HALKLAR ÖNDERİ SAYIN ABDULLAH ÖCALAN'A UYGULANAN TECRİT İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR
AKPM ÜYESİ HUNKO: İMRALI'YA GİDİŞİMİ TÜRKİYE ENGELLİYOR
İmralı’daki durumu yerinde görmek için birçok kez başvuruda bulunduğunu bildiren AKPM üyesi Alman parlamenter Andrej Hunko, “Türk makamları ziyaretin gerçekleşmesini engelliyor. İmralı, hiçbir şekilde AİHS’nin standartlarına uygun değil” dedi.
Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi, 47 ülkedeki cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlalleri, işkenceler ve tutukluların yasal haklarının yerine getirilip getirilmediği konularında denetim yetkisine en sahip kuruluş olan İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) raporları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına rağmen İmralı’daki tecrit giderek ağırlaşıyor.
Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi ise dün aldığı bir kararla, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tutulduğu İmralı Cezaevi’nde kaydedilen ilerleme hakkında en geç 2022 Eylül ayı sonuna kadar Türk yetkililerden bilgi sunmasını istedi.
AK’nin bu kararı bir yana, geçtiğimiz Pazartesi günü Bursa İnfaz Hakimliği’nin “disiplin cezaları” adı altında 12 Ekim’den geçerli olmak üzere Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a 6 aylık görüş ve 3 aylık aile görüş yasağı verdiği ortaya çıktı.
Avrupa Karma Parlamenterler Meclisi Üyesi Andrej Hunko, ceza ve yasaklarla daha da ağırlaşan İmralı’daki tecridi ve AK’nin son kararına dair ANF’nin sorularını yanıtladı.
‘İMRALI’DAKİ GÖRÜŞ YASAKLARI KABUL EDİLEMEZ’
Abdullah Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüşmesine yönelik getirilen yasakların kabul edilemez olduğuna dikkat çeken Alman Sol Partili Parlamenter Hunko, “Bana ulaşan bilgilere göre İmralı’daki cezaevi koşulları insanlık dışı ve hiçbir şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin standartlarına uygun değil” diye konuştu.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin İmralı’ya ilişkin kritik bir karar aldığını belirten Hunko, şöyle konuştu: “Komite, Türk mevzuatında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası için bir inceleme mekanizmasının bulunmaması nedeniyle insanlık dışı ve aşağılayıcı muamelenin önlenmesine ilişkin ihlallerle ilgili olduğunu belirterek, diğer üye ülkeler gibi Türkiye’nin de bir inceleme mekanizmasına imkan vermesini talep etti. Bununla paralel olarak Osman Kavala olayında da AİHM’in kararı uygulanmadığı için de üyelik anlaşmasının ihlalinden dolayı bir soruşturma açıldı.”
‘AK’NİN KARARLARINDA ALMANYA’NIN ALACAĞI POZİSYON ÖNEMLİ’
Geçtiğimiz Eylül ayında Almanya’da yapılan genel seçimlerde yeniden Federal Meclis’e girmeyi başaran Andrej Hunko’ya göre, hem İmralı Cezaevi hem de Kavala davasına ilişkin Avrupa Konseyi’nin aldığı kararlarda Alman hükümetinin alacağı pozisyon önemli.
AK’nin nihayet harekete geçmesinin kendisini sevindirdiğini ifade eden Hunko devamla şöyle konuştu: “Şüphesiz bundan sonra AK üyeleri; en başta da Almanya, Türk hükümetiyle askeri, polisiye, yargı ve istihbarat alanlarında yürüttüğü özel ilişkilerini kesmeli. Federal Alman Hükümeti bir yandan AK üyelik anlaşmasının ihlal edildiğini bildiren oylamaya ‘evet’ deyip, diğer yandan da Türkiye ile içine girdiği ayrıcalıklı işbirliğini sürdüremez.”
‘ABDULLAH ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ BARIŞA BÜYÜK KATKI SUNAR’
2010 yılından bu yana AKPM üyesi olan Hunko, Abdullah Öcalan’ın tutulduğu cezaevinin durumunu ve tutukluluk koşullarını yerinde görmek için şimdiye kadar birçok girişimde bulunduğunu hatırlattı. Hunko “Maalesef İmralı’ya ziyaret başvurularım Türk makamlarınca engelleniyor” dedi.
Alman Parlamenter son olarak, Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu üzerindeki etkilerine ilişkin ise şunları söyledi: “Öcalan’ın özgürlüğü Türk-Kürt çatışmasının barışçıl yollarla çözümüne büyük katkı sunacaktır. Böyle bir çözüm bütün taraflar açısından faydalı olacak.”
AV. UYSAL: ABDULLAH ÖCALAN'IN SAĞLIĞINDAN ENDİŞELİYİZ
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlığı için endişeli olduklarını ifade eden avukat Newroz Uysal, "İmralı'da olup olmadığını bile sorguluyoruz. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararı Türk devletinin tutumuna etki yapacaktır" dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Newroz Uysal, ANHA'ya yaptığı açıklamada, "Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nden bahseder misiniz? Başvurunuz çerçevesinde bir toplantı gerçekleştirmiş olmalarının önemi nedir" sorusunu şöyle yanıtladı: "Sayın Öcalan'ın avukatları, iki ayrı başvuruya aynı kararı veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne temyiz başvurusunda bulunmuştu. Karar Mart 2014'te alındı. Bu kararlarda, Türkiye’de ağır müebbet hapis cezalarının olduğu, devlete karşı suçlu bulunanların yaşamını yitirene kadar hapiste kalacağına dair bir madde var. Bu yasa, Türkiye'de AİHM anlaşması kapsamında insan haklarının ihlali olarak görüldü. Bunun üzerine Türk devletine ihlal kararı verildi.
AİHM’nin aldığı bu karar sadece devletin değil, Bakanlar Komitesi'nin de bulunduğu Avrupa Konseyi kurumlarının eline geçiyor. Bu komisyonun kurulma amacı, mahkeme kararlarında devlete ihtiyaç olup olmadığıdır. Veya karar sonucunda devlette ne gibi ilerlemeler, çabalar gösterildiğine, bu kararın gereklerinin yerine getirilip getirilmediğine bakılıyor. Komite bu işleri takip ediyor.
Sayın Öcalan'ın kararı da 2014'ten sonra bu komitenin önüne geldi. Sayın Öcalan'ın yanı sıra AİHM’de karar verilen üç kişi daha var. Bugün Türkiye'de binlerce kişi ağır müebbet cezalarıyla karşı karşıya. Bunun ortadan kaldırılması gerekiyor. 7 yıl sonra, Avrupa Bakanlar Komitesi ilk toplantısında konuyu ilk kez tartışmaya karar verdi. Bu yüzden bu toplantı son derece önemli."
'SAYIN ÖCALAN ÖZGÜR OLMASIN DİYE DEĞİŞİKLİK YAPMIYORLAR'
"Bu karar söz konusu cezaya çarptırılmış kişiler için umut vadediyor mu? Ve siz kararı nasıl tanımlıyorsunuz" sorusu üzerine de Uysal, şunları söyledi:
"Türk mevzuatında ağır müebbet hapis cezasını araştıracak bir mekanizma bulunmuyor. Bu dava kötü muamelenin önlenmesi ile ilgilidir. Bu ihlal tespiti başvuranlara serbest kalacaklarına dair herhangi bir umut vermemelidir. Ancak ulusal temsilciler mahkemenin belirlediği standartlara uygun bir soruşturma mekanizması oluşturmalıdır.
Bu kararı umut hakkı olarak adlandırıyoruz. Cezaevindeki birinin bir gün özgür olacağı ve topluma girebileceği umudu olmalıdır. Müebbet hapis cezalarında ölene kadar cezaevinde kalınacak diye bir şey yok. Kişinin özgürlüğe ihtiyacı olup olmadığını takip edebileceği bir mekanizma olmalıdır. Mahkeme standartlarına göre bu mekanizma tüm devletlerde olmalıdır. Ancak Türk devleti bunu ağır müebbet cezaları için kabul etmedi. Bunun nedeni nedir? Sayın Öcalan komplo sonucu esir alındığında idam cezası almıştı. Türk devletinin uzun süredir uygulamadığı ve Sayın Öcalan'dan sonra durdurduğu idam cezası, Avrupa Konseyi'nde uzun süre tartışılmıştı. Avrupa Konseyi'ne göre Türk devleti cezayı değiştirmek ve ağır müebbet vermek zorunda kaldı. O dönem Türkiye parlamentosunda bazı parti milletvekillerinin 'Öcalan'ın idam edilmemesini kabul etmiyoruz' dedikleri tartışmalar yaşandı. Buna başka biri ‘İdam etmeyeceğiz ama her gün idam edeceğiz’ demişti. Bu cezanın temelinde, Sayın Öcalan'ın ölümüne kadar devam etme ve kimseye özgür olma ümidi vermeme amacı yatıyor. Ama bu ceza sadece Sayın Öcalan için uygulanmadı, bugün binlerce kişiye bu ceza verildi."
Uysal, "Sayın Öcalan’ın özgür olmaması için devlet kanunlarda değişiklik yapmıyor. Çünkü eğer değişiklik yaparsa Sayın Öcalan’ın bu değişimden yararlanabileceğini düşünüyor" dedi.
"Sayın Öcalan Türkiye devleti için, Kürt ve Türk toplumları için tehlike değildir. Aksine Sayın Öcalan toplum için bir umuttur. Toplumsal barış için en büyük muhatap kendisidir. Tüm bunlar göz önüne alınıp doğrudan objektif bir değerlendirme yapıldığında Sayın Öcalan’ın serbest bırakılır" vurgularında bulunan Uysal, "Başlıca isteğimiz Türk devlet zihniyetine göre değil, Avrupa Konseyi ya da uluslararası standartlara uygun bir yasa ve anayasa değişikliğidir" diye ekledi.
KOMİTENİN KARARI SONUÇ VERİR Mİ?
Uysal, kendisine yöneltilen "AİHM, Sayın Öcalan davasında, 17 Kasım 2009’dan sonraki döneme ait tutukluluk koşullarına ilişkin olarak sözleşmenin 3. maddesinin ihlal edilmediğini tespit ettiğini bildirdi. 3’üncü maddeyi açabilir miyiz" sorusuna da şöyle yanıt verdi:
"Sözleşmenin 3. maddesi yaşam hakkı ile insanlık dışı muamele ve işkenceye ilişkindir. Bu madde hiçbir şekilde ihlal edilemez ve ihlalinde hiçbir gerekçe sunulamaz. Bu açık ve net maddenin 7 yıldır ihlal edildiğini belirtiyoruz fakat Komite 7 yıldır bunu gündemine almadı. 3. madde hem insan hakları açısından önemlidir hem de ihlallerin önlenmesinden bu yetkililer sorumludur. Mahkeme tutukluluk koşullarıyla meşgul ki bu konu CPT takip edilmektedir.
Sayın Öcalan hakkındaki ağırlaştırılmış müebbetteki değişiklikler de bu şekilde olmalıdır. Binlerce kişi bu ceza ile yüz yüze. Komite bu konuyu Sayın Öcalan’a yönelik şahsi bir konu olarak değil, genel görüyor ve anayasanın değiştirilmesini istiyor. Türk devleti ise sürecin devam etmesini istiyor."
Komitenin kararının sonuç verip vermeyeceğine dair ise Uysal, şöyle dedi:
"Türk devleti ‘bende böyle bir şey yok’ diyerek Komiteyi kandırıyor. Sayı hakkında bilgi almak istedik fakat Türk devleti bize de Komiteye de bilgi vermedi. Bugün İngiltere ve Macaristan’da yapılan değişikliklerle ‘özgürlük umudu hakkı’ olan kişilere bu hakları verildi. Komitenin bazı ülkeler için aldığı kararlar sonucu o ülkelerde değişikliklere gidildiyse Türk devleti de gidebilir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 3 ayda bir toplantı gerçekleştiriyor. Yani Komite, değişiklik yapması için Türkiye’ye 3 toplantı süresi kadar süre verdi. Burada ortaya çıkan çelişki şudur; Komite neden 7 yıldır bu kararı gündemine almadı, neden bilinçli bir şekilde kararı durdurdu. Bizim için önemli olan budur. Kalan 3 toplantıda Komite bu kararı tartışacak. Toplantılarda alınacak her bir karar Türkiye devletinin tutumu ve kanunlarında değişiklik yapacak etkiye sahip olacaktır.
Bu nedenle Mart ayı toplantısına kadar neler olacağını bekleyeceğiz. (...) Bu durum bir anda ortadan kalkmayacak bir süreç gibi. Çünkü Türk devletinin kanunu değiştirmesi gerekiyor ve kanun da Türkiye yasalarına göre mecliste değiştiriliyor. Bugün mecliste Kürtlere karşı savaş koalisyonu yürüten, birbirinden beter durumda olan AKP ve MHP var. Aynı zamanda insan hakları konusunda da sadece Kürtler için değil her alanda kirli bir tarihleri var. Bizler standartlara uygun adil bir değişim olmasını bekliyoruz."
Uysal, Türk devletinin verilen kararları yine yerine getirmemesi halinde nasıl bir süreç başlayacağını ise şöyle açıkladı:
"Avrupa Konseyi üyesi bir devletin AİHM kararlarını yerine getirme zorunluluğu vardır. Eğer yerine getirmezse komite toplantılarında bu devleti uyarır ve ona biraz zaman tanır. Söz konusu devlet en nihayetinde kararı yerine getirmelidir. Bu devlet hala kararı yerine getirmemekte ısrar ederse ve kararın yerine getirilmeyeceği saptanırsa, ihlal başvurusu yapılır. Dosya Avrupa Konseyi’ne gönderilir ve söz konusu devlete karşı yaptırım kararları alınır. Hatta bu devletin üyeliği de kaldırılır. Ancak komite Türk devletine karşı bu prosedürü uygulamıyor. Osman Kavala kararında bu prosedürü başlatacağını söyledi ve 19 Ocak’a kadar süre verdi. Peki bu prosedür devleti ne kadar etkiler? Doğrusu çok etkilemez. Türkiye ve Avrupa Konseyi’nin ilişkileri belli. Çoğu zaman Kürt sorunu üzerine, mülteciler, ekonomik kriz üzerine ilişkiler yürütülüyor. Bu komite özünde siyasidir ve yalnızca hukuka göre karar almıyor. Devletler birbiriyle barış içinde olduklarında birbirini tutuyorlar. Ancak siyasi anlamda anlaşmazlık içindelerse birbirlerine karşı kararlar alıyorlar. Ne yazık ki ciddi bir prosedür uygulamıyorlar. Politik ve Avrupai bir yaklaşım söz konusu."
'BU DURUM İMRALI'DA OLUP OLMADIĞINI SORGULATACAK SEVİYEYE GELDİ!'
Av. Newroz Uysal, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın sağlık ve güvenliğine dair endişe duyduklarını belirterek, "Artık bu durum Sayın Öcalan’ın İmralı’da olup olmadığını sorgulatacak düzeye geldi. Sadece olağanüstü bir durumda Sayın Öcalan’dan bilgi alabiliyoruz. Ne yazık ki disiplin cezası her 6 ayda bir tekrarlanıyor. Sayın Öcalan üzerindeki tecride tepkiler artık çok büyüdü. Ama bu 22 yıllık süreç tecride karşı tepkilerin ve Sayın Öcalan’a sahip çıkmanın kapıları açtığını göstermiştir."
TÜRKDOĞAN: ÖCALAN'IN DURUMU ARTIK HEP AKBK'NİN GÜNDEMİNDE
İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın durumunun artık Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin gündeminden düşmeyeceğini söyledi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hüküm ve kararlarını denetlemekle yükümlü olan ve 3’er aylık periyotlarla toplanan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK), 30 Kasım-2 Aralık tarihlerinde Fransa’nın Strasbourg kentinde toplandı. 3 gün süren toplantıda Komite, Asrın Hukuk Bürosu ile Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV), AİHM’in Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile tutsaklar Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan ile ilgili yaptığı başvuruyu da görüştü.
Başvurucular arasında yer alan ve kararı değerlendiren İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlülerinin şartlı salıverilme süresinin olmamasından yani "umut hakkı"nın olmamasından kaynaklı olarak AİHM’in Türkiye aleyhine verdiği ihlal kararını hatırlattı.
MA'ya konuşan Türkdoğan, 2009’dan sonra İmralı Adası’nın statüsünün F Tipi Hapishane olarak değiştirildiğini ve doğrudan doğruya Adalet Bakanlığı’na bağlandığını hatırlatarak, “Şu anda İmralı Hapishanesi’ndeki durum tecridi aşan bir izolasyona gelmiş durumda. Bakanlar Komitesi, CPT’nin İmralı Adası’na ziyaretlerinden bahsediyor ve oranın CPT’nin denetimi ve kontrolü altında olduğunu ifade ediyor. Dolayısıyla bu aşamada daha fazla bireysel önleme gerek olmadığını düşündüğünü belirtiyor. O zaman CPT’nin görevini yapması gerekiyor. Komitenin son durumla ilgili İmralı Adası’na gidip ziyaret gerçekleştirmesi gerekiyor" dedi.
'MUTLAKA GÖRÜŞME YAPILMALI'
CPT’nin bu yılın başında Türkiye’ye geldiğini ancak İmralı Adası’na gitmediğini dile getiren Türkdoğan, şunları söyledi:
“Bakanlar Komitesi de CPT’yi adres gösteriyorsa yapılması gereken şey CPT’nin bu ziyaretleri gerçekleştirmesidir. Ama ondan da önemlisi mutlaka ama mutlaka avukat ve aile görüşlerinin yapılmasının sağlanması gerekiyor. Ama başvuru konusu olay bu olmadığı için komite çok fazla o kısma dair görüşlerini belirtmemiş. Ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlülerinin tahliye edilebilmesi için genel politika önlemlerinin alınması gerekiyor. Burada da Meclis’e ve hükümet görev düşüyor. Bakanlar Komitesi bu konuda Türkiye’nin özellikle Eylül 2022’ye kadar mutlaka kabul edilebilir, anlaşılabilir bir eylem planı sunmasını istiyor. Bu kararla Türkiye’nin yaptığı savunmalarının yeterli olmadığı sonucu ortaya çıkıyor. Hatta komite, Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlü sayısının ne olduğunu soruyor. Hükümetin bu konuda bilgi vermediğini belirtiyor ve eleştiriyor."
'CPT'Yİ TEKRAR GÖREVE DAVET ETMEK GEREKİYOR'
Türkdoğan, şunları da kaydetti:
"Bakanlar Komitesi’nin kararları bu şekilde gündemine alması önemli ve gelecek yıla kadar da Türkiye’ye anlaşılabilir, uygulanabilir bir eylem planı sunmasını istediği için artık bunun anlamı şu; her yıl bu kararlar gündeme alınacak ve sürekli olarak takip edilecektir. Bu bakımdan kararın kısmen de olsa sürece katkısı olduğu görüşündeyim. Çünkü Türkiye’de özellikle darbe davalarından sonra ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan çok fazla insan var. Türkiye sadece Abdullah Öcalan’a uygulamak için çıkardığı bir hukuk garabetini şimdi binlerce insana uygulamak durumuyla karşı karşıya. Dolayısıyla bunun tıpkı İmralı Adası’ndaki hukuka aykırılıklar nasıl Türkiye'ye yayıldıysa bir kişiyle ilgili infaz rejimi de binlerce kişiye uygulanır bir noktaya geldi. Bunun sürdürülebilir bir yanı yok. Belki bu süreçte Türkiye’nin sunacağı yeni yol haritasına karşı sivil örgütler olarak bizler de durumun ne olduğunu komiteye yeniden bildireceğiz, sürecin yakın takipçisi olacağız. Ama bu karar şunu gösterdi ki CPT’yi tekrar göreve davet etmek gerekiyor."
Komitenin kararında belirttiğinin aksine CPT yerine “Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu neden İmralı Adası’na gitmiyor” diye soran Türkdoğan, devamında şunları söyledi: “İzin versinler, bizim gibi sivil örgütler, barolar, sivil heyetler gitsin. Aslında Türkiye’nin kendi oluşturduğu iç mekanizmalar çok rahatlıkla İmralı’da inceleme yapabilirler, oradaki mahpuslarla görüşebilirler. Türkiye kendi mevzuatını işletip avukat ve aile görüşü yaptırabilir. Dolayısıyla CPT’ye gerek kalmayabilir. Elbette ki ağırlaştırılmış hapis hükümlülerine mutlaka belirle bir süreyle sınırlı olmak üzere şartlı salıverme hakkından yararlanmaları gerekiyor. Bu da mahpusun yaşı ve sağlığı gözetilerek kanun çıkarılabilir. Öyle ki pandemi döneminde çıkarılan bir kanunla suç örgütü liderlerinin hepsi salıverildi. MHP’nin istediği kişiler için özel af niteliğinde düzenlemeler yapıldı. Peki siyasi mahpuslar neden hala hapiste? Bırakın İmralı Adası’nı ziyaret meselesini siyasi mahpuslar neden hapiste. Bu soruları yüksek sesle sormak gerekiyor. Türkiye’de yasalar iyice ayrımcı bir noktaya geldi. Hükümete seslenmek gerekiyor, hani adaleti sağlayacaktınız, hani insan hakları eylem planı açıkladınız. Abdullah Öcalan Türkiye vatandaşı değil mi? Suç tipi ne olursa olsun infaz hükümlerinin ayrımsız olarak herkese eşit bir biçimde uygulanması gerekiyor.”
'ARTIK GÜNDEMDEN DÜŞMEYECEK'
Türkdoğan, “Özellikle Abdullah Öcalan’ın içerisinde olduğu grupla ilgili inceleme ilk kez yapıldığı için genel olarak bir yıllık uygulanabilir bir eylem planı sunması isteniyor. Aslında bir denetim mekanizmasının da oluşturulması isteniyor. Dolayısıyla Türkiye burada bir hazırlık yapacak. Çünkü bazı tedbirleri alabilmesi için mevzuat değişikliklerine de ihtiyaç olabilir. Örneğin hükümet insan hakları eylem planında bir taahhütte bulunmuştu. İçerisinde sivil örgütlerin de bulunduğu cezaevlerini inceleyecek, denetim yapacak yeni bir mekanizma kurmayı taahhüt etmişti. Şimdi bunu kurabilir. Bu mekanizma gidip İmralı Adası’nda inceleme yapabilir. Ama en önemlisi de ölünceye kadar infaz denilen sistemden vazgeçmesi gerekiyor. Bu konuda kesinlikle kanunlarını değiştirmesi gerekiyor. Bu bakımdan bir yıllık sürenin verildiği kanaatindeyim. Eğer bu süre içerisinde bir gelişme olmazsa komite bu süreyi daha da kısaltacaktır. Bu bir prosedürdür, süreçtir. Bu süreçte önemli olan sivil örgütlerin yakından izlemesi ama siyasetçilerin de Meclis ve hükümet nezdinde sonuç alacak şekilde girişimlerde bulunması gerekiyor” diye kaydetti.
Öztürk Türkdoğan, verilen kararla beraber İmralı Cezaevi’nin ve özel olarak Abdullah Öcalan’ın durumunun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin gündeminden hiçbir şekilde düşmeyeceğinin altını çizdi, Türkdoğan, "CPT’yi de harekete geçirmek gerekiyor. Bakanlar Komitesi de orayı adres gösteriyor. Aynı zamanda bu konu Meclis’in de gündeminden hiç eksik olmamalı" diye ekledi.
DERLEME
YORUM GÖNDER