valisinin kızıydı. 1869yılında aynı şehirdeki Alarçin Kız Kolejine girdi. Burada kadın ekonomi-politik fikirkülübüne katıldı, zaman içinde ihtilalci harekette yer aldı. Sofya Perevskaya 1854-1881. Çar'a suikast düzenleyen grubun içinde Sofya Perevskaya'dan başka üç kadın dahavardı: Elizabeth Kovalskaya, Olga Liubatoviç ve Praskovya İvanovskaya. 1917 Ekim Devrimi'ni başlatan da kadın işçileri olmuştur. Bolşevikler ilk genel grev çağrılarını 25 Şubat'ta yayınlayabilmişlerdi. Ancak bu çağrı yapılana kadar 200 bin işçi çoktan bu greve girmişti. Tekstil fabrikalarında çalışan işçi kadınlar, delegeler seçerek onları komşu fabrikalara gönderip grevi örgütlemişlerdi. Troçki bu gerçekliği şöyle ifade eder: 'Devrim, aşağıdan başlayan, kendi devrimci örgütünün direnişini kıran işçi sınıfının en çok baskı gören ve ezilen kesiminin -kadın tekstil işçilerinin- kendiliklerinden, inisiyatifi ellerine aldıkları bir devrimdir.' '1905'te bir kadının kendisi hakkında konuştuğunun ya da yeni haklar talebinin işitilmediği tek bir sokak köşesi yoktu. 'Aleksandra Kollontai Kollontay Ekim Devriminin kadınlarını şöyle anlatıyor: “Başlarında eşarp (çok nadiren kızıl bir bandana), eski bir etek, yamalı bir kışlık ceket… Genç ve yaşlı, kadın işçiler ve asker eşleri, köylü kadınlar ve kentli yoksul ev kadınları. Daha nadiren, o günlerde çok daha nadirdi, büro işçileri ve profesyonel meslek sahibi kadınlar, eğitimli ve kültürlü kadınlar. Fakat Ekim zaferinde kızıl bayrak taşıyanlar arasında aydın kesimden kadınlar da vardı; öğretmenler, büro çalışanları, lise ve üniversitelerdeki genç öğrenciler, kadın doktorlar. Onlar, diğerkâm, neşeli ve kararlı bir şekilde yürüdüler. Gönderildikleri her yere gittiler. Cepheye de mi? Evet, bir asker kepi taktılar ve Kızıl Ordu savaşçısı oldular. Eğer kırmızı kol bantları takıyorlarsa, Gatçina’da Kerenski’ye karşı Kızıl Cepheye yardım etmek için ilkyardım istasyonlarına gidiyorlardı. Ordu haberleşmesinde de görev aldılar. Çok büyük bir şey oluyor ve bizler hepimiz ‘tek bir devrim çarkının küçük dişlileriyiz’ inancıyla dolu olarakneşe içinde çalışıyorlardı.”
GENODEL;
1919 yılında Parti, sloganı Kollontay tarafından “eylemle ajitasyon” olarak belirlenen ve iki temel hedef doğrultusunda calışacak olan, Zhenotdel adında bir Kadın Burosu kurdu. İlk hedef ortak mutfak, kreş ve camaşırhanelerin orgutlenmesiydi, bu sayede kadınlar ev işinin yukunden kurtulmaya başlayacaktı. Zhenotdel’in ilk yıllarında yemek ve ev işlerini toplumsallaştırmaya donuk programlarda bazı başarılar sağlandı. Başarının ardındaki sebeplerden en onemlisi ic savaş yılların ın zorluklarıydı. Coğu kişi ya ortak yemekhanelerde yemek yiyecek veya ac kalacaktı. Buna rağmen 1919-1920 doneminde Petrograd nufusunun yuzde doksanının karnı ortak yemekhanelerde doyuyor, 1920 yılında ise Moskova konutlarının yuzde kırkı komunal evlerden oluşuyordu. 1920 yılındaki 9. Parti Kongresinde Kadın Burosu, kadınların kreşlerden “vebadan korkar gibi cekindikleri” bolgelerde otuz sekiz gunduz bakım kreşinin kurulduğu belirtiyordu.42 Zhenotdel’in ikinci hedefi en zoruydu ve pek cok acıdan en goz alıcı başarısı oldu: kadınların geleneksel rollerinden sıyrılarak yeni sosyalist devletin siyasi hayatında gorev almalarını sağlayacak ozguveni ve birikimi kazanmalarına yardımcı olmak. Rus nufusunun hala yaklaşık yuzde seksen oranında koylu olduğu ve ucsuz bucaksız bir araziye dağılmış olduğu duşunulduğunde bu hic de kolay bir hedef değildi. Gorevleri kapsamında orgut ekipleri, “ajitasyon” gemileri ve trenleriyle Rus kırsalını baştan başa gezdiler. Kommunistika adında bir gazete cıkartmaya başladılar. Ancak kadınların geleneksel rollerinden sıyrılmaları genellikle cok zordu. Ozellikle Orta Asya kırsalında, dini inancların koklu olduğu topraklarda kadınlar yoğun bir erkek muhalefetiyle karşılaştılar. Zhenotdel’in ilk önderi olan Inessa Armand’ın44 fikirlerinden yola cıkarak, Zhenotdel ajitatorleri “delege meclisleri” orgutlediler. Meclislerde gorev yapacak olan kadınlar yerel fabrika ve koylerden seciliyor, fabrika ve hastane, sovyet veya sendika yonetimlerinde gorev almak, yerel yönetici veya hakim olarak gorev yapmak uzere yetiştiriliyorlardı. Zhenotdel’in ikinci yılında Rusya capında bu şekilde sekiz yuz elli uc işci koylu emekci kadın konferansı duzenlenmiştir. 1920 yılı ortalarına gelindiğinde beş yuz bin kadın konferans delegesi olarak yetişmiştir. 45 Devrimin ilk yıllarında Zhenotdel Kızıl Ordu’nun desteklenmesinden kadınların okuma yazma öğrenmeleri icin seferberliklere kadar cok sayıda faaliyetle daha fazla kadını kapsamak icin kampanyalar duzenlemiştir. O donemde cok buyuk işler başarılmış olsa da ic savaş devrim sonrası Rusya’ya ağır bir zarar vermiştir. Hastalık, aclık ve yoksulluk evsiz çocuklar arasında salgına neden olmuş, coğunlukla hastalık veya olumle sonuclanan cok sayıda sağlıksız kurtaj gerçekleştirilmiş, çaresiz ve işsiz kadınların çoğu fuhuşa yonelmek zorunda kalmıştır. Zhenotdel, fuhuşun kurbanlarını cezalandırmaktansa kökenlerine darbe indirmeyi tercih etmiştir. 1920’li yılların ortalarından itibaren, bir zamanlar bastırılabilen kadınlarla ilgili gerici fikirler Bolşevik Partisin inyeni onderliğiyle birlikte tekrar ortaya cıkmaya başlayarak Zhenotdel siyasetini belirlemeye başlar. Parti önderleri giderek artan bir şekilde Zhenotdel’i burjuva feminizmine sapmakla suçlar. Bu dönemden itibaren Zhenotdel’in kaynakları da kısılır. 1920’li yılların sonlarına doğru Stalinist bürokrasinin iktidarını pekiştirmesiyle birlikte kazanılmış kadın hakları yontulmaya başlanır. Zhenotdel 1930 yılında kapatılır. 1930’lu yıllarda kürtaj yasaklanmış, boşanmak zorlaşmış ve Stalin, aslında eski burjuva ailesine yeni bir isim verircesine “Yeni Sovyet Ailesi”ni ilan etmiştir.
Aleksandra Kollontai;
(d. 31 Mart 1872, St. Petersburg - ö. 9 Mart 1952) SSCB bakanı, siyasetçi. SSCB'nin ilk kadın bakanı ve dünyadaki ilk kadın büyükelçidir. Sovyet devriminin az sayıdaki kadın önderlerinden biriydi. St. Petersburg’da burjuva bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Gençliğinde kendisinden beklendiği gibi bir sosyete hanımefendisi olmak yerine Marx ve Engels üzerine çalışmayı yeğledi. 20 yaşında evlenmesiyle birlikte evliliğin gayet berbat bir durum olduğunu anlaması ve kocasının zayıf liberal politikalarını hazzedememesi yüzünden onu terkedip Zürih’e ekonomi okumaya gitti. Orada Alman Komünist Partisi kurucularından Rosa Luxemburg’un düşüncelerinden etkilendi. 1917’de Rusya’ya dönen Kollontai Tekstil fabrikalarında ve çeşitli atölyelerde çalışmaya başladı, fabrikalardaki çalışma koşullarını yakından gördü. Bu fabrikalarda, her şey gibi temizlik ve sağlık hizmetleri de göstermelikti. Bununla, ölen işçi çocukları, yaşama elverişsiz işçi evleri, sağlıksız beslenmenin yol açtığı ölümler gizlenmeye çalışılıyordu. Gördüklerinden çok etkilenen Kollontai bu koşuların düzeltilmesi için mücadeleye girişti. Kollontai işçi sınıfını yakından tanımaya sınıf mücadelesi üzerine devrimci görüşlerini ileri sürdüğü çalışmalarını yayınlamaya başladı. 1917’de Kollontai ilk devrim hükümetinde kadın bakan oldu. Kollontai Bolşevik hükümetindeki tek kadın bakan olarak kadınlar ve özgür aşk için kampanya başlattı. Ekim Devrimi'nden sonra devlet yönetiminde de aktif görevler üstlendi. Devlet Yardımı Halk Komiseri Kurulu’nda görev alan Alexandra Kollontai, daha sonraki yıllarda büyükelçi olarak pek çok ülkede Sovyetler Birliği’ni başarıyla temsil etti. (O, bu yanıyla dünyada ilk kadın büyükelçi unvanına da sahiptir.) Başarılarının karşılığı olarak pek çok kez ödüllendirilen Kollontai, yaşamının son yıllarında anılarını ve mücadelesini kaleme aldı.
Sonuç olarak, Kollontay'ın, Stalin ve Parti örgütünden duyduğu korku, sürgüne gönderilmek ya da fiziksel olarak işkence görmekten değil, iftiraya uğramaktan ileri gelmektedir. M. Body'nin tanıklığına göre 1925'de şunları ifade etmektedir: 'Adaletsizliğe karşı nasıl mücadele etmeli, nasıl korunmalı? Haksızlığı yaygınlaştırmak için kullanabilecekleri o kadar çok araçları varki! 1925-1927'den itibaren Kollontay'ın Rusya'nın iç sorunlarını unutmaya çalışarak bütün dikkatini elçiliğin gündelik sorunlarına ve SSCB ile İskandinav ülkeleri arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi üzerinde yoğunlaştırdığı görülmektedir. 1929'da Norveç'te karşılaştıklarında M. Body'ye şöyle der: 'Artık Moskova' da kimseyi tanımıyorum. Her şey ne kadar değişmiş? Ama ben ne yapabilirim ki? Örgüte karşı çıkılmaz. Kendi yönümden ben ilkelerimi vicdanımın bir köşesine yerleştirdim ve bana dikte edilen siyaseti uygulamak için mümkün olanı yapıyorum.' stalin onu hep gözetim altında tutmuştur. 9 Mart 1952’de geçirdiği bir kalp krizi sonucu yaşama veda etti.
Edebiyat ve Kollantai;
Aldığı eğitim ve yaşadıkları onu yazarlığa yönlendirdi. İnceleme-araştırma çalışmalarının yanı sıra edebi eserlere imza attı. Özellikle romanları Sovyetleri ve kendi yaşantısını yansıtan konulardan oluşuyordu. Kimi zaman roman kahramanlarını da yakın çevresinden seçiyor kimi zaman kendisini de romanın kahramanı olarak yazıyordu. Özellikle Kollontai, Kızıl Aşk adlı romanın baş kadın kahramanı Vasilisa, devrim sonrası sosyalizmi inşa ederken, eski toplumun tüm alışkanlıklarının nasıl da su yüzüne çıktığını, eski ve yeni değerlerin çatışmasını tüm açıklığıyla işlemektedir. Kollontai, yaşamı boyunca kadınların üzerinden çocuk bakımının tüm yükünün alınması için mücadele eder. Annelerin, toplumun ve devletin sorumluluğunda korunmasından yanadır. Kollontai; kadınlar, çocukları olduğu için mutsuz değil, mutlu ve özgür olsun ister: Karşı cinse duyulan coşkunun, sevginin kadınların kanatlarını bağlamasına, onları sakatlamasına engel olmak ister yazdıklarıyla. Bu yüzden de kadın kahramanlarının hemen hepsi 'çok sevdikleri' halde, kanatlarını bağlayan sevgiliye sırtlarını döner, yeni yaşamı anlatır. Kollontay'ın kadın sorunuyla ilgili yaklaşımları başlıca iki tema üzerinde temellenir: Bir yandan kadının toplum içindeki yeri ile klasik marksist tavıra göre ilgilenmiştir; öte yandan bireysel planda 'ikinci cinsin' konumunu hayran olunacak bir biçimde açıklamıştır • Toplumsal ve ekonomik yapılafll\ biçimlenmesine denk düşen cinslerin yeni ilişkileri üzerinde yeni bir teori oluşturmaya yönelmiştir.
Aleksandra’nın sözleri;
≪İnsan nasıl mutlu olabilir≫ diye yazmıştı bir keresinde, ≪çevresinde bu kadar çok yoksulluk, haksızlık ve baskı egemenken, insan nasıl mutlu —oysa yaşanan anlamıdır mutluluk— olabilir?;. Bu yüzden devrime katıldım ve komünist oldum.≫ Nadejda Konstantinovna Krupskaya Narodnikler Çar 2. Aleksandr’a suikast düzenleyince çok sayıda devrimci tutuklandı. Onlardan biri de henüz 10 yaşındaki Krupskaya’nın öğretmeniydi. Krupskaya hapse düşen öğretmeni sayesinde devrimcilere sempati duymaya başlamış ve öğretmen olmaya karar vermişti. 1890’da işçilerin eğitimi için kurulan okullardan birinde öğretmenlik yaparken işçilerle birlikte gidip geldiği bir dernekte Marksizmle tanıştı. 1894’te de Lenin’le tanıştı. 1895’te Lenin ve arkadaşlarıyla birlikte “İşçilerin Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği’ni kurdular. Krupskaya örgütün yayınları için yazılar kaleme alıyor, illegal yayınların işçilere dağıtılmasında ve fabrikalara yönelik ajitasyonda sorumluluk üstleniyordu. 1896’da örgütün yürüttüğü başarılı bir tekstil grevinin ardından tutuklandı. Lenin’le birlikte Ufa’da sürgündeyken aynı yerde kalabilmek için Lenin’le nikâhlandılar. Krupskaya, Avrupa sürgünlüğü sırasında Lenin’in özel sekreteri gibi çalışıyor, Iskra’nın illegal dağıtım ağının örgütlenmesi ve denetlenmesinde önemli sorumluluklar üstleniyor, Lenin’in Rusya ile yazışmalarını düzenliyor, Rusya’dan gelen mektuplar ve habercilerden derlediği taze bilgilerle, orada olup bitenleri günü gününe Lenin’e aktarıyordu. Bolşeviklerin Avrupa’da yayınladıkları hemen hemen tüm yayınların, esas olarak da Vperyod (İleri) ve Proletari (Proleter) gazetelerinin yazı kurullarında görev alan Krupskaya’nın örgütçü rolü esas olarak bu dönemde ortaya çıktı. Sürgünden döner dönmez, gençlik çalışmasında sorumluluk üstlendi. Gençlik içindeki teorik ve pratik çabaları, işçi sınıfının taze ve dinç güçlerinin Bolşevik Parti saflarında örgütlenmesini sağladı. Gençlik ve kadın çalışmalarının bir işçi çalışması olarak şekillenmesini savunan Krupskaya, “6 saatlik işgünü ve gece mesailerine son!” taleplerinin öne çıkarılmasını sağladı. Lenin’in uğradığı suikast sonrası sağlık durumunun kötüleştiği dönemlerde başucunda hep Nadya vardı. Yaşamının son yıllarında Lenin’in politik yaşamın dışına düşmemesinde de Krupskaya’nın çok önemli bir rolü oldu. Nadejda Konstantinovna Krupskaya, (d. 26 Şubat 1869 - ö. 27 Şubat 1939) (Rusça: Надежда Константиновна Крупская) 1898 yılında Lenin ile sürgünde evlenmiş olan olan Rus kadın bolşevik devrimci.
Yaşamı;
26 Şubat 1869'da doğdu. İlk ve ortaöğretimi çeşitli okullarda tamamlayan Krupskaya, daha o yıllarda Çarlık Rusyası'nın eğitim anlayışına karşı çıkmaya başladı. 14 yaşında babasını kaybettikten sonra annesiyle birlikte çeşitli işlerde çalıştı ve son olarak öğretmenlik yapmaya başladı. Bu sırada aşağı sınıfların yaşamlarını yakından tanıma fırsatı buldu ve politik mücadeleye girdi. 1894 yılında St. Petersburg (o dönem Petrograd ve daha sonraki ismi Leningrad'da marksist bir öğrenci çevresinde işçileri eğitirken o zamanlar Ulyanov adıyla bilinen Lenin'le tanıştı. Ulyanov o sıralarda avukat olarak M. F. Wolkenstein avukatlık bürosunda çalışıyordu. Birlikte politik toplantıları ziyaret etmeye başladılar. 1896 yılında Krupskaya 'yasadışı ajitasyon' nedeniyle iki yıl hapse mahkûm edildi. Mahkumiyeti 6 ay hapis ve 3 yıl sürgün cezasına dönüştürüldü. Oldukça kötü iklim koşullarının olduğu Ufa'ya gönderildi. Ulyanov'un eşi olarak sürgününü Şusenskoye'de tamamlamaya yönelik başvuruda bulundu. Oysa Ulyanov Sibirya'ya sürgüne gitmeden önce Krupskaya'nın evlenme teklifini kabul etmemişti. Krupskaya'nın başvurusu Ulyanov'la hemen evlenmesi ve Ulyanov'un sürgün süresi bittikten sonra Ufa'ya dönmesi koşuluyla kabul edildi. Bunun üzerine annesi Jelisaweta Krupskaya ile birlikte Sibirya'ya giden Krupskaya, orada 1898'de kilise töreniyle Ulyanov'la evlendi. Hükümetin verdiği günlük 17 kapek parayla geçimlerini sağladılar ve 16 yaşındaki Pascha Jaschenko'u ev işlerini görmek üzere yanlarına aldılar. Sürgünün bitiminden sonra Krupskaya annesiyle birlikte artık Lenin adını kullanan Ulyanov'un peşinden Münih'e gitti. [1]
Lenin'le birlikte Bolşevik Parti'nin yayın organı İskra'nın yayınlanmasına katılan Krupskaya aynı zamanda partinin kuruluşunda da aktif görevler aldı. Krupsaya'nın Lenin ile ilişkisi oldukça ilgi çekicidir. Politik yaşamında oldukça aktif olan Krupskaya, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne katılmasının ardından Bolşevik kanadında yer almıştır. Ekim Devrimi'nin ardından pratik olarak yeniden eğitim sorunlarıyla ilgilenmeye başladı ve sosyalist okul sistemini geliştirdi. Eğitim Halk Komiserliği'ne Anatoli Lunacharsky'ye vekaleten atandı. Bu dönemde Lenin'le birbirlerini oldukça seyrek görebildiler. Krupskaya 1921'den itibaren Politik Eğitim Enstitüsü'nde dersler verdi. [2] Lenin'in 1924'teki ölümünden sonra onun yerine Kongreye katıldı ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin Lenin'e verdiği ödülü aldı. Krupskaya Lenin'in hayatını kaleme almış ve onun özel yaşamı ile ilgili en ayrıntılı biyografi çalışmasını ortaya çıkarmıştır. [3] [4] Parti içinde kod adı balık olan ve yeraltı mücadelesinde görünmeyen mürekkeple şifreli mektuplar yazmak konusunda uzmanlaşmış olan Krupskaya'ya Lenin'in benim küçük ringa balığım diye seslendiği belirtilmektedir. [5] 27 Şubat 1929’dan 1939’daki vefatına dek Sovyetler Birliği’nde Eğitim Bakanlığı Yardımcılığı dâhil çeşitli siyasi faaliyetlerde yoğun biçimde yer alırken aynı zamanda eğitim alanında da bazı görevler üstlendi. Devrimden önce, kıta genelindeki çoğu şifreli yapılan ve kod çözme işi gerektiren yazışmaları yürüten İskra grubunda sekreter olarak çalıştı. Devrimden sonraysa, hayatını işçi ve köylülere yönelik, herkesin erişebileceği kütüphanelerin açılması gibi çabalarıyla, eğitim imkânlarının ıslahına adadı. [6] Ölümünden sonra Krupskaya'nın onuruna bir astroide adı verilmiştir (2071 Nadezhda).
Vera Zasuliç;
Rus devrimcileri içinde en tutkulu devrimci kişiliklerden biridir. Çar’ a ve Bir generale suikast eylemlerinden dolayı yargılanır ve sürgüne gönderilir. Sürgünden döndükten sonra Bütün hayatını devrimin koşullarını hazırlamaya adar. Marx, Engels, Lenin ve Troçki, yakın temas içinde olduğu isimlerden sadece birkaçıdır. Münih'te olduğu dönemde Vera ile sık görüşen Lenin, bu olağanüstü entelektüel kadına hayranlık duyar. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi ikiye bölününce Menşevikleri destekler. Bu nedenle Lenin tarafından tasfiyeci ilan edilir.
Natalia Sedova, Anna Ilyiniçna Yelizarova, Maria Ilyiniçna Ulyanova, Yelena Dmitriyevna Stassova, Inessa Armand, Klavdia Nikolayeva, Konkordia Samoilova, Varvara Nikolayevna Yakovleva.
DERLEME 8.BÖLÜM
YORUM GÖNDER