PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (5.BÖLÜM)
Erimeye Dur Demenin ve Dirilişin Adı Kürt halkı dünyanın en kadim halklarındandır. Ortadoğu’da geçmişi en köklü olan aryen bir topluluktur. Tarihte bilinen ilk yerleşimleri kuranların ardıllarıdırlar. İlk köyleri kuranlardır. İlk ekimi yapanlardır. İlklere çok imza atmış olanların bugün yaşayanlarıdır. Neolitizmin oluşumunda başat rol oynamışlardır. Tarihe çok farklı isimlendirmelerle geçen bu kadim halk 1970’lere geldiğimizde yok olmayla, silinmeyle, erimeyle, özümlemeyle bitme noktasına doğru hızla yuvarlanmaktaydı. Bu bir durum tespitidir. Ancak burada Kürt halkına eleştirinin de ötesinde işgalci ve sömürgeci güçlerin inkârcı ve imhacı politikalarının ne kadar güçlü ve etkili devrede olduğunu söyleme vardır. İşgalciler Kürdistan’ı 1924’lerden başlayarak sürekli imha etmeyle uğraşmışlardır. Şeyh Sait İsyanı’nın ardından adeta toptan bir saldırı hareketiyle Kürdistan’a yönelmişlerdir. Batı’da toprak kayıp eden, Ortadoğu’da giderek çıkarılan hatta Anadolu’da emperyalistlerce sıkıştırılan Türkiye giderek yaşam alanı olarak kendisine Kürdistan’ı seçmiştir. Buna İngilizlerin Ali Cengiz oyunlarını da eklersek adeta tümden teslim alınan bir Türkiye giderek faşizan yöntemlerle sindirme, eritme ve asimilasyonist, ekspansiyonist politikaları devreye koyarak Kürtlere yönelmiştir. Söylendiğinin aksine Kürtler ayaklanmamışlardır, Kürtler isyan etmemişlerdir. Kürtler faşistleşen bir Türk devletine karşı sadece kendilerini korumak için dağlara çıkmışlardır. Bir ayaklanma yoktur bir saldırı söz konusudur. İsteyenler söylenen tüm “isyanları” inceleyebilir. Göreceklerdir ki Kürtler sadece ve sadece kendilerini savunmak için direnmişlerdir. İsyan ve direnme ayrı kavramlardır. Kürdistan’da en son kale olarak bilinen Dersim düştükten sonra artık kendi kültürel yayılma alanı olarak gördükleri Kürdistan’a daha derinlere işleyen bir faşist politika yürütülmüştür. Kürtler sürülmüşlerdir. Gönderildikleri her yerde azınlık olarak kalmalarına özen gösterilmiştir. Yine Kürdistan’ın nüfus yapısını değiştirmek için dışarıdan yoğun bir Türk kitlesiyle, dışarıda getirilen farklı etnik kimlikler getirilip Kürdistan’ın her yerine yerleştirilmişlerdir. Ve yıllar sonra, yerleştirilen bu etnik yapılar Türk faşizminin en azılı temsilcileri olarak halen bugün Kürdistan’da en ilerici ve katliamcı korucular ve ajanlar olarak işlev görmektedirler. Yine yatalı okullarla, dil yasaklamalarıyla, isim değiştirme ve yasaklamalarla da Kürtlük adına ne varsa yok edilmiştir. Sonraları görülecek olan 33 kurşun olayı, 49’lar olayıyla Kürtlerin başında sürekli sallanan bir demokles kılıcı gibi imha hep hissettirilmiştir. Siz buna askere alarak beyinsel olarak felçleştirilenleri ekleyin. Toplum öyle sindirilir ki adeta herkes kendi gölgesinde korkar olur. Kendi dilini konuşan başına neler geleceğinin hesabını bile yapamaz. Ve sistemin yutucuları olan öğretmen, memur, polis vb. resmi temsilcileri aracılığıyla neredeyse sızılmamış yer bırakılmaz. Resmi ideoloji her yere girerek kendi zaferini ilan eder. Çünkü artık Kürtler erimeye başlamışlardır. Baş aşağıya gidiş tüm hızıyla yürürlüktedir. Frenleyecekler ara sıra çıkar. Ancak Ape Musa gibi küçük bir şiir yazan aydınlar yıllarca zindanlarda çürütülür. İsmail Hoca gibi Kürtlere dönük bazı sosyal araştırmalar yaptığı için hücreler neredeyse ikametgâhı yapılır. Reber Apo’nun “biz sıfırdan alıp getirdik” dediği durum budur. Lakin durum sıfırında da altındadır. Değerli Ape Musa’mız Önderliğin bu sözüne atfen; “doğrudur, ama biz de sıfırın altından sıfıra getirdik” diyecek kadar bir erime söz konusudur. Eğer PKK anlaşılmak isteniyorsa öyle çok büyük teorik, ideolojik, felsefik açılımlara gerek yoktur. Ape Musa’mızın “biz de sıfırın altından sıfıra getirdik” sözü yeterlidir. Yok olmakla yüz yüze bırakılmış, eritilmeyen bir yanı kalmamış, Türklüğün kültürel yayılma alanı olarak kültürü hem talan edilmiş hem de çalınmış, insanları kendilerinde kaçmaya başlamış, resmi ideolojinin en tortu ham maddesi olarak “kırolaştırılmış”, alay konusu olarak sinema ve sanat sahasında işlenmiş, Kürtlüğünden nefret etmeye başlayarak devletin kapısında bir memurluk için yüz takla atmış, bio-iktidarlar adeta nefes alış verişi kontrol altına alınmış bir Kürt ve Kürdistan bugün tek bir kelimeyle; ayaktadır. Hem de dipdiri. Utanılan Kürt’ten bugün kıymetlenmiş bir Kürt yaratılmıştır. Kendisinden kaçan Kürt’ten kendisiyle övünen bir Kürt yaratılmıştır. Kültürü talan edilen bir Kürt'ten bugün gürül gürül akan ve kültürünü serpen bir Kürt yaratılmıştır. Dili neredeyse unutulan bir Kürt'ten bugün 10 yaşındaki kızların Kürtçe dersi verecek kadar gelişme potansiyeli gösteren bir Kürt yaratılmıştır. Tarihi silinen, inkâr edilen, yok sayılan bir halkın ne kadar köklü bir tarihi olduğu gerçekliği yaratılmıştır. Siyaseten eritilen bir halktan bugün siyasetinin en dinamik öznesi olan bir halk yaratılmıştır. Örgütsüzleştiren, dumura uğratılan bir halktan bugün Ortadoğu’nun belki de dünyanın en örgütlü halkı yaratılmıştır. Ürkek, korkak, tereddütlü olan ve böyle yaşayan bir Kürt’ten kendisine olağanüstü güvenen bir Kürt yaratılmıştır. Kısacası; ölüm döşeğinde komalık olarak yaşayan, bitkisel bir hayat sürdüren Kürt’ten bugün bağışıklık sistemi en güçlü olan bir Kürt yaratılmıştır. Dediğimiz gibi çok fazla teorik izahlara, ideolojik açılımlara gerek yoktur. 32 yıl sonra bugün tüm çıplaklığıyla yaratılan halk ortadadır. Evet, PKK’nin 32. yıldönümü kutlamalarını bugünlerde yaşarken yukarıda dile getirilenleri görerek, bilerek PKK’nin doğum gününü kutlamakta yarar vardır. Ve bunun için diyoruz ki; PKK Kürt halkının yeniden dirilişinin adıdır. Bu bağlamda da Kürt halkının milat olarak ele alıp kutsallık derecesinde kutladığı gündür. Devam edecek... ŞEHİT KASIM ENGİN |
YORUM GÖNDER