FAŞİZME VURMAK
Eylemin yöntemi öyle olmalıdır ki, kendine değil, faşist düşmana vurmalıdır; kendini değil, faşist-soykırımcı sistemi yok etmelidir.
Kürtler açısından geçen haftanın en önemli olayı hiç kuşkusuz Bubo Taş ile Mehmet Akar’ın kendilerini yakarak şehit düşmeleri olayıydı. Bubo Taş Mardin-Artuklu’da, Mehmet Akar ise Amed surlarında kendini yaktı. Bubo Taş, 12 Eylül döneminde cezaevine girmiş ve Hayri Durmuş’u tanımış bir yurtseverdi. Son nefesine kadar da tutarlı bir yurtsever olarak yaşamaktan geri durmadı. Mehmet Akar ise, Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu tarafından kandırılıp satın alınarak “Çocuğumuzu dağa çıkardılar” diye HDP Diyarbakır İl merkezi kapısında nöbet tutan bir ailenin çocuğuydu. Dağa çıkmadığını ve ailesinin kandırıldığını bizzat kendisi açıklamıştı.
Her ikisi de, 65 yaşındaki yurtsever Bubo Taş da, genç yurtsever Mehmet Akar da kendilerini yakmanın İmralı tecridini protesto etmek için baş vurdukları bir eylem olduğunu ifade etti. Bubo Taş geride bıraktığı video çekimiyle bunu yaparken, Mehmet Akar geride bıraktığı yazılı mektupla yaptı. Her ikisi de İmralı’daki tecride ve Önder Apo’dan 22 aydır bilgi almamaya dayanılamayacağını belirterek, tüm yurtsever Kürtleri İmralı tecridine karşı ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için daha güçlü eyleme çağırdı. Böylece verdikleri mesaj, gösterdikleri cesaret kadar güçlü ve anlamlıydı.
Hiç kuşku yok ki, söz konusu eylemler, 9 Ekim 1998 günü başlayan Uluslararası Komplo saldırısına karşı aynı gün başlayan Önder Apo’yu sahiplenme ve savunma eylemleri olan “Güneşimizi Karartamazsınız” fedai eylemlerinin bir devamıdır. Dolayısıyla AKP-MHP faşizmi, Türkiye ve Kürdistan’ı 12 Eylül 1980 darbe dönemine, 1999 komplo dönemine yeniden getirmiştir. Bubo Taş ile Mehmet Akar’ın feryat içinde kendilerini yakmaları bu gerçeği açıkça göstermektedir. O halde söz konusu kendini yakma durumunun esas sorumlusu AKP-MHP faşist diktatörlüğüdür. İnsanlar faşist-soykırımcı zulüm karşısında kendilerini ateşe verip yakmak zorunda bırakılmıştır.
Demek ki 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesi bugünkü AKP-MHP faşist yönetiminde yaşıyor. Demek ki 9 Ekim 1998 ve 15 Şubat 1999 komploları bugünkü AKP-MHP faşist diktatörlüğüyle devam ediyor. Çok açık ki, İmralı işkence ve tecrit sistemi uluslararası komplonun bir devamı ve tecrit de soykırımcı imha saldırısı oluyor. O halde hiçbir biçimde kendimizi kandırmamalıyız: Önder Apo’yu imha etmeyi hedefleyen uluslararası komplo saldırısı mevcut İmralı sistemi ve tecrit ile devam ediyor.
Kuşkusuz ortada imha ve tasfiye amaçlı komplo saldırısı varsa, ona karşı ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ çizgisinde somutlaşan fedai eylemler de olacaktır. Bu açıdan Bubo Taş ile Mehmet Akar’ın yaptıkları gayet açık ve anlaşılırdır. Tabii aynı oranda da anlamlıdır. Bu tutum, devrimci-yurtsever duygu, düşünce ve davranışta zirve yapmayı ifade etmektedir. Önder Apo gerçeğinde somutlaşan Kürt varlık ve özgürlük iradesini en derinden bilince çıkarma anlamına gelmektedir. Küresel kapitalist modernite sisteminin sürdürdüğü sömürgeci-soykırımcı zihniyetin Kürtler açısından taşıdığı büyük tehlikeyi derinden hissetme olmaktadır. Cesaret ve fedakârlıkta öncü ve örnek olmak demektir.
Elbette böylesi derin anlam taşıyan özellikleriyle söz konusu eylemler Kürt devrimciliğini ve yurtseverliğini derinden sarsmıştır. Önümüzdeki süreçte sarsmaya ve bu temelde İmralı soykırım sitemine karşı mücadeleyi düzeltip geliştirmeye de devam edecektir. Herkes canlı olarak yaşadığı bu eylemler karşısında kendi duruşunu tekrar tekrar değerlendirecek, varsa hata ve eksikler onları giderecek ve İmralı soykırım sistemine karşı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için eylemsel tutumunu daha da geliştirecektir.
Fakat KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın da ifade ettiği gibi, mevcut eylemler yöntem olarak sorunludur. Dikkat edilirse faşist-soykırımcı sisteme, yani düşmana vuracakken, fiili olarak kendine vurma olmaktadır. Denebilir ki bu da bir yöntemdir ve kendine vurarak karşı tarafın, yani düşmanın vicdanını yumuşatmayı hedeflemektedir. Ama TC Devleti ve AKP-MHP faşist yönetimi böyle bir düşman değildir. Onda vicdan yoktur ki yumuşatılabilsin. TC Devleti ve AKP-MHP faşizmi kendi varlığını Kürtler’in yokluğu üzerine kurmuş bir güçtür. Kürt toplumunu tümden yok etmeyi kendisi için en temel hak olarak görmektedir. O halde böyle bir düşman yumuşatılamaz. Ancak söz konusu zihniyet ve siyaset yok edilerek bu düşmandan kurtuluş mümkün olabilir. Bu da kendine değil, faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete vurmayı gerekli kılar.
Şu husus da anlaşılabilir bir durumdur ve iyi bir özellik olarak görülebilir; Kürtler hiç kimseye düşman olmak ve düşmanlık yapmak istememektedir. Kürt toplumunun tarihsel olarak şekillenmiş böyle bir özelliği vardır. Farklılıkların özgür ve eşitçe bir arada yaşamasını öngören Apocu çizgi de bünyesinde böyle bir özellik taşımaktadır. Dikkat edilirse, elli yıllık mücadelesi içerisinde kendi var oluşunu başkasının yok oluşunda görmemiş, bu biçimde kimseye düşmanlık yapmamıştır. Bu bir Kürt özgürlük gerçeğidir. Fakat Kürtler böyledir diye herkes de böyle değildir. TC Devleti ve AKP-MHP yönetiminde somutlaşan Kürt düşmanlığı farklıdır ve kendi bildiği gibi Kürtler’e düşmanlık yapmaktadır. O halde Kürtler’de kendilerine düşmanlık yapanları iyi tanımak ve ona göre kendi tutum ve mücadelelerini geliştirmek durumundadırlar.
Diğer yandan, dışardaki durumu zindanlarla karıştırmamak gerekir. 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı da, Uluslararası Komplo saldırısına karşı da kendini yakma biçiminde somutlaşan “Kendine vurma” diyebileceğimiz eylemleri esas olarak zindanlardaki devrimciler ve yurtseverler geliştirdiler. Çünkü başka çareleri ve eylem yapacak imkânları yoktu. Benzer eylemler dışarda geliştirilince Önder Apo müdahale etti ve söz konusu yöntemin terk edilmesini istedi. Hatta zindanlar için de devamını doğru bulmadı ve her zaman bu tür eylemlerin önünü alıcı rol oynadı.
Şimdi de benzer hususlar geçerliliğini korumaktadır. Evet, İmralı tecridi bir soykırım düzeyindedir ve buna karşı duyarsız ve mücadelesiz kalınamaz. Hatta sıradan ve küçük eylemlerle de yetinilemez. İmralı işkence ve soykırım sistemini parçalamak ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak için adeta topyekûn ayağa kalkmak ve en etkili eylem yöntemlerine başvurmak gerekir. Kesinlikle tek doğru devrimci ve yurtsever tutum budur. Bunun dışında ve gerisinde bir ölçü olamaz. Fakat böyle bir eylemlilik içinde olurken de onun yöntemlerini iyi belirlemek gerekir. Eylemin yöntemi öyle olmalıdır ki, kendine değil, faşist düşmana vurmalıdır; kendini değil, faşist-soykırımcı sistemi yok etmelidir.
Aslında vicdan azabı çekerek kendine yönelen tutumları, AKP-MHP faşizminin kandırarak ve satın alarak Kürtleri öldürmek için gönderdiği Türkler göstermelidir. Böyle olaylar yaşanırsa bunun bir anlamı olabilir ve saldırgan cephede parçalanmaya yol açabilir. Elinde her türlü yöntemle eylem yapma imkanı olan Kürtler’in bu tarz yöntemleri seçmeleri doğru değildir. Kürtlerin vicdanına hitap etmekten öteye düşman üzerinde herhangi bir etki yapamazlar. Dolayısıyla da faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti yenilgiye uğratamazlar. O halde, eylem yöntemlerimiz faşist-soykırımcı sisteme vurucu ve sonuç alıcı olmalıdır. Bunun bin bir türlü imkanına ve fırsatına sahibiz. Her yerde AKP-MHP faşist-soykırımcılığına etkili darbeler vuracak eylemler yapabiliriz. Eylem çizgimizi bu temelde oluşturup zafer kazanan güç haline gelmeliyiz. Bu temelde Şehit Bubo Taş ile Şehit Mehmet Akar’ı derin saygıyla anıyor, verdikleri mesajın etkili karşılık bulacağına inanıyoruz.
SELAHATTİN ERDEM
YORUM GÖNDER